İçeriğe geç

Bir Mars Destanı Kitap Alıntıları – Stanley G. Weinbaum

Stanley G. Weinbaum kitaplarından Bir Mars Destanı kitap alıntıları sizlerle…

Bir Mars Destanı Kitap Alıntıları

‘Dilin yahut kalemin tüm hüzünlü sözcükleri arasında en hüzünlüleri şudur: Keşke öyle olsaydı!’ Ama bu artık doğru değil, dostum Dick. Van Manderpootz doğru okunuşun, ‘Daha kötüsü de olabilirdi!’ olduğunu gösterdi!
“ yılmış ve hayattan bezmiştim.”
“Umudumu bu kadar çabuk kaybedemezdim.”
“ ya enfes bir işkenceydi ya da ızdıraplı bir haz. Aynı anda hem katlanılmaz hem de karşı konulmazdı.”
“Zaman hem geçmiş, hem şimdi, hem de gelecektir, zira zaman olayların gerçekleştiği ortamdır.”
“Bir müddet sonra böyle yaşamaya daha fazla katlanamayacağımı hissettim. Ne olursa olsun bir şeyler yapmalıydım.”
“Bakıyorum da zaman alışkanlıklar dışında her şeyi değiştiriyor.”
“Günaydın, tünaydın veya iyi geceler Veya sadece iyi günler ”
“Ufak gezegen baştan aşağı bir tımarhaneydi.”
“Yasalar karşısında kimin nerede söz hakkı vardır ki?”
“Zihinlerimiz dünyaya farklı açılardan bakıyordu ve belki onun bakış açısı da bizimki kadar doğrudur.”
Gerçeklikten kaçmak için içersin ve işin ironisi gerçekliğin bile bir düş olmasıdır.
Yalan da bir uyum mekanizmasıdır.
Deliliğe veya dehaya sınır koyamazsın.
Zihinlerimiz dünyaya farklı açılardan bakıyordu ve belki onun bakış açısı da bizimki kadar doğrudur
İnsan yalnızca çevresine alışmakla kalmaz, çevresini de kendi ihtiyaçlarına göre değiştirir
Cennet ile Cehennemi bir arada görmüş biri gibi
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Scott’ın aşkla renklenen gözlerinde Kyra hâlâ muhteşemdi.
İnsan bazen sağda solda güzel bir kadına rastlar; hatta yeri geldiğinde ona tutulur fakat kadının güzelliği ne kadar büyük veya duyulan aşk ne kadar derin olursa olsun kişinin içinde gizli tasavvurla boy ölçüşemez.
Galatea – antik Yunan mitolojisinde Pygmalion’ın Venüs tarafından hayat verilen heykeli. Fakat kendi sıcak, güzeller güzeli ve hayat dolu Galatea’sı hayat armağanından ebediyen mahrum kalacaktı, zira kendisi ne Pygmalion ne de Tanrı’ydı.
Mars’ın bir yerinde – ve haklı olduğumu göreceksin – bizimkine denk, hatta belki daha bile üstün bir uygarlık ve kültür var.
Görünüşe bakılırsa başkalarının zekasını devamlı gözümde büyütüyorum.
Mükemmel evrenden ve onun varolma acizliğinden bana nesiyd? Tüm benliğim bir idealin yokluğuyla zaten harap olmuştu.
İnsan bazen sağda solda güzel birine rastlar; hatta yeri geldiğinde ona tutulur fakat kişinin güzelliği ne kadar büyük veya duyulan aşk ne kadar derin olursa olsun kendi içindeki gizli tasavvurla boy ölçüşemez.
Mükemmelliğin doğasında erişilmez olmak gibi korkunç bir kusur vardır.
O benim idealimdi ve dolayısıyla başkalarının zihninde ne gibi kusurları olursa olsun benim gözümde yoktu.
Üretim yöntemlerimiz kusursuz olsaydı tüm robotlar birbirinin aynı olurdu ve bu bireysellik var olmazdı. Doğru mu?

Ben sanırım

Öyleyse kendi bireyselliğimizin kusurlu olmamızdan kaynaklandığını iddia ediyorum. Hepimiz sırf kusursuz olmadığımız için birer bireyiz. Kusursuz olsaydık birbirimize tıpatıp aynı olurduk. doğru mu?

Zaman hem geçmiş, hem şimdi, hem de gelecektir. Zira zaman, olayların gerçekleştiği ortamdır. Madde uzayda var olur, ancak olaylar.. .
Belirsizliğin de kendince sıkıntıları vardır ve bunlar pişmanlığınkiler kadar acı çektirebilir.
Dilin yahut kalemin tüm hüzünlü sözcükleri arasında en hüzünlüleri şudur: Keşke öyle olsaydı!
Öğrenmeyi arzuladığın bir şey var mı? Değiştirmek istediğin bir seçim?

Hem de binlerce!

Zaman alışkanlıklar dışında her şeyi değiştiriyor.
Dilek kipinin dünyaları..
Niye anılarımdan fırladın ki?
Annem bir yasayı çiğnedi. Burada yasaları çiğnemenin kaçınılmaz sonu kederdir. Bir hayalete aşık oldu.
Sevgili gölge, dedi usulca, umarım müzikli rüyalar görürsün. Ve çıkıp gitti
Hata yaptım!
Ne yaptın?
Bir düşü gerçek kıldım.
Elbetteki hiç kimse bir şey bilmez. Sadece beş duyunun penceresinden edinebildiğin kadar bilgi edinirsin, ardından tahminlerde bulunursun. Tahminlerinde yanıldiğında da bedelini ödersin.
Hah! Ama algılar akli bir fenomendir. Yalnızca zihnimizde yaşarlar. Öyleyse nesnelerin yalnızca zihinlerimizde var olmadıklarını nasıl bilebiliriz? Bir kere daha ışıklarla bezeli binaları işaret etti. O taş duvarları görmüyorsun; yalnızca bir algıya, bir görme hissine kapılıyorsun. Gerisini yorumluyorsun.

Ama sen de aynı şeyi görüyorsun, diye karşı çıktı Dan. Gördüğümü nereden biliyorsun? Benim kırmızı dediğimin yeşil olmayacağını bilsen dahi benim gözlerimden görebilir misin? Onu bilsen dahi benim de kafandaki bir düş olmadığımı nasıl bilebilirsin?

Dan güldü. Elbetteki hiç kimse bir şey bilmez. Sadece beş duyunun penceresinden edinebildiğin kadar bilgi edinirsin, ardından tahminlerde bulunursun. Tahminlerinde yanıldiğında da bedelini ödersin. Hafif bir baş ağrısı dışında artk zihni açıktı. Bak, dedi ansızın. Bir gerçeğin aslında bir illüzyon olduğunu iddia edebilirsin; ondan kolay ne var? Fakat dostun Berkeley haklıysa neden bir düşü alıp gerçeğe dönüştüremeyesin? Biri mümkünse diğerinin de mümkün olmasi gerekmez mi?

Ya istediğine kavuştuğunu, ya da nefret duyduğuna baskın geldiğini düşlemek için. Gerçeklikten kaçmak için içersin ve işin ironisi gerçekliğin bile bir düş olmasıdır. (Bishop Berkeley)
Nasıl ki sen benim gördüğüm bir sanrıysan ben de senin gördüğün bir sanrıyım.
Biliyor musun Kyra, dedi Scott soğukkanlılıkla, Öldürülmen lazım.
Ama senin tarafından değil, Sen bana aşıksın
Maliyesi bir kadın tarafından idare edilen başka bir ülke bulmak için eski Mısır’a kadar gitmek gerekir. Ve Cleopatra onu iflas ettirmişti.
İnsan yalnızca çevresine alışmakta kalmaz, çevresini de kendi ihtiyaçlarına göre değiştirir! Mağarasını terk eden ilk Mağara Adamı otlardan bir ev inşa ettiğinde çevresini değiştirdi. Steinmetz, Edison hatta daha geriye gidecek olursak, Julius Sezar ve Napolyon da bir bakıma tıpatıp aynı şey yaptılar. Aslına bakarsan Dan, tüm insan yaratıcılığı ve askeri liderliği tek bir kökene dayanır- çevreye alışmaktansa onu değiştirmeye
Senden bu deney için yardıma muhtaç birisini istiyorum. Artık ne olursa.

Yardıma muhtaçlar da insandır.

Mars denen bu beş para etmez, kurumuş çöplük asla fazla bir insan nüfusunu barındırmayacak. Sahra Çölü emperyalizme en az burası kadar uygun ve üstelik eve çok daha yakın.
Tanrım! Ruhen hâlâ ne kadar hayvanız!
Hayal canavarları fevkalade birer tacir ama ahlak anlayışından yoksunlar!
Gördüklerim kadar mantıklı konuşabilirim
Neyle karşılaşacağımızı bilirsek hayal canavarı bile tehlikeli olmazmış gibi geliyordu. Meğerse yanılıyornuşum!
anarşi işe yaradığı sürece ideal yönetim biçimidir. Emerson en iyi yönetimin en az yöneten olduğunu söylemiştir. Tipkı Wendell Phillips ve sanırım George Washington gibi. Ve anarşiden daha az yöneten bir yönetim biçimi yoktur, çünkü anarşi bir yönetim bile değildir!

Kaptan konuşurken tükürük saçıyordu. Ama.. bu hiç doğal değil! Vahşi kabilelerde bile reisler vardır! Bir kurt sürüsünün bile bir lideri olur!

Eh, diye meydan okudu Jarvis, bu da yönetimin ilkel bir olgu olduğunu ispatlar, değil mi? Mükemmel bir irkta ona hiç ihtiyaç duymazsın; yönetim bir zayıflık itirafı değil de nedir? Halkın bir kısmının geri kalanla işbirliği yapmayacağının ve bir psikolog tarafından anti-sosyal olarak nitelendirilecek bireyleri kısıtlamak için yasalara ihtiyaç duyulduğunun itira- fidır. Anti-sosyal bireylerin -suçlular gibi- hiç olmadığı bir toplumda yasalara veya polise ihtiyaç duyulmaz, değil mi? Ama yönetim! Yönetim olmazsa olmaz! Kamu hizmetleri ne olacak? Savaşlar, vergiler?

Biz insanlar her şeyi kendimize benzetme eğiliminde değil miyiz?
Yeterince vakit olsaydı herhalde oturup ağlardım!
Ortada ne bir plan ne de bir düzen vardı ama zaten bu çılgın gezegende her şey öyle mi ya?
Hayal canavarı kurbanını yakalamak için onun özlemlerini ve arzularını kullanıyor.
Seni arıyordum.
Evet, biliyorum ama bana ne faydası oldu ki?
Zihinlerimiz birbirine yabancıydı. Yine de birimize kanımız ısınmıştı!
Aklınızı kaçırmıştınız, hepsi bu, diye belirtti Harrison. Birbirinizden o kadar hoşlanmanızın sebebi buydu.
Sohbet bile ettik, birbirimizi anladığımızdan falan değil; sadece laf olsun diye.
‘Dilin yahut kalemin tüm hüzünlü sözcükleri arasında en hüzünlüleri şudur: Keşke öyle olsaydı!’
Magnificus sed non superbus
Muhteşem ama mükemmel değil!
Muhteşem ama mükemmel değil.
Düşleri gerçeğe dönüştürmek için içersin Öyle değil mi? Ya istediğine kavuştuğunu, ya da nefret duyduğuna baskın geldiğini düşlemek için. Gerçeklikten kaçmak için içersin ve işin ironisi gerçekliğin bile bir düş olmasıdır.
Scott’ın aşkla renklenen gözlerinde Kyra hala muhteşemdi.
İnsan yalnızca çevresine alışmakla kalmaz, çevresini de kendi ihtiyaçlarına göre değiştirir!
“Budala! diye çattı. “Şartlı dünyalar elbette! ‘Eğer’ dünyaları. İleride olacak olan, gerideyse olmuş olan dünyalar vardır. Öyleyse her iki yanda olabilecek olan dünyalar bulunur, yani ‘eğer’ dünyaları!”
“Pöh! O isimleri ne cesaretle Van Manderpotz’la aynı nefeste anarsın? Onlar benim düşünce şölenimden dökülen fikir kırıntılarını yiyen bir çakal sürüsünden başka bir şey değildir!
Yaşamı cansız maddeden ayıran nedir? İki şey: uyarılma ve uyum. Yaşam kendini çevresine uydurur ve uyum sağlama yeteneği ne kadar yüksekse organizma o kadar başarılı olur.
Evet ama insanlar canlarını vermekte hevesli değillerdir. Onları ülkeleri uğruna ölme noktasına getirmek için vayanseverlik gibi bir duygu gerekir. Bu şeylerse ölmeye gündelik yaşantının bir parçası olarak bakıyorlar.
Hayal canavarı kurbanını yakalamak için onun özlemlerini ve arzularını kullanıyor. Yuvalama dönemindeki bir kuş eşini, av peşinde koşan bir tilki çaresiz bir tavşan görürdü!
Jarvis, Ares’in kısıtlı genel alanında yapabileceği kadar geniş
geniş gerindi.
Solunabilir hava, dedi mutlulukla. Dışarıdaki seyrek
şeyin ardından insana çorba kadar yoğun geliyor! Başıyla
liman camının ötesini, yakındaki uydunun ışığında dümdüz
ve ıssız bir şekilde uzanan Mars arazisini işaret etti.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir