Peyami Safa kitaplarından Bir Tereddüdün Romanı kitap alıntıları sizlerle…
Bir Tereddüdün Romanı Kitap Alıntıları
İçinde hep o kavuşulamayan yeni dünyaya karşı duyduğu yetimane hasret yaşıyor.
Alâkalarımızın yüz bin şekline isim bulamıyoruz ve sevmek deyip çıkıyoruz.Onun için ne kadar suistimale uğruyor bu kelime.
Durmanın ve beklemenin ileri atılmadan daha müthiş bir kuvvet oldukları anları bilirim.
Aslında her şey ne kadar sadedir ve zekamız kendine yem bulmak için neler icat eder.
Her andan bana ne? Ben özlenerek hatırlananlardan bahsediyorum.
“Alâkalarımızın yüz bin şekline isim bulamıyoruz ve “sevmek” deyip çıkıyoruz. Onun için ne kadar suistimale uğruyor bu kelime.”
Daha güzel günlere pay bırakmak için bir fedakarlık edelim.
İstirahata çok muhtacız.
Bakalım senin sesin benim içimdeki ses mi.
Her memleket ve her iklim ,her içtimai muhit,insana yeni bir şahsiyet veriyor.
Ölüm karşısında yalnız kalmanın dehşeti,ölüm korkusunu bile bastıracak bir şiddetle artıyordu.
Uyumak ve kaybolmak istiyorum.
Her şeye karşı alâkalarını kaybetmiş insanların psikolojileri nedir?Söyleyiniz bana.Bu mevzua dair çok şey yazılmıştır değil mi? Işıkları çekilmiş,soluk bir dünya içinde yaşamak ne korkunç.
İstikbale hükmetmeğe kalkmayalım.Yarın madem ki doğmamıştır,yoktur.Hiç üzerinde bütün tahminlerimizin kıymeti de hiçtir.
Varlığıma bir mâna vermediğim zamanlar çıldırıyorum.
Güzelleşmek için yalan elbiseleri arıyoruz ve çıplak hakikati örtmeye,gizlemeye çalışıyoruz;hatta kefen bile çıplak cesedimizin çirkinliğini gizlemek için beyaz bir yalandır, değil mi?
Beynimi esaslı surette işgal eden insanlar arasında bir mukadderat yaratmak istiyorum.
Zekamız ve muhayyilemiz,bizi ümit ettiğimiz kadar oyalamıyor.Kitabın dostluğu da günün birkaç saatine münhasır.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Hiçbir noktaya sabit bir alâka ile bağlı olmayan serbest bir insandım;fakat bu hürriyetin tadı boşluğun korkunç esaretiyle bulanıyordu.
Aman bu tereddüt
Kitap. Nasıl diyeyim İçinde yaşadığımız ev gibi olmalı, vatan gibi olmalı, ona alışmalıyız, bağlanmalıyız, köşesini bucağını gayet iyi tanımalıyız, her noktasına hatıralarımız karışmalı.
Kendi kendimden kaçmak istiyorum,kendime ve hiçbir şeye tahammül edemiyorum, dolaşmak, diyardan diyara gitmek.Başka tesellim kalmadı,boğuluyorum! diyordu.
Uyumak ve bir daha uyanmamak.
Bütün bu âlemlerin üstüne son perde nasıl kapanıyor?
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Hepimiz kahkahalarımızı gözyaşlarımızla ödüyoruz ve bu hususta bir dilenci bir milyarderden farksızdır.
İçinde yalnız yaşanan odaların sessizliği ne kadar derindir ve ne kadar korkunç!
İyi olmadık ki fena olup olmadığımızı bilelim.
o hülyalar ki hiçbiri olmadı
İnsan ruhunun içi görünmelidir, değil mi?
Sen daima o içi dolu adamsın.
Bende sizin bütün resimleriniz var, hiçbiri ötekine benzemiyor. Sizi görmeği çok merak ediyordum. Fakat siz de hiçbir resminize benzemiyorsunuz.
Bir Tereddüdün Romanı, Peyami Safa
Bence kitap demek bir defa okumak için yazılan şey değildir.
Zavallı hançer, dedi. sen de, ben de bir kalbe giremedik.
Anlamadım ama. Hem enteresan, hem değil. Bir şey işte. Göğüs darlığına uğratacak beni.
Uzaklarda bir haykırış benim ismimi çağırıyor gibi.
Ey deli heyecanlarım,gecenin bu saatinde,şuurumun üstünde gezmeniz yasak !
Belki şimdi de güzel.Fakat artık bana öyle gelmiyor.
Fakat hani o yıkılan âlemlerin gürültüsü? Hani enkaz altında kalan hatıralarımdan gelen çığlıklar? Hani bu doğumun sancıları,kıvranışları? Ne ümit, ne teessüf! Ölmüş gibiyim.
Çünkü alelade refahımızı temin eden paranın fazla kısmı gururumuzu tatmin içindir.Bunu manevî sahada da yapabileceğimize kaniim.Kuvvetlerimi ikiye ayırmaktansa, yalnız bir sahada azamiye gitmeyi tercih ediyorum.Bir bütün,iki yarımdan daha iyidir.
Ya hep, ya hiç.
Tek cepheli edebiyatlara aldanmak istemiyorum.
Bazen kalabalıkların ortasında,tek başına kaldığımız vakitlerdekinden fazla yalnız değil miyiz?
– Bir insanı tamamıyla tanımak için bazen asırlar bile yetişmez; kâfi derecede tanımak için bazen bir an bile yetişir.
Hayattan aldığımız her zevki ona denk bir ıstırapla ödediğimizi bildiğim için, hiçbir şeyden yüzde yüz saadet ümit etmiyor ve yüzde yüz felaketten korkmuyordum.
imkânsızları yaratmaktan zevk alan muhayyilemin faaliyetlerine tam bir hürriyet verdim.
Ansızın yeni ve büyük bir fenalık geçirmeğe başladı. İçinde garip bir sıkışma, ezilip, büzülme duyuyordu.
Tarihteki büyük vakaların hangisi evvelce tahmin edilmiştir? Mademki hiçbir ânın ötekine benzemediğini ve tarihin tekkerür etmediğini öğrendik, yarını tahmin etmeğe niçin cüret ediyoruz ve ilimle fal kitabı arasındaki büyük farkı niçin anlamıyoruz? Kararsız bir dünyada olduğumuzu bilelim ve statik fikirlerimizle hayatı kalıplamak gibi sonu gelmeyen maceralardan vazgeçelim.
Her kuvvetli his gibi, tereddüt de insanı öldürebilir, hareketsiz ve meflûç bırakabilir.
Hep ölüm fikri veren parça parça birçok hayalleri de hatırlayarak:
– Hep ölüm, dedi. Ölümün lâkırdısı çok geçiyor içinde.
– Hep ölüm, dedi. Ölümün lâkırdısı çok geçiyor içinde.
Netice, ekseriya olduğu gibidir: Aşk teminatı, izdivaç vaatleri; altı ay sinemalarda ve Ada çamları altında sevişmeler. Nihayet genç Tıbbiyelinin ortadan kayboluşu.
Gazali’nin meçhul sevgilisi için kendi kendine sorduğu gibi, ‘ Nerede şimdi o? Sarı saçlı mıdır,esmer midir ve gecenin büyülü şiiri içinde, acaba, şimdi ne düşünüyor? ‘
Her meselede iki zıt kutup arasında çırpınan insan ruhu
Bak! Şu ışıklar birdenbire sönüverse İşte ölüm!
Ölüm karşısında yalnız kalmanın dehşeti, ölüm korkusunu bile bastıracak
Bir kaç yerde hep aynı cümle: “Beni yalnız bırakmayınız!”
Beyaz bir savruluş içinde lâpalaşan insan kalabalıkları
Birkaç yerde hep aynı cümle: Beni yalnız bırakmayınız..
Zekanın en sivri noktası şüphe ve tereddüttür.
Bu dünyada herkes alçaktır, fakat alçak olduklarını bilenler daha az, daha az alçak.
Evlenmek insanı yalnızlıktan kurtarmaz, belki daha müthiş bir yalnızlığa atar. Bu iki kişinin bir arada ve ayrı ayrı yalnız kalması demektir
Düşün ki her an ben değişiyorum, her an sen değişiyorsun, buna rağmen birbirimizi nasıl tanıyabiliyoruz? Bu kaçan benliklerimizi birbirimizde aramak tecessüsü olmasaydı bir saniye konuşabilir miydik?
-Evet, kitap okumak bir sanattır; belki de yazmak kadar güç bir sanat.
Kendimize itimadımızın her an ne kadar buhranlara ve sarsıntılara maruz olduğunu bilirsin değil mi?
Alâkalarımızın yüz bin şekline isim bulamıyoruz ve sevmek deyip çıkıyoruz.
Kitap. Nasıl diyeyim İçinde yaşadığımız ev gibi olmalı, vatan gibi olmalı, ona alışmalıyız, bağlanmalıyız, köşesini bucağını gayet iyi tanımalıyız, her noktasına hatıralarımız karışmalı. Değil mi?
Bizi ürküten kendi kendimizi tenkittir. En büyük düşmanım benim. En çok kendimden korkarım, korkarız değil mi?
“O vakit bana öyle gelir ki yeryüzünde yapayalnızım, meçhul şeyler, belirsiz tehlikelerle çevrili, müthiş surette yalnız.”