Nuri Pakdil kitaplarından Bir Yazarın Notları 4 kitap alıntıları sizlerle…
Bir Yazarın Notları 4 Kitap Alıntıları
İnsanın en çok ruhu yoruluyor kargaşada
Şu umut olmasa, herhalde, ölürüz.
Bu tüketim toplumunda, ilk tükenen insan oluyor.
Sevmek fiili tüm zamanlarda çekilmeli
İnsan, önce, kendi kendini yetkinleştirmeye bakmalı
Kuşların tesbih çektiği saatlerde, şık civanmert cıvıltı akar ya toprağa ağaçlardan ve çiçeklerden, o anda, elimi sıkan, merhaba diyen kalmadı diyor insan.
Buramda diyor insan -eliyle gösteriyor- bir kök duruyor; son güvencem.
Bu tüketim toplumunda, ilk tükenen insan oluyor.
Şu umut olmasa, herhalde, ölürüz.
Olsun; daha da kalınlaştırsınlar duvarlarını: insan boyu, tüm duvarlardan, daima yüksekte olmuştur + tövbe eden insandaki ışık birgün herkese yansır.
Yüz; artık derinliği gittikçe azalan bir düzlem sanki. Sanırım bunun için, uzun süre bakamıyoruz birbirimize; çünkü, makineleşen yaşam giriyor araya.
Güzellikle de sınanıyor değil miyiz?
Kuşların tesbih çektikleri saatlerde, şık civan mert cıvıltı akar ya toprağa ağaçlardan ve çiçeklerden, o anda, elimi sıkan, merhaba diyen kalmadı diyor insan.
Zorluk çeke çeke, zorluğa alışıyorum; hayatla senlibenli olmamaya çalışarak ama; şaşkınlıkla ona buna bakan öylesine çok ki ortada! Înce bir ip var arada: ya, kopuverirse bir?
şu umut olmasa, herhalde, ölürüz.
Buramda diyor insan -eliyle gösteriyor- bir kök duruyor; son güvencem.
Olmazlanıyoruz durup dururken.
Sözcüklerle birlikte öğreniyorum yürümeyi.
İnsanları anlamak oldukça güç bir iştir işimiz çok sürer.
bu tüketim toplumunda, ilk tükenen insan oluyor, dikkatli olalım.
Bir öz’ün sözünü ediyoruz; çok mu uzaklardasın? Kulağını değil, kalbini çevir ses gelen yöne?
biz hiç Kudüs’süz olmadıktı ki!
ruhumuz El-Aksa’nın dostu
Zaten, gözlerinden mütemadiyen; kuşlar uçardı
Durur mu hâlâ gamzen öylesine ışık saçarak: dünya yeniden dünya oldu ve dünya güldü: sen misin bu güldü’den açılan gül ve katlanan atlas?
– Müderris Efendi, güzel günleri, lütfen, bize anlat sana.
– Oğlum, bizde herkes terbiyeliydi.
– Oğlum, bizde herkes terbiyeliydi.
Siz ne kadar az düşünüyorsunuz? : Âyet; göksel çekirdekten şavkıdı: ilerleyerek.
Hangi sılalarda kırılır boyunlarımız, söyle bana!
Perdeyi çekiyorum, saçların doluyor odaya.
Dünyayı soluyarak, omuz omuza yürüyebilecek miyiz?
Lekesiz bir gün geçirebilse mi insan?
Vicdanıma tutunarak yürümek istiyorum.
Bir onur, bir alçakgönüllülük yüceltir insanı? Bu iki çeşmeden; onur ve alçakgönüllülük çeşmelerinden kana kana içmeliyim?
Algılamak fiili, görmek fiilinin önünde yürür daima?
‘Karanlık’, başlangıçta da karanlıktı? Bir oyundu bu? Dekoru, yeryüzü?
Kuşluk vakti, ben çok diri olurum. imza: Bir Ebabil Kuşu.
Lütfen, bu çoraklaştırılan yüzlerimizi eskisiyle değiştirin!
Neresi kirlenen yerimiz? sormuyor ki kimse!
Itır gibi kokardı Sevr Mağarasındaki zikir?
Bu fırtına bu şişenin içinde durmaz?
Öz? Öz’süz bırakılmışlıklarını anlamıyorlar
ki!
ki!
Hem bir de şu var: insanın en çok ruhu yoruluyor kargaşada.
Kul, kulun kölesi değildir. Yığıntılar eritilmelidir daima kamu yararına gece gündüz diyordu biri; kubbenin altında.
Sanki yarın bu fırsatları kaçıracakmışızcasına, yoğun bakıma almalıyız *konumu* . Çünkü, yarın, herşey havaya uçabilir; burgaçta dönenip durmaktadır başka tür olasılıklar.
İnsanları anlamak oldukça güç bir iştir
işimiz çok sürer.
işimiz çok sürer.
Kimsesizliğimiz dağılıyor ara sokaklara. Ya, bütünlüğümüz, peki?
Bulmak için uğraşıyoruz ya gömüyü; sevmek fiili tüm zamanlarda çekilmeli.
Siz hiç, başeğen cümle yazmaz mısınız? Aşk sürecinde oluyor arasıra!
İnsan, önce, kendi kendini yetkinleştirmeye bakmalı?
Senden uzaklaştırılan o yeryüzünü, kendine çek, dostum insan! Bir öz’ün sözünü ediyoruz; çok mu uzaklardasın? Kulağını değil, kalbini çevir ses gelen yöne?
– Müderris Efendi, güzel günleri, lütfen, bize anlatsana.
– Oğlum, bizde herkes terbiyeliydi.
Aydedeyi benim odamda uyuturuz değil mi anne? Aydede ya uyumazsa anne?
; şair kardeşlerim, bu tüketim toplumunda, ilk tükenen insan oluyor, dikkatli olalım.
İnsan, Ayasofya’yı düşündü mü, bir açılıyor ki ayakları!
Yürümek ne; dururken bile kayıyorduk diyor insan.
Yiyeceklerimiz de gözlüklerimiz de bize ait değildi.
Yiyeceklerimiz de gözlüklerimiz de bize ait değildi.
Yüz; artık derinliği gittikçe azalan bir düzlem sanki. Sanırım bunun için, uzun süre bakamıyoruz birbirimize; çünkü, makineleşen yaşam giriyor araya.
Daha, çok görürsün beni: dört mevsimden biriyim; birinde biter gibi olurken, öbürüde doğarım yeniden; bu serüven bitmez ki!
El değmemiş uranyum çıkarmak çok zor iştir; bir edebi boyutta sürekli yanmaktadır lamba.
Hepimizi bir tabutun içine koydunuz; bari, haydi, biraz olsun taşıyınız bizi yükseklerde!
Zorluk çeke çeke, zorluğa alışıyorum; hayatla senlibenli olmamaya çalışarak ama; şaşkınlıkla ona buna bakan öylesine çok ki ortada!
Buramda diyor insan – eliyle gösteriyor – bir kök duruyor; son güvencem.
Pencerede kimseler görülmese de, büyük olasılıkla uyumamışlardır diyor insan: eli kentin yakasında.
İnsanın diyor damarlarında sağlam cümleler dolaşmalıdır.
Her şey, ‘OL’ buyruğu içindeydi başlangıçta
Tutun, seni alıştıran şeye tutun!
İçiniz dışınızı geçmişti.
Ayaklar yorulunca ellerle yürünür.
Ben sıramı başkasına veriyorum; gülmek canım istemiyor bugün
Sen alışmamışsın koşmaya da ondan yoruluyorsun.
Bilir misin, ne güzel bir buğu çıkar, güneş bir mızrak boyu yükselince, denizin ağaçlara karıştığı yerde
Hiç bir şey alışkanlık haline getirilmemeli
Bu tüketim toplumunda, ilk tükenen insan oluyor, dikkatli olalım.
İnsan, gerçekten , bu karanlığı algılayabilse, adımını açacak
Kulağını değil, kalbini çevir ses gelen yöne