İçeriğe geç

Bir Toplum Nasıl İntihar Eder? Kitap Alıntıları – Celal Şengör

Celal Şengör kitaplarından Bir Toplum Nasıl İntihar Eder? kitap alıntıları sizlerle…

Bir Toplum Nasıl İntihar Eder? Kitap Alıntıları

Bilim dinden türemiştir. Nedeni de dinin verdiği bilginin yetersiz ve güvenilmez olduğunun açıkça görülmüş olmasıdır.
Darwin’in meşhur kitabı popüler bir kitaptır. Çay saatinde hanımlar tarafından okunuyordu ve hanımlar bunu tartışıyordu. Bizim yaratmak istediğimiz toplum bu olmalı.
Bu arada, Türkiye’deki uluslararası şöhret sahibi otoritelerden Atatürk’ün tarih tezine çok ciddi eleştiriler gelmeye başlamıştı.
Özellikle Zeki Yelidi Togan, Orta Asyadaki iklim değişmele­rinin sanıldığı çapta olmadığını ve olanların da sanıldığı gibi büyük göçlere neden olmadığını belgeleriyle göstermişti. Fuad Köprülü, milliyetçi ve romantik tarih anlayışının bilimsel olma­dığını ve bu çerçevede kaleme alınan tarihçelerin ciddiye alınma­larının mümkün olamayacağını anlatıyordu. Atatürk sonunda dalkavukları değil, kendisini eleştiren bunlar ve benzerleri bilim insanlarını dinledi. Ömrünün çok acılı ve hastalıklı bir döne­minde üzerinde büyük bir emek ve heyecanla çalıştığı Türk tarih tezi projesini terketti ve Türk Tarih Kurumuna tarih araş­tırmalarına hız vermesini ve kendisinin Müsveddeler serilerinde yapmaya çalıştığı temel araştırmalara ve onların sonuçlarını içe­recek monografilerin yayınına önemle eğilmesi emrini verdi.
Bunu şuradan biliyoruz: Türk Tarih Tezi projesinin başlangıçtaki amacı, sonunda Türk Tarih Tezi çerçevesinde büyük bir Türk tarihi ki
tabı yazdırmaktı. Bu kitap hiçbir zaman yazılmamıştır.
Hacettepe Jeoloji Bölümü Başkanı sevgili dostum Erkan Aydar bana Nemrut’un son patlamalarının bir Kürt tarihi olan Şerefname’de yazılı oldu­ğunu öğretmişti.
Okul kitapları çocuğu okumaktan nefret ettirecek değil, oku­mayı teşvik edecek tarzda yazılmalıdır. Yazanlar ne yazdıklarını bilen insanlar olmalıdır, bakanlıkara çöreklenmiş, ders kitabı pazarından midelerini doldurmaya çalışan zır cahiller değil!
Televizyonlar ahlaksız ve sığ bir yaşamı pohpohlayan rezil maga­zin programları yerine, merakı ateşleyebilecek eğlenceli bilim propagandası yapan programlar yayımlamalıdır.
Böyle enstitüler var mı diye aklınıza gelebilir. Türkiye’de olma­dığı muhakkak. Zaten sorun da burada başlıyor. Yazının baş­lığı aslında Üniversiteler ne iş yapar? olmalıydı. Geçenlerde muhterem hocam ve dostum Prof . Doğan Kuban ile birlikte kütüphanemde bulunan iki enfes atlasa bakıyorduk. Her ikisi de Ermeni diyasporasının üyelerinin ürünleri. Biri bir Ermenistan tarihsel atlası, doğal olarak bizim tüm Doğu Anadolu’yu içeri­yor. Diğeri de Ermenistan’ ın tarihi haritaları. En eski devirlerden başlıyarak en geniş anlamıyla eldeki Ermenistan haritalarının tıpkı basımlarını veriyor. Bunun içine Türkiye’nin neredeyse yarısı alınmış. Türkiye ile ilgili ne birine ne de diğerine benzeyen bir çalışma yapıldı günümüze kadar. Bir gün biri çıkıp bizlere Ptolemaios’un Atlası’ndaki Gordaion Oros’un veya Kiepert’in Atlas Antiquus’undaki Gordaia’nın anlamlarını da kendince hatırlatacaktır. Bu terimlerin anlamlarını buraya yazmıyorum.
Bekliyorum ki artık Türkiye’yi yönetenler akıllarını başlarına alsınlar, üniversitelere saldırmak yerine, üniversitelere kafaları türbanlı kızları nasıl sokacaklarını planlamak veya imam mek­teplerinden gelenleri üniversitelere doldurma hülyaları görmek yerine, üniversitenin gerçek işlevini hatırlasınlar.
Ülkedeki tüm sözümona gelişme dünya gelişme hızının çok gerisinde kalmış, ancak zır cahil üçüncü dünya ile kıyaslandığında göğsümüzü kabartan otoban gibi, gökdelen­ler gibi, telekomünikasyon gibi kopya ürünleriyle yaşam seviyesi yukarı doğru kımıldamıştır.
Türkiye bir bilim ülkesi değildir. Ürettiği bilim de birkaç kişi­sel istisna dışında dünya ölçeğinde tamamen ihmal edilebilir düzeydedir. Türkiye’ nin bu bilim fakirliği, sanayine ve ticare­tine de yansımıştır. Özgün hemen hiçbir sanayi ürünü olmayan Türkiye, ticarette de, tarımda da gariban olup, örneğin yazılım oluşturmak gibi akıl ve bilgiden başka hiçbir sermaye istemeyen son derece kolay ve getirisi büyük bir işi bile yapamamaktadır.
Türkiye’de (askerlik hariç) hemen hiçbir konuda bir ehil insanlar sınıfı yoktur. (Bu, tabii ki, pek çok akıl ve bilgi sahibi bireyimiz yok demek değildir.) Bu akıl ve bilgi fakiri ülke, dolayısıyla para fakiridir de. Ulusal gelir, ülke yaşayanlarımızın büyük bir bölü­münü sürünmeye mahkum eder bir seviyededir. Son zamanlar­daki sözümona ekonomik iyileşme, fakirin alım gücünü iyice kısıp, enflasyonda zahiri bir düşüş yaratarak eskiden zaten paralı olanın biraz ve geçici bir süre nefes almasını sağlamaktan ibaret­tir. Bu alınan nefes, onu sürdürecek bilgi olmadığından tabii ki kısa ömürlü olacaktır.
”Demokrasi, medeni toplumların rejimidir. ”
Kontrolsuz nüfus patlaması ve bu artan nüfusun bilimsel olarak eğitilmemesi bir toplumun intiharı demektir. Ne yazık ki, en azından şimdilik tüm dünya nüfusu da intiharı seçmiş görülmektedir.
Televizyonlar ahlaksız ve sığ bir yaşamı pohpohlayan rezil magazin programları yerine, merakı ateşleyebilecek eğlenceli bilim propagandası yapan programlar yayımlamalıdır. Okullar ise tamamen merakı canlandıracak bir müfredatla teçhiz olunmalı, öğretmen merakı uyandırabilmek için açlıktan kurtarılmalıdır
Yaşamınızda olumlu ne görüyorsanız onun temelinde, kökeninde, gelişmesinde kitaplar içinde bulunan bilgiler vardır.
Bilimsel düşünmek bilim yapmak değil, her duyduğuna inanmamak, yeni çıkan şeyleri öğrenmeye heves etmek, bunları eleştirel bir gözle değerlendirmektir.
Zır cahil zenginler var dünyadan bihaber.
Medeniyet, birbiriyle kavga etmeden tartışabilme kültürüdür.
Zengin neden elit olsun sadece parası var diye? Zır cahil zenginler var, dünyadan bihaber. Bunlar elit değil.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
“Osmanlı hayranlığı cehaletin eseri ve felaketin en feci habercisidir.”
Gençliğin idolleri arasında kimler sayılıyor: SEDAT Peker, POLAT Alemdar; bir tanesi de komünistmiş. Onun idolleri arasında da Allah bilir Che Guevera vardır! Bu isirolerin ortak yönleri ne? Şiddet! İrrasyonalite (Türkçesi: Akılsızlık)! Ve tarihin defterinde olmamak (veya yalnızca olumsuz bir dipnot olarak varolmak; hani Al Capone gibi).
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Tartışmaya açık değilse her şey dindir.
Dinin de en mühim özelliği tartışılamaz gerçekler üzerine inşa
edilmiş olmasıdır. Zira, senin üzerinde bir otorite var. Bunu sor­guladığında, bunu tartıştığında başına bir şey geleceğinden kor­kuyorsun. Halbuki kendi icat ettiğin bir olgu ile yüz yüzesin, ama bunu bilmiyorsun.
“Güç yozlaştırır, tam güç tamamen yozlaştırır.”
Toplumun istediği bilgi değil, diplomadır. Ne depremde evlerinin başına yıkılması, ne sel ve heyelanlarda mal ve canının sürüklenip gitmesi, ne içtiği suyun kalitesizliği toplumu uyandırabilmiştir.
Güç yozlaştırır, tam güç tamamen yozlaştırır.
Atatürk ise okumayı bir amaç olmaktan çıkarıp uygarlığın aracı yapmıştır hepimiz için.
Uygarlığın göstergelerinden biri de bir toplumda bireylerin ortalama yaşam sürelerinin uzunluğudur. Yaşam süresi çok büyük ölçüde, bireyin ve toplumun en geniş anlamıyla içinde yaşanılan çevreyi kullanma becerilerinin bir ölçüsüdür. Çevrenizdeki besin ürünlerinden nasıl yararlandığınız, hastalıklarla nasıl başa çıktığınız, çevrenizdeki kötü kültürel alışkanlıkları(sigara veya içki içmek, muntazam spor yapmamak, doktor yerine üfürükçüye gitmek, mühendis yerine kalfaya ev yaptırmak vb.) ne dereceye kadar yenebildiğiniz, dost ve düşmanlarınızla ilişkilerinizi nasıl ayarlayabildiğiniz hep yaşam sürenizi belirleyen faktörlerdendir. Uygar insan bu faktörleri hep geliştirerek ömrünü uzatır. Uygar olmayan insan ise bu faktörleri kontrol altına alamadığı için onların oyuncağı olur ve çevresinin diktasında yaşar.
Tarih, pek çok bilgisiz ve akılsız yöneticinin, yalnızca yönetici olduklarından veya yöneticilik konumlarını, çeşitli rastlantılarla, halk kalabalıklarının onayından geçerek ele geçirmeleri sonucunda, kendilerini bilimin üzerinde görmeleri nedeniyle yarattıkları büyük faciaların hikâyeleri ile doludur. Bu akılsız ve bilgisiz kişiler, kendilerini ikaz eden bilim insanlarını susturmuş, hapsetmiş, hatta öldürtmüş veya en azından, Onlar kendi işlerine baksınlar, diyerek dinlememişlerdir. Atatürk’ün bu tür insanların yaptıklarıyla tam bir tezat teşkil eden tutumu, başarısının bütün uygar insanlığın önünde saygıyla eğildiği büyük dehasının yanındaki diğer anahtarıdır.
Atatürk insan yaşamının ancak ve ancak bilim ışığında sürdürüldüğü taktirde toplumların sağlıklı, verimli, rahat, emin ve mutlu olabileceklerine kalpten inanmış bir aydınlanma çocuğuydu.
Ama zırvalığın sonu yok ki Türkiye’de.
Ordudaki subaylara ve astsubaylara Komutanım diye hitap ediyor muyum? Elbette ve bundan kıvanç ve şeref duyuyorum. Onlar da bana aynı şekilde Hocam diye hitap ediyorlar. Bundan yüksünenin herhalde ruhsal bir sorunu olmalıdır. Bir psikiyatr tetkikini tavsiye ederim. Bu belki kendilerini ezberletilmiş sloganlarla değil, düşünerek yaşamak yönünde ikna eder.
Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için, en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fenin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir.
Eğer geçmişi adam gibi öğrenirsek, diyor, belki bir miktar aşağılık kompleksinden ve boş böbürlenmelerden kurtuluruz. Atatürk’ün buna büyük önem verdiğini ve bu uğurda çok çaba harcadığını da ekliyor.
Bugün İslam kültürü hakkında otorite olan en önemli bilim adamları, Müslüman olmayan ülkelerde yaşamaktadırlar. Bunun nedeni, İslam ülkelerinin 14. yüzyıldan beri bilime sırt çevirmiş olmalarıdır. Bilimsiz hiçbir şey olmayacağı gibi, din de olmaz.
Bilim dinden türemiştir. Nedeni de dinin verdiği bilginin yetersiz ve güvenilmez olduğunun açıkça görülmüş olmasıdır.
Halbuki bilim, yarattığı varsayımlarla sürekli modeller üreterek ve bunları gözlem tutanaklarıyla denetleyerek yanlışlarını hızla elemek arzusundadır. Din ise yanlışlarını gözlemle elemeye izin vermeyen bir iddiadır. Bilime yanlışlarını eleme azminde olduğu için güvenilir, yobaz ise dine niçin güvenilmesi gerektiğini açıklayamaz.
Bilimin bittiği duvar çok yakın; tam gaz ona doğru gidiyoruz milletçe.
Üniversite bilim yapar. Yani bilimi üretir, öğretir ve yayar. Bilim üretimi araştırmayla olur. Araştırma kaynak ister. Kaynak sırf para değildir. Her şeyden önce akıl ve onun ürünü olan meraktır. Merak ise pek küçük yaşlardan başlayarak körüklenir.
Bu gidişe dur demedikçe, eğitimimizi ve medyamızı ıslah etmedikçe sonumuz pek korkunç olacaktır.
Türkiye bir bilim ülkesi değildir. Ürettiği bilim de birkaç kişisel istisna dışında dünya ölçeğinde tamamen ihmal edilebilir düzeydedir. Türkiye’nin bu bilim fakirliği, sanayisine ve ticaretine de yansımıştır. Özgün hemen hiçbir sanayi ürünü olmayan Türkiye, ticarette de, tarımda da gariban olup; örneğin yazılım oluşturmak gibi akıl ve bilgiden başka hiçbir sermaye istemeyen son derece kolay ve getirisi büyük bir işi bile yapamamaktadır.
Küçük bir azınlığı bir yana bırakırsak, ister fen ister insani ve sosyal bilim alanlarında olsun, önüne gelen bir sorunu temel bilimsel ilkelerden hareketle çözümleyip vardığı sonuçları anlaşılır bir dille yazılı veya sözlü olarak ifade etmekte zorlanan nesiller yetiştiriyoruz yıllardır.
Toplumun istediği bilgi değil, diplomadır. Ne depremde evlerinin başına yıkılması, ne sel ve heyelanlarda mal ve canının sürüklenip gitmesi, ne içtiği suyun kalitesizliği toplumu uyandırabilmiştir. Maksat kolay para kapıp, komşunun veya diğer vatandaşın hakkını gasp ederek rahat bir yaşamdır. Üniversite de kendisini toplumun bu isteklerine göre düzenlemiştir.
Yine geldik Atatürk’e: “Nefs-i müdafaa için yapılmayan harp cinayettir,” diyen bu büyük insansever, yarattığı o muhteşem Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yurt ve ulus savunması yanında bir görev daha vermişti: Uygarlığı savunmak.
Kısa vadeli çıkar­ların uzun vadeli çıkarlara tercih edilmesi halkların, hele ki cahil halkların ortak bir karakteri.
Komünist rejimler dünyadaki en büyük çevre felaketlerini yarattılar.
Marx ve Engels, Darwin’in Evrim Kuramını “insanlık hakkında acı bir hicviye” olarak nitelemişlerdir.
Deprem,sel,heyelan,kuraklık,tuzlanma ve daha nice doğa felaketiyle ancak doğa bilimlerini anlamış kişiler mücadele edip sizi ve çocuklarınızı koruyabilir: Modern biyolojinin temeli olan Darwin Kuramını ateistlerin inancı sanan zır cahiller değil!
Yobazın pozitivizmi hedef seçmesi onun dine rakip olduğunu duymuş olması ve pozitivizmin felsefecilerce çürütülmüş olduğu konusundaki kulak dolgunluğudur.
Her yeni hükümetle biraz daha dünyanın alay konusu ve şamar oğlanı oluyoruz; Atatürk’ün bize bahşettiği dünyayı hayran bırakan Türk imajının yerine tekrar Osmanlı’nın hasta adam imajı geliyor. Bunun tek nedeni cehalettir.
1920’lerden beri gelen Atatürk’ün elit idaresinden intikam almaya azmetmiş bu kırsal güruh, Türkiye’yi gerçek bir felakete sürüklemiştir. Ülkedeki tüm sözümona “gelişme” dünya gelişme hızının çok gerisinde kalmış, ancak zır cahil üçüncü dünya ile kıyaslandığında “göğsümüzü kabartan” otoban gibi, gökdelenler gibi, telekomünikasyon gibi kopya ürünleriyle yaşam seviyesi yukarı doğru kımıldamıştır.
bilimin temeli, başkasıyla kavga etmeden onunla ayrı fikirlerde olabilmektir.
Cebime para girecek diye, insanları ölüme mahkum eden bir düzen, uygar olamaz
İnsan öldürülen bir yerde uygarlık olmaz.
Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için, en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir. ( 1924 – Atatürk Samsun’da öğretmenlerle sohbet ederken)
Okul kitapları çocuğu okumaktan nefret ettirecek değil, oku­mayı teşvik edecek tarzda yazılmalıdır.
Bugün dünya nüfusunun önemli bir kesiminin ortadan kalkması insan uygarlığının gelişmesine önemli bir sekte vurmaz.
“Medeniyet, birbiriyle kavga etmeden tartışabilme kültürüdür.”
Yaşamınızda olumlu ne görüyorsanız onun temelinde, kökeninde, gelişmesinde kitaplar içinde bulunan bilgiler vardır.
Bugün İslam kültürü hakkında otorite olan en önemli bilim adamları, Müslüman olmayan ülkelerde yaşamaktadırlar. Bunun nedeni, İslam ülkelerinin 14. Yüzyıl’dan beri bilime sırt çevirmiş olmalarıdır.
Akıllı, meraklı ve iyi teçhiz edilmiş araştırıcılar, insanlığı gerçeğe götürebilecek yegane kılavuzlardır.
Kütüphanesi olmayan hoca, motoru olmayan otomobile benzer, yani işe yaramaz.
Yenecek ekmek azaltılabilir, ama alınacak kitap asla!
Kütüphanenin olmadığı yerde araştırma olamaz, bilgi olamaz, hatta insanlık olamaz.
Bilimin ne dini ne milliyeti ne ırkı ve ne de diğer herhangi bir bağlantısı vardır. Bilim, elindeki verilerle çelişmeyen sonuçları doğru ilan eder.
Üniversitelerimiz, açılış konuşmalarını yapmak üzere davet edecekleri kişileri mevkilerine değil, bilgi ve görgülerine göre seçmeyi umarım artık öğrenirler!
Bir üniversitede kütüphane, bütçe daralmasından en son etkilenen bölüm olmalıdır.
Üniversite, bir kütüphane etrafına toplanmiş binalardan ibarettir.
#ShelbyFoote
Zengin neden elit olsun sadece parası var diye? Zır cahil zenginler var, dünyadan bihaber. Bunlar elit değil.
İnsanın irrasyonel bir varlık olduğunu biliyoruz. Bizim eğitimden maksadımız bunu minimize etmek
yalan inançlara bağlandığın takdirde yaşama gücün azalıyor. Yaşama gücünü arttırabilmen için çevreni bilmen lazım, bunun da Türkçesi şudur: Bilim yapmak lazım.
Tartışmaya açık olmayan her şey tehlikelidir.
Dinin de en mühim özelliği tartışılamaz gerçekler üzerine inşa edilmiş olmasıdır. Zira, senin üzerinde bir otorite var. Bunu sorguladığında, bunu tartıştığında başına bir şey geleceğinden korkuyorsun.
Medeniyet, birbiriyle kavga etmeden tartışabilme kültürüdür.
Medeniyet, birbiriyle kavga etmeden ayrı fikirlerde olabilme yeteneğini geliştirmiş toplumların yaratmış oldukları bir kültürdür.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir