İçeriğe geç

Bir Kadının Hayatı Kitap Alıntıları – Mehmet Celal

Mehmet Celal kitaplarından Bir Kadının Hayatı kitap alıntıları sizlerle…

Bir Kadının Hayatı Kitap Alıntıları

-Felaket görmüş olan kadınların, sefalete düşmüş talihsizlerin vicdanlarında bir azap, bir ıstırap vardır ki ne ayrılık azabına, ne cehennem ıstırabına benzer.
-Sizi teselli etmeye çalışırsam bana gülersiniz. Çünkü ben teselliye muhtacım. Bana söylediğiniz sözlerin hepsini unuttum. Artık gidiyorum.
Kalbimin en nazik, en gizli noktasında bir yara var. Bu yaranın acısı kalbimdeki acı kadar müthiş değil.
“Ey âşık-ı mihnetzede, buldukça bunarsın” diyeceğim geliyor. Daha nasıl mutluluk istersin?
-Güzel kadın!

-Ne var, çirkin bey?

-Mesut olmayacak mıyız diyorum?

Okuldan çıkarken ettiğiniz yemin, bir kıza verilen sevgi vaadi kadar kuvvetli değildir.
Sizin bana gösterdiğiniz bir damla gözyaşını bir alçak olmak üzere telakki etmeyeceğim.
Fakat ben genellikle hükmederim ki birçok delikanlı bir kadının ırzını berbat, bir ailenin gelecek ışığını imha, bir masumun bütün ümitlerini harap etmek için ağlarlar.
Sizin ahlaksızlığınıza nasıl hükmedebilirim? Delikanlıların çoğunluğu dediğim gibi çiçeklerini terk edip uçan kelebeklere benzerler.
Belki siz böyle olmayabilirsiniz.
Heyhat! Sevda ile mantık birbirine karışmıyor.
Çiçeklerin kusuru, kokuları, kadınların kabahatleri ise güzellikleridir.
İnsanların tazeliği, güzelliği kabahat sayması bir zulüm değil midir?
Demek çiçekler kelebeklerden daha vefalılar.
-Evet; toplum sefalet görmüşlere iki şey bağışlıyor: Birisi felaket, birisi de o felaketin ıstıraplarını düşünmek.
-Efendi! Fakirler namuslarını korumak için açlıktan ölmeye razı olur.
Düğün var.

Kadın bir erkeğin saadetini hazırlıyor. Bir erkek bir kadının varlığının diğer yarısı oluyor.

Zaten benim kimim var ki!

Kadıncağız deminden beri kirpiklerine toplanan yaşları akıttıktan sonra karşılık verdi:

-Senin bir Allahlın bir de anacığın var.

Bazen fakir bir kadının kızı namusunu korumak için anasını, babasını, akrabasını, hayatını feda eder. Fakat çocukken bunların hepsi birdir. Hepsi masumdur.
Onlara kırılmak yakışmaz.
Onlara dua yakışır. Onların namuslu, merhametli olmasını istemeli.
Kimi kulübelerde, kimi de konaklarda doğar. İkisi de birdir.
Bazen bir fakirin çocuğu namussuz çıkar.
Bazen bir zengin efendinin oğlu terbiyeli olur.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Kimi yine hiçbir kabahati olmadığı halde anasına babasına yönelecek kabahatler, cinayetler kendisine yönelir de kıyamete kadar “gayrimeşru çocuk” hakaretiyle alaya alınır.
-Ah insanlar! Sefalet havası içinde ölmek zorunda kalan bizim gibi çaresizlerinbir dakika yaşamasını bile uygun görmüyorlar.
Bizim ölümümüz onların hayatını uzatacak sanıyorlar!
Gel yavrum, gel. İnsanlardan isteme; Cenab-ı Hak’tan iste.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bir annenin kucağı çocuklarının sığınağıdır. Kadınlara seçkin bir mevki veren annelik şefkati oradan doğar. Bir yetimin gözyaşları oraya akar. Bir masumun sevinçleri orada gizlenir.
Kederli bir kalbi mesut edecek teselliler oradadır.
Dünyada müşkül bir şey, imkansız bir iş vardır. Sıradan
kadınlara kadın beğendirmek.
Kadın denilen varlığın yüreği birisini sevdiği için ondan nefret eder. Birisinden nefret ettiği için onu sever.
Be canına yandığımın herifi! Beni öyle ufacık tefecik gördün
de Karamürsel sepeti mi sandın?
-Senin fena bir huyun var.
-Ne gibi?
-Kalbindekini söylememek gibi.
-Benim kalbimde ne var ki?
-Ben bütün şiirlerimi senin gözlerinin içine okuyorum.
-Kederliyim be imanım, kederli.
-Senin kederin de hiç bitmez.
Ah insanlar! Sefalet havası içinde ölmek zorunda kalan bizim gibi çaresizlerin bir dakika yaşamasını bile uygun görmüyorlar. Bizim ölümümüz onların hayatını uzatacak sanıyorlar!
Hayat gözlerinin içinde, ölüm dudaklarının üstündeydi.
Bu saadetli rüyadan beni uyandırmayın.
Kadın denilen varlığın kalbi, birisini sevince ondan nefret eder.
Birisinden nefret ettiği için onu sever.
Ziya kadının yazdığı cevabın içeriğini anladıktan sonra acı bir tebessümle zavallının sözünü kesmeye başladı:
-Evet, siz kadınlar böylesiniz. Daima aldatılırsınız. Sizin şeytanlarınız da biziz.
İnsanların bu kadının yüreğinde açtığı yaralar, ölümüm soğuk eliyle kapatılan dudaklarının üstünde okunuyordu.
Kalbimin en nazik, en gizli noktasında bir yara var. Bu yaranın acısı kalbimdeki acı kadar müthiş değil.
Ah! Babaların, annelerin en büyük arzusu kızlarını gelinlik giysileri içinde görmektir.
Çocuklar İşte Allah’ın yarattığı yaratıklar içinde en masum, en kabahatsiz yavrular. Bir kadının, bir erkeğin sefalarının sonucunda dünyaya gelirler. Kimi daha gözünü açmadan dünyaya veda eder. Kimi bahar çiçekleri gibi büyüyeceği sırada yine bahar çiçekleri gibi birkaç gün içinde solar. Kimi hiçbir kabahati olmadığı halde annesi olacak sefile ile beraber yokluk ateşi içinde kavrulmaya mahkumdur. Kimi yine hiçbir kabahati olmadığı halde anasına babasına yönelecek kabahatler, cinayetler kendisine yönelir de kıyamete kadar gayrimeşru çocuk hakaretiyle alaya alınır. Kimi kulübelerde, kimi de konaklarda doğar. İkisi de birdir. Bazen bir fakirin çocuğu namussuz çıkar. Bazen bir zengin efendinin oğlu terbiyeli olur. Bazen fakir bir kadının kızı namusunu korumak için anasını, babasını, akrabasını, hayatını feda eder. Fakat çocukken bunların hepsi birdir. Hepsi masumdur. Onlara kırılmak yakışmaz. Onlara dua yakışır. Onların namuslu, merhametli olmasını istemeli.
Ah insanlar! Sefalet havası içinde ölmek zorunda kalan bizim gibi çaresizlerin bir dakika yaşamasını bile uygun görmüyorlar. Bizim ölümümüz onların hayatını uzatacak sanıyorlar! Gel yavrum, gel. İnsanlardan isteme; Cenab-ı Hak’tan iste.
Bizim ölümümüz onların hayatını uzatacak sanıyorlar!
Roman okuyan halk üç kısımdır: Bir kısmı okuyarak eğlenir. Bir kısmı uyanır. Bir kısmı da insanlığın iyi hareketlerine örnek olan olay kahramanlarını taklide çalışır.
Verem. Sefalet. İkisi bir hastalıktır. Önceki sevgi yahut bulaşmadan dolayı zenginlere, ikincisi terkedilmiştik yahut zaruret sebebiyle fakirlere aittir.
İnsanlar aldanıyor. Bir yüzde gördüğü merhamet eseri altında bir gazap kıvılcımı parladığını bilemiyor.
Vicdansız, merhametsiz, insafsız bir mahlukun karşısında titremek meleklere yakışmaz.
Yarın ısınmak için bugün üşümeli. İnsanlar öyle istiyorlar.
Bir annenin kucağı çocuklarının sığınağıdır. Kadınlara seçkin bir mevki veren annelik şefkati oradan doğar.
Çocuklar bazen oyuncaklarla da eğlenebilirler.
Kelebekler çiçekleri çamura,erkekler kadinlari sefalet girdabina atarlar
Çiçekler rüzgarin soguklugu,kadinlar erkeklerin ihanetiyle solarlar
Bir annenin kucagi, cocuklarinin siginagidir. Kadinlara seçkin bir mevki veren annelik şefkati oradan dogar
Yetmiş yaşında bir adamın on beş yaşında bir kıza alakası pek gülünç bir şeydir. Hadi bakalım, genç beyin koynuna altmış yaşında bir kadın koyun. Eğer o genç bey o altmış yaşındaki anneyi bir tapınma hissi ile severse, o on beş yaşındaki kız da o altmış yaşındaki herifi öyle sever. Bunlar hep imkansız şeylerdir.
Kadınlar açılmak için bir damla yağmura muhtaç olan çiçeklere benzerler.
Bir delikanlı bir kızı sevmiş, bir kız da bir delikanlıya muhabbet göstermiş. Bunu söylememeli bile. Bu kutsal sırra iki ruh ile Cenab-ı Hakk vakıftır. Başkasının araya girmeye hiç hakkı yoktur.
Gözler doğa güzelliklerine karşı fotoğraf makinası gibidir.
Sen kadın kalbinin ne demek olduğunu biliyor musun? Kadın denilen varlığın kalbi, birisini sevince ondan nefret eder. Birisinden nefret ettiği için onu sever.
O şiir değil, sadece bir ağlamaktan ibarettir.
Sevilen bir kadın, aşığına karşı sevgi göstermese bile aşığının gözünde daima kutsal, daima masumdur.
Biz yalnız sokaklarda dilenen biçarelerin halini görüyoruz. Onların sevinçlerini araştırmıyoruz. Şöyle uzaktan bakıyoruz ya, bir de namusu gasp edilmiş, artık toplumun her türlü merhametinden umudunu kestiği için her türlü utanmayı, her türlü korunma duygusunu üzerinden atmış kadınlara bakarsak acaba ne görürüz? Kaderin müthiş bir darbesiyle anasından babasından kardeşlerinden ayrılmış bir güzellik örneğini, dünyada ne kadar alçak, ne kadar bayağı herif varsa, onların hakareti altında yaşaması az bir felaket midir?
Ben bütün şiirlerimi senin gözlerinin içine okuyorum.
Ey sevgiye lâyık çocuklar! Sevin.
Sevda ile mantık birbirine karışmıyor.
Fakat benim size bakışım kötü bir bakış mıdır? Tapınma derecesinde bir sevginin, masumlukla dolu bir kalbin, sizi melekler derecesine yükseltmek isteyen bir ruhun gözyaşlarıyla beslediği dermansız bir bakışta hainlik, alçaklık arayabilir misiniz?
Bir tahta buldu. Şiddetli bir rüzgar yahut ısınmak için odunu bitmiş bir fakirin gaspedici pençesi onu oradan koparamayacak şekilde mezarın başucuna dikti. Üzerine kurşun kalemle şunları yazdı:
Açlıktan ölmüş bir ananın, sefaletin zehirli havasından boğulmuş bir kadının gömüldüğü yer burasıdır ey ziyaretçi! Burada pişmanlık duy; ağla burada. Düşün. Belki sen de bir fakirden on parayı esirgediğin için o talihsizin ölümüne sebep olmuşsundur.
Bunun için bir istatistik tutmak mümkün olsaydı, roman okuya okuya ahlakını düzeltmiş pek çok kişi görürdük.
Roman okumak demek yeni bir alem görmek, yeni bir halk keşfetmek demektir.
Insanın zihninde fenalık yoksa, güzelce düşünmeli ki gençlik sabahının ilk ışıklarını, ömrünün baharının ilk çiçeklerini görmeye başlamış olan on dört yaşında bir kız, ak saçlı, ak sakallı, ihtiyarlık ışığı yüzüne bir nuranilik vermiş, fakat hee adımında ömrünün hazan rüzgarına karşı titremeyi adet haline getirmiş bir ihtiyarın vuslat kucağına nasıl sığınır?!
Roman okuyan halk üç kısımdır: Bir kısmı okuyarak eğlenir. Bir kısmı uyanır. Bir kısmı da insanlığın iyi hareketlerine örnek olan olay kahramanlarını taklide çalışır.
Fransız yazarlardan biri Ölümün ızdırapları tamamiyle hissederek o ızdırapları okuyucularıma karşı gerçekçi olarak tasvir edebilmek için bir kere ölüp yine dirilmek isterim. demiştir.
Roman yazmaktan, roman okumaktan maksat nedir? Acaba roman yazmaktan meram, güzel bir kadın, sonra yine güzel bir delikanlı tasvir etmek, kadını delikanlıya, delikanlıyı kadına aşk bağıyla bağlamak, sonra ortaya bir de rakip çıkararak bir iki adi entrika ile rakibi yok edip iki zavallıydı da -heme çoğunlukla hikayelerimizde görüldüğü gibi birini müthiş bir zehire, diğerini soğuk bir hançere kurban ederek- işi bitirivermekten mi ibarettir?
Insanlar aldanıyor. Bir yüzde gördüğü merhamet eseri altında bir gazap kıvılcımı parladığını bilemiyor.
Çocuklar Iste Allah’ın yarattığı yaratıklar içinde en masum, en kabahatsiz yavrular. Bir kadının, bir erkeğin sefalarının sonucunda dünyaya gelirler. Kimi daha gözünü açmadan dünyaya veda eder. Kimi bahar çiçekleri gibi büyüyeceği sırada yine bahar çiçekleri gibi birkaç gün içinde solar. Kimi hiçbir kabahati olmadığı halde annesi olacak sefille beraber yokluk ateşi içinde kavrulmaya mahkumdur. Kimi yine hiçbir kabahati olmadığı halde anasına babasına yönelecek kabahatler, cinayetler kendisine yönelir de kıyamete kadar gayrimeşru çocuk hakaretiyle alaya alınır. Kimi kulübelerde, kimi de konaklarda doğar. Ikisi de birdir. Bazen bir fakirin çocuğu namussuz çıkar. Bazen bir zengin efendinin oğlu terbiyeli olur. Bazen fakir bir kadının kızı namusunu korumak için anasını, babasını, akrabasını, hayatını feda eder. Fakat çocukken bunların hepsi birdir. Hepsi masumdur. Onlara kırılmak yakışmaz. Onlara dua yakışır. Onların namuslu, merhametli olmasını istemeli.
Artık ağlamıyor, gülüyor, sanki her şeyi unutmuş gibi görünüyordu. Fakat kim bilir?
-Ah insanlar! Sefalet havası içinde ölmek zorunda kalan bizim gibi çaresizlerin bir dakika yaşamasını bile uygun görmüyorlar. Bizim ölümümüz onların hayatını uzatacak sanıyorlar!.. Gel yavrum, gel. Insanlardan isteme; Cenab-ı Hak’tan iste.
Bir annenin kucağı çocuklarının sığınağıdır. Kadınlara seçkin bir mevki veren annelik şefkati oradan doğar. Bir yetimin gözyaşları oraya akar. Bir masumun sevinçleri orada gizlenir. Kederli bir kalbi mesut edecek teselliler oradadır.
Alnında mesutların mutlu hayalini bozan kederlerin üzerinden geçtiğine delalet edecek bir takım çizgiler belirmişti.
Hayat, gözlerinin içinde; memat, dudaklarının üstünde idi!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir