İçeriğe geç

Bir Okur Olarak Kitap Alıntıları – Virginia Woolf

Virginia Woolf kitaplarından Bir Okur Olarak kitap alıntıları sizlerle…

Bir Okur Olarak Kitap Alıntıları

Yalnızca inan, gerisi kendiliğinden gelecektir.
Edebiyat, Allah’ın her günü hor gördüğümüz, incittiğimiz; ama yine de onsuz yapamadığımız bir yakınımız gibidir.
Bir milyon yetenekli ve şaşmaz polisimiz var; ama yargıcımız yok!
Yorumcularımız var; ama eleştirmenimiz yok.
İnsan kalbi ortamdan daha karışık
sigara içmek ve uzun uzun düşünmek
sigara içmek ve hatıralara dalmak
Güzelliği ve cesareti bir buçuk sütunluk bir köşe yazısının içine şişelemek tehlikelidir.
Edebiyat serttir, yamandır; üstüne basa basa söyler sanki: Benim ilk şartımı yerine getirmezseniz, etkileyici, erdemli ve hatta eğitimli, zeki olmanızın hiçbir faydası olmaz. O ilk şart da nasıl yazacağını bilmektir.
Bir yerde tema ne kadar önemsiz ve küçükse, süsleyip püsleme arzusu da o kadar büyük olur.
Yazarın cinsiyeti olmaz.
Kim için yazacağını bilmek nasıl yazacağını bilmektir.
Boş ver diğerlerini, yalnızca kendi çiğdemini düşün
Eserlerinin kapısı budalalara açıktır tabii budalalar onları okuyabilirse.
Bir kitap daima birilerinin okuması için yazılır
Yükselmeyi kabul ettiğiniz gibi alçalmayı da kabul etmelisiniz. Keşke insanlara sadece bunu öğretebilseydik, o zaman her şey çok daha iyi, çok daha pürüzsüz giderdi
Ruh nasıl Dostoyevski’ye hükmediyorsa, hayat da Tolstoy’a hükmeder.
Sırada geriye kalan bütün romancıların en büyüğü var. Savaş ve Barış’ın yazarını başka nasıl adlandırabiliriz ki?
Memnuniyet ve korku hislerinden kaçmak için insan gözlerini kapatır.
En adi günahkârlar bizi hem hayranlığın hem de sevginin en güçlü hisleriyle doldurur.
En büyük şefkati beslediğimiz kişiler genelde en büyük suçlulardır.
Önemli olan ruhtur, onun tutkusudur, hengâmesidir
Dostoyevski’nin romanları kaynayan girdaplardır, kıvrıla kıvrıla yükselen kum fırtınalarıdır, tıslay an, kaynayan ve bizi içine çeken su hortumlarıdır. Yalnızca ve tamamıyla ruhun malzemesinden yapılmadırlar. İsteğimiz dışında içeri
çekiliriz, yuvarlana yuvarlana savruluruz, kör oluruz, boğuluruz, aynı zamanda baş döndüren bir sevinçle dolar taşarız.
Esasen Rus romanındaki ana karakter ruhtur. Çehov’da ruh ince ve mahirdir, Dostoyevski’de ise bitmez tükenmez komikliklerle ve huysuzluklarla karşı
karşıya kalan ruh çok daha derin ve engindir; şiddetli hastalıklara, öfke hummalarına maruzdur; ama yine de öncelikli konu olmaya devam eder.
Ruh hastadır; ruh tedavi edilir ya da edilmez.
Çehov, insan ilişkilerini son derece mahirce ve incelikle çözümleyen bir analisttir.
O kadar çok dua ederdim ki; şimdiyse hemen hemen hiç dua etmiyorum. Sadece kendim için bir şeyler istememeye çalışıyorum
“Romana uygun malzeme” diye bir şey yoktur; her şey romana uygun malzemedir; her duygu, her düşünce, beynin ve ruhun her bir niteliği işe yarar, hiçbir kavrayış boşa gitmez.
Rusların romancılarının en önemsizi bile insan ruhuna karşı doğuştan gelen bir hürmet duymaktadır.
Hayat simetrik bir şekilde dizilmiş bir dizi pupa feneri değildir; hayat ışık saçan bir haledir.
Yazar köle değil de özgür bir adam olsaydı, yazmak zorunda olduğunu değil de kendi istediğini yazabilseydi, eserini geleneğin değil kendi hislerinin temeline oturtabilseydi; ortada ne olay örgüsü olurdu ne komedi ne trajedi ne aşk macerası ne de kabul görmüş tarzda dönüm noktası.
Hayat kaçıp gidiyor ve muhtemelen hayatın yokluğu diğer her şeyi değersiz kılar.
Jane Austen, İngiliz edebiyatının en haz verici ögeleri olan şefkatten, doğruluktan ve samimiyetten sapmaları gösterir bize
Jane Austen yüzeyde göründüğünden çok daha derin duyguların yazarıdır.
İnsanoğlu bir şekilde kendi sapkınlıklarını doğanın başına musallat eder.
Yenisini yapmak var olanı düzeltmekten çok daha keyiflidir
İnsanlar tuhaftı; hayat zordu
Dinin verdiği avuntu yarattığı korkuya tamamen denktir
Köpek gibi ölmeyi bekliyorum
Defoe: Eğer kadınlar bizimle eşit eğitim imkânlarına sahip olsalardı, bizden daha az suçlu olurlardı.
Defoe, kadınlara eğitim vermenin avantajlarını inkâr etmemizin dünyadaki en insanlık dışı geleneklerden biri olduğunu düşünmüştür.
Defoe kadınları üstün yeterlilikte görürdü; onlara edilen haksızlığı ise sertçe eleştirirdi.
katıksız bir karanlığın içindeyiz
Yenisini yapmak var olanı düzeltmekten çok daha keyiflidir
neden köpekler mutlu olduklarında kuyruklarını sallar
Kadınlar yarasa ya da baykuş gibi yaşar, canavar gibi çalışır ve solucan gibi ölür
Onu reddedecek gücü bulamadım kendimde
Yaradılışın doğasını bırakıp sümükböceklerin dişleri var mı, yok mu diye sorarken ne düşünüyordu acaba?
İnsanlar devamlı kusur bulurdu; erkekler bir kadının zekâsını kıskanırdı, kadınlar hemcinslerinin aklından şüphe ederdi .
Benzersiz olmaktan daima keyif aldım, alışkanlıklarımda bile
Diğerleriyle iletişime geçmek için duyduğumuz bu ezi­ci arzu neden?
Ölümden konuştuğumuz yeter, asıl önemli olan hayattır.
Keyif uğruna birazcık hastalık riski almak her zaman değer
Paylaşılmayan güzellik hiç keyif vermez.
Okumak, bilgi edinmek için değil, para kazanmak için değil, temaslarımızı kendi zamanımızın ve bölgemizin ötesine taşıyabilmek için okumak..
İnsan çok az insan için, anlayanlar için yazar.
Başkalarına benzemek ölümdür.
Başkaları için yaşıyoruz, kendimiz için değil
Ben öğretmiyorum, anlatıyorum
Gerçeği yalnızca soylu bir ruh bilebilir.
Bilge bir adamın hayatının aptalların yargısına bağlı olması akıl alacak iş midir?
Kendinizi gözlemleyin: Bir bakmışsınız göklerdesiniz; bir bakmışsınız kırık bir cam parçası bile sinirlerinizi zaplatmaya yetiyor. Uç noktalar tehlikelidir. Genelde orta yolu bulmak en iyisidir; o yol çamurlu olsa da.
Bir kere itaat ettin mi, bir kere sadece yaptıkları için diğer insanların yaptığı şeyleri yaptın mı, bezginlik ince sinirlerin tamamını ve ruhun bütün melekelerini
ele geçirir. Ruhun yalnızca dışı görünür; içiyse boş ve yavan kalır, nasır bağlar, sıradanlaşır.
Hayat çok kısadır ve yoğun; ama ılımlı bir mutluluğun içinde demlenip gider.
Kendini bilen adam artık bağımsızdır ve asla sıkılmaz.
Şu dünyada hem yasalar kadar çok hem de böylesine dehşetli ve sıradan bir şekilde kusurlu olan hiçbir şey yoktur.“
Edebiyatın bütününe baktığımızda kaç kişi bir kalemle kendisini resmetmeyi başarmıştır.
Zihin, sanki yanında birilerinin
olmasından usanmış gibi, kaçıp yalnızlık içinde derin duşüncelere dalmak; eyleme geçmek değil duşünmek; paylaşmak değil yorumlamak; başkalarının yüzeyini aydınlatmak değil kendi karanlıkların keşfetmek ister.
Hayatımız nedir ki,
Yuvamızı arayıp durmaktan başka
Öldüğümüzde bulacağız yuvamızı.
İyi olsun kötü olsun tüm insanlara karşı dostane bir tavrım vardır
Benim sohbetim güneş gibidir
Ya bu dünyada uykudaysak ve hayata dair her şey yalnızca rüyadan ibaretse?
Bazen içimde bir cehennem olduğunu hissediyorum. İblis göğsümün içinde saltanat sürüyor. Şeytanlar içimde can buluyor
Mizah, yabancı bir dilde mahvolan nimetlerin başında gelir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir