İçeriğe geç

Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm Kitap Alıntıları – Zülfü Livaneli

Zülfü Livaneli kitaplarından Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm kitap alıntıları sizlerle…

Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm Kitap Alıntıları

İnsanın kendi ölümünü düşünmesi ne korkunç dedi. Hele onun yakınlaştığını bile bile kendini onu düşünmekten alıkoyamaması
“Yanlışa karşı çıkıyorum ama doğruyu gereken güçte savunamıyorum.”
“Kötülük de iyilik de şartlara bağlı delikanlı.”
“… insanları konuşarak tanıyamazsınız. Konuşmak, canlı yaratıklar arasındaki en etkisiz iletişim aracı. Dil yalan söylüyor, olanları çarpıtıyor, insanlığın hiç bıkıp usanmadığı klişeleri tekrarlıyor. Bu yüzden, insanları dinlemek onları anlamak için yeterli değil.”
Her şey fazla iyi, fazla saydam, fazla dürüst ve fazla sıkıcıydı.
Sanki dünya ikiye ayrılmıştı ve içinde yaşadığımız bölüm öyle dayanılmaz, öyle iğrenç, öyle katı ve acımasızdı ki hepimiz, bulabileceğimiz en aşağı yaşam biçimini tutturmaya çalışıyorduk.
İnsanları konuşarak tanıyamazsınız. Konuşmak, canlı yaratıklar arasındaki en etkisiz iletişim aracı. Dil yalan söylüyor, olanları çarpıtıyor, insanlığın hiç bıkıp usanmadığı klişeleri tekrarlıyor. Bu yüzden, insanları dinlemek onları anlamak için yeterli değil.
İçime bir şey tıkanmıştı, bunun ne olduğunu anlatamıyorum, karanlıktan başka söz gelmiyor aklıma. Bir karanlık tıkanmıştı, boğazıma kadar beton dökülmüş gibi kaskatıydım.
Bir süredir susturduğu, yaşamından çıkardığı ve böylece karabasanlarından kurtulduğu geçmişi birden geri geliverdi. Yalnız belleği değil, gövdesi de hatırlıyordu.
Bölünmüş bir dünyada, sağduyulu kalmaya çalışan ve herhangi bir takıma girmeyen adama duyulan kuşku, sonunda o insanın çarmıha gerilmesiyle sonuçlanır.
Kötülük etmeyi istememek başka, bilmemek başkadır.
Seneca diyordu ki :
Kötülük etmeyi istememek başka, bilmemek başkadır.
Çünkü korku, düş gücünden kaynaklanır.
“Bütün entellektüeller korkak olur.”
İnsanın anadilinde dertleşme ihtiyacı, bazen her şeyin üstüne çıkıyor.
“Kötülük etmeyi istememek başka, bilmemek başkadır.”
İnsan küçük düştüğünü hissedip kendini korumaya girişince karşısındaki hiç aklına gelmiyor ve dünyanın en zalim yaratığı kesilebiliyor.
Onlar gibi davranmaya, onlara benzemeye çalışıyorum, lakin içim farklı
Ölmek isteyeni kurtarmak, öldürmekle birdir.
Bir adam değil birçok adam tanıyordum onun gövdesinde. Birbirine hiç benzemeyen adamlardı bunlar.
İşte politika böyle acımasız bir şey bizim memlekette. Bir zamanlar yanıma girebilmek için araya adam koyanlar, iş ve torpil rica edenler, hatta yalvaranlar, şimdi adımı almıyorlar ağızlarına. Gözden düşmek korkunç bir şey delikanlı.
Çünkü insanlar beni incitiyordu. Onlarla ilişkilerimi bir türlü ayarlayamıyordum, doğal davranamıyordum.
Bu yüzden insanlarla görüşmek yerine, durmadan film izliyordum.
Politika iğrenç bir şeydi.
Ölümün kıyısı, ölümün kendisinden daha feci bir şeydir, bunu yaşayarak öğrendim.
Çünkü insanları konuşarak tanıyamazsınız. Konuşmak, canlı yaratıklar arasındaki en etkisiz iletişim aracıdır. Dil yalan söylüyor, olanları çarpıtıyor, insanlığın hiç bıkıp usanmadığı klişeleri tekrarlıyor. Bu yüzden, insanları dinlemek onları anlamak için yeterli değil.
Çocukluğunda yalnız kalan insanlar genellikle bir sanat başarısıyla kendilerini göstermek isterler.
Kötülük etmeyi istememek başka, bilmemek başkadır.
Ölmek isteyeni kurtarmak, öldürmekle birdir.
Evliliklerde de böyleydi bu. İnsanlar biriyle evleniyor ve bir süre sonra zamanın değiştirdiği, bambaşka bir adam ya da kadın yaptığı o kişiyle hayatılarını geçirmek zorunda kalıyorlardı.
Özlem dehşet duygusunu bastırabilir mi? Ait olma duygusu, nefretten baskın çıkabilir mi? Nefret unutulabilir mi?
Bunların arasında benim ne işim var diye düşünüyordum. Belki de bu bir yok oluşun tadını çıkarmaktı ve ben de katılıyordum bu ayine..
Ne kadar acı olursa olsun gerçekle yüzleşmekten kaçınmayacaktı.
Ona anlattığım bazı sırlarımı yazmaktan çekinmemişti. Doğrusu da buydu tabi; Mademki anlatmıştım, artık benden çıkmıştı. Peki ya anlatmadıklarım? Ya dünyada kimseye söylemediklerim? Onlar ne olacaktı?
Geceleri Allah’ın babamı cezalandırdığını ama öldürmek yerine ellerini yakmayı tercih ettiğini düşünüyordum. Bana vuran ellerini yakmıştı.
Sanki hüznü kendisi içindi de iyiliği bütün insanlara yönelikti.
Bazen gözlerini karartan, rengini solduran ve nefesini kesen bir karanlık.
Sanki dünya ikiye ayrılmıştı ve içinde yaşadığımız bölüm öyle dayanılmaz, öyle iğrenç, öyle katı ve acımasızdı ki hepimiz, bulabileceğimiz en aşağı yaşam biçimini tutturmaya çalışıyorduk.
Ama benim içimde sadece taşlaşmış bir karanlık vardı.
O gün, o evde çok gözyaşı döküldü. Ben yine hiç ağlamadım.
karanlıktan başka söz gelmiyor aklıma. Bir karanlık tıkanmıştı, boğazıma kadar beton dökülmüş gibi kaskatıydım.
O odalarda bedenimi parçalıyorlardı ama ben kendi içime çekilmiştim. Sanki acı çektirilen gövde başkasına aitti.
Karanlık bir kuyu gibiydi. Dibini göremiyordu.
Avcıların saçmaları altında can veren sürünün içinde deli gibi koşarak kendini çalıların ardına atan bir karacanın yaşam sevinciydi bu.
bu kahkahalar, ağlamaktan daha korkunç geliyordu.
Bir araya geldik mi çocuklaştığımızı keşfetmiştik. Hiç utanmıyorduk bundan. En basmakalıp, en klişe ,en ucuz sözleri söylüyorduk ve bunlar bize yepyeni, ulaşılmaz, kanatlı şiirle gibi geliyordu.
Galiba aşk, utanç duygusunun ortadan kalkması demek. İki kişinin birbirine karşı hiçbir şeyden, hiçbir düzeysizlikten utanmaması demek …
İnsan genellikle kendini sürgün yaşamının gündelik ayrıntılara kaptırır gider ama bazı anlar vardır ki önceki yaşamı her şeyin önüne geçiverir.
20 yaşına gelen her kız her ırktan, her renk ve kültürden onlarca erkekle yatmış oluyordu ve bu durum, içlerindeki mutsuzluk ve tatminsizlik duygusunu artırmaktan başka bir işe yaramıyordu.
Çok dertlendiği bir gün karısına Yanlışa karşı çıkıyorum ama doğruyu gereken güçte savunamıyorum demişti. Ben biraz korkağım galiba!
Ölümün kıyısı, ölümün kendisinden daha feci bir şeydir.
Şiddetten nefret ediyorum ama ne yazık ki şiddeti durdurmak da şiddet kullanmayı gerektiriyor.
Kötülük etmeyi istememek başka, bilmemek başkadır.
Ziyan olmuş bir yaşamın arkasından ağıt yakıyordum ve ileriye dönük hiçbir şey söylemiyordum.
..kalbimde bir bozukluk var.
Ölmek isteyeni kurtarmak, öldürmekle birdir.
Läs för katten!

Oku be yahu!

Bir daha hiç kimse bana öyle seslenmedi.
Yanlışa karşı çıkıyorum ama doğruyu gereken güçte savunamıyorum.
Peki ya anlatmadıklarım? Ya dünyada kimseye söylemediklerim? Onlar ne olacaktı?
Sizin kalbiniz hasta!
Mutlu sürgün yoktu ve olamazdı.
Ya av oluyordun ya avcı. Ya kedi ya tavşan. Ya ölen ya öldüren
Kötülük etmeyi istememek başka, bilmemek başkadır.
İntikamın bile bir düzeyi vardı, alçakça olmamalıydı.
“ kötülük etmeyi istememek başka, bilmemek başkadır”
Her şey ama her şey saçma sapandı. Değişimden önce uğruna canımı verebileceğim birçok şey, iğrenç bir bulaşık suyuydu artık. İçimdeki karanlık, beni yaşayanlar dünyasına yaklaştırmıyordu.
Ölü bir radyo havadaki frekansları algılayabilir mi hiç?
Ölmek isteyeni kurtarmak, öldürmekle birdir.
İnsanları konuşarak tanıyamazsınız.
Konuşmak, canlı yaratıklar arasındaki en etkisiz iletişim aracı.
Dil yalan söylüyor, olanları çarpıtıyor,
insanlığın hiç bıkıp usanmadığı klişeleri tekrarlıyor.
Bu yüzden ,
insanları dinlemek onları anlamak için yeterli değil.
Ölümün kıyısı ölümün kendisinden daha fecidir, bunu yaşayarak öğrendim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir