İçeriğe geç

Bitmeyen Arayış Kitap Alıntıları – Karl R. Popper

Karl R. Popper kitaplarından Bitmeyen Arayış kitap alıntıları sizlerle…

Bitmeyen Arayış Kitap Alıntıları

Tanrı’nın ihtişamı ve zihnin izin verilen ölçüde zevk-ü sefası için ahenkli seslerden örülü bir harmoni olmalı; ve her müzik gibi bitimi ve nihai amacı Tanrı’nın şan ve şerefiyle zihnin tazelenmesi dışında başka birşey olmamalı. Buna dikkat edilmediği sürece, gerçekte müzik yoktur, cehennemi bir uluma ve takırtı vardır.
Neyi atıp neyi alıkoymalı? İşte sorun bu.
Bizim Batı toplumunda çok şeyin yanlış olduğunu gayet iyi biliyorum. Yine de bu dünyanın şimdiye kadar var olanların en iyisi olduğundan kuşkum yok.
Sıkı çalışıyor ve sık sık içinden çıkılmaz güçlüklere dalıyordum. Ama yeni sorunlar bulmaktan, bunlarla boğuşmaktan ve biraz ilerleme kaydetmekten son derece mutluydum. Bu, yaşamların en iyisiydi, en azından ben öyle hissediyordum.
bir teori ne kadar çok şeyi yasaklarsa, bize o kadar çok şey söyler.
Bir kariyer için değil, okumuş olmak için okuyorduk. Okuduk; ve siyaset konuştuk.
Daima hatırınızda tutun ki, yanlış anlaşılma ihtimalinin olmadığı bir şekilde konuşmak mümkün değildir. Her zaman sizi yanlış anlayacak birileri olacaktır.
Teoloji, hala o kanıdayım ki, inanç yokluğundan kaynaklanır.
Batılı liberal demokrasilerdeki hayatı, öteki toplumlardaki hayatla ciddi olarak karşılaştırmaya hazır olan herkes şunu kabul etmek zorunda kalacaktır ki, Avrupa, Kuzey Amerika, Avustralya ve Yeni Zelanda’da sahip olduğumuz toplumlar insanlık tarihinde bugüne kadar varolmuş en iyi ve en eşit toplumlardır. Söz konusu toplumlarda gıda ve barınak yetersizliğinden ciddi biçimde mustarip çok az insan olması bir yana, buralardaki genç nesillerin kendi geleceklerini seçme konusunda önlerindeki fırsatlar sonsuz derecede daha fazladır.
Bir Marksist Ütopya rüyası ve Ütopyacı radikalizm ile Marksist olmayan Batıdan nefret etme eğilimi şiddetin desteklenmesinin yanı sıra, şu anda Batıda sanayileşmecilikle ilişkili olan özgürlüğün totoliteryenizmin örtük bir biçimi olduğu, dolayısıyla herhangi bir açık totoliteryenizmden daha da kötü olduğunun çıkarsanması gibi şeylere de kapı araladı.
Marksizm’e yönelen aydınlar bunun hem teori hem de pratikte çürütüldüğünü görünce, daha da radikalleştiler. Zira bu insanlar, Marksizm’in bu kadar başarısız olmasının suçunu kapitalist (Marksist olmayan) devletlerin Marksizm’e direnmelerine yükleyebilirlerse Marksist amentüyü korumaya devam edebileceklerini düşünüyorlardı.
Batılı liberal demokrasilerin korkunç sona mahkum oldukları yolundaki propagandayla baş başa giden ve pek çok entelektüel tarafından paylaşılan bir inanç da, Marksizm’in bir bilim olduğu ve bilimin öngörme gücü sayesinde Marksist felsefeyi yansıtan esasların eninde sonunda galip geleceklerini bilebileceğimiz şeklindeki inançtır. Komünizmin zaferinin kaçınılmazlığının ima ettiği şey de, Batı’nın, komünizmin askeri güç yoluyla acımasız bir şekilde yayılmasına karşı -elbette boşuna!- direnmeye çalışmak yerine, basitçe teslim olması gerektiğidir. Dolayısıyla ortaya çıkacak nükleer savaştan sadece ve sadece batı sorumlu olacaktır. Bu suretle Batı, yeryüzünde komünist cennetin kurulmasını önlemeye yönelik anlamsız bir çaba içinde bulunan, dünyayı tehdit eden kötü bir canavar olarak görülmektedir.
Bizim Batı toplumunda çok şeyin yanlış olduğunu gayet iyi biliyorum. Yine de bu dünyanın şimdiye kadar varolanların en iyisi olduğundan kuşkum yok. Üstelik yanlışın çoğu da söz konusu dünyadaki hakim din anlayışından kaynaklanıyor.
Darwinizm’in neredeyse evrensel olarak kabul görmesinin nedeni elbette budur. Ondaki adaptasyon kuramı ikna edici ilk ateist kuramdı, deizm açık bir yenilgiyi kabulden daha beter duruma düşmüştü, zira kuram nihai bir açıklamaya ulaşıldığı gibi bir izlenim yaratmıştı.
Batılı liberal demokrasilerdeki hayatı, öteki toplumlardaki hayatla ciddi olarak karşılaştırmaya hazır olan herkes şunu kabul etmek zorunda kalacaktır ki, Avrupa, Kuzey Amerika, Avustralya ve Yeni Zelanda’da sahip olduğumuz toplumlar insanlık tarihinde bugüne kadar varolmuş en iyi ve en eşit toplumlardır. Söz konusu toplumlarda gıda ve barınak yetersizliğinden ciddi biçimde mustarip çok az insan olması bir yana, buralardaki genç nesillerin kendi geleceklerini seçme konusunda önlerindeki fırsatlar sonsuz derecede daha fazladır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir