İçeriğe geç

Biz Kimden Kaçıyorduk Anne? Kitap Alıntıları – Perihan Mağden

Perihan Mağden kitaplarından Biz Kimden Kaçıyorduk Anne? kitap alıntıları sizlerle…

Biz Kimden Kaçıyorduk Anne? Kitap Alıntıları

Sonuç olarak yerde yatan bir KADIN bir ANNE . Ölmüş, bitmiş ,gitmiş . Niye başını tekmelersin ki ? Başını başını ? Öyle bir kinle ? Kimin kini ? Niye? Neye??
En güzel gün , en kısa gündür .
Gözyaşların göğsümü yaktı . Kalbimin tam üstünde ağladın. Ağlattılar seni , boş yere
Kuşlar da çok canlı bugün . Sen de .
Bir kadının tek başına bir bebeği olmazmış gibi , tüm hayatların buna göre ayarlanmasını isterler Bambim. Oysa ben seni tek başıma büyütebildim.
Ben küçüğüm daha .
Tamam , sinir ediyordu hepimizi.
Bi dediği bi dediğini tutmaz ! Lafının başıyla sonu bile birbirini tutmazdı .
Yapacak Öyle çok şey var ki ..
Tamam , iyi bir adam değildi..
Hatırladıklarımı söyleyemiyorum . Ne gerek var ki ?
Annemi yorup üzdüğü için bu denli, bu şehri hiç ama hiç sevmiyorum
Hiçbir zaman sevmeyeceğim
Annecim seni çok seviyorum .
Bazen dünyanın ufacık bir köşesine sığınıp başımıza hiçbir kötü şey gelmeden yaşayabiliyoruz işte . Öyle güzel ki o zamanlar .
Her şeyi her zaman geride bırakıp kaçmaya alışmalısın .
HER ÇOCUK BİR OYUNCUKTA KENDİNİ BULUR .
Öyle çok ağladım ki
Kabak suratlı herif ne diyecek bakalım?
Artık sevinç mümkün mü bilemiyorum
Dünyada en azından bazı şeylerin mükemmel olabileceğini gösteriyor çakıltaşları . Onların bir dili var ; her birinin bir güzelliği , bir özelliği var. Biz onların dillerinden anlarız . Bir şeyler söylüyor her biri .
Size şöyle söyleyeyim : Ömrümde gördüğüm en güzel kız
Artık kimseyi görmek istemiyorum , derim içimden
Hiç kimse küçük beyaz bir köpeğin boynunu bir cam parçasıyla kesecek kadar hastalıklı ve kötü ruhlu olamaz bu dünyada. Bunu ümit etmeliyiz. Sen, bunu hep böyle ümit etmelisin. Bu dünyanın yaşanamayacak kadar kötü bir yer olmadığını, olamayacağını.
Burası çok kötü bir yer. İçlerindeki bunca kesif kötülüğe karşın en temel akıl inceliklerinden yoksun kaba ruhlarla tepeleme dolu bir yer.
Bazıları bir yerlere yurt diyorlar, bizim yerimiz yurdumuz yok.
Ne konuştukları, ne düşündükleri bizi ilgilendirmez. Onlarla konuşmamaya, laflarını duymamaya çalış. Yoksa sakilliklerinin içinde buluruz kendimizi. Onların dünyalarının orta yerinde buluruz.
Hani insan çok sevdiği bitkisini salonunda soldurur ya.
Benim mükemmel sil düğmem var. Mükemmelleşirdim onu. Bastım mı, hiçbir şey kalmıyor geriye.
Hiç bir şeye bağlanmıyorum Annecim
Bir kere Cenin’e bağlanmıştım azıcık, o kadar.
Sana olan bağlılığım yetiyor bana.
Senin bana bağlılığın yetiyor.
Nasıl yaşamamız gerektiğini biliyorum. Hiç yükümüz olmamalı ki kaçabilelim kolayca. Yakalayamasınlar bizi.
Hayatta kalmamız için şart bu.
Senin mutsuzluktan ölmemen için.
Madem sen benim için kaldın bu dünyada, ben de senin için var olmalıyım. İstediğin ve söylediğin gibi. “Başka çaremiz yok”
Biliyorum.
Görmek istemediği şeyleri, görmüyor insanın gözü. Yüreği.
Benim evim, yurdum, dünyam ve okyanusum sensin.
Gir bir duş al. Sonra da beyninin sil düğmesine bas. Benim mükemmel bir sil düğmem var. Mükemmelleştirdim onu. Bastım mı, hiçbir şey kalmıyor geriye.
– çok üşüyorum. Donuyorum annecim. Sen üzülmeyesin diye tuttum hep üşümemi. İçime atıp yok ettim. Ama şimdi çok üşüyorum.
– ..çakıltaşlarının güzelliği burada; bağlılık gerektirmemelerinde. Öylece deniz kenarında duruyorlar. Dünyanın her yerinde hiç ummadığın güzellikte çakıltaşları deniz kenarında öylece durup seni bekliyorlar. Gelip onları bulacağını umut ederek
– Görmek istemediği şeyleri, görmüyor insanın gözü. Yüreği.
– Ben annemin kızıyım ve dünyanın en mutsuz, yaralı geçmişinden geliyorum.
Oysa en güzel gün, en kısa gündür.
Bir asfalt taşı bağlanmış gibi içime. Yukarılara çıkıp nefes dahi alamıyorum.
Görmek istemediği şeyleri, görmüyor insanın gözü. Yüreği.
Her şeyin bir bedeli var. Benim cezam unutamamak.”
Yağmurdan sonra gökkuşağının altında kalmış kadar mutluyuz.
Ama, kafasının, ruhunun bir yerinde sürekli o hissin olduğunu biliyorum. Kaybediyoruz. Hissinin. Dibe gidiyoruz hissinin bağedemezliğin çaresizliğin.
Günlerim, bir bekleme odasındaymış gibi geçiyor. Yalnız neyi beklediğimi bilmiyorum .
Zira gözler! Kalbin aynası olan gözler değişmiyor. Yüz ne kadar değişse,vücut ne kadar değişse, gözler aynı kalıyor. Yılların, yaşanmışlıkların gözlere bir tesiri olmuyor. Gözler hep aynı gözler.
En doğrusu onları yok saymak. Yalnızca şimdi için değil. Hiçbir zaman var olmamışlar gibi yapmak en güzeli. O zaman etkileyemezler bizi. Varamazlar ruhumuzun yamacına.
Herhalde mutlak bağımlılık böyle bir şeydir. Kendini tam istediğin dozun içinde yitirme halidir.
Hani insan çok sevdiği bitkisini salonunda soldurur ya.
Gözümüzün önünden akıp giden görüntülerden ibaret başkaları. Akıp gittiklerinde onlara dair hiçbir şey hatırlamamız gerekmiyor. Hatırlamayacağız.
Hiçbir çocukluk hastalığına yakalanmadın.
Annem doğaüstü güçlerle donatılmışım gibi söylüyor bunu.
Annem bazen ağır bir yürekle uyanıyor.
Kötü rüyalar gördüğü zaman.
Ya da o rüyalar gerekmiyor. Ağır yürek günleri var atlatması zor olan.
Bütün bu dünya, bu hayat, ne bileyim bi hapishanedir belki. Yani otel, ev fark etmez. Kendini mapus hissediyorsan, çaresi yok mapussun.
O denli üzüldükten sonra, artık sevinç mümkün mü bilemiyorum.
Görmek istemediği şeyleri, görmüyor insanın gözü. Yüreği.
Gözümüzün önünden akıp giden görüntülerden ibaret başkaları. Akıp gittiklerinde onlara dair hiçbir şey hatırlamamız gerekmiyor. Hatırlamayacağız.
Zehri bir kasede zehir olarak sunmalarını yeğlerim. Çocuk kandırır gibi eritilmiş şeker diye değil.
İnsan bir şeyi çok sevince böyle istisnalar yapar hayatta.
Korku öyle bir şey ki, bir kere nüfuz etmişse lobuna, en umulmadık anlarda pençelerini geçiriverir yine.
Fakat ne kadar gizlenirse gizlensin, duyuluyor bazı şeyler işte.
En doğrusu onları yok saymak. Yalnızca şimdi için değil. Hiçbir zaman var olmamışlar gibi yapmak en güzeli. O zaman etkileyemezler bizi. Varamazlar ruhumuzun yamacına.
Dayanamıyorum onların bu ağır sahtekarlıklarına. Zehri bir kasede zehir olarak sunmalarını yeğlerim. Çocuk kandırır gibi eritilmiş şeker diye değil.
Yani bu dünya kimilerimizin nasırına basıyor işte. Kimilerimizin canı yanıyor, kabalıklardan, hainliklerden.
O denli üzüldükten sonra, artık sevinç mümkün mü bilemiyorum.
Görmek istemediği şeyleri, görmüyor insanın gözü. Yüreği.
Herhalde mutlak bağımlılık böyle bir şeydir. Kendini tam istediğin dozun içinde yitirme halidir.
Korku öyle bir şey. Bir kere nüfuz etmişse ruhuna, en umulmadık anlarda pençelerini geçiriverir yine. Korkunun lekeleri hiç çıkmaz, yalnızca büyür de büyür kendi kendine.
Çakıl taşları ve oyuncaklar. Onları toplamaya doyamıyoruz. Bunlar otel odalarını bizim yapan şeyler, değil mi annecim? Evimiz yapan.
Ama ben korkum yüzünden hastalanmıyorum Anne.
Benim için üzülmenden o kadar korkuyorum ki.
Bir gün kalbim duracak korkudan.
Bundan korkuyorum.
Yoksa kuş gibi yüreğim.
Hiç ağırlaşmadı.
Ağırlaşmayacak.
Sana olan sevgimden bir çift kanadı var.
Merak etme. Bana hiçbir şey olmayacak seni üzmemek için.
Hiçbir zaman.
Küçük bir kızı kovası yüzünden aşağılamayi öğrenmiş çocuklar düşün, diyecek Annem yıllar sonra. O gün orda onların annelerine babalarına derslerini vermek için nasıl yanıp kavruldugumu düşün. Gözyaşların göğsümü yaktı. Kalbimin tam üstünde ağladın. Aglattilar seni, boş yere. Öyle çocuklarla oynamana izin vermedim bir daha. Kalbini kirmalarina izin vermedim Bambim. Annemin beni hiç kimsenin aglatmasina tahammülü yok. Yalnız ve yalnızca annem aglatabilir beni. Ben Annemi aglatabilirim. Başkalarının bizi uzmesine tahammülü yok Annemin. Bizi üzenler cezasını bulurlar Bambim. Bulmaları gerekir. Annen bunun için var. Burada kaldı. Seni uzenlere günlerini göstermek için. Kabaligin ve kötülügün cezasını vermek için. Biliyorum Annecim. Onlara cezalarını vermek zorunda kaldığını biliyorum.
Anlasaydım belki bu denli tiksinmezdim onlardan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir