Franz Kafka kitaplarından Bir Savaşın – Mücadelenin Tasviri kitap alıntıları sizlerle…
Bir Savaşın – Mücadelenin Tasviri Kitap Alıntıları
&“&”
Böylelikle bir umudumu yitiriyor, bir diğer umuda kavuşuyorum.
Ve ayın parlak ışığının benim üzerime gönderilmiş olması da çok güzel diye düşündüm. Mütevazılıktan uzak halde köprünün kemerinin altına uzanmak üzereydim ki ayın elbette her şeyin üzerine parladığı geldi aklıma. Bende ayın tadını çıkarmak için sevinç içinde kollarımı açtım. Yorgun kollarımla yüzme hareketleri yaparken acı ya da zorluk hissetmeden ilerlemeye devam ettim. Bunu daha önce neden denememiştim? Başım serin havada süzülürken, sağ dizim herkesten önde uçar gibi gidiyordu. Sağ dizimi elimle okşayarak tebrik ettim.
Buradayım, ötesini bilmiyorum, bundan öte birşey gelmez elimden. Teknem dümensiz; ölüm ülkesinin en dip bölgelerinden esip gelen rüzgarla seyrediyor.
Çünkü beni tek ilgilendiren şey yanıt bulmaktı, soru yanıtlamak değil.
Yaşam kısa… bunun ne anlama geldiğini düşün bir.
Ciğerlerimizin ne yapması gerekiyor?" diye bağırdım. "Hızlı soluk alırlarsa içsel zehirlenmeden dolayı kendi kendilerini boğarlar; yavaş nefes alırlarsa uygun olmayan hava yüzünden boğulurlar. Ama kendi ritimlerini bulmaya çalışırlarsa o zaman bu arayış yüzünden ölürler."
Sevme yeteneğin yok, seni heyecanlandıran tek şey korku.
Düşünmem gereken şeyler var, biliyorsunuz. Sürekli bir şeyler değişiyor.
Sohbet ederken sevdiğimiz şeyleri konuşmak için özgür değil miyiz?
Gereksiz savaş makineleri, kuleler, duvarlar, ipek perdeler yapıyoruz ve zamanımız varmış gibi tüm bunlara hayretler içinde bakıyoruz. Dengedeyken bile sarsılıyoruz…
Öyle mutlu mesut yürüyoruz ki, güzel bir rüzgar bizim ve bacaklarımızın yaptığı boşlukların içinde ıslık çalıyor. Dağlarda boğazımız özgür olacak. Neden bir şarkı söylemiyoruz?
Ama bazen sanki yıldızlı gökyüzü onun nefes alıp veren dümdüz göğsünün üzerine çökmüş gibi hissediyorum.
İnsan yalnız yatakta yatarken kim bilir kaç düşünce insanı bir battaniye gibi boğar ve kaç tane mutsuz düş insanı sıcak tutar, bir düşünün.
Ey nehrin kıyısında yüksekten ve taşları suya düşen yeşil dağ, çok güzelsin!
Ve giysileri içindeki insanlar
Sallanarak dolaşırlar çakıllı yolda
Gökyüzü tepelerinde öylesine büyük
Uzaktaki tepelerden
Daha uzaktaki tepelere dek uzanan
Sallanarak dolaşırlar çakıllı yolda
Gökyüzü tepelerinde öylesine büyük
Uzaktaki tepelerden
Daha uzaktaki tepelere dek uzanan
Öyle bir duygu var ki içinde, yaşaması kendi önündeki yolu tıkıyor sanki. Ama bu engellemeden de yaşamakta olduğu sonucunu çıkarıyor.
Şu içimdeki çatışmayı bir yatıştırayım, başka birşey istemeyeceğim.
Adamlarda düşünce denen bir şey var mıydı? Yoksa anlamsız, saçma, bu dünyada salt sürüklenip gidiyorlar mıydı?
Hem soylular yasaları yorumlarken, yalnızca kendi çıkarlarını düşünüp bizim zararımıza davranmak için besbelli bir neden görmüyor; çünkü yasalar, daha işin başında soylular için konmuş.
Yasalarımız bilinmez herkesçe, bizi yöneten o küçük soylu grubunun elinde bir sırdır.
Yüreğimde bir sızı vardı; çünkü artık görülüyordu ki, dertli durumumdan ayrılabilmem olur şey değildi.
Ciğerlerimizin ne yapması gerekiyor?" diye bağırdım. "Hızlı soluk alırlarsa içsel zehirlenmeden dolayı kendi kendilerini boğarlar; yavaş nefes alırlarsa uygun olmayan hava yüzünden boğulurlar. Ama kendi ritimlerini bulmaya çalışırlarsa o zaman bu arayış yüzünden ölürler."
Başka türlü yaşamak mümkün değil mi?" dedim.
"Hayır" dedi gülümseyerek
"O zaman neden her akşam kilisede dua ediyorsun?"
"Hayır" dedi gülümseyerek
"O zaman neden her akşam kilisede dua ediyorsun?"
Evet, sevdiğim kadın çok güzel. Onun yanında otururken tek düşünebildiğim şey şu: Bir deniz yolculuğundan sonra orada karaya çıkıyorum, tek görebildiğim şey ağzının dar, kıvrımlı açıklığındaki karanlık.
Yalnızız, bedenlerimiz öne eğik, etrafımıza bakıyor ama hiçbir şey görmüyoruz ve havadaki basıncı bile hissetmiyoruz. Ve muhtemelen görünmese de, yarın her şeyin görülebileceği bir gün olacak
Belki de başlarımız beklenmedik şekilde geriye yattığında, biz bakmadığımız için her şey biz farkında olmaksızın durduğunda ve sonra kaybolduğunda gece ve gündüz arasındaki kısacık bir fasılaydı.
Beyhude, bu kadar rahatsız edici ve kindar olan sadece dağ değildir, her şeydir.
Hayatın sıkıcıydı" dedim yüksek sesle kendimi inandırmak için, "Başka bir yere götürülmüş olman gerçekten gerekliydi. Mutlu olmalısın, burası çok neşeli bir yer. Güneş parıl parıl parlıyor."
Bu manzara sıradan olsa da beni öyle mutlu etti ki, uzaktaki bir çalılığın dalına konmuş küçük bir kuş gibi ayın gökyüzünde yükselmesine izin vermeyi unuttum. Hala dağın arkasındaydı ve gecikmeden dolayı öfkeli olduğuna hiç şüphe yoktu.
Gerçekten bilmiyorum. Kimse gelmiyorsa gelmiyordur. Kimseye zarar vermedim, hiç kimse de bana zarar vermedi ama hiç kimse de bana yardım etmeyecek. Bir hiç kimseler sürüsü. Hiç kimse bana yardım etmiyor
İnsan yalnız yatakta yatarken kim bilir kaç düşünce insanı bir battaniye gibi boğar ve kaç tane mutsuz düş insanı sıcak tutar, bir düşünün!
Ve insanlar en güzel Pazar elbiseleri içinde
Salınarak geziyorlar çakıllı yolda
Uzaklardaki tepelerden
Ta ötelerdeki tepelere uzanan
Bu muazzam göğün altında
Salınarak geziyorlar çakıllı yolda
Uzaklardaki tepelerden
Ta ötelerdeki tepelere uzanan
Bu muazzam göğün altında
… Başka türlü yaşanabilmeliydi değil mi?"
Bak, halinde güçsüzlüğün anlaşılıyor..
Yaşam çetin, toprak çoraktır, bilim bilgiden yana zengin, ama pratik başarılar açısından yoksuldur.
Tüh Allah kahretsindi! Giysilerini soyunuyorlar, mahrem yerlerini gururla sergiliyorlardı; bundan haz duyuyor…
Dünya tersine mi dönmüştü?
Dünya tersine mi dönmüştü?
Şimdi görüyordum ki, tüm hayâ duygularını sıyırıp atmışlardı üzerlerinden; sefil yaratıklar !
Yaşam kısa… bunun ne anlama geldiğini düşün bir.
Bir baca temizleyicisi için cumartesi neyse, ölmüş olmak da bir kişi için odur.
Bütün erdemler kişisel, bütün kötülükler toplumsaldır.
Özgürlük! Bugünkü durumuyla cılız ve kuru bir bitki.
Bilincin darlığı, toplumsal yaşamın bir gereğidir.
Hiç bir avuntu istemiyor, ama istemediği için istemiyor değil…
Bugün biri kalbini yerinden sökmek istese onu yerinde bulmayabilir bile.
Sonuçta köpekler de hastalanırdı…
Hani yalnız bir sınavdı bu; soruları cevaplandırmayan sınavı kazanmış demektir."
Ne biçim insanlardı böyle.
Adamlarda düşünce denen bir şey var mıydı! Yoksa anlamsız, saçma, bu dünyada salt sürükleyip gidiyorlar mıydı?
Adamlarda düşünce denen bir şey var mıydı! Yoksa anlamsız, saçma, bu dünyada salt sürükleyip gidiyorlar mıydı?
Düşüncelerim aralıksız bir karmaşa içinde yüzüyor..
Dört bir yanda insanlar uyumaktadır.
Bir zamanki ölümümde işlenen hata, kamaramda dört bir yandan yüzüme karşı sırıtıyor.
Bilgelerin sözleri mecazlardan başka şey değil, günlük yaşamda bir işe yaramıyor.
Soylular ne yaparsa, işte yasa odur.
Yasalarımız bilinmez herkesçe, bizi yöneten o küçük soylular grubunun elinde bir sırdır.
Bilinmeyen yasalara göre yönetilmek rahatsız edici bir şey.
Dünya da günden güne daralıyor.
Her şey birden hızla alınıp uzaklara savruldu.
Ne hayran kalınacak, ne akıllı bir kadın bu!!
Kimse şu anda söyleyeceğim sözlerden ötürü yarın beni kınayamaz…
Ve yarın, bütün inanılmazlığına karşın, her şeyin görülebildiği bir gündüzün başlayacak oluşu ne mutluluktur!
Her şey her vakit yolunda gidecek diye bir şey yoktur.
Çünkü beni tek ilgilendiren şey yanıt bulmaktı, soru yanıtlamak değil.
Yalnız yaşayan insanların, akşamları hiçbir sorumlulukları olmaz.
Ayaklarımı gölgenin içine daldırdım ve nazikçe:
“Avutulmak sizin için gerekli değil, çünkü siz seviliyorsunuz”, dedim.
“Avutulmak sizin için gerekli değil, çünkü siz seviliyorsunuz”, dedim.
Fransız sosyetesinin o düpedüz yapay kokusu çevrenizi sarmış.
Bak sen, sana iltifatlar ediyorum, öyleyken yine de ağlıyor
musun? Yaşamın bu güçlüğünü omuzlayacak kadar
aklı başında birisin sanırım.
musun? Yaşamın bu güçlüğünü omuzlayacak kadar
aklı başında birisin sanırım.
Ya insanlar gerçekten
alacakaranlıkta göründükleri gibiyseler? Dolayısıyla, bastonsuz yürünmez yolda.
alacakaranlıkta göründükleri gibiyseler? Dolayısıyla, bastonsuz yürünmez yolda.
Diğer insanlar için masanın üstündeki bir rakı kadehi bile heykel gibi sapasağlam dururken, benim çevremdeki nesnelerin yağan bir kar gibi dibe çöküşlerindeki hikmeti hani sizden öğrenebileceğimi
umuyorum.”
umuyorum.”
Dağda boğunlarımız özgürlüğe kavuşur. Bir türkü çağırmayışımız şaşılacak şey!
(….) için mi bulandı? Öyleyse suç benim,
iyi anlatamadım demek.
iyi anlatamadım demek.
Ne var ki, uzun boylu düşünemezdim, fazla dibe batmamak için.
Alçakgönüllülükten gidip köprü kulesinin kemerinin altına dikilecektim.
Canınız acıdı, değil mi? Dikkatli olmak gerekir.
İçimdeki heyecan sanki çıkıp gitsin diye bir an açık tuttum ağzımı.
Yanında bana bir yer yokmuş, hani varsa da bulunur gibi değilmiş.