İçeriğe geç

Bir Havva Kızı Kitap Alıntıları – Honore de Balzac

Honore de Balzac kitaplarından Bir Havva Kızı kitap alıntıları sizlerle…

Bir Havva Kızı Kitap Alıntıları

Birbirimizi daha sık görebilseydik, içine düştüğümüz şu halde bulunmazdık..
Benim ıstıraplarımı yakından tanısaydın, kendi mutluluğunun değerini bilecektin.
Ah! Yaşamak denen şu sarhoşluk bir tanem!
Bir sürü kadın tadamadıkları duyguların peşinden diz çöküp yalvarırken Yaşamak!
Yoksa sen de mi bir uçurumun dibindesin meleğim?
Başkasının düşünceleri yüzünden haksızlığa uğramış, beklenmedik durumların kurbanı olmuş, hayatta her başarıya layık olduğu halde değeri bilinmemiş, kaderin cilvesiyle acı çekerek yaşamış ve ölmüş ince ruhlu insanlar vardır.
Aileleri parçalayıp aile sayısını çoğaltırken, çağdaş hukuk düzeni kötülüklerin en korkuncunu yarattı: Bireycilik.
‘Tiyatro salonunda oturup sahnede masumiyetin zaferini alkışlar da bir hırsız, çıkarken bir masumun mücevherlerini çalar.’
Kontes, saygın olmayan akıl hocalarının sözlerini hatırlayarak, içinden,

“Hakları var, anlaşılmış olmanın mutluluğu çok büyük!” diyordu.

Başkasının düşünceleri yüzünden haksızlığa uğramış,

beklenmedik durumların kurbanı olmuş,

hayatta her başarıya layık olduğu halde değeri bilinmemiş,

kaderin cilvesiyle acı çekerek yaşamış ve ölmüş ince ruhlu insanlar vardır. İşte masum, sevinç dolu Eugenie de öyle…

Erkek denen mahluk işte böyledir: Sen cehennem azapları çek, o üstüne basıp geçsin!
Elvedasındaki o kutsallık!
Mutluluğunu feda edişindeki, şimdi bizzat kendinin acısı haline gelen, o soyluluk!
Aşırı sıcaklık, aşırı mutsuzluk, bütünüyle yaşanan mutluluk
Bütün bu mutlak ilkeler, üreticiliği olmayan boşluklarda hüküm sürer.
Tek olmak isterler hep, kendileri olmayan her şeyi yok ederler.
Her kadının hayatında dört çağ vardır, her çağ yeni bir kadın yaratır
‘İyiliklerin her zaman kadri bilinmez, bir karakter meselesi sayılır o; kötü bilinen insanlar kötülük yapmadıkları zaman mükafatlandırılır da iyi kalpli birinin kimseye sezdirmeden gösterdiği gayretler, seyrek olarak fark edilir.’
Hayatta her başarıya layık olduğu halde değeri bilinmemiş, kaderin cilvesiyle acı çekerek yaşamış ve ölmüş ince ruhlu insanlar vardır.
Gözlerinde masumiyetin mavisi yanıyor
Her şey, gözyaşlarına boğulmuş iki kadın da dahil, tam bir ahenk içindeydi. Sanki her şey acı çekiyordu.
Alaycı konuşmaları arasında, şöhretin, ancak küçük dozlarda alındığında faydalı bir zehir olduğunu söylerdi.
İyiliğin her zaman değeri bilinmez, bir huy olarak görülür o. Kötü bilinen insanlar, kötü davranmadıkları zaman ödüllendirilirler de, iyi kalpli birinin kimseye sezdirmeden gösterdiği gayretler seyrek olarak fark edilir.
Arkadaşlık, Zeki bir adamın icat ettiği bu kelime, en asil ruhları bile törpüler, gururlarını köreltir, büyük şeyler yaratma azmini yer bitirir ve zihnin kötüye çalışmasını körükler.
İyiliğin her zaman değeri bilinmez, bir huy olarak görülür o. Kötü bilinen insanlar, kötü davranmadıkları zaman ödüllendirilir de, iyi kalpli birinin kimseye sezdirmeden gösterdiği gayretler seyrek olarak farkedilir.
Oysa sevmek, bir başkasının hayatını yaşatmaktır.
Hayat birbirine zıt iki ilkeden doğar, bunlardan biri eksik olduğu zaman varlık acı çeker.
Ama kalbimizin sezgilerini büyüten, onları yayan büyük bir sevgiyi içimizde her dakika yaşatmak, hiçbir şeye soğuk kalamamak, hayatını onca insan içinde güneşlerden daha parlak bir çift gözü bulmak için yapılan gezintiye bağlı kılmak, biraz geç kalınınca heyecana kapılmak, en ince damarlarımıza kadar bedenimizin her yanını saran o mutluluk anlarını alıp götüren kaderin kötü cilvesini yenmek istemek,ne hoş şey. Ah! Yaşamak denen şu sarhoşluk birtanem!
Bir anda kalbime gözyaşlarımın söndüremeyeceği bir ateş saldın.
Benim ıstıraplarımı yakından tanısaydın, kendi mutluluğunun değerini bilecektin.
Başkasının düşünceleri yüzünden haksızlığa uğramış, beklenmedik durumların kurbanı olmuş, hayatta her başarıya layık olduğu halde değeri bilinmemiş, kaderin cilvesiyle acı çekerek yaşamış ve ölmüş ince ruhlu insanlar vardır.
Ne yirmi beşinde bir kadının kalbi, on sekizinde bir genç kalbidir, ne de kırk yaşındaki bir kadının kalbi, otuz yaşındakine benzer. Kadınların hayatında dört çağ vardır, her çağ yeni bir kadın yaratır.
Hem maddeten, hem manen birlik içinde ömür süren aile, eşine ender rastlanır bir şeydir.
Bir kadın, geç kalmamak için gösterilen çabada nasıl bir aşkın yattığını, koşar adım gelişteki o heyecanı bilir; sıkıntılar, meşguliyetler içindeki kocasının yanında didinir, gider gelir, umutlanır, davranış gösterir.
Mutluluğu değerlendirecek hayat tecrübeleri olmadığı gibi mutsuzluğa karşı da silahsızdılar.
Her şey, gözyaşlarına boğulmuş iki kadın da dahil, tam bir ahenk içindeydi. Sanki her şey acı çekiyordu.
Tarihi yazan Fransız toplumunun kendisi, bense onun zabıt kâtibiyim.
Zamanı öznelleştiren, ona işlevler yükleyen biziz. Yani her şey insan işi. Yazarlık da, eser de, okurluk da, kılıcılık da!
İyiliğin her zaman değeri bilinmez, bir huy olarak görülür o.
Kendini beğenmişlikle hırsın doğurduğu bu zıtlıklar, bu tür insanların çoğunda bulunur. Üstündeki palto uzaktan bakınca şahane gözüksün diye, yırtık yerlerini kapatmak için eşten, dosttan yamalık kumaş dilenirsin.
Bu lanetli bolluk içinde benim payıma düşen üzüntü.
Annelerinin onların gönüllerini doyuracak imkanları vermekten ve zekalarını geliştirmekten uzak olan çevresi zihinlerini karartıyor, duygu dünyalarını hüzne boğuyordu. Zira bu çevrenin namus budalası, kara kuru, güzellikten nasibi olmayan yaşlı kadınlardan oluşuyordu.
”Sevmek, bir başkasının hayatını yaşamaktır. ”
Etrafını alan bir kadın topluluğunun içinde gizlenmiş bu zavallı küçük Havva’nın yapmacıksız hayranlığını fark etmeyecek kadar, fişek gibi havayı delip geçen iğneli alaylarına, kimi zaman dolambaçlı, kimi zaman güneş kadar ayan beyan suçlamalarına, kordan bir kalemle çizdiği alev alev portrelere dalıp gitmişti.
”Sevmek, bir başkasının hayatını yaşamaktır. ”
Âşık yasak meyvedir, bu söz her şeyi özetler benim için! diyordu.
Hem maddeten hem manen birlik içinde ömür süren aile, eşine ender rastlanır bir şeydir. Aileleri parçalayıp aile sayısını çoğaltırken, çağdaş hukuk düzeni kötülüklerin en korkuncunu yarattı: Bireycilik.
“Kadın düşüncesi inanılmaz bir esnekliktedir: Ağır bir şeyle vursanız, bükülür, ezilmiş görünür, ama belli bir zaman sonra doğrularak eski şeklini alır.” !
“Benim üzüntülerim, senin acılarını dindirmez ki.” !
“Bi yerlerde biz sevilmişiz. Hemde çok sevilmişiz.” !
Niye suratını astın? Ne kaybedersin ki?
Sanki her şey acı çekiyordu.
Kadın düşüncesi inanılmaz bir esnekliktedir: Ağır bir şeyle vursanız, bükülür, ezilmiş görünür, ama belli bir zaman sonra doğrularak eski şeklini alır.
İyiliğin her zaman değeri bilinmez, bir huy olarak görülür o. Kötü bilinen insanlar, kötü davranmadıkları zaman ödüllendirilir de, iyi kalpli birinin kimseye sezdirmeden gösterdiği gayretler seyrek olarak fark edilir.
“Ebedî mutluluk, ne olduğunu Tanrı’dan başkasının bilmediği, öbür dünyaya ait bir konudur.”
“ — Çok defa acıda, diyordu, mutlulukta olduğundan daha fazla zevk vardır: Oysa sevmek, bir başkasının hayatını yaşamaktır.”
“Asil ve saf bir kadın, kendini bize güzel bir şekil içinde sunan lekesiz bir vicdan gibidir.”
“İhtiras ölüm gibidir, her şeye birden el koymak ister.”
“ -Vücudu veya ruhu yaralanmış insanların gittiği yere, dedi Raoul, ya hastaneye ya da bakanlık kürsüsüne.”
“Raoul’ün değeri onun gözünde, başkaları ne kadar küçültürse, o kadar büyüyordu. Şairin ateşli sözleri kalbinden çok bağrında yankılar uyandırmıştı.”
“Her değişiklik bir kölelik itirafıdır.”
“Gönül çok kere hiç derecesindeki şeylere özlemle bağlanıverir.”
“Sesimi, bakışımı, kalbimi ve aşkımı daima gizleyeceksem, ölürüm ben.”
Sebepleri incelemeden sonuçlara bakmak, bizim düşünce yapımızın tabiatında vardır.
Kadınlar, aşkı bir bütün olarak yaşamadıkça ve yanındakilere mutluluğun esrarlı bağlarıyla bağlanmadıkça, hiç kimsenin peşinden kendilerini (böyle) bir uçuruma atmazlardı.
Nelere mal olduğunu sezdirmediği fedakârlıkları karşılığında ödül olarak aldığı şey de, sadece dünyanın en tatlı sözleri, ebedî bir bağlılık üzerine edilmiş şirin yeminler, birkaç saniyelik bir baş başa kalış anında ellerin birbirini gönülden kavraması, karşılıklı edilmiş sevdalı birkaç kelimeydi.
Fransızları şıpsevdilik ve vefasızlıkla suçlarlar. Bu konuda ben, kararlılığım ve hatıralara bağlılığımla, daha çok bir İtalyana benzerim.
Canlılığı sadece görüntüden ibaretti, içindeki ümit çoktan sönmüştü.
Her âşık oyununu oynar, fakat her kadın hayatı olduğu gibi görmek mutluluğunu tadamaz.
Aşkın nelere kadir olduğunu ancak bedbahtlar
bilir, deyişi hâlâ kulaklarındaydı.
— İnsan dostundan şüphelenir mi? diyordu.

Florine:
— Düşmanlarımızdan şüphelenmeye zaten ihtiyacımız yok, diyordu.

— Kadınların, dedi, sevmekten başka yapacakları bir şey yok. Erkeklerin bin bir hareket imkânı var.
Evet sevilmedim, dedi, siz o kadar çok şeyle meşgulsünüz ki. Bu kargaşa içinde ne kalır bana?
— Kafanızı yormayın bu boş şeylerle, kadınların birer çocuk olduklarını nasıl olsa biliyorsunuz!
Zorlu ve mutlu bir sevda, sıradan bir insanın kalbinde bile çok yer tutar.
Sizin için her şeyini feda edene, nasıl olur da siz her
şeyinizi feda etmezsiniz?
Zaten bu hayat, ideal bir aşkın en tatlı zevkleriyle karışmış olsa bile çok güçtü!
İki gönül sabah akşam birlikte soluk alıp verircesine, birbirlerinin kederlerini
bölüştükleri, aynı merak içinde birbirlerini bekledikleri, bir engel karşısında birlikte tasalandıkları zaman her şey düşünülür.
Her şeyi kırıp dökmek istesen de boşuna! dedi. Etrafındaki insanları silip atamazsın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir