İçeriğe geç

Bir Şeytanın Papazı Kitap Alıntıları – Richard Dawkins

Richard Dawkins kitaplarından Bir Şeytanın Papazı kitap alıntıları sizlerle…

Bir Şeytanın Papazı Kitap Alıntıları

İnsan enayiliğinin belli bir sınırı yoktur. Uysal ve her şeye inanan inekleriz, bizi sağarak semiren sahte doktorların ve şarlatanların istekli kurbanlarıyız.
Bütün politikacılar dindar oylara kur yapmak zorundadır.
Uysal ve her şeye inanan inekleriz, bizi sağarak semiren sahte doktorların ve şarlatanların istekli kurbanlarıyız. Bilimin dilini (ve güzelliklerini) sömürmeye kararlı herkes için çok ekmek kapısı
vardır.
Hepimiz insanlığın şu ana kadar inanmış olduğu tanrıların büyük çoğunluğuna karşı ateistiz. Sadece bazılarımız bir tanrı daha ileri gider.
Dinlerde olmuş olan şey bu olabilir mi? Bir Tanrı veya Tanrılar olduğu inancı, Cennet inancı, Meryem’in hiç ölmediği inancı, İsa’nın hiç insan babasının olmadığı inancı, dualara cevap verildiği inancı, şarabın kana dönüştüğü inancı; bu inançların hiçbiri düzgün bir kanıta dayanmaz. Yine de milyonlarca insan bunlara inanır
Hepimiz birbirimizle bilgi alışverişinde bulunuruz. Tam olarak birbirimizin kafataslarına disketlerimizi sokmayız fakat yargılarımızı değiş tokuş ederiz, hem kulaklarımızla hem de gözlerimizle. Birbirimizin hareket ve giyiniş tarzlarına bakarız ve etkileniriz.
Eğer bilim çözülebilir olanın sanatıysa, evrim gelişebilir olanın sanatıdır.
Hepimiz insanlığın şu ana kadar inanmış olduğu tanrıların büyük çoğunluğuna karşı ateistiz. Sadece bazılarımız bir tanrı daha ileri gider.
Şimdi memler dünya etrafında ışık hızında yayılıyorlar ve o kadar hızlı kendilerini ikileştiriyorlar ki meyve sinekleri ve maya hücreleri karşılaştırmada kağnı gibi kalıyor. Araçtan araca, ortamdan ortama kontrolsüzce atliyorlar ve karantinaya alınmalarının neredeyse imkânsızlığını kanıtlıyorlar.
Memler henüz Watson ve Crick’lerini bulamadılar; hatta Mendel’leri bile yok. Genler kromozomlardaki belirli yerlerinde bulunabilir iken memler muhtemelen beyindedirler ve herhangi bir tanesini görme ihtimalimiz bir geni görme ihtimalimizden bile azdır (yine de nörobiyolog Juan Delius bir memin neye benzeyebileceği hakkında kendi tahminini resimlemiştir). Genlerde olduğu gibi memleri popülasyonlar içinde fenotipleri sayesinde izliyoruz. Çin jong gemisi meminin fenotipi kâğıttan yapılmıştır. Kunduz barajları ve caddis larvası yuvaları gibi genişletilmiş fenotip istisnaları dışında, genlerin fenotipleri normalde canlı bedenlerin parçalarıdır. Mem fenotipleri ise nadiren öyledir.
Bu keşifler bileşiminin (moleküler genetik yani) yirminci yüzyıldaki en büyük bilimsel gelişme olduğunu anlayamayacak kadar kalın kafalı herhangi birisiyle tartışmaya kesinlikle değmez.
Özetle herhangi birisi Baudrillard’ın çalışmalarını bir bilimsel terim cümbüşü olarak görecektir. Terimler asıl anlamları hiç önemsenmeden ve daha da önemlisi açıkça alakasız oldukları durumlarda kullanılmıştır. Bunlar ister mecaz olarak görülsün ister görülmesin, sosyoloji ve tarih hakkındaki basmakalıp gözlemleri yazarak bir derinlik yanılgısı yaratma dışında hangi görevi üstlenebileceklerini anlamak çok zordur. Dahası, bilimsel terminoloji bilimsel olmayan sözcükler ile eşit derecede gülünç bir hassaslıkla karıştırılarak kullanılmıştır. Her şey göz önüne alındığında insan, süslü kelimelerden oluşmuş cilalı örtü kaldırıldığında Baudrillard’ın düşüncelerinden geriye ne kalacağını düşünmeden edemiyor.
Eğer insanlar astroloji veya kristal şifa gibi süprüntülere inanmak istiyorlarsa neden karşı çıkalım? Fakat aslında kaçırdıkları onca şeyi düşünmek çok acıdır. Gerçek bi lim içinde çok fazla mucize vardır. Evren, büyücülere, şamanlara ve psişik şarlatanlara ihtiyaç duyulmadan da yeteri derecede gizemlidir. Bunlar en iyi ihtimalle ruhları yaralayan dikkat dağıtıcılardır. En kötü ihtimalle de tehlikeli vurgunculardır.
Şimdi böyle konuşuyorsun. Ama ölüm
yatağına düşene kadar bekle. O zaman hemen şarkının tonunu değiştireceksin
din ana etikettir. En tehlikelisidir. İnsanların ‘onlar’ ve ‘biz’ olarak ayrılabilmesini sağlar
Kültürümüzün merkezindeki ağza alınmayan büyük şeytan tektanrıcılıktır. Eski Ahit olarak bilinen.barbar bir Bronz Çağ metninden üç insanlık karşıtı din evrimleşmiştir: Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam. Bunlar gök tanrılı d inlerdir. Kelimesi kelimesine erkek egemendirler (Tanrı her şeye gücü yeten babadır). Bu nedenle bu ülkelerde 2000 yıl boyunca. gök tanrı ve onun dünyadaki erkek elçileri tarafından kadınlardan tiksinme şeklinde eziyet uygulanmıştır. Gök tanrı kıskanç bir tanrıdır tabii ki. Dünyadaki herkesten eksiksiz itaat ister. Çünkü kendisi sadece bir kabile için değil tüm yaratıklar için vardır. Onu reddedenler, dine döndürülmeli veya kendi iyilikleri için öldürülmelidir.
Köşemize sinip ağzımızı kapalı tutmayı artık bırakmalıyız.
Bizi de içeren, yaşamış bütün Afrika insansı maymunları, birbirlerine kırılmamış bir ebeveyn-çocuk zinciriyle bağlıdır. Aynı şey, herhangi bir zamanda yaşamış olan bütün hayvanlar ve bitkiler için de geçerlidir
inanç isimli emziği sonsuza kadar ememezsiniz.
Eğer politik, bilimsel veya sanatsal görüşlerime saygı duymanızı istiyorsam bu saygıyı, görüşlerle, mantıkla, konuşma sanatıyla veya ilgili bilgimle kazanmalıyım. Karşı iddiaları göğüslemeliyim. Fakat dinimin bir parçası olan bir görüşüm varsa, eleştirmenler parmaklarının ucuna basarak uzaklaşmalı veya toplumun genelinin öfkesi karşısında cesur olmalıdır. Dini fikirler neden böyle sınırların dışında? Neden onlara saygı
duymak zorundayız? Sadece dinsel oldukları için mi? Dahası, karşılıklı olarak çelişkili olan birçok dinin hangisine bu sorgusuz saygının gösterileceğine nasıl karar veriyorsunuz?
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Hepimiz insanlığın şu ana kadar inanmış olduğu tanrıların büyük çoğunluğuna karşı ateistiz. Sadece bazılarımız bir tanrı daha ileri gider.
Bunu düşünememiş olmam ne kadar muazzam bir aptallık!
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Her ne kadar canlı kalmak için yollar olsa da, bundan epey daha fazla
ölme yolu olduğu kesindi
Fakat şimdi görüyorum ki bütün problem o kadar karmaşık ki, problemin çözümünü geleceğe bırakmak daha güvenli
olur.
Özetle herhangi birisi Baudrillard’ın çalışmalarını bir bilimsel terim cümbüşü olarak görecektir. Terimler asıl anlamları hiç önemsenmeden ve daha da öneml isi açıkça alakasız oldukları durumlarda kullanılmıştır. Bunlar ister mecaz olarak görülsün ister görülınesin, sosyoloji ve tarih hakkındaki basmakalıp gözlemleri yazarak bir derinlik yanılgısı yaratma dışında hangi görevi üstlenebileceklerini anlamak çok zordur. Dahası, bilimsel terminoloji bilimsel olmayan sözcükler
ile eşit derecede gülünç bir hassaslıkla karıştırılarak kullanılmıştır.
Her şey göz önüne alındığında insan, süslü kelimelerden oluşmuş
cilalı örtü kaldırıldığında Baudrillard’ın düşüncelerinden geriye ne kalacağını düşünmeden edemiyor.
Bizler sonradan görme insansı maymunlarız ve beyinlerimiz sadece taş devri Afrika savanalarında hayatta kalmak için gerekli dünyevi detayları anlayabilmek için tasarlanmıştır.
Einstein’ın göreceliği, kuantum belirsizliği, kara delikler,
büyük patlama, genişleyen evren, jeolojik zamanın yavaş hareketi..
İnsan enayiliğinin belli bir sınırı yoktur
Uysal ve her şeye inanan inekleriz, bizi sağarak semiren sahte doktorların ve şarlatanların istekli kurbanlarıyız. Bilimin dilini (ve güzelliklerini) sömürmeye kararlı herkes için çok ekmek kapısı
vardır.
Bilim size kürtajın doğru mu yanlış mı olduğunu söyleyemez fakat hissiz bir fetüsü hisli bir yetişkine kesintisiz bir şekilde bağlayan (embriyolojik) sürecin, insanları diğer türlere bağlayan (evrimsel)sürece olan benzerliği işaret edebilir. Eğer embriyolojik süreç daha
kesintisiz görünüyorsa bunun tek nedeni evrimsel sürecin nesil tükenme olaylarıyla bölünmüş olmasıdır
‘Bir adamdan üredim,bir kadından üremiş olan, ve o da bir şempanzeden üremiş.’
İnsansı maymunlara benzediğimizi kabul ederiz fakat insansı maymunlar olduğumuzu nadiren fark ederiz.
bütün politikacılar dindar oylara kur yapmak zorundadır
‘Sanırım kimse kuantum mekaniğini anlamıyor dersem yanlış olmaz.’
büyüdüğünüzü bilmenin keyfini alabilir, yaşamın ne anlama geldiğini, geçici olduğunu ve bu nedenle daha da kıymetli olduğunu cesaretle karşılarsınız
Emniyet ve mutluluk, basit cevaplarla ve rahatlatmalarla tatmin olmak, sıcak ve rahat bir yalanla yaşamak anlamına gelir.
gerçekten doğru olan ile doğru olmasını istediğimiz şeyi ayıramamak gibi çocuksu bir yetersizliği vardı
İnsan beyni oyunbaz bir masalcıdır ve dahası, haylaz bir örüntü, düzen arayıcısıdır. Bulutlarda ve pidelerde yüzler, çay yapraklarında ve gezegen hareketlerinde talih ararız.
Baal, Altın Buzağı, Thor,Wotan, Poseidon,Apollo, Mitras, Amon Ra
Hepimiz insanlığın şu ana kadar inanmış olduğu tanrıların büyük çoğunluğuna karşı ateistiz .
Kahve içerken arkadaşımın eşi bilimsel bir kitap üzerine çalıştığımı duyunca şöyle demişti:Ben de bilime merak saldım. Son zamanlarda bilim kitapları okuyorum. Bunu duyunca çok sevinmiştim, sonra ona ne okuduğunu sordum. Bana verdiği şu cevap hızla konuyu değiştirmeme sebep oldu tabii: Kuantum İyileşme
Çoğumuz televizyonda, aşağı yukarı bu kelimelerle Bana paranızı gönderin ki gönderdiğiniz parayı diğer enayileri de bana para göndermeleri gerektiğine inandırmak üzere kullanabileyim. diyen bir kişinin laflarının yanına kâr kalamayacağına bahse girmeye hazırızdır. Ancak günümüzde ABD’nin her eyaletinde tamamen bu apaçık dolandırıcılığa adanmış en azından bir tane evanjelik televizyon kanalı bulabilirsiniz.Ve çuvallarını doldurmaları bunların yanına kâr kalır.
Doğru anlamda eğitim,günümüzün değerlendirme delisi sınav kültüründen oldukça farklıdır.
İnsan enayiliğinin belli bir sınırı yoktur. Uysal ve her şeye inanan inekleriz, bizi sağarak semiren sahte doktorların ve şarlatanların istekli kurbanlarıyız.
Bilim, resimde olduğu gibi çok yüksek bir estetik değer taşır. Bilim şiirsel olabilir. Bilim ruhani olabilir, hatta kelimenin doğaüstücü olmayan anlamıyla dindar bile olabilir.
Bütün politikacılar dindar oylara kur yapmak zorundadır.
Doğa ne iyilikseverdir ne de zalim. Sadece kayıtsızdır.
Neredeyse her gün ihtiraslı ebeveynlerin veya okulların çocukluk neşesini yok etmesi ile ilgili dehşetli hikayeler duyuyorum. Ve bu olaylar üzüntü verici derecede erken yaşta başlıyor. Altı yaşındaki bir erkek çocuğu danışmanlık alıyor çünkü matematikteki başarısının diğerlerinin gerisinde kaldığından endişeleniliyor.
Gizemler çözülmek için yapılmamışlardır. Hayranlık uyandırmak için yapılmışlardır.
Hepimiz birbirimizle bilgi alışverişinde bulunuruz. Tam olarak birbirimizin kafataslarına disketlerimizi sokmayız fakat yargılarımızı değiş tokuş ederiz, hem kulaklarımızla hem de gözlerimizle. Birbirimizin hareket ve giyiniş tarzlarına bakarız ve etkileniriz. Reklam cingıllarını ezberleriz ve muhtemelen onlar tarafından ikna ediliriz. Aksi takdirde gerçekçi işadamları yayınları onlarla kirletmek için bu kadar fazla para harcamazlardı.
Taklit çocuğun, başka dilleri değil de kendi ana dilini öğrenme yöntemidir. Kişinin, başka insanların ebeveynleri gibi değil de kendi ebeveynleri gibi konuşmasının sebebidir. Bölgesel şivelerin ve uzun zaman dilimlerinde ayrı dillerin ortaya çıkmasının nedenidir. Dinlerin her nesilde yeni baştan seçilmek yerine aile soyları boyunca sürmesinin sebebidir.
Eğer insanlar astroloji veya kristal şifa gibi süprüntülere inanmak istiyorlarsa neden karşı çıkalım..? Fakat aslında kaçırdıkları onca şeyi düşünmek çok acıdır. Gerçek bilim içinde çok fazla mucize vardır. Evren, büyücülere, şamanlara ve psişik şarlatanlara ihtiyaç duyulmadan da yeteri derecede gizemlidir. Bunlar en iyi ihtimalle ruhları yaralayan dikkat dağıtıcılardır. En kötü ihtimalle de tehlikeli vurgunculardır.
Dünyada sadece biz bencil kopyalayıcıların zulmüne karşı baş kaldırabiliriz.
Çimenlerin, tepelerinin yenmesinden fayda sağladığı söylenir. Gerçek daha ilginçtir. Hiçbir bitki bireyi kendiliğinden bu tırpanlamadan fayda sağlamaz. Ama tepeleri yendiğinde sadece biraz zarar gören bir bitki, daha çok zarar gören rakip bitkiyi yener.
Belirtmek istediğim nokta, dinlerin kendilerinin savaşlar, cinayetler ve terör saldırıları için motivasyon olmadıklarıdır. Fakat din ana etikettir. En tehlikelisidir. İnsanların ‘onlar’ ve ‘biz’ olarak ayrılabilmesini sağlar. Dinin, önyargılarımızın kurbanlarını tanımladığımız tek etiket olduğunu hiç mi hiç söylemiyorum. Deri rengi, dil ve sosyal sınıf da etikettir. Fakat Kuzey İrlanda’da olduğu gibi, sıklıkla bunlar etki etmez ve din etraftaki tek bölücü etikettir. Tek başına değilken bile, din hemen hemen her zaman, karışım içinde yangını başlatan maddedir. Ve lütfen Hitler’i bir karşıt olarak göstermeyin. Hitler’in sub-Wagnerci deli saçmaları kendi temeline sahip bir din oluşturdu ve Yahudi karşıtlığı hiçbir zaman bırakmadığı Roma Katolikliği’ne çok şey borçluydu.
Kültürümüzün merkezindeki ağza alınmayan büyük şeytan tek-tanrıcılıktır. Eski Ahit olarak bilinen, barbar bir Bronz Çağı metninden üç insanlık karşıtı din evrimleşmiştir: Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam. Bunlar gök tanrılı dinlerdir. Kelimesi kelimesine erkek egemendirler (tanrı her şeye gücü yeten babadır). Bu nedenle bu ülkelerde 2000 yıl boyunca, gök tanrı ve onun dünyadaki erkek elçileri tarafından kadınlardan tiksinme şeklinde eziyet uygulanmıştır. Gök tanrı kıskanç bir tanrıdır tabii ki. Dünyadaki herkesten eksiksiz itaat ister. Çünkü kendisi sadece bir kabile için değil tüm yaratıklar için vardır. Onu reddedenler, dine döndürülmeli yada kendi iyilikleri için öldürülmelidir.
-Douglas Adams
Neden toplumumuz, dini görüşlerin otomatik ve sorgusuz olarak saygı duyulma hakkına sahip olduğu gibi kolay bir masala bu kadar uysalca razı oluyor? Eğer politik, bilimsel veya sanatsal görüşlerime saygı duymanızı istiyorsam bu saygıyı, görüşlerle, mantıkla, konuşma sanatıyla veya ilgili bilgimle kazanmalıyım. Karşı iddiaları göğüslemeliyim. Fakat dinimin bir parçası olan bir görüşüm varsa, eleştirmenler parmaklarının ucuna basarak uzaklaşmalı veya toplumun genelinin öfkesi karşısında cesur olmalıdır. Dini fikirler neden böyle sınırların dışında? Neden onlara saygı duymak zorundayız? Sadece dinsel oldukları için mi?
Dini lobiler, ‘geleneklerin’ ve ‘toplulukların’ sözcüleri sadece medya dünyasına değil, ünlü ve zenginlerin etkili komitelerine, devlet kurumlarına ve okul kurullarına da giriş ayrıcalığının keyfini sürerler. Görüşleri düzenli olarak öğrenilmeye çalışılır ve meclis komiteleri tarafından abartılı ‘saygıyla’ dinlenir. Üreme teknolojileri üzerine tavsiyelerde bulunmak için Tavsiye Komisyonları kurulduğunda emin olabilirsiniz ki dindar lobiler kesinlikle komisyonda temsil edilecektir. Dindar konuşmacılar etkiye ve güce kısa yoldan ulaşmanın keyfini sürerken diğerleri bunları kendi yetenekleri veya uzmanlıklarıyla kazanmak zorundadır. Bunun mantığı nedir?
5. Hasta sahip olduğu hiçbir kanıta dayanmayan inancın bir hastalığın bulaşmasından kaynaklanmış olduğunu fark edebilir. Neden diye merak edebilir, bu inanç takımını şu takıma tercih ettim? Dünyadaki bütün inançları inceledim de ondan sonra iddiaları en ikna edici olan bu inancı mı seçtim? Neredeyse kesin olarak böyle değildir. Eğer bir inancınız varsa, bu inancınızın ebeveynlerinizinkiyle ve onların ebeveynlerininkiyle aynı olması, istatiksel olarak olağanüstü büyük olasılıklıdır. Şüphesiz bulutlara değen katedraller, heyecanlandırıcı müzik, dokunaklı öyküler ve kıssalar buna bir parça yardımcı olur. Fakat dininizi belirleyen açık ara en önemli değişken, doğumunuzun tesadüfen nerede gerçekleştiğidir. Eğer şans eseri başka bir yerde doğmuş olsaydınız, büyük bir tutkuyla bağlı olduğunuz inançlarınız tamamen farklı ve büyük oranda şu ankiyle çekişiyor olacaktı.
4. Hasta kendini rakip imanların taşıyıcılarına karşı önyargılı davranışlar sergilerken bulabilir, ileri vakalarda bu onları öldürmeye veya öldürülmelerini savunmaya kadar bile gidebilir. İmandan dönmüş kişilere karşı aynı şekilde şiddete başvurabilir; veya kafirlere (imanın farklı, sıklıkla belki de çok anlamlı bir şekilde, sadece çok az değişik olan bir türünü benimsemiş insanlara) karşı. Aynı zamanda imanına ters olma potansiyeli olan diğer düşünce tarzlarına da düşmanlık hissedebilir. Örneğin anti-virüs yazılımı gibi işlev yapabilecek olan bilimsel düşünce yöntemlerine.
3. Bir iman hastasının gösterebileceği ilgili belirtilerden birisi de ‘gizemin’ kendi başına iyi bir şey olduğu inancıdır. Gizemleri yok etmek bir erdem değildir. Onun yerine gizemlerden keyif almalı ve hatta çözülemezliklerinden hazzetmeliyiz.
2. Hastalar genelde hiçbir kanıta dayanmamasına rağmen imanın güçlü ve sarsılmaz olmasını olumlu bir değer olarak görürler. Gerçekten de ne kadar az delil olursa inanç o kadar değerlidir. İman söz konusu olduğunda kanıtın noksanlığının olumlu bir erdem olduğu şeklindeki bu paradoksal fikir, kendisini referans göstermesi itibariyle, kendisini destekleyen bir programın kalitesine sahiptir. Önerme bir kez kabul edilince otomatik olarak kendine yapılan itirazları baltalar.
Dinleri zihin virüsleri olarak tanımlamak bazen aşağılayıcı veya düşmanca olarak yorumlanmıştır. Her ikisidir de zaten. Bana sık sık neden ‘organize dine’ karşı neden bu kadar düşman olduğum sorulur. İlk cevabım organize olmayan dine de tam olarak yakın olmadığım şeklindedir. Gerçeği seven birisi olarak kanıtlardan yoksun olan güçlü inançlardan kuşku duyarım: periler, tek boynuzlu uçan atlar, kurt adamlar, Bertrand Russell’ın güneş etrafında dolanan farazi porselen demliğinin örnek teşkil ettiği, sonsuz sayıdaki herhangi bir düşünülebilir ve çürütülemez inanç. Organize dinin düşmanlığı açıkça hak etmesinin sebebi, Russell’ın demliğine olan inancın aksine, dinin, güçlü, etkili, vergiden muaf ve kendini savunmaktan aciz olacak kadar küçük çocukların beyinlerine sistematik olarak kazınıyor olmasıdır.
Einstein’ın göreceliği, kuantum belirsizliği, kara delikler, büyük patlama, genişleyen evren, jeolojik zamanın yavaş hareketi. Bütün bunları anlamak zordur. Bilimin bazı insanları korkutmasına şaşırmamak lazım. Fakat bilim aynı zamanda bu şeylerin neden anlaşılması zor olduğunu ve bu çabanın neden bizi korkuttuğunu bile açıklayabilir. Bizler sonradan görme insansı maymunlarız ve beyinlerimiz sadece taş devri Afrika savanalarında hayatta kalmak için gerekli dünyevi detayları anlayabilmek için tasarlanmıştır.
Fakat bunların hepsi (kristal küreden bakmak, burçlar, gizemli anıtlar, fallar ve devamı) sadece bir parça zararsız eğlence değil midir? Eğer insanlar astroloji veya kristal şifa gibi süprüntülere inanmak istiyorlarsa neden karşı çıkalım? Fakat aslında kaçırdıkları onlarca şeyi düşünmek çok acıdır. Gerçek bilim içinde çok fazla mucize vardır. Evren, büyücülere, şamanlara ve ‘psişik’ şarlatanlara ihtiyaç duyulmadan da yeteri derecede gizemlidir. Bunlar en iyi ihtimalle ruhları yaralayan dikkat dağıtıcılarıdır. En kötü ihtimalle de tehlikeli vurgunculardır.
Bilimsel görünümlü zırvalar, çağımızın kültürünün rahatsız edici derecede önemli bir parçasıdır. Örneğin grip olduğunuzda, iki saatte bir su içmek zaten iyi bir fikirdir. İçine kuvars kristal koymanın herhangi bir ek getirisi olmayacaktır. Örneğimi kristal ile sınırladım çünkü bir yerlere sınır koymam gerekiyordu. Fakat ‘astrolojik burçlar’ da aynı işi iyi görürdü. Veya ‘melekler’, ‘diğer tarafla konuşmak’, ‘telepati’, ‘kuantum ve iyileştirme’, ‘homeopati’, ‘çubukla yer altı suyu aramak’da. İnsan enayiliğinin belli bir sınırı yoktur. Uysal ve her şeye inanan inekleriz, bizi sağarak semiren sahte doktorların ve şarlatanların istekli kurbanlarıyız.
O halde, diye sözlerini bitirebilir Şeytan’ın Papazı, başını dik tut, iki ayaklı insansı maymun. Köpekbalığı senden daha iyi yüzebilir, çita senden hızlı koşabilir, kuşlar senin yapamadığın şekilde uçabilir, Capuchin maymunları senden daha iyi tırmanabilir, fil senden güçlü olabilir, servi ağaçları senden daha uzun ömürlü olabilir. Fakat sen hepsinden çok daha yüce armağanlara sahipsin: hepimize hayat veren insafsız zalimlikteki süreci anlama armağanı; aynı sürecin imalarına karşı iğrenme armağanı; öngörü armağanı (doğal seçilimin hatalarla dolu kısa vadeli yöntemlerine tamamen zıt bir armağan); ve kozmosun ta kendisini özümseme armağanı.
İlk ve son kez anlamalıyız ki toplumun ahlaki gelişimi,kozmik süreci taklit etmeye değil,ondan uzaklaşmak şöyle dursun onunla savaşmaya bağlıdır..
Bilim insanları kuvvetli bir gerçek görüşünü kabul etmeye yatkındırlar ve bunun gerçekliği veya önemi üzerine yapılacak felsefi kelime oyunlarına tahammül edemezler..
“Ama şimdi bir şeye inanmak için iyi bir sebep olan kanıttan ilerlemek ve herhangi bir şeye inanmak için üç yanlış sebep hakkında seni uyarmak istiyorum. Bunlar “gelenek”, “otorite” ve “vahiy” olarak adlandırılır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir