İçeriğe geç

Boğazın Sularına Atılan Kitap Kitap Alıntıları – Zeki Bulduk

Zeki Bulduk kitaplarından Boğazın Sularına Atılan Kitap kitap alıntıları sizlerle…

Boğazın Sularına Atılan Kitap Kitap Alıntıları

İnsan, yaşamak için ne kadar da çok bahane buluyor
Az kalsın yaşayacaktım sanki.
Tükeniyor elimi uzattıklarım.
Arhurd, Beni intihar ettiler demiş; keşke beni de intihar etselerdi.
Tek olumlu olan kitap tutkusu diyebilirim. Gerisi ölüm, gerisi mayhoş ve yapmacık bir yaşam
Ağlanası bir hayat bu.
Kendime ait özlemlerim var sadece. Yavaş yavaş öldüren bir zehir
Altını çizeceğin cümlelerin üzerinden atlayıp geçiyorsun kaç zamandır..
Okulunu bitiremeyenin hali daha acınacak bir durum arz ediyor bu ülkede.
Yüreğine söz geçirmek gibi bir kaygın yok.
Yüreğini adam yerine koymuyorsun.
Ibadetten gayrı gönül şenliği aramak beyhude imiş meğerse..
Acı çekmek ruhun fiyakasıydı değil mi?
Aranmayı isteyen, arayan olmadıkça aradığına ulaşamaz (mı?)
Gözlerimi gözlerime değdiremiyorum. Ayaklarımın müşterek sıfatıysa, yorgun/hâlsiz.

Yürek ha keza; korkuya,umutsuzluğa,yalnızlığa kesmiş.

Öyle bir oruç tut ki iftarın ölüm olsun
Bugün varız yarın yokuz. Hak erenler! Yiğit o ki, kendi cenazesini kaldırandır!
19.yy’da Çine giden Seyyahlar, Pekin’de sabahın erken saatlerinde düzenli olarak, küçük kız çocuklarının cesetlerini toplamaya çıkan arabalar olduğundan söz ederler.
Yüzünde sevdiğim insan çizgilerini, yüreğinde ise ruhumun yanık izlerini taşıyan kızım.
Herkes sevdiği kadar büyüktü.
Dinlenmek ve anlaşılmak isteyen tüm insanlar kadar yorgunum..
kızın hayal hastalığına duçar olmuş efendi!
Geceniz sürgünsüz geçsin efendim.
Birbirimizden habersiz öleceğiz..
Ne çok şey istedim! İstememekti asıl makam
Dünyaya küsüp de Allah’a varırsan, seni kabul eder mi?
Derdini yüreğine kilitleyen, başkasının derdiyle dertlenen su damlası kadar bir kadın o.
Kimimiz öldük, kimimiz türkü söyledik
Bir güzellik görelim yeter ki
Tarumar etmekte biz insanların üstüne yoktur.
Dünyada bir garip gibi veya yolcu gibi ol ve kendini kabir elinde say! demişti Efendimiz( ص)
Hikmet Mü’minin yitik malıydı.
Yalan yaşamlarımıza yalancı şahitler bulmakta da pek mahiriz
O, hikayesinde kaybolan, bense onun hikayesinde can bulan
Oysa ayaküstü bir hayat değil mi yaşadığımız?
Ömrüm biçimsiz bir yoldu, nereye varacağı bilinmeyen.
Zulümlerden, ölümlerden, savaşlardan ve imparatorluktan geriye kalabilen, ayakta durabilen bir şehrin tam ortasında ölü numarası yapamam.
Ne kadar gelip geçici duruyor insanlar bu şehirde..
Acı çekene karşı yüreğimde bir duygu var. Eskiden çocukken bu kadar acıyla yüklü değilmişim
Onca zamandır yaralamadık yerimizi bırakmamışız.
Gül ki, ne hissettiğini anlamasınlar!..
Yanlış anlamak için pusuya yatmış milyonlar ülkesinde doğru olsan kaç para eder ki?!
Hani her insanın yüzüne gülümseyerek bakıp da, insanın içindeki derdi dinleye dinleye sökenler var ya
Geriye dönüp baktığımda yüreği mezarlığa dönmüş bir delikanlıdan fazlası yok!
Ne zamandan beri aradığımız kişilere ulaşamıyoruz ? Herhalde şu cihazlar piyasaya çıkalı beri
Güya uzaklar yakın olacaktı.
Diyorsun ki kır putlarını Ey İbrahim?!
Yüreğim darmaduman be nine!
Zaman kötü, biz zamandan daha kötüyüz evlat!
Ölmüş de gömmeyi unutmuşlar yavrum! derdi mutlaka.
Acı çekmek ruhun fiyakasıydı, değil mi?!
İnsan olmak, bencil ya da palyaço olmaya isyan etmekle başlamıyor muydu?..
Başkalarını affetmek kolaydır; önce kendini affet.
Neydi alışkanlık? Bir zehir ki insanın damarlarına ağır ağır karışır ve ve bir gün tüm kadavrayı sarar. Öyle ki alışkanlık bünyeyi istila ettikten sonra ruh da ona boyun eğer ve hâlini bir gram dahi değiştiremez insan.
bize sıradan, basit gelen, dokunamayan nice öyküde, anlatıcının kan izleri vardır.
Bir güzellik görelim yeter ki Tarumar etmekte biz insanların üzerine yoktur.
Yalan yaşamlarımıza yalancı şahitler bulmakta da pek mahiriz.
Susmanın en acıtanı, susmaya mecbur bırakıldığımız zaman doğan sükunet olsa gerek.
Zulümlerden, ölümlerden, savaşlardan ve imparatorluklardan geriye kalabilen, ayakta durabilen bir şehrin tam ortasında ölü taklidi yapamam.
Ne kadar gelip geçici duruyor insanlar bu şehirde. Trafik yüzünden mi? Yoksa kıyamet kalabalığından mı?
Bir kahvenin insanın içini gevşeten yumuşak dokunuşlarla damakta bıraktığı tada, en sonunda telvenin hafif acılığının karışması, sanki düş bahçelerinde gezen bir çocuğun bahçe çitlerine çarpması değil mi aslında?
En önemli gördüğümüz insanın önem verdiklerini önemsemediğimiz, neyi önemsediğini düşünmediğimiz bir zamana da erdik çok şükür!
İnsanların yarım sayfalık yazıyı okumaya vakitleri yoktu!
Gül ki ne hissettiğini anlamasınlar!
roman kahramanı, kahraman olmak zorunda değildir!
Olanı, olduğu gibi görmek istemeyen gözlerimiz
Bir şehre kar yağar, okullar tatil edilir, çam ağaçları üzerlerine binen ağırlıktan çat diye kırılır, sevgilisinden uzakta olanlar bir angora kazak gibi özlediğine sarılmak ister, sevgilisi olmayanlarsa karla karışık müziğe yaslardı kulaklarını.
Aslında her insan ölmeyecek bir şeyler yapıyor, söylüyor ve görüyor. İşte bu ölümcül derecede ürkütücü ve muhteşem.
çocukluk, yağmalamakla tüketemediğimiz tek sahici hazinemiz.
Kainat büyük bir kitaptır. İnsan ise küçük kitaptır. Lakin okunmazsı elzem olan en güzel kitap insandır.
Aşk bir ölüm, hayat bir uçurum.
Erdem bazen de susmaktır!..
Kader bir kör kuyudur, girme kaybolursun.
Yakınımızdaki insanlarla, dostumuz dediklerimizle selamlaşmadan geçip gidiyor hayat. Birbirimizden habersiz öleceğiz!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir