İçeriğe geç

Bir Müslüman Evrimci Olabilir mi? Kitap Alıntıları – Caner Taslaman

Caner Taslaman kitaplarından Bir Müslüman Evrimci Olabilir mi? kitap alıntıları sizlerle…

Bir Müslüman Evrimci Olabilir mi? Kitap Alıntıları

Pozitivist aşamada bilim dinlerin yerini alacaktır. Dinlerin yok olacağıyla ilgili sosyolojik tahminlerin hepsinin yanlış çıktığını bugün rahatlıkla söyleyebiliriz fakat bilimin artan otoritesiyle aynı süreçte bireylerin hayatlarında dinin otoritesinin azaldığı da bir gerçektir.
Allah canlıları olduğu gibi elementleri de, magmayı da, dünyayı da yaratmıştır. Bunlarla ilgili bilgiler öğrenilecekken, ateistlerin neye inandığı tespit edilip de, onların görüşünün zıddına inanmaya çalışmak İslami bir yaklaşım olabilir mi ? Müslüman gerçeğin mi yoksa ateistlerin her konuda zıddı olmanın mı peşindedir ?
Evrim Teorisi ile Allah inancının ilişkisi hakkındaki yaygın yanılgıların en önemlilerinden biri; evrim teorisini ortaya koyanların veya ona inananların Ateizmle, evrim teorisine inanmayanların ise Teizmle özdeşleştirmektir. Oysa gerçek hiç de böyle değildir
Bir müslüman için ahlaki kuralların beynin yaratılışına veya beyni oluşturan genlere uygun kurallar olmasında bir sorun bulunmamaktadır.
Türlerin birbirlerinden değişerek oluştuklarını ifade eden detaylı bir biyolojik teoriyi ilk olarak ortaya koyma ayrıcalığı Lamarck’a aittir. O, önceden, uzun yıllar Linnaeus’u takip ederek türlerin sabitliği fikrini savundu.(1) Ancak 56 yaşına geldiğinde (1800 yılında) evrimci fikirleri savunmaya başladı ve 1809’da, 65 yaşında, en ünlü eseri Philosophie Zoologique’yı (Hayvanbilimsel Felsefe) yazdı. Lamarck, evrim sürecinin yavaş aşamalarla gerçekleştiğini ve birçok nesil geçtikten sonra yepyeni bir türün oluştuğunu söyledi. Evrim, ufak aşamaların uzun bir zaman boyutu içerisinde birbirine eklenmesiyle gerçekleşen dikey bir aşamaydı ve bu yüzden hissedilemiyordu. Lamarck, canlılara içkin olan ve onları kompleksliğe götüren bir eğilim olduğunu ve bunun, Yaratıcı’nın canlılara bahşettiği bir unsur olduğunu söyledi. Lamarck’a göre en basit canlılar “kendiliğinden türeme” yoluyla oluşuyordu ve daha sonra en kompleks canlılar baştaki bu “kendiliğinden türeyen” canlılardan evrimleşiyordu. İnsan en yüksek mükemmelliği temsil ettiği için canlılar insana yaklaştıkları ölçüde mükemmeldi. İnsan, evrimin en son ürünüydü ve maymunumsu canlılardan evrimleşmişti.(2) Böylece Lamarck, Darwin’den önce maymunumsu canlılardan insanın evrimleştiğini açıkça söyledi.

Jean-Baptiste Lamarck (asıl adı Jean Baptiste Pierre Antoine de Monet, Chevalier de Lamarck) (1 Ağustos 1744 – 18 Aralık 1829), Fransız doğa bilimci. Evrim konusunda yaptığı çalışmalarla bilinir. Kazanılmış karakterlerin iletimi tezi oldukça büyük tartışma yaratmış, genetik aktarım prensiplerinin ortaya konmasıyla görüşleri geçerliliğini yitirmiştir.

Caner Taslaman, Bir Müslüman Evrimci Olabilir Mi? S.20-21

(1) Peter J. Bowler, Evolution the History of an Idea, University of California Press, Los Angeles, 1984, s. 78.

(2) Jean Baptiste Lamarck, The Zoological Philosophy, Çev: Hugh Elliot, Macmillan, London, 1990, s. 30-39, 60, 71, 170.

“Evrim teorisi” birçok kişinin zihninde Charles Darwin ile özdeşleşmiştir. (Onunla aynı dönemde doğal seleksiyonlu evrim teorisi anlayışını savunan Alfred Russel Wallace arka planda kalmıştır.)(1) Darwin, teorisini ayrıntılarıyla ilk olarak en ünlü kitabı olan Türlerin Kökeni’nde 1859 yılında yayımladı, bu eser dışında on dokuz kitap daha yazdı ama hiçbiri bu eser kadar ünlü değildir.(2) Darwin’in bu kitabı 1831-1836 yıllarındaki “hayatımın en önemli olayı”(3) dediği Beagle gemisiyle yolculuğunun ve sonrasındaki ayrıntılı çalışmalarının sonucudur.(4) Darwin, Ekim 1838’de, ünlü iktisatçı ve papaz Malthus’un Nüfus Prensibi Üzerine (An Essay on The Principle of Population)(5) kitabını okuduğunu ve “yaşam kavgası” ile “doğal seleksiyon” fikirlerinin oluşumunda bu kitabın etkili olduğunu yaşamöyküsünde belirtmiştir.(6)

(1) Alfred Russel Wallace, “On the Tendency of Varieties to Depart Indefinetly from the Original Type”, Zoology, No: 3, 1958. (2) Charles Darwin, The Origin of Species, Penguin Classics, London, 1985. (3) Charles Darwin, “Özyaşam”, Çev: Hüsen Portakal, Ed: Francis Darwin, Charles Darwin Yaşamı ve Mektupları, Düşün Yayıncılık, İstanbul, 1996, s. 38-40. (4) Darwin bu gezisindeki notlarından hareketle şu kitabı yazmıştır: Charles Darwin, Voyage of The Beagle, Penguin Classics, London, 1989. (5) Thomas Robert Malthus, An Essay on the Principle of Population, Sentry Press, New York, 1965. (6) Charles Darwin, “Özyaşam”, Charles Darwin Yaşamı ve Mektupları, s. 96.

Charles Darwin’in dedesi Erasmus Darwin, Lamarck’la hemen hemen aynı dönemde, canlıların bir evrim süreciyle oluştuğundan bahsetti. Onun yaklaşımında, canlının evriminde kendi çabası önemlidir. Açlık, susuzluk ve benzeri durumlara karşı gösterilen tepkilerle, zevk ve acı gibi unsurlardan doğan çabalar canlının gelişmesini ve yeni özellikler kazanmasını sağlar, sonra bunlar yeni nesillere aktarılır. Erasmus’un yaklaşımları, canlıların “ortak bir ata”dan gelmiş olabileceğini söylemesi açısından önemlidir. O, insanın maymunla ortak bir atadan gelmiş olabileceğini de söylemiştir. Ancak torunu gibi ortak atadan sonra dallanan soyağacından bahsetmemiştir.(1) Erasmus, canlıların daha kompleks bir yapıya doğru evrimleşmelerinin Allah tarafından canlılara içkin yaratılan özelliklerle mümkün olduğunu ifade etti.(2) Yazılarında savunduğu fikirlerin Kitabı Mukaddes ile uyum içinde olduğunu göstermek için Kitabı Mukaddes’ten alıntılar yapıyordu. O, Allah’ın, araçsal sebeplerle –doğa yasaları içinde kalarak ve bu yasaları kullanarak– canlıların yaratılışını gerçekleştirdiğini savundu.(3)

(1) Fairfield Osborn, From the Greeks to Darwin, Macmillan and Co., USA, 1899, s. 141-148. (2) Peter J. Bowler, Evolution the History of an Idea, s. 77. (3) Erik Nordenskiöld, The History of Biology, Çev: L. Bucknall Eyre, Tudor Publishing Co. New York, 1920, s. 295.

Ayrıca İslam dininin bu hayatla ilgili en önemli iddialarından birisi bir imtihan dünyasında olduğumuzdur; imtihan ancak eylemlerimizin sonuçlarını bilebildiğimiz bir ortamda mümkündür, eylemlerimizin sonuçlarını ise ancak düzenli süreçlerle işleyen bir evrende bilebiliriz. Şöyle bir örnek düşünün: Yüksek bir uçurumun kenarında duran masum bir kişiyi birisi itse, iten kişinin bu eyleminin yanlış olduğuna çok rahat karar veririz. Çünkü dünyada işleyen düzenli süreçleri gözlememiz çerçevesinde bu itme eyleminin öldürücü olacağını bilmekteyiz. Vicdanlı bir insan olarak bu itme davranışını kınayacağımız gibi bir mahkemede hâkim olma gibi bir vasfımız olsa, bu eylemde bulunan kişinin cezalandırılmasına da rahatlıkla hükmedebiliriz. Fakat bir an için her şeyin düzenli bir sürece bağlı olmadan ortaya çıktığı bir dünya hayal etmeye çalışın: Bu dünyada birisini uçurumdan ileri iten bir kişinin ileri ittiği kişiye ne olacağını tahmin etmesi mümkün olamadığından bu eyleminden sorumlu olacağı da düşünülemez.(1) Kısacası doğa yasalarına bağlı süreçlerle işleyen bir dünyada var olmamız sayesinde Allah’ın kudret ve sanatına tanıklık ettiğimiz gibi, eylemlerimizden sorumlu olduğumuz bir imtihan dünyasında olmamız da böyle bir dünyada olmamız sayesinde mümkün olmuştur.

(1) Caner Taslaman, Allah’ın Varlığının 12 Delili, Destek Yayınları, İstanbul, 2016, s. 19.

Vücudumuzda her dakika milyonlarca hücre ölmekte ve yüz milyonlarca yeni hücre oluşmaktadır.Bu yenilenen hücreler ben dediğimiz varlığımızı oluşturmaktadır .Bu hücrelerimizin hammaddesi çamurun değişime uğraması olan yediğimiz bitkisel ve hayvansal gıdalardır ,yani biz de her an çamurun değişime uğramasıyla oluşmaktayız .
Allah boşlukların tanrısı değil yaratılışın Allahıdır boşluklar hakkındaki cehaletimizle değil varlıklar hakkındaki bilgimizle Allah’ın kudret ve sanatına tanıklık ederiz .
19. yüzyılda evrim teorisi ortaya konulmadan önce de bir çok ateist vardı. Evrim teorisi ile hiç ilişkisi olmayan birçok sebep ateizme yol açabilir. Öyleyse” evrimci-ateist” kategorisindeki her kişinin ateizminin kaynağını evrim teorisine bağlamamak veya ”evrimci-bilinemezci” kategorisindeki her kişinin bilinemezciliğine evrim teorisinin sebep olduğunu düşünmemek gerekir.
Darwinci tarzda uzun boyunlu zürafaları açıklamaya kalkan biri; önce zürafaların kısa boyunlu ataları olduğunu, bunlardan oluşan nesiller içinde bazı uzun boylu varyasyonlar (çeşitliliğin içinde bir tip) oluştuğunu ve bu uzun boyunlu zürafaların daha iyi beslenebilmelerinden dolayı, yani daha avantajlı olmalarından dolayı doğal seleksiyon mekanizmasıyla seçildiklerini, kısa boyunlu olanların ise yok olduklarını söyler. Lamarck’ın anlatımında çevresel değişiklikler öncedir, bunlar canlıdaki değişme sebep olur. Darwin de ise varyasyonlar önce vardır, doğanın düzenleyici etkisi olan “doğal seleksiyon” sonra devreye girer ve uyum sağlayanları seçerken diğerleri elenir.
Bilim-din ilişkisine yaklaşımlar bağımsızlık (indepen- dence), çelişme (conflict) ve uyum (consistence) şeklinde üçlü bir sınıflamayla ele alınabilir.141 Bilim-din ilişkisinde “çelişme” yaklaşımını savunanlar bilim ile dinin birbirle- riyle çeliştiğini söylerken, bu ilişkide “uyum” yaklaşımı- nı savunanlar bu iki alan arasında uyum olduğunu ifade ederler.
Çamurdan yaratılma ifadeleri, çamurdan insana kadar hiç bir süreç geçmediğinin ifadeleri olarak değil fakat bütün insanların hammeddesinin açıklanmasının ifadeleri olarak anlaşılmalıdır
O zaman Allah İnsanları çamurdan yarattım dediğinde, bunun neden bir süreçsizliği ima ettiğini anlayalım? İşin doğrusu bu şekildeki ifade tarzında süreçsizliği ima eden en ufacık bir unsur yoktur.
Evren 13,8 milyar yaşındadır ama bu, Allah’ın katında bir Ol emrinin karşılığıdır.
Allah eserlerinin ihtişamı için hiçbir masraftan kaçınmaz.
Kuran, ahirette bedensiz ruhlardan hiç bahsetmez, çünkü Kuran, ruh ve beden ikiciliğini ileri süren bir insan tasviri yapmaz, bedenden ayrı bir ruhun var olduğunu ve ölümden sonra onun varlığının bedensiz de olsa devam edeceğini söylemez.
Kadının erkekten ve erkek için yaratıldığı görüşü, kadınların ontolojik olarak düşük bir statüde olduğu iddiasını temellendirmek için kullanılmıştır. Tüm bu hususların Kuran’da yer almadığına dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
İnsanların kedilerle veya balıklarla veya maymunlarla aynı hayat ağacında birleştiklerine ve soy ortaklığına sahip olduklarına dair bir iddia, insanların Firavun’la veya Ebu Leheb’le aynı canlı türünün üyeleri olduğu gerçeğinden daha mı kötüdür?
İnsanın soy kökeninin maymunumsularla ilişkilendirilmesinin insan onuru açısından bir sorun teşkil etmediği kanaatindeyim. Kendi kökenini insana üstün gördüğü için Allah’a isyan eden şeytan Kuran’da kınanmıştır.
Biyoloji ancak canlılarla ilgili süreçleri tarif eden bir bilim dalıdır. Bu süreçlerin bilinçli bir planlamanın eseri olup olmadığını söylemek ise biyolojinin işi değildir. Süreçle ilgili biyolojik bir açıklama ne teist ne de ateist bir açıklamadır. Fakat fizik veya biyolojiyle ilgili verileri değerlendiren felsefi bir yaklaşımla fizik ve biyolojiyle ilgili süreçlerin teizmi mi ateizmi mi desteklediği tartışılabilir.
Birçok zaman gözlerimizin önündeki en açık ve en basit yorumu tercih etmek yerine zorlama yorumların peşinde koştuğumuz için yanılmaktayız.
Kuran’ın anlattığı kimi konuların bilimle ilgisi olsa da Kuran bir bilim kitabı değildir.
Bir Müslüman’ın evrim teorisini inkâr etmesi gerektiğini neden düşünüyorsunuz?” diye sorduğumda birçok sefer cevap vermekte bocalanıldığını gördüm.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Kuran’ın hiçbir yerinde bilgiye karşı bilgisizlik övülmemiştir.
Evrim teorisi ile Allah inancının ilişkisi hakkındaki yaygın yanılgıların en önemlilerinden biri, evrim teorisini ortaya koyanların veya ona inananların ateizmle, evrim teorisine inanmayanların ise teizmle özdeştirilmeleridir.
Bilimin farklı, felsefenin farklı, dinlerin farklı hakikatleri olamayacağına inananlardanım.
Allah “boşlukların Tanrısı” değil “yaratılışın Allah’ı”dır; boşluklar hakkındaki cehaletimizle değil varlık hakkındaki bilgimizle Allah‘ın kudret ve sanatına tanıklık ederiz.
Kuran, Allah’ın canlı türlerini ve insanı yarattığını açıkça beyan etmiş olmasına karşın bu yaratmanın nasıl olduğunu anlatmamıştır. Bu yüzden “bir Müslüman evrimci olabilir” ama bu iddia “bir Müslüman evrimci olmak zorundadır” anlamını taşımaz.
Siz okurlarıma tavsiyem; evrim teorisi hakkında varacağınız herhangi bir kanaatte dini açıdan bir sorun olmadığını bilmenin rahatlığı ve açık fikirliliğiyle bu teoriye yaklaşmanız ve bilimsel veriler ile felsefi değerlendirmeniz çerçevesinde kanaatinizi belirlemenizdir.
Evrim teorisinin reddedilmesini gerektiren hiçbir Kuran ayeti olmadığı gibi bu teoriye inanmayı zaruri kılan bir Kuran ayeti de yoktur.
Hitler, Darwinizm’den aldığı terminolojiyi kullanarak, seleksiyon kanununun en güçlünün hayatta kalmasını sağlayarak, kavgalarını meşrulaştırdığını ve Hıristiyanlığın, doğa kanununa karşı geldiğini iddia etmiştir. Tarihin en kanlı savaşının baş sorumlusu olarak kabul edilen kişinin “insan ırkının ıslahı” (eugenic) adına yaptığını iddia ettiği katliamlarda, Darwinci evrim teorisinden ilham almış olması gibi örnekler, evrim teorisinden etik bir sistem çıkarmaya yönelik çabaları olumsuz etkilemiştir.
İnsan vücudunun mikroskop altında incelenmesi, insanın maddi bedeninin, toprağın ihtiva ettiği maddeler ve sudan oluştuğunu göstermektedir.
*Ey insanlar sizi tek nefisten (nefsi vahide) yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden çok sayıda erkekler ve kadınlar türetip yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının.
Nisa Suresi 1.ayet
Bazı ilahiyatçılar bu ayeti, Hz. Âdem’in kaburga kemiğinden eşinin (Havva’nın) yaratılması ve sonra da tüm insanların bu çiftten yaratılması olarak açıklamışlardır. Fakat Kuran’da Hz. Âdem’in kaburga kemiğinden eşinin yaratıldığı şeklinde bir ifade bulunmamaktadır. Bu inanç, İsrailiyat’tan, yani Yahudi kaynaklarından İslam’a geçmiştir.
“Çamurdan yaratılma” ifadeleri, çamurdan insana kadar hiçbir süreç geçmediğinin ifadeleri olarak değil fakat bütün insanların hammaddesinin açıklanmasının ifadeleri olarak anlaşılmalıdır
Kuran’daki kullanımları incelendiğinde; “yevm” kelimesinin elli bin yıllık bir süreç için de, bin yıllık bir süreç için de kullanıldığı görülecektir ve bu da kelimenin Kuran’da “dönem” anlamında kullanıldığını göstermektedir. Bu kullanımları şu Kuran ayetlerinde görmekteyiz:
*Gökten yere her işi O çekip çevirir. Sonra sizin saymakta olduğunuz bin yıla denk bir günde O’na yükselir.
Secde Suresi 5.Ayet
*Melekler ve Ruh, süresi elli bin yıl olan bir günde O’na
yükselirler.
Mearic Suresi 4. Ayet
Allah’ın süreçle yaratması, evrendeki oluşumların neden-sonuç zincirleri ile gerçekleşmesiyle kendini gösterir. Bu neden-sonuç ilişkileri anlaşılarak bilimsel bilgiye ulaşılır. Bilimsel bilgi sayesinde ise yıldızların içyapılarını, dünyamızın atmosferini, arının bal yapma sürecini, kalp ve damar sistemlerimizi öğreniriz. Bunları öğrenmek ise Allah’ın kudret ve sanatına tanıklık etmek için aracılar hükmündedir. Görüldüğü gibi süreçle yaratmanın
olduğu bir evrende olmamız sayesinde Allah’ın kudret ve sanatına tanıklık edebileceğimiz bilgiler edinebiliyoruz.
Meryem dedi ki: “Rabbim, benim çocuğum nasıl olur? Bana hiçbir insan dokunmadı ki!” Allah da “Allah dilediğini işte böyle yaratır. Bir iş ve oluşa karar verdiğinde ona ‘Ol’ demesiyle olur” dedi.
Ali İmran suresi 47. ayet
81: Gökleri ve yeri yaratan, onların bir benzerini yaratmaya kadir değil mi? Elbette, O, yaratandır, bilendir.
82: Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri olan “Ol” demesiyle olur.
Yasin süresi 81 ve 82. ayeti
Allah’ın “Ol” emrinden, dünyevi süreçte anında var olmayı anlamak için makul bir sebep yoktur. Evren 13,8 milyar yaşındadır ama bu, Allah’ın katında bir “Ol” emrinin karşılığıdır.
Kuran’da Allah’ın yaratmasını tarif eden “Ol demesiyle olur” (“Kun fe yekûn”) ifadeleri yeterde artar.
Şöyle düşünelim bir yemek yapacaksın her ince ayrıntısına kadar anlatır mısın karşındakine. Hayır anlatmazsın kabak yapacaksan kabağın topraktaki sürecini tarladaki süreci toplanma süreci pazar süreci hiç birini anlatmadan direk kabakları doğruyoruz dersin. Allah Kun fe yekün ayetinde süreçsiz yaratmaya işaret etmiyor aksine oluşan canlıların süreçle ortaya çıktığı belirtiliyor. Ne diye her ayrıntıyı anlatsın insanlar bu ayrıntıları bulup Allah’ın sonsuz kudretine bir daha şahit oluyor. ( kitapta böyle anlatılmıyor daha güzel ifade ediyor ben kısaca böyle anlattım)
Allah’ın atomları, dünyayı, hayatı ,bitkileri ve süreçlerin içinde gerçekleştiği zamanı yaratması sayesinde oluştuğu için bir Müslüman hiçbir zaman süreçle gerçekleşmeyi Allah’ın yaratmasına aykırı bulmaz.
Bir ateistin evrim teorisini ateizm için araçsallaştırması da bu teoriye karşı bir düşmanlık veya antipati kaynağı olmamalıdır.
Kuran, Allah’ın canlı türlerini ve insanı yarattığını açıkça beyan etmiş olmasına karşın bu yaratmanın nasıl olduğunu anlatmamıştır. Bu yüzden “bir Müslüman evrimci olabilir” ama bu iddia “bir Müslüman evrimci olmak zorundadır” anlamını taşımaz.
Evrim teorisi ile Allah inancının ilişkisi hakkındaki yaygın yanılgıların en önemlilerinden biri evrim teorisini ortaya koyanların veya ona inananların ateizmle, evrim teorisine inanmayanların ise teizmle özdeştirilmeleridir. Oysa gerçek hiç de böyle değildir; evrim teorisine inanan birçok teist bilim insanı, felsefeci ve ilahiyatçı mevcuttur.
Yaşam mücadelesinde var olmak rastgele değildir, bu daha çok kalıtsal özelliklere
bağlıdır. Bu değişik özelliklere sahip olan varlıkların arasında bu değişikliklerin belirleyici olduğu doğal seleksiyon mekanizması işler.
Nesiller boyunca süren bu doğal seleksiyon süreci, ilerideki nesillerin küçük aşamalarla değişmesine rol açar; işte bu Darwin’in evrim teorisidir ve türler böyle oluşur
Kullanılan organlar sinirsel sıvıdan daha çok faydalanıp gelişiyor, buna karşılık kullanılmayan organlar köreliyordu.
Düalist sistemle adı özdeşleşen Descartes bile Allah’ın cevheri yanında, birbirinden ayrı iki cevher olan ruh ve bedenin önemsizliğini ve bunların Allah’a bağımlılığını vurgulamıştır.
Aslında “çamurdan tüm insanların yaratılmasının” açıklaması çok basittir ve çamurdan yaratılışımız her gün gözümüzün önünde gerçekleşmektedir. Yediğimiz gıdalar ya hayvansal ya da bitkisel kökenlidir. Tohumu toprağa ekilen bitki, toprağı ve suyu (çamuru) değişime uğratarak kendi bedenini oluşturur; bu bitkileri yiyen hayvanlar da bunları değişime uğratarak kendi bedenlerini oluşturur.
Çünkü Kuran, Allah’ın canlı türlerini ve insanı yarattığını açıkça beyan etmiş olmasına karşın bu yaratmanın nasıl olduğunu anlatmamıştır. Bu yüzden “bir Müslüman evrimci olabilir” ama bu iddia “bir Müslüman evrimci olmak zorundadır” anlamını taşımaz.
Oysa benim iddiam “Evrim teorisi doğrudur” değildi. Ben, evrim teorisini doğru kabul ettiğimizde İslam dinine aykırı bir yönü olmadığını savunuyordum, evrim teorisinin delillerinin güvenilirliğiyle ilgili tartışmayı biyolojinin çeşitli dallarına ve biyoloji felsefesi gibi alanlara bırakıyordum.
İnsanlara “Ya Allah’a inanıp evrimi reddedeceksin ya da evrime inanıp Allah’ı reddedeceksin” denmekte, başka bir alternatif sunulmamakta, bu yanlış yüzünden yanlış ve gereksiz kutuplaşmalarla beraber hem Allah inancına hem de evrim teorisine karşı peşin hükümlü yaklaşımlara sebep olunmaktadır.
Allah, “Gökyüzünü yarattım” veya “Canlıları yarattım” veya “Siz insanları yarattım” dediğinde; bu tarz ifadelerin
hiçbirini, peşinen, süreçsiz bir yaratma olarak anlamaması gerekir. Bu tarz ifadelerin hiçbirinde süreci dışlayan bir
unsur mevcut değildir.
”Evrenin ve dünyanın gelişim ve değişimlerini anlatan teoriler gibi canlıların gelişim ve değişimlerini anlatan teoriler de İslam’ın ortaya koyduğu Allah inancı ile çelişki içinde değildir. ”
”Genelde teizmde, özelde de İslam dininde, gerek kozmoloji gerek biyoloji alanında cehalet değil, tam tersine bilgi arzu nesnesidir. Allah ‘boşlukların tanrısı’ değil, ‘yaratılışın Allah’ı’dır; boşluklar hakkında cehaletimizle değil, varlık hakkında bilgimizle Allah’ın kudret ve sanatına tanıklık ederiz. ”
”Allah’ın varlığının kabulü evrim teorisinin inkarını gerektiriyormuş gibi çok yanlış bir görüşü seslendirirseniz o zaman karşıt görüşünüzde olan kişilerin böylesi bir yaklaşımda bulunmasını zeminini siz hazırlamış olursunuz. ”
”Bazıları, ateistlerin evrim teorisini dinlere karşı kullandığını, bu yüzden bu teorinin inkar edilmesinin gerekli olduğunu ifade etmektedirler. Öncelikle şunu bilmeliyiz: Eğer İslam dini (veya diğer dinler) adına bu teoriye yanlış bir yaklaşım içinde bulunulmasaydı, ateistlerin bu teoriyi İslam’a (veya diğer dinlere) karşıt bir yaklaşım için kullanmalarına fırsat verilmiş olmazdı.
”Evrim teorisi ile Allah inancının ilişkisi hakkındaki yayın yanılgıların en önemlilerinden biri, evrim teorisini ortaya koyan ve ona inananların ateizmle, evrim teorisine inanmayanların ise teizmle özdeştirilmeleridir.
Fakat bilimsel berileri incelemeye geçtiğimde; evrim teorisinin mekanizmaları ve canlıların talihiyle ilgili bir çok hususun henüz tam aydınlanmamış oluğunu düşünmekle beraber, mevcut bilimsel açıklamalar içinde evrim teorisinin en başarılı açıklama olduğunu düşünüyorum.
Ateistlerin neye inandığını tespit edip de onların görüşünün zıddına inanmaya çalışmak İslami bir yaklaşım olabilir mi?
Kuran’ın hiçbir yerinde bilgiye karşı bilgisizlik övülmemiştir.
Peygamberimiz döneminde dini kaynak olarak bir tek Kuran yazıya geçirilmiştir. Peygamberimizin, şahsi sözlerinin yazdırılmasına karşı çıktığı, hadisçiler tarafından bile kabul edilmektedir.
Kuran’da kadınların aktif olarak hayatta yer almalarıyla ilgili bir sınırlama yoktur.
İnsanlara Ya Allah’a inanıp evrimi reddedeceksin ya da evrime inanıp Allah’ı reddedeceksin denmekle,başka bir alternatif sunulmamakta,bu yanlış yüzünden yanlış ve gereksiz kutuplaşmalarla beraber hem Allah inancına hem de evrim teorisine karşı peşin hükümlü yaklaşımlara sebep olunmaktadır.
Bir Müslüman, Hz. İsa’yı ilahlaştıranlardan dolayı Hz. İsa’ya sevgisinden vazgeçmediği gibi bilimi ateizm için araçsallaştırmaya çalışan ateistler yüzünden Allah’ın yarattığı varlıkları tanımamızda en önemli yardımcılarımızdan biri olan bilimden vazgeçmemelidir.
Siz okurlarıma tavsiyem; evrim teorisi hakkında varacağınız herhangi bir kanaatte dini açıdan bir sorun olmadığını bilmenin rahatlığı ve açık fikirliliğiyle bu teoriye yaklaşmanız ve bilimsel veriler ile felsefi değerlendirmeniz çerçevesinde kanaatinizi belirlemenizdir
Evrime, sadece dünyada yaşayan ve üreyen varlıklar oluşturmaktan daha fazla rol biçen bir Müslüman (veya herhangi bir teist) açısından evrimin, akılla doğruyu bulma yeteneği olan canlıları oluşturması Allah’ın planının bir eseridir ve bunda şaşılacak bir şey yoktur.
Evrim teorisine inanan bir materyalist-ateist, aklıyla bulduklarının doğruluğuna güvenemez. Aklıyla bulduklarının doğruluğuna güvenemezse ateizmin de evrimin de doğruluğu iddiasında bulunamaz.
Evrimin olabilmesi için başlangıçta evrenin var olması şarttır. Bu yüzden evrim teorisinin, evrimin gerçekleşmesi için varlığı zaruri olan evrenin varlığını hareket noktası yapan bir delile tehdit olduğu düşünülemez.
Evrim teorisinin etik sistemler açısından asıl önemi, ateist-evrimcilerin bu teoriyi kullanarak teist ontolojiyi (Allah merkezli varlık anlayışını) ve bunun sonucunda da tektanrıcı dinlerin ontolojilerine dayalı etik sistemlerini yıkmaya calışmalarıdır.
Tarihin en kanlı savaşının baş sorumlusu olarak kabul edilen kişinin(Hitler) insan ırkının ıslahı (eugenic) adına yaptığını iddia ettiği katliamlarda, Darwinci evrim teorisinden ilham almış olması gibi örnekler evrim teorisinden etik bir sistem çıkarmaya yönelik çabaları olumsuz etkilemiştir. Evrim teorisinden etik bir öğreti çıkarılmaması gerektiğini, evrim teorisine inanan birçok düşünürün, bu teoriye karşı çıkanlardan çoğu zaman daha şiddetli savundukları bile söylenebilir.
Evrim teorisinden ahlaki reçeteler çıkarmaya çalışmanın ağır bedelleri olmuştur. Buna verilen en çarpıcı örnek, bu teorinin en önemli simalarından Haeckel aracılığıyla evrim teorisinin Almanyada öğretilmesi ve bu teoriden çıkarılan ahlaksal sonuçların Hitler’i etkilemesidir. (200 bin zihinsel özürlü insanların öldürülmesi.)
Materyalist ateist bir yaklaşımla evrim teorisini savunanlar, madde dışında ayrı bir cevher olarak, insanın veya diğer canlıların ruhunu inkar etmek zorundadırlar Müslümanlar (Yahudi ve Hıristiyanlar için de aynısı geçerlidir) ise evrim teorisini ister inkâr ister kabul etsinler, her iki durumda da, ruhun ayrı bir cevher olduğunu kabul veya reddedebilirler.
Evrim teorisi hakkında teolojik agnostik bir tutumu öneriyorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir