İçeriğe geç

Bir Kavganın Tasviri Kitap Alıntıları – Franz Kafka

Franz Kafka kitaplarından Bir Kavganın Tasviri kitap alıntıları sizlerle…

Bir Kavganın Tasviri Kitap Alıntıları

Fakat gözlerimi kapatarak desem ki: Dağ seni sevmiyorum, çünkü sen bana bulutları, akşam kızıllığını ve şu yükselen gökkubbeyi hatırlatıyorsun ve işte bunlar da beni adeta ağlamaklı yapan şeyler; çünkü küçücük bir tahtıravanda taşındı mı, bunlara dünyada ulaşamaz insan. Ama bana bunları göstermekle, seni kalleş dağ, erişebileceklerimi güzel bir resim gibi karşıma çıkararak içini şenlendiren uzakların manzarasını perdeliyorsun! İşte bu yüzden sevmiyorum seni; su kıyısında yükselen dağ, hayır, seni sevmiyorum!
.. manzaradan mest olmuş halde yere uzandım; başlamasından korkulan bir ağıda kulaklarımı tıkarken burada seve seve yaşayabilirdim, diye düşündüm.
Boş işlerle uğraşıyor, çok şeyi savsaklıyordum. Ama o kızın tutkuyla değilse de sadakatle beni sevdiğini düşünmek, ne kadar mutluluk vericiydi!
size güvenilir biri gibi göründüğüm için mutluyum, ama bunları bana anlattığınız için üzgünüm.
Diğer insanlar için masanın üstündeki bir rakı kadehi bile heykel gibi sapasağlam dururken, benim çevremdeki nesnelerin yağan bir kar gibi dibe çöküşlerindeki hikmeti hani sizden öğrenebileceğimi umuyorum
Yalnız kendi kendisini kanıtlayabiliyor, tek kanıtı kendisi.
İnsanın anlaşıldığını hissetmesinin hem de hiç çaba harcamadan, ne kadar çılgınca bir haz olduğunu keşke bilseydiniz!
Anılar, daha anımsamanın kendisi üzücü, kaldı ki içeriği!
Bütün erdemler kişisel, bütün kötülükler toplumsaldır.
Ama uyumak? Böyle bir gecede? Ne diyorsunuz, kuzum? Düşünsenize bir, insan tek başına yatakta yattı mı, nice mutlu düşünceler boğulup gider yorganın altında ve nice mutsuz düşler yorgan altında pişirilip kotarılır.
Tekdüze bir aydınlığa gömülmüş boş sokağın üstünde, hafiften bulutlu, dolayısıyla daha bir genişlemiş görünen gökyüzünde kocaman bir ay vardı.
Ve giysiler içinde insanlar
Gezerler sallanarak çakıl yolda
Üzerlerinde gökyüzü kocaman
Uzaktaki tepelerden
Uzak tepelere uzanan.
Dayanılmaz olan aslında yaşam değilmiş, insanlarmış.
Ömrün, yitirdiğin zamandan daha uzun değildir, uzunluğu yitirebileceğin zamanla bir..
Soylular ne yaparsa, yasa odur.
İnsan yalnız yatakta yatarken kim bilir kaç düşünce insanı bir battaniye gibi boğar ve kaç tane mutsuz düş insanı sıcak tutar
Uyu uyan uyu uyan ne acınası bir yaşam..
Öyle bir duygu var ki içinde, yaşaması kendi önündeki yolu tıkıyor sanki. Ama bu engellemeden de yaşamakta olduğu sonucunu çıkarıyor.
İşte orada akşam yıldızı Venüs duruyor, ben ise bu topluluk içindeyim.
Dünya zaten kötü, onun bu kötülüğünü daha da kolaylaştırıyor insanlar..
Ne zaman mutlu olsam, ki bu da gayet nadiren olur, ağlarım.
Hayatta yükselirken insanların maskelerini, düşerken gerçek yüzlerini görürsün.
İçimdeki heyecan sanki çıkıp gitsin diye bir an açık tuttum ağzımı.
Ve giysiler içinde insanlar
Gezerler salınarak çakıl yolda
Üzerlerinde gökyüzü kocaman
Uzaktaki tepelerden
Daha uzak tepelere uzanan.
Kendi kabuğuna çekilmiş, yalnızlık içinde, salt o mutsuz, ama benim için de zorunlu araştırılarla vakit geçirerek yaşayıp gidiyorum
Dünya zaten kötü, onun bu kötülüğünü daha da kolaylaştırıyor insanlar
“Vakit gece, kimse şu anda söyleyebileceğim sözlerden ötürü yarın beni kınayamaz, çünkü uykuda konuşulmuş olabilir hepsi.”
“Gerçekte işe yaramaz savaş araçları, kuleler, duvarlar, ipek perdeler yapıyoruz. Vakit bulabilsek hayli şaşardık bu işe. Ve boşlukta tutuyoruz kendimizi, düşmüyoruz. Yarasalardan daha da çirkiniz, öyleyken uçmaya bakıyoruz Ve güzel bir gün: ‘Oh Tanrım, bugün ne güzel bir gün’ demekten artık pek alıkoyamıyor kimse bizi, çünkü bir kez yeryüzü¨ne yerleşmişiz; peki demiş, yaşayıp gidiyoruz.”
“Ama niçin bugünküne benzesindi. Sınırlı bir konuşmanın doğması yalnız sana bakmıyor mu. Herşey sessiz sakin. Sık işte dişini biraz, azizim! — Bir bahane nasıl olsa bulursun. — ‘Uykum var. Başım ağrıyor. Haydi hoşça kal!’ diyebilirsin. Durma işte, durma! Göster kendini!
‘Evet, gerçek sizin için pek yorucu, bayım; çünkü baksanıza şu halinize! Boylu boyunca pelür kağıdından oyulmuşa benziyorsunuz, sarı pelür kağıdından, işte öylesine bir siluetten farkınız yok; yürürseniz, hışırdadığınız duyulacak mutlaka. Eh, bu durumda davranışınızı, düşüncenizi ne diye merak etmeli; çünkü siz odadaki anlık esintilere göre eğilip bükülmek zorundasınız.’
Hay Allah! Hayat fışkıran bir kalbiniz, sanki mermerden oyulmuş bir kafanız var. Benim için devlet kuşu diyorsunuz, buna göre ne kadar mutlu olmalısınız! Hani benim mutsuzluğum sallanıp duran bir mutsuzluktur, dokunulmaya görsün, dokunanın üzerine yıkılır hemen. Onun için iyi geceler.
— yaşamımda hep fazlasıyla molalar verdim —
Şu içimdeki çatışmayı bir yatıştırayım, başka şey istemeyeceğim
Ve insanlar en güzel pazar elbiseleri içinde salınarak geziyorlar çakıllı yolda
Uzaklardaki tepelerden
Ta ötelerdeki tepelere uzanan
Bu muazzam göğün altında.
Bak, halinde güçsüzlüğün anlaşılıyor.
Ne var ki, uzun boylu düşünemezdim, fazla dibe batmamak için.
Anılar ,daha anımsamanın kendisi üzücü kaldı ki içeriği !
Sen kendi kendine eğlen çünkü kendini korumanın en iyi yolu budur.
— Bak sen, sana iltifatlar ediyorum, öyleyken ağlıyor
musun?
Yaşamın bu güçlüğünü omuzlayacak kadar
aklı başında birisin sanırım.
Böylelikle bir umudumu yitiriyor, bir diğer umuda kavuşuyorum.
Buradayım, ötesini bilmiyorum, bundan öte birşey gelmez elimden. Teknem dümensiz; ölüm ülkesinin en dip bölgelerinden esip gelen rüzgarla seyrediyor.
Çünkü beni tek ilgilendiren şey yanıt bulmaktı, soru yanıtlamak değil.
Yaşam kısa bunun ne anlama geldiğini düşün bir.
Ciğerlerimizin ne yapması gerekiyor? diye bağırdım. Hızlı soluk alırlarsa içsel zehirlenmeden dolayı kendi kendilerini boğarlar; yavaş nefes alırlarsa uygun olmayan hava yüzünden boğulurlar. Ama kendi ritimlerini bulmaya çalışırlarsa o zaman bu arayış yüzünden ölürler.
Sevme yeteneğin yok, seni heyecanlandıran tek şey korku.
Gereksiz savaş makineleri, kuleler, duvarlar, ipek perdeler yapıyoruz ve zamanımız varmış gibi tüm bunlara hayretler içinde bakıyoruz. Dengedeyken bile sarsılıyoruz
Başka türlü yaşamak mümkün değil mi?
Her gün kiliseye giderdim eskiden çünkü aşık olduğum kız her akşam yarım saat orada diz çöküp dua eder, böylece ben de onu doyasıya izlerdim.
Öyle mutlu mesut yürüyoruz ki, güzel bir rüzgar bizim ve bacaklarımızın yaptığı boşlukların içinde ıslık çalıyor. Dağlarda boğazımız özgür olacak. Neden bir şarkı söylemiyoruz?
Ama bazen sanki yıldızlı gökyüzü onun nefes alıp veren dümdüz göğsünün üzerine çökmüş gibi hissediyorum.
İnsan yalnız yatakta yatarken kim bilir kaç düşünce insanı bir battaniye gibi boğar ve kaç tane mutsuz düş insanı sıcak tutar, bir düşünün.
Ey nehrin kıyısında yüksekten ve taşları suya düşen yeşil dağ, çok güzelsin!
Ve giysileri içindeki insanlar
Sallanarak dolaşırlar çakıllı yolda
Gökyüzü tepelerinde öylesine büyük
Uzaktaki tepelerden
Daha uzaktaki tepelere dek uzanan
Adamlarda düşünce denen bir şey var mıydı? Yoksa anlamsız, saçma, bu dünyada salt sürüklenip gidiyorlar mıydı?
Buradayım, ötesini bilmiyorum, bundan öte birşey gelmez elimden. Teknem dümensiz; ölüm ülkesinin en dip bölgelerinden esip gelen rüzgarla seyrediyor.
Hem yasaların varlığına inanacak, hem de soylulara sırt çevirecek bir parti hemen bütün halkı arkasında bulurdu. Böyle bir partinin ise doğması olanaksız; çünkü soylulara sırt çevirmeyi göze alamaz hiç birimiz.
Hem soylular yasaları yorumlarken, yalnızca kendi çıkarlarını düşünüp bizim zararımıza davranmak için besbelli bir neden görmüyor; çünkü yasalar, daha işin başında soylular için konmuş.
Yasalarımız bilinmez herkesçe, bizi yöneten o küçük soylu grubunun elinde bir sırdır.
Yüreğimde bir sızı vardı; çünkü artık görülüyordu ki, dertli durumumdan ayrılabilmem olur şey değildi.
Ciğerlerimizin ne yapması gerekiyor? diye bağırdım. Hızlı soluk alırlarsa içsel zehirlenmeden dolayı kendi kendilerini boğarlar; yavaş nefes alırlarsa uygun olmayan hava yüzünden boğulurlar. Ama kendi ritimlerini bulmaya çalışırlarsa o zaman bu arayış yüzünden ölürler.
Başka türlü yaşamak mümkün değil mi? dedim.
Hayır dedi gülümseyerek
O zaman neden her akşam kilisede dua ediyorsun?
Belki de başlarımız beklenmedik şekilde geriye yattığında, biz bakmadığımız için her şey biz farkında olmaksızın durduğunda ve sonra kaybolduğunda gece ve gündüz arasındaki kısacık bir fasılaydı.
Göze mâni olunamaz; gündüz vakti bulutlar ve gökyüzü büyük pencerelerin deliklerinden görülebilir, gece ise yıldızlar. Ama bulutlar gri taşlardan yontulurlar ve yıldızlar da doğal olmayan takımyıldızlarından.
Lütfen beni kurtarmaya çalışmayın. Bu nehrin ve rüzgârın intikamı; şu an kaybolmuş haldeyim.
Beyhude, bu kadar rahatsız edici ve kindar olan sadece dağ değildir, her şeydir.
Hayatın sıkıcıydı dedim yüksek sesle kendimi inandırmak için, Başka bir yere götürülmüş olman gerçekten gerekliydi. Mutlu olmalısın, burası çok neşeli bir yer. Güneş parıl parıl parlıyor.
Bu manzara sıradan olsa da beni öyle mutlu etti ki, uzaktaki bir çalılığın dalına konmuş küçük bir kuş gibi ayın gökyüzünde yükselmesine izin vermeyi unuttum. Hala dağın arkasındaydı ve gecikmeden dolayı öfkeli olduğuna hiç şüphe yoktu.
Gerçekten bilmiyorum. Kimse gelmiyorsa gelmiyordur. Kimseye zarar vermedim, hiç kimse de bana zarar vermedi ama hiç kimse de bana yardım etmeyecek. Bir hiç kimseler sürüsü. Hiç kimse bana yardım etmiyor
İnsan yalnız yatakta yatarken kim bilir kaç düşünce insanı bir battaniye gibi boğar ve kaç tane mutsuz düş insanı sıcak tutar, bir düşünün!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir