İçeriğe geç

Borderline Anneyi Anlamak Kitap Alıntıları – Christine Ann Lawson

Christine Ann Lawson kitaplarından Borderline Anneyi Anlamak kitap alıntıları sizlerle…

Borderline Anneyi Anlamak Kitap Alıntıları

Hayatımda birinin bana inandığını söylediği ilk andı , diye anlattı.
Sınırda kişilerin çocukları annelerini anlamadan kendilerini anlayamazlar.
Sınırda kişilerin çocukları annelerine karşı hem acıma hem de korku hissettiklerinden, onun davranışlarına ilişkin hislerini ifade etmeye hakları olup olmadığını bilemezler.
Bizi seven insandan korkuyorsak bir şeyler yanlıştır.
Ruh ses bulamazsa, beden ruh yerine konuşur.
Yetişkin olmak, kişinin istediğini yapmakta özgür olması, kendi davranışlarının sonuçlarını kabul etmesi ve kişisel sınırları ihlal edildiğinde sonuçlarla karşılık vermesi anlamına gelir. Sonuçlar diğerlerine kişisel sınırlara saygı duymayı öğretir.
Tahakküm, birinin iradesini diğerine zorla kabul ettirmesidir.
Sağlamlık kişinin kendi iradesine inancını ifade eder.
Sağlamlık kişiliğin gücünü, tahakküm ise altta yatan korkuyu gösterir.
Cadı, üzerine gidildiğinde ya da köşeye sıkıştığında bir yılan gibi atılır.
Kraliçe’nin içindeki Cadı, kontrol edildiğini hissettiğinde veya diğerleri ona hayranlık duymayı ya da özelmiş gibi muamelede bulunmayı bıraktığında gün ışığına çıkabilir.
Münzevi’nin içindeki Cadı, istilaya uğramış, sorgulanmış, reddedilmiş veya kıstırılmış hissettiğinde ortaya çıkabilir.
Kimsesiz’in içindeki Cadı ise suçlanmış, eleştirilmiş, reddedilmiş veya terk edilmiş hissettiğinde kendini gösterebilir.
Çocukların ebeveynlerine inançları vardır ve onların yüce bilgeliklerine inanırlar. Hiçbir çocuk, annesinin gaddarlık yapabileceğine inanmak istemez.
Onun temeldeki iyiliğine, kendi iyiliklerine inandıklarından daha fazla inanırlar. Kendilerinin uğursuz olduğu görüşünü kabul etmek, annenin uğursuz olma olasılığı durumundaki sonuçları düşünmekten daha güvenlidir.
Büyümek annenin hoşuna gitse de gitmese de ondan ayrılmayı gerektirir.
Çocuk olarak kendimizi koruruz çünkü kendi sağkalımımız onunkine bağlıdır. Ancak yetişkin olarak sağkalımımız kendimizi koruma becerimize bağlıdır.
Yalnızca bir kişi yaptığım şeyin dürüst, esaslı, açık ve sıhhatli ya da sahte, savunmacı ve sıhhatsiz olduğunu bilir ve o kişi benim!
Rogers hakiki bir insan olmak için ahenk in elzem olduğunu vurgulamıştır. Ahenk, içsel duygusal yaşantılarımızın davranışlarımızla uyumlu olması anlamına gelir.
çünkü kendi kendine yetmek, yardım kabul etmekten daha güvenli hissettiriyordu.
Çok fazla vermek kişiyi reddedilme hissinden korur ancak aynı zamanda karşısındakine kendini lüzumsuz hissettirir.
Gerçek hayatta insanlar dilemekten fazlasını yapmalı, harekete geçmelidirler.
Sınırda Kimsesiz kendini kurtaracağını ümit ettiği bir Kurbağa Prens’le evlenme eğilimindedir.
Sınırda Münzevi, ona acıyacak ve onu koruyacak bir Avcı arar.
Sınırda Kraliçe, şöhreti, zenginliği veya gücüyle ilgi çeken bir Kral ister.
Sınırda Cadı, tahakkümü altına alıp kontrol edebileceği bir Balıkçı ister.
Kayıp çocuk kıyıya vuran ya da denize sürüklenen boş bir kabuk gibidir; her iki durumda da sonsuza dek kaybolmuştur.
Hayırsız evladın reddedilme korkusu varken, hayırlı evladın başarı korkusu vardır.
Hayırlı evlat gerçek hislerinin farkındalığını bastırır, dolayısıyla depresyon ve kaygı bozukluğu çeker. Ötekilerin duygusal halleriyle meşgul olduklarından haz deneyimlemekte güçlük yaşarlar. Aşırı sezgisel olsalar da kendi ruhlarına dair içgörüden yoksundurlar ve altta yatan depresyondan habersiz olabilirler.
Ebeveynleştirilen çocuk rolünün uygunsuz olduğunu sezgisel olarak bilir ve ebeveyninin mutluluğundan yalnızca kendisinin sorumlu olduğunu bilmenin dehşetini yaşar.
Sahtekarlık Sendromu, çocuğun yetişkinliğinde yeterliliğe dair dışsal göstergelere rağmen altta yatan, hiçbir şeyi hak etmediği inancını yansıtır. Başarıları doyum getirmez çünkü hayırlı evlat onları kendi çabalarına değil de iyi şans ya da talihe bağlar.
Hayırlı evlat ebeveynleştirilen; ebeveyne ebeveynlik etmeye talimli çocuktur. Hayırlı evlat genellikle itaatkâr ve sadıktır, ailesinin küçük terapisti gibi işlev görebilir. Sınırda anne, hayırlı evlada onu duygusal açıdan kurtarmak ve korumak için özel güçler atfeder. Bu nedenle hayırlı evlat sırlar emanet edilendir, vekil partner olarak seçilendir ve halihazırda çocuk olduğu halde yetişkin gibi davranıldığı için sahtekarlık sendromu geliştirir.
Çocuklar kendilerini, ebeveynlerin çocuklarını gördüğü şekilde görür.
Özerklik, yani kendine yön verme ve kendini ifade etme özgürlüğü sınırda kişinin çocukları için imkansızdır. Sınırda anne ayrılmayı ihanet olarak gördüğünden ve kendini ortaya koymayı cezalandırdığından çocuk sahte kendilik geliştirir. Gerçek kendilik ise canlı canlı gömülür.
Çocuklar kıstırılmış, bağımlı ve anneleri olmadan sağkalamaz oldukça tehlikeyi inkar eder ve annelerini korurlar.
Sınırda kişi ormandaki bir asker gibidir; ilk önce ateş eder ve soruları sonra sorar.
Çocuğun hisleri dışa vurulmazsa, dışa vurulmamış keder bir yeraltı volkanı oluşturabilir.
Her sınırda annenin kalbinde karanlık bir yer vardır. Kimsesiz’inkinde burası hüzünlü ve yalnız bir yerdir. Münzevi’ninki korkutucudur. Kraliçe’ninki boş bir alandır. Cadı’nınki ise nefretle kararmıştır.
Sınırda annelerin karakter profilleri;
– Kimsesiz Anne: İçindeki karanlık, çaresizliktir. Çocuklarına duygusal iletisi şudur: Hayat çok zor.
– Münzevi Anne: İçindeki karanlık, korkudur. Çocuklarına duygusal iletisi şudur: Hayat çok tehlikeli.
– Kraliçe Anne: İçindeki karanlık, boşluktur. Çocuklarına duygusal iletisi şudur: Hayatta her şey benimle ilgili
– Cadı Anne: İçindeki karanlık, yok edici öfkedir. Çocuklarına duygusal iletisi şudur: Hayat bir savaş.
Kişilik bozukluğu, ötekilerle ilişkileri bozan normaldışı düşünce ve davranış kalıplarıdır.
Kapatmak, kapanmak, içe gitmek tehditkâr durumlara karşı içgüdüsel sağkalım yanıtlarıdır.
Sınırda annelerin çocukları beklenmedik olanı ummayı öğrenerek yaşamlarının kargaşasına uyum sağlar. Sevgiyi korkuyla ve nezaketi tehlikeyle bağdaştırırlar. Delilik normalleşir ve kargaşasız bir hayat sıkıcı gelebilir. Sağlıklı sevgiyi tanımadan büyüyebilirler.
Sınırda kişiler bir ilişkinin bitmesi, sevilen bir kişinin ölümü, iş kaybı, reddedilme ya da terk edilme gibi gergin durumlarla karşılaştıklarında paranoid hale gelebilir ve gerçeklikle teması kaybedebilirler.
İnsan doğasını daha fazla anlamaya ihtiyacımız var çünkü var olan tek gerçek tehlike insanın kendi içindedir İnsan ruhu üzerine çalışmalıdır; çünkü ortaya çıkan bütün kötülüklerin kökeni biziz.
Sınırda annenin çocuklarından şikayet ettiğini duyan çalışma arkadaşları, annenin değil de çocuklarının sorunlu olduğunu sanırlar.
Sınırda anne çileden çıktığında, “Benim hiç çocuğum yok” ifadesiyle çocuklarını zihninden silip atma arzusunu dile getirebilir ki bu, çocuk için korkutucu bir duygusal tecrübedir.
Sınırda kişiler ayrı olmayı ihanet olarak görür ve “Beni seviyorsan şunu yaparsın” ya da “Beni gerçekten sevseydin bunu asla yapmazdın” gibi yorumlarla sadakati sınarlar.
Çocuklar kendi ihtiyaçlarını bir kenara bırakarak tam bir adanmışlıkla sürekli olarak sevgilerini kanıtlamak zorundadırlar.
Ebeveynler çocuklarını kontrol etmek için korkuyu kullandıklarında kutsal güven bağını kırarlar.
Sınırda kişilerin çocuklarının zihinleri olası bir krizi savuşturmak ya da saldırılmayı önlemek için annelerinin duygu durumunu okumakla meşguldür.
Sınırda anneler ne yazık ki kendi utançlarını ötekilere yansıtır.
Terk edilme korkusu en yaygın SKB semptomudur ve tüm sınırda kişilerde görülür.
Ötekiler hislerini ve algılarını tasdik etmediğinde, sınırda anneler ihanete ve saldırıya uğramış hissederler.
Çocuk sınırda anneye çeşitli sebeplerle güvenmez;
1. Anne güdümleyicidir (manipülatif)
2. Gerçeği çarpıtır; hatta apaçık yalan söyleyebilir
3. Fiziksel olarak yalan söyleyebilir
4. Öngörülemezdir
5. Aşırı tepki gösterir
6. Dürtüseldir
7. Yargılama yetisi zayıftır
8. Güvenilmez bir hafızası vardır.
9. Tutarsızdır
10. Aşırı müdahalecidir
Sınırda annelerin çocukları, annelerinin davranışları değişken olduğundan kronik kaygı bozukluğu yaşarlar.
Çocuklarda güven ve emniyet duygusunun gelişimi için tutarlılık, devamlılık ve aynılık deneyimi elzemdir. Ne yazık ki sınır davranışın ayırıcı özellikleri tutarsızlık, öngörülemezlik ve uygunsuz aşırılıktır.
Sınırda kişilik bozukluğu olan anneler gergin, öngörülemez ve bazen de dengesizdirler. Çocuklarını bir gün melek gibi görürken; başka bir gün öfke veya alaylarıyla onların ruhlarını paramparça edebilirler.
Sağlıklı sevgi güvene dayalıdır ve duygusal emniyetin esasıdır.
Olur ya, diyordu kendi kendine, belki de kısala kısala yok oluveririm, tıpkı bir mum fitili gibi.
Çocukluk döneminde bir babanın koruyuculuğuna duyulan ihtiyaç kadar güçlü herhangi bir ihtiyaç düşünemiyorum.
Kernberg, incitilme beklentisi kaygısının tahammül edilemez olduğunu öne sürer.
Yırtıcı bir anneyle yaşayan çocuklar bilinçdışı olarak annelerinin duygudurumunu okumayla meşguldürler.
Adler (1985) sınırda kişilerin sürekli olarak ayrılık kaygısını düzenlemek için savaştığını ve ayrılık kaygısını kontrol altında tutmak;hiçlik paniğinden kaçmak üzere yeterince tutma-yatışma hissetmek için [ötekilere] bel bağlamaya mecbur kaldıklarını ifade eder.
Çocuklar annelerinde bir sorun olduğunu ilk fark eden ve en son kabul eden kişilerdir.
Canlı türlerinin çoğunda, küçüklerin ağlaması annenin koruma tepkilerini fizyolojik olarak tetiklemek üzere tasarlanmıştır.Çığlıkları annenin kalbine işlemek ve onun koşarak gelmesini sağlamak için tasarlanmıştır.İnsan anne,çocuğunun ağlamasının ayırt edici tınısını,onun hayatının aşağı yukarı üçüncü gününden itibaren tanıyabilir.
Sınır hastalar birincil nesnenin yokluğuna ilişkin panik duygusunu savuşturmak için sıklıkla ve dürtüselce bu paniği hissizleştiren davranışlarda bulunurlar ve yeni bir nesneyle ilişki kurarak onun üstünde kontrol sağlarlar. (Gunderson,1984)
Kaygılı çocuğun okulda odaklanma,geceleri uyuma,ilişki kurma ve gelişimsel hedeflere ulaşma güçlüğü vardır.
Kendi kendime konuşuyor;huzurlu,tarafsız ve koyu ağaçlara bakıyorum.İnsanlarla yüz yüze gelmekten;mutlu,incinmez,akıllı görünmek zorunda kalmaktan daha kolay
Ebeveynleştirilmiş çocuk,ebeveynin esenliğinden sorumlu hisseder ve kendi duygusal ihtiyaçlarıni bastırır.
Daimi bedbahtlığından yakınan bir anne çocuğundan bir ömürlük hemşire yaratabilir.
Sınırda kişiler,çocuklarının canlı biçimde anımsadığı acı tecrübeleri genellikle unuturlar.Çalışmalar gösteriyor ki yoğun duygulanımlar beynin hafızadan sorumlu bölgesine hasar vermektedir Sınırda anneler çocukluklarında ezici duygusal gerginlik yaşadıklarından,beyinlerinde hafızadan ve duygu düzenlemeden sorumlu bölgeler hasar görmüş olabilir.
Ötekiler hislerini ve algılarını tasdik etmediğinde,sınırda anneler ihanete ve saldırıya uğramış hissederler.Ne yazık ki sadakatsiz olarak algıladıkları kişileri geri çevirerek,terk ederek,cezalandırarak veya yerden yere vurarak çocuklarına korkunc bir ikilem yaratırlar.
Sınırda kişilerin çocukları bir andan ötekine annelerinin onlar hakkında nasıl hissettiğini asla bilemezler.Seviyor,sevmiyor oyunu gibi,annelerinin duygudurumu da sevecenlikten hiddete aniden değişerek belirsiz ve emniyetsiz bir duygusal çevre yaratır.
Çocuklarda güven ve emniyet duygusunun gelişimi için tutarlılık, devamlılık ve aynılık deneyimi elzemdir.Ne yazık ki sınır davranışın ayırıcı özellikleri tutarsızlık, öngörülemezlik ve uygunsuz aşırılıktır.
Kendini hayal kırıklığından korumak için, ihtiyacı olanı reddetmeliydi. Sahip olmadığını kaybedemezdi.
Kendi çocukluğumuzda, bir yerlerde bir yetişkinin acımızı fark etmesini arzuladığımızı hatırlayabilirsek belki de bu hastanın izinden gidebiliriz. Neden kimse bir şey yapmadı? diye sormaktan öteye geçmeliyiz. Markette, havalimanında ya da alışveriş merkezinde gözlerimizin önünde çocuklar istismara uğrarken bizim neden bir şey yapmadığımızı sorgulamalıyız.
Gözden çıkarılabilir çocuk kişiliksizleştirilir ve ondan, benim kızım ya da benim oğlum yerine şu kız veya o kız (ya da oğlan) diye bahsedilir. İyelik zamirinin ve eklerinin ya da çocuğun isminin kullanımından kasten kaçınılması çocuğu gayriinsanileşir (dehumanized) ve sürgünü simgeler. De Becker çocuklar için sürgünün ölümle eşdeğer olduğuna işaret eder: Karıncalardan antiloplara kadar bütün sosyal hayvanlarda kimlik bir dahil edilme biletidir ve dahil edilme sağkalımın anahtarıdır. Bir bebek ebeveyninin çocuğu olma kimliğini kaybederse olası sonuç terk edilmedir. İnsan evladı için bu, ölüm anlamına gelir .
İnsan doğasını daha fazla fazla anlamaya ihtiyacımız var çünkü var olan tek gerçek tehlike insanın kendi içindedir İnsan ruhu üzerine çalışılmalıdır; çünkü ortaya çıkan bütün kötülüklerin kökeni biziz.
Mutlu olduğumda ve kara kuyudan çıkmaya başladığımda sanki gölgemle baş etmeye çalışırken kaybettiği zamanı telafi edercesine ışık hızıyla büyüyor ve değişiyor.
Çocuklar, annelerinde bir sorun olduğunu ilk fark eden ve en son kabul eden kişilerdir.
Sevgi sabırlı ve naziktir; sevgi kıskanmaz veya övünmez; kibirli veya kaba değildir; hırçın veya kırgın değildir; yanlışa sevinmez ama doğruya sevinir. Sevgi her şeye inanır, her şeyi ümit eder, her şeye dayanır.
Katlanılmaz acı, dışa vurulduğunda ve tanındığında katlanılır hale gelir. Çocuğun hisleri dışa vurulmazsa dışa vurulmamış keder, bir yeraltı volkanı oluşturabilir.
Ebeveynler çocuklarını kontrol etmek için korkuyu kullandıklarında kutsal güven bağını kırarlar.
İnsan, karanlık ve acı dolu geçmişine hevesle bakmaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir