İçeriğe geç

Bir Sahtekar Gibi Düşünmek Kitap Alıntıları – Maria Konnikova

Maria Konnikova kitaplarından Bir Sahtekar Gibi Düşünmek kitap alıntıları sizlerle…

Bir Sahtekar Gibi Düşünmek Kitap Alıntıları

Başarımızın en büyük sırrı, kendimizi dünyayı değiştirebileceğimiz olgusuyla kandırabilme yeteneğimizdir. Çünkü istatistiksel olarak baktığımızda, dünyayı değiştirme olasılığımız pek yüksek değildir.

Tom Peters

Güç daha çok söylediğiniz şeyden değil, söyleyiş şeklinizden türer.
Eğer bir oyun bizi, iyi insanlar olarak göstermek üzerine kuruluysa, o oyuna kanma olasılığımız, o oranda yüksektir
Duygusal durumumuz yoğun bir dikkat haline girmemize neden olur. Dikkatimizi diğer tümü yerine, o anki uyaranlara odaklarız. Bu tıpkı aç ya da susuz kalmak gibidir, bu tip durumlarda başka hiçbir şey düşünemez hale geliriz.
Delilin bize söylediği görmemiz gerekenleri görmeyiz .Biz görmek istediklerimizi görürüz .
Neden güveniyoruz ? Hem de her seferinde …
Sahtekarlar kötü niyetleri olan, vicdanlarıyla hareket etmeyen şeytani varlıklardır.
En iyi kurbanlar dolandırıcıların kendileridir, çünkü bir nevi bağışıklıkları olduğuna inanırlar.
Genler silahı dolduruyor ve çevre tetiği çekiyor
Neden Güveniyoruz? Hem de her seferinde
Dünyadaki büyük dolanırıcılıklar güçlerini inanç, hayatımıza bir anlam katma – mantığı unutun – ihtiyacımızdan alırlar.
Eğer etrafınızdaki insanların büyük bir çoğunluğu temelde dürüst ise yalan söyleyebilir, aldatabilir ve istediğinizi çalabilirsiniz
Düzenbaz umut satar. Daha mutlu, daha sağlıklı, daha zengin olacağımıza duyduğumuz umut Kabul edileceğimize, daha iyi de genç görüneceğimize, daha zeki olacağımıza, daha insan gibi olacağımıza duyduğumuz umut.
Kimse sahte inançlara sarılmaz, çok gerçek olduğunu düşündüğünüz şeylere sarılırız. Kandırılmaya değil, sadece kendimizi daha iyi bir insan yapmak için çalışırız.
Çünkü o, inancın ne kadar güçlü bir şey olduğunu biliyordu. Dünya görüşlerimizi oluşturan, algılama şeklimizi etkileyen böylesine güçlü bir yapıtaşının kişisel çıkarlar için kullanılmasını tiksindirici buluyordu.
Her zaman detaylara dikkat etmek gerekir.
Herkesin bir zayıflığı vardır. Her zaman daha yüce bir kişiyle ya da bir şeyle bağlantı kurmak isteriz.
İnsanlar inanmak istedikleri şeye inandıkları zaman, onlara aksini iddia etmek çok zor bir hal alır.
Düzenbazlar ve sahtekarlar dünyayı yönetir. Serseriler hüküm sürer.
PAUL AUSTER
Neye inanmamızı isterlerse istesinler, kimse itibarının küçümsenmesine dayanamaz. Hep başkalarının ne düşündüklerini umursamadığımızı söyleriz, ama pratiğe baktığımızda pek çoğumuz başka insanların ne düşündüğüne büyük önem veriyoruz.
Saygınlık, bir kestirme yoldur. Bize, birinin nasıl davranacağı konusunda bazı tüyolar verir ve biz de buna göre davranışlarımızı düzenleriz.
Yani bir başka deyişle, kollektif iyiliğe güvenip daha kötü bir sonuç alan kişilere inanmak yerine kendi kazançlarını korumayı seçen yeteri kadar yalnız kurt vardı.
Thomas Hobbes özetlemiştir; yaşam en doğal haliyle, ahlaksız, vahşi ve kısadır. Biz de avcılardan uzak durmak ve hayatta kalmak için sosyal gruplarımızı yeteri kadar fonksiyonel kullanmalı ve diğerlerini kontrol altında tutmalıyız.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İnsanlar korunmak ve çoğalmak için bir grupla yaşamak zorunda aksi takdirde çok uzun süre hayatta kalamazlar. Ama sosyalleşmenin de bir bedeli var. Sosyalleşmek beraberinde kavgayı da getirir. Besin zincirindekileri aradan çıkarmaya çalışırız, başkaları da bizi! Yalan söyleriz. Aldatırız. Çalarız. Tartışırız. İhanet ederiz. Hem gerçek hem de mecazi anlamda diğer insanları sırtından bıçaklarız.
Bir şeye kendimizi ne kadar çok adarsak, o şeyi terk etmemiz o kadar zorlaşır. Bizi gerçekten bunu yapabiliriz düşüncesine iten psikolojik sözler yüzünden, zaman geçtikçe kendimizi rotadan çıkmış bir halde buluruz. Aksi durumda bile her şey kontrol altındaymışçasına hareket ederiz. Bu düşünce bize güven duygusu aşılar. Ama bu güven duygusunun bir temeli yoktur.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bir şeyler ters gittiğinde, suçu şansa atmak için çok istekliyiz. Yapılan pek çok araştırma da, öğretmenler öğrencilerinin başarılarını kendi başarıları olarak görürken, öğrencilerinin başarısızlıklarının kendi hatalarından kaynaklandığını belirtmişlerdir. Tıpkı yatırım dünyasında olduğu gibi, Eğer bir hisse alırsak ve hisse yükselirse bu bizim başarımızdır ama hisse düşerse bu aptal hisse senedi pazarının yüzündendir.
İmkansız durumlarda bile kontrolü elimizde tuttuğumuzu düşünüyoruz, hem de bunu zihninizin derinliklerinde bir yerde karşımızda bir şans oyunu olduğunu düşündüğümüzde bile yapıyoruz.
Fikirlerimize yeniden yatırım yaparız, bir kez kısır döngünün ve etkileşimin kurbanı olanlar için durum budur çünkü onlar asla istedikleri an ayrılmazlar. Sürekli kontrolün elimizde olduğunu düşündüğümüzden, olaylara bir son vermemiz gerektiğinde yaşananlardan bihaber oluruz.
Eğer kendimizi bir yola ne kadar çok adarsak, o yol bize o kadar çok doğru gelir. Beni bir kez kandırırsan sana yazıklar olsun. Ama beni, günlerce, aylarca, yıllarca aldatırsan, İşte o zaman durum değişir. Ben o kadar ahmak değilim. O kadar uzun süre aptal yerine konmamın imkanı yok. Bizi en başta savunmasız kılmaya başlayan şey işte tam da bu, kendi amacımızı haklı çıkarmak için daha fazlasını vermeye başlıyoruz.
Bir kez kendimizi güven oyunun içinde bulduğumuzda, yaptığımız yatırımlar geçmişteki tecrübelerimize öznel açıdan bakmamıza engel olur. Yıkımı görmezden geliyoruz, kısır döngüye olanak sağlarız çünkü yanıldığımızı bir türlü kabul etmeyiz.
Kanunlar insanoğlunun en derin içgüdüsünden daha üstün bir dürüstlük bekleyemez. Psikolojide bu fikre, kayıptan kaçınma etkisi deniyor.
insanlar sonuca ulaşmak için istikrarlı ve küçük kayıplar yaşarlar. Tıpkı bir otobüsün gelmesini bekleyen insanlar gibi, otobüs beklerken kararsız kalırlar ve otobüs gelecek diye, bir türlü gidecekleri yere başka bir yolla gitmeye cesaret edemezler. Ve gerçekten de kimi zaman bekledikleri otobüs gelir.
Geri dönüşü olmayan bir skandala karışmak yerine yol yakınken hatalı olduğunuzu kabul edip buna göre hareket etmek daha akıllıca değil mi?
Hayat bir kumarhane değildir ve genelde kumarbazın yanılgısı bir yanılgı değildir. Değişen olaylara karşı verilen isabetli bir adaptasyon tepkisidir.
Biz genelde şansın olayı telafi edeceğini düşünürüz. Eğer bir para üst üste sekiz kez yazı geldiyse, bir daha sefere kesin tura gelecektir, diye düşünürüz. Hiçbir zaman olasılığın zamanlamayla alakalı olmadığını düşünmeyiz. Olasılığın düşüncelerimizi umursamadığı aklımıza gelmez.
Gerçeklik beklentiden uzaklaştığında tek strateji algılalamalarımızda seçici olmak değildir.
Zıt kanıtlar ortaya çıkmasına karşın, beklentileri yıkıp geçmek çok kolay değildir. Özellikle de geçmişti bu beklentilerin gerçekleştiği deneyimler yaşadıysak.
Belleğinizi ve görüşünüzü değiştirmek hareketlerinizi değiştirmekten daha kolay. Sigarayı gerçekten bırakmaktansa, sigarayla ilgili düşüncelerinizi değiştirmek basit.
Kayıplara son verip köşeye çekilmemiz gerekirken, daha fazla hırs yapar, kendimizi oyuna yeniden adarız. Çöküş anında yapılmak istenen şey tam da budur.
Gelecek ile ilgili verilmiş tüm kararlar ağırlığı ne olursa olsun, aslında kumardır. Kumardır çünkü gelecek içinde birtakım belirsizlikler taşır.
Geleceği tahmin etmede başarılı değiliz. Gelecek tanım bakımından da tahmin edilemez, Bu doğrudur ve biz buna karşın hala onu tahmin edebileceğimizi düşünmeye devam ederiz.
Biz, bir nevi sunucunun pozitif olacağını düşünmeye yatkın makineler gibiyiz. Bu eğilim pozitif öngörü ya da iyimser öngörü olarak değerlendirilebilir ve bu ayrıcalıklı biri olduğumuza olan inancımızın farklı bir versiyonudur.
George Orwell şöyle yazmıştı, Bir kişinin kendi aldanmazlığına olan inancıyla, eski hatalarından aldığı gücü birleştirmesi, hükümdarlığını kurmasının sırrıdır. Düzenbazlar bunu öğrendi. Onlardan geri kalmamamız için bizim de bunu yapmamız gerekiyor.
Yine de gerçekler ortaya çıkmasına karşın insanların aksi düşünmekteki ısrarcı tavırları hikayenin aklımız üstündeki gücünü bir kez daha gözler önüne seriyor. Dünyamız inanılmaz şeylerin olduğu bir yer.
Dolandırıcılığın sıklıkla işe yaramasının sebebi belki bir açıdan bizim de aynı şeyi istememizden kaynaklanıyor. Gerçek olmayacak kadar iyi olan şeylere inanmak hoşumuza gidiyor. Dolandırıcılık parayla ya da aşkla alakalı değildir. Onlar inançlarımızla alakalıdır. Kurnaz yatırımcılar olduğumuza inanırız. Aşık olduğumuz kişinin bizi arzuladığına Saygınlığımızın çok yüksek olduğuna, iyi bir nedenden ötürü başımıza güzel şeylerin geldiğine inanırız. Belirsizliklerle ve olumsuzluklarla değil, mucizelerle dolu bir dünyada yaşadığımıza inanırız. sabredenlerin başına iyi şeylerin geleceğini düşündüğümüz bir dünyadır bu.
Araştırmacılar bu durumu şu şekilde açıklar; insanlar pozitif özelliklerini daha olumlu değerlendirmeyi tercih eder, bunun yanı sıra yaşanan olayları da pozitif nedenlere bağlar. Negatif durumları ve özellikleri ise bastırmayı tercih eder, negatif özelliklerde kendilerini daha sıfıra yakın göstermeye çalışır.
Araştırmacılar şöyle bir sonuca vardılar; bir fırsatını bulduğumuz anda, kendimizi ve sevdiklerimizi daha düşük risk grubu içine alıyoruz. Kendimizi ve bize yakın olan kişilerin, genelde daha güvenli bir noktada olduğunu düşünüyoruz. Başımıza bir hastalık geleceğine de bir suçun kurbanı olacağımıza da pek ihtimal vermiyoruz.
İnsanların kendi hayatlarını tehdit edebilecek, hayatlarını kötü bir noktaya sürükleyebilecek durumları genellikle hafife alma yoluna gidiyorlardı. Normal bir insana göre, en azından kendi hesaplamaları çerçevesinde, daha az risk altında olduklarını düşünüyorlardı.
Başından beri her şeyi biliyordum efekti ya da daha bilindik ismiyle, sonuç belli olduktan sonra, sonucun önceden kolayca tahmin edilebilir olduğunu düşünme yanılgısı insanların kararlarında etkilidir.
Tabii ki yeteneklerimizin ve karakterimizin sorgulandığı anlar ve pek hoş anlar değildir. Böyle bir durum yaşamaktansa başımıza gelenlerin hiç yaşanmadığını varsaymak bize daha kolay gelir. Ve bu anıları hatırladığımız anda genelde suçu başkalarına atma eğilimi gösteriyoruz. Girdiğimiz sınavda sorular hatalıydı. Hepsi onun suçuydu. Bana kötü davranıyordu. Bana hiç şans vermedi. Bunu kendi istedi. Çok yorgundum, açtım, stresliydim, moralim bozuktu, susamıştım, sıkılmıştım, meşguldüm, şanssızdım. Ne yazık ki, böyle yaparak hatalarımızdan ders alıp kendimizi geliştirme fırsatını kaçırmış oluyoruz.
Düzenbazlar çoğu zaman polise şikayet edilmezler. Çünkü insanların pek çoğu kandırılmadıkların da ısrarcı olur. Belleğimiz seçicidir. Bir şeyi kişisel başarısızlık olarak gördüğümüzde, çoğunlukla bu hatamızdan ders almak yerine, onu görmezden gelmeye çalışırız. Ve pek çok kurban yalnızca, yaşanan olayın kurbanı olduklarını, aptal yerine koymadığını düşünür.
Belleğimiz oyunlar oynamayı sever. Ve bir kez kandırıldığımız da, ikinci kez kandırılma olasılığımız oldukça yüksektir.
Her zaman seçimimizi destekleyen mantıklı açıklamayı kullanırız, hem de bu açıklama zaten seçimimizden sonra türemiş olsa bile. Her seferinde seçimimizi uygun bir açıklama ortaya çıkarmayı başarırız.
Kendi arzularımıza hizmet eden öngörüleriniz yüzünden, seçimlerimizi haklı kılanlara odaklanmaya, onları gerçekleştirmeye çalışırız. Arzumuzun dışındaki gerçekleri görmezden geliriz.
Konu kendimiz, arzuladığımız şeylere ulaşmak olunca objektif bakış yetimizi kaybediyoruz. Durumu kendi arzularımıza, hedeflerimize en uygun şekilde yorumlamaya başlıyoruz.
Basitçe söylemek gerekirse, söz konusu kendimiz olunca, – özelliklerimiz, hayatımız, kararlarımız – kendimize olan bağlılığımız objektif bilgimizi gölgeliyor.
Sistematik olarak karakteristik özelliklerimizi baz alıp kanıt ortaya çıktığında, bu tehdidi engellemek için hareketlerimizi değiştirmek yerine, karşımıza çıkan delilin doğruluğunu ve sağlamlığını tartışmaya başlıyoruz.
Olayı dışarıdan bakan kişilere çok özel riskli ve inandırıcı gelmeyen durumlar ona neden inandırıcı geliyor, kendisine anlatılan bu hikaye nasıl inanıyordu?
.
Burada adaletin terazisi şaşmış.
.
Pek çok insan tanım olarak ortalamadır, ama kendilerini ortalama insanların bulunduğu büyük grubun dışında görmekten mutluluk duyar.
Kendimizi başkalarıyla karıştırırken, diğerlerinden bir adım önde görmemizin tek nedeni; kendimizi değerlendirirken daha çok pozitif yönlerimize odaklanmamızdır.
Ve hayır, hepimiz muhteşem değiliz.
Peki çoğumuz iş yerinde, bizimle birlikte çalışan insanlardan daha iyi olduğumuzu düşünürüz ve kimi zaman bunu eldeki veriler tersini söylemesine karşın yaparız. Hiçbir zaman yan odadaki Bill gibi kendini beğenmiş aptalın teki değilizdir.
Hepimiz kendi zihnimizde özel ve eşsiz insanlarızdır. Ve istisna insanlar aptal değildir. Ayrıcalıklı insanlar kontrolü elinde tutar. Onlar asla kandırılmazlar.
Bizi kendimizi ispat etmeye iten bazı etmenler vardır. Bunlar değerli hissetme ihtiyacımız, başkalarının bize ihtiyaç duymasını istememiz ve önemli biri olduğumuzu hissetme gereksinimimizdir.
Ama aşk çok farklı durumlarda kendini gösterebilirdi. Aşkı bulduğunuzda ona sıkıca sarılmanız gerekiyor, nasıl bir maske takıyor olursanız olun.
Kendini yetersiz ve noksan hissettiği çok açık, bunun nedeni hayatında bir baba figürünün eksik olması olabilir.
Bir düzenbazın söylediği gibi, Ben kurbanımın eter koklamış gibi davranmasına neden olurum Ve bu eterin etkisi geçmeden ona elimden geldiğince hızlı bir şekilde çok şey satmaya çalışırım.
İlk başta bir şeyden bahsedin, bu aynı şeyden başka bir zaman yeniden bahsettiğinizde – özellikle birkaç gün sonra bahsettiğiniz argümanın daha ikna edici olduğunu görebilirsiniz. Bu olay gerçeğin ilizyonu olarak da bilinir: Bize yakın gelen bir şeyin doğru olduğuna inanırız.
Pozitif maskesi altında dürtme, aslında basit bir şeydir. Pek çok durumda, seçimlerimizi doğuştan gelen bazı tercihlerimize göre belirleriz. Bazı durumlarda ise fikirlerimizi, anlık durumsal faktörlerin bir kombinasyonu üzerine inşa ederiz. Akşam yemeğine giderken aklımda şarap içmek olmayabilir, ama önüme şarap menüsü konmasıyla kendimi şarap sipariş ederken bulabilirim.
İnsanlar tembeldir. Her şey önlerine konmuşken içeriğin doğruluğunu sorgulama hevesinde olan insan çok azdır.
Sahtekarlıkları yakalamak için elimizde ağlarla dolaşmayız, çünkü her zaman dolandırılmayı beklemeyiz, özellikle de karşımızda başarılı, etkileyici, zeki biri varsa. Önce karşımızdakine güveniriz. Gücü elinde tutan adam, bu güç hayali de olsa, aynı zamanda halatı da elinde tutan adamdır.
İki şekilde otorite sahibi oluruz. Bir, sahip olduğumuz bilgiyle (uzmanlık üzerine kurulan otorite). İki, kim olduğumuzla (konum üzerine kurulu olan otorite). Düzenbaz ikisini de suiistimal eder. Ama ikincisini taklit etmek birincisini taklit etmekten daha kolaydır. Gerçekten de birincinin en azından algısını oluşturmak çok zordur.
Bundan çok az var, ona sahip olan insanlar çok şanslılar! Kısıtlı sayıda. Yasak meyve. Teklif sadece gece yarısına kadar geçerli. Sadece üyelere özel fırsat. Koleksiyoncu ürünü Bir şeyi özel ve kısıtlı sayıda olduğunu gösterirseniz normalde yapmayacakları şekilde o ürün için sıraya girerler. Bu taktik ürünlerde işe yarar. Bu taktik bilgide işe yarar. Bu taktik hemen hemen her şey de yarar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir