İçeriğe geç

Bir Kadının Hayatından Yirmi Dört Saat Kitap Alıntıları – Stefan Zweig

Stefan Zweig kitaplarından Bir Kadının Hayatından Yirmi Dört Saat kitap alıntıları sizlerle…

Bir Kadının Hayatından Yirmi Dört Saat Kitap Alıntıları

Silah, fiziksel açıdan güçsüz olanların kendilerini güvende hissetmelerini sağlar.
Bir insan için bütün yaşamınızı bir kenara itiyorsunuz, o ise elinin tersiyle kayıtsızca kovduğu bir sinekten daha fazla değer vermiyor size.
İnsanları yönetmek, düzene sokmak yerine onları anlamaktan daha büyük sevinç duyarım.
Bir insan için bütün yaşamınızı bir kenara itiyorsunuz, o ise elinin tersiyle kayıtsızca kovduğu bir sinekten daha fazla değer vermiyor size
Zaten belli bir amacı olmayan her şey bir yanılgıdan ibarettir.
Bütün yalnızlar gibi özgür ve bütün özgürler gibi yalnızız
Minnetkarlık o kadar az insanda hissedilir ki, en minnettarları bile bunu nasıl ifade edeceğini bilemez, kafa karışıklığı ile susar, utanırlar; bazen de hislerini gizlemek için katı davranırlar.
Dün öfkeden dişlerinin arasına sıkışan dudakları hafifçe aralanmış ve neredeyse gülümsüyordu.Sarı saçları bukleler halinde kırışıksız alnının üzerine düşmüş ve soluğu,dinlenen bedenindeki göğsünü yumuşak dalgalar halinde oynatıyordu.
İnsanları yargılamaktan değil anlamaya çalışmaktan zevk alıyorum.
İnsanların çoğu sınırlı bir hayal gücüne sahiptir. Duyumlarını uyaracak ölçüde yakınlarında gerçekleşmeyen bir olaya ilgi göstermek pek içlerinden gelmez.
Belirli bir amacı olmayan her yaşam bir hatadan ibarettir.
Minnettarlık, insanlarda bu duyguyu hissetmek artık çok nadir ve özellikle en çok millet duyanlar bunu pek ifade edemezler, şaşkın bir şekilde susarlar, utanırlar ve duygularını gizlemek için de bazen öylece durup kalırlar.
Belli bir amaç için yaşanmayan her hayat da bir yanılgıdır.
Belli bir hedefi olmayan her hayat bir hatadır.
Yaşlanmak, geçmişten artık korku duymuyor olmaktan başka bir şey değil.
Bütün acılar korkaktır, yaşama karşı duyulan aşırı arzu karşısında acı geriler; çünkü yaşama arzusu, düşüncelerimizde var olan ölüm arzusundan çok daha güçlü şekilde bedenimizin her zerresinde mevcuttur.
Her zaman kibirle ruh, mantık, duygu dediğimiz, acı dediğimiz şeylerin aslında ne kadar zayıf, zavallı, sıkıntı veren şeyler olduğunu yine korku içinde duyumsuyorum, çünkü bütün bunların hepsi, aşırı olsa bile acı çeken, eziyet çeken bedeni bütünüyle yok edemiyor.
Zira bir taş uçuruma düşerken nasıl ki dibi bulmadan durmazsa, o da kendini banka öyle bırakmıştı: Ben hiç, bedensel jestlerle anlatılan yorgunluk ve çaresizliğe dair benzer bir ifade görmemiştim.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Belli bir hedefi olmayan her hayat bir hatadır
Her şeyi öyle doğal, öyle büyük bir heyecanla anlatıyordu ki yaptıkları bir rezaletten çok geçirdiği bir nöbetin, bir hastalığın hikâyesi gibiydi.
Macera yaşamamış biri için başkalarının acı veren huzursuzluğu, tiyatro oyunu ya da müzik gibi heyecan veren bir deneyimdir.
fazlasıyla belirsiz bir sözcük olan vicdan denen şeyden kaçamıyorsunuz
Yaşlı bir kadın olarak bana inanın, katlanılmaz bir şey bu; insanın yaşadığı müddetçe hayatındaki tek bir olaya, tek bir güne kilitlenip kalması.
adımlarım kadar düşüncelerim de savruktu.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Zor olan sadece söze nereden başlayacağını bilmek.
Zaten yaşlanmak da insanın geçmişinden artık korkmamasından başka bir şey değildir.
Kimi selamlıyordu ki yabancılar arasındaki bu yabancı?
İradesi dışında olduğu anlaşılıyordu, zor bir kararın sessizliğiydi bu, uzadıkça uzadı, araya girip bir şeyler söyleyerek bozmaya cesaret edemedim çünkü o anlarda güçlü bir iradenin güçlü bir dirençle karşılaştığını hissediyordum.
Doğrusunu söylemek gerekirse oraya gitmemin nedeni can sıkıntısıyla, bulantı sonucu içinde hiçbir şey kalmamışcasına boşalan ruhumu, hiç olmazsa dış dünyada var olan küçük çekici şeylerle beslemek istiyordum.İçimdeki duyguları kurudukça, ben bu yaşımın büyük bir hızla döndüğü yöne doğru sürükleniyordum.
Yarım gerçek fayadasızdır,sadece gerçeğin tamamı anlatmaya değerdir.
Belli bir amaç için yaşanmayan her hayat da bir yanılgıdır.
Belli bir amaç için yaşanmayan her hayat da bir yanılgıdır.
Bir sonraki trene atlayıp bu iğrenç yerden, bu ülkeden uzaklaşmalıydım, onunla asla bir daha karşılaşmamalı ve gözlerine bakmamalıydım, bir tanık, suçlayan ya da olanları bilen biri kalmamalıydı ortada.
O korkunç tesadüf olmasaydı, ben de asla bir insanın, her şeyden vazgeçmiş, her şeyini kaybetmiş bir insanın nasıl bir ateşle, nasıl bir umutsuzlukla ve karşı konulmaz bir istekle hayatın her bir kızıl damlasını emdiğini asla bilemeyecektim.
Adeta ayağının altındaki uçurumu hisseden biri gibi kenetlenmişti bana. Ben de sahip olduğum tüm gücümle onu kurtarmak için çabalıyordum.
Genç bir insan sadece birkaç yüz ya da bir kaç bin frank kaybetti diye hayatını heba etmez. Bu korkaklıktır, öfke ve kızgınlık sonucu oluşan aptalca bir isteridir.
Şöyle düşünün: İki adım önünüzde genç, aydınlık, canlı, nefes alan bir insan var ve tüm gücünüzle bir şeyler yapmadığınız takdirde bu düşünen, konuşan ve nefes alan genç iki saat içinde bir ceset olacak.
Ona bir şeyi yasaklamaya cesaret edemedim çünkü onu şimdi geri çevirecek olursam yine boşluğa düşecekti ve şimdiye kadar denediğim her şey boşa gidecekti.
Bu ani güven duygusu hoşuma gitmedi, hatta beni dehşete düşürdü, yüreğimin en ücra köşesine kadar ürperdim.
Size daha önce de söylemiştim, bu adam her bir duygusunu hareket ve jestle anlatabilme gibi gizemli bir güce sahipti fakat hiçbir şey, yeryüzündeki hiçbir şey çaresizliği, kendinden böylesine tamamen vazgeçmişliği, canlı bir ölü haline gelmeyi bu hareketsizlik kadar sarsıcı bir şekilde ifade edemezdi.
Kimi selamlıyordu ki yabancılar arasındaki bu yabancı?
..Adamın gözlerinde hayatın nasıl da anında söndüğünü ve daha biraz öncesine kadar capcanlı olan yüzünü ölümün nasıl kapladığını görünce, içimde kapkara bir şimşek çaktı sanki.
Bu insan tükenmişti. Sadece bir ölü ya da hiçbir kasında hayat belirtisi olmayan bir insan böyle yığılıp kalabilirdi.
O an taş gibi donup kaldım. Çünkü bu adamın nereye gittiğini anlamıştım. Ölüme gidiyordu. Bu şekilde ayağa kalkan biri bir otele, bir meyhaneye, bir kadına, bir tren kompartımanına ya da hayat olan herhangi bir yere değil, dosdoğru ölüme giderdi besbelli.
Ben böylesi bir yüz hiç görmemiştim; kendi içinden kıvrılarak dışa doğru koparılmış gibiydi, bana da bir maskeye, hatta gözleri olmayan bir heykele bakar gibi rahatça inceleme fırsatı veriyordu.
Her zaman farklı farklı, her zaman beklenmedik şekillerde patlak veren insan doğasının canlılığını gözlemlemek, tiyatro ya da müzikten daha heyecan vericidir.
Belli bir amaç için yaşanmayan her hayat bir yanılgıdır.
Sana yük olmaktansa her şeyi
kendim üstlenmek ve hayatındaki bütün kadınlar arasında hep
sevgiyle, hep şükranla hatırladığın tek kadın olmak
istiyordum. Ama sen, elbette beni hiç düşünmedin. Beni
unuttun
Yeniden başlamak için çok yorgunum, çok usandım.
Tüm acılar korkaktır, kendisinden daha güçlü olan yaşama isteği karşısında geri çekilir.
Yalnızlık benim için işkence gibiydi.
Sadece ilk kelimeler zordur.
Çoğu insanın hayal gücü kıttır.
Konuşarak onu bölmekten kaçındım. Çünkü güçlü bir arzunun büyük bir dirençle mücadele ettiğini hissediyordum.
Sadece ilk kelimeler zordur.
kendisini parçalanmasın diye, tutkusunu parmak uçlarında topluyordu.
Belli bir amaç için yaşanmayan her hayat da bir yanılgıdır.
Şahsen ben insanları yargılamak yerine, onları anlamaya çalışmaktan zevk alıyorum
Tüm acılar korkaktır, kendisinden daha güçlü olan yaşama isteği karşısında geri çekilir, çünkü bedenimizin her hücresinde yerleşmiş olan yaşama isteği, ruhumuzdaki ölüm tutkusundan çok daha güçlüdür.
Uğruna bütün hayatımı bir kenara atmaya hazır olduğum bir insan için, elinin tersiyle kovalayacağı bir sinek kadar değerim yoktu.
Yaşlanmak, geçmişten artık korku duymuyor olmaktan başka bir şey değil zaten.
Ölümün yaklaştığını hissettikçe, ölümün gölgesi yolunuzun üzerine simsiyah düştükçe, olaylar gözünüze eskisi gibi batmıyor, derin duygularınıza artık aynı şekilde seslenmiyor, tehlikeli gücünden çok şey kaybediyor.
……… yaşama karşı duyulan aşırı arzu karşısında acı geriler; çünkü yaşama arzusu, düşüncelerimizde var olan ölüm arzusundan çok daha güçlü şekilde bedenimizin her zerresinden mevcuttur.
Top yuvarlanmaya başlamıştı bile, onu da beraberinde sürüklüyordu. ………… küçücük top yuvarlanıp sıçrarken, dönen tablanın kaygan zeminine doğru onunla birlikte inişe geçmişti. ……… kaybetmişti.
…… o kendisinden adeta kaçarcasına uzaklaşıyordu.
Kim bilir, belki de insanın bunları anlaması için ağrıyan bir kalbe gereksinimi vardır.
……… yaşananları uyuşturucu bir darbe gibi hissettim.
……… bir saçmalık duvarı, tutkumun kendinden geçmiş halde tosladığı bir duvar buldum.
……. onun aydınlık, deyim yerindeyse melek gibi yüzünü heyecana boğan o tutkuyu, içimin karanlık dehlizine düşüp terk edilmiş bir kalbin boşluğunda fırtına yaratınca anladım.
……… bütün bedeni içindeki fırtınadan dolayı sarsılıyordu, ……….
…….. bir daha asla hayatımı ve şerefimi bu tutkunun esiri yapmayacağım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir