İçeriğe geç

Bir Evlilikten Sahneler Kitap Alıntıları – Ingmar Bergman

Ingmar Bergman kitaplarından Bir Evlilikten Sahneler kitap alıntıları sizlerle…

Bir Evlilikten Sahneler Kitap Alıntıları

Biz duygusal açıdan çok cahiliz. Bize anatomi, Pretoria’daki tarım, Hipotenüsün karesinin dik kenarların karelerinin toplamına eşit olduğu gibi her tür boku öğrettiler. Ama insan ruhuna ilişkin tek bir şey öğrenmedik.
Cehennem artık hiç kimsenin, hiçbir çözüm olduğuna inanmadığı yerdir.
Yaşamın özünü kaçırıyor muyuz yoksa?
Korku, belirsizlik, çılgınlık Kargaşa, işte Hep aşağı doğru çekildiğini hissediyorsan
için için ve karşı koyamıyorsan
MARlANNE
Bütünüyle bir kargaşa içinde mi yaşıyoruz dersin?
JOHAN
ikimiz mi?
MARlANNE
Hayır, herkes.
JOHAN
Kargaşa demekle neyi kastediyorsun?
MARlANNE
Korku, belirsizlik, çılgınlık Kargaşa, işte Hep aşağı doğru çekildiğini hissediyorsan
için için ve karşı koyamıyorsan
Kaldı ki, neden büyüyecek misim ki?
Yetişkin olmak, kendi başının çaresine bakmayı bir takım sorumluluklar üstlenmeyi
gerektiriyor.
Hatırlıyor musun,
hiç kavga etmezdik Bayağılık sayardık kavga etmeyi. Kafa kafaya verip, mantıklı
olarak tartışırdık. Daha çok sayıda kitap okuduğun için, sen her şeyi benden iyi bilirdin
elbette, neyi duyumsadığımı da sen söylerdin bana
MARlANNE
Yaşamın bütün nimetleri elimizin altındayken, tümünü kaldırıp pencereden atmışız
gibime geliyor kimi zaman Sonrasında da mutsuz olduk, kötüleştik, buruklaştık
Günün birinde bir çıkmaz sokağa sapmışız anlaşılan, ama kimse bizi uyarmadı.
JOHAN
İçten inancımı söyleyeyim mi sana? Duygusal açıdan, kara cahilleriz. Yalnız seninle
ben değil, dünyadaki herkes, însan anatomisi, orta bati bölgelerinin tanım koşullan, pi
sayısının kara kökü daha neler neler öğretiyorlar bize, ama ruhumuz üzerine tek söz
yok! Bir çocuğa ruhsal bilinç aşılamaya kalkışmak nerdeyse müstehcen sayılıyor.
Ahlaksız bir moruk yerine konuyorsun Kendini tanımıyorsan, başkalarını nasıl
tanıyabilirsin?..
JOHAN
Yüz yılda az şey değişmedi şu dünyada İbsen’in Bir Bebek Evi oyununda dilediği
yönde değil üstelik.
MARİANNE
Öyle mi dersin?
JOHAN
Feminizmin modası çoktan geçti. Buyrun, günümüzde kadınlar özgür. Öyle
görünüyorlar yâni. Peki ne yapıyorlar bu özgürlükleriyle? Hiç.
MARİANNE
(Konuşmaya kışkırtır.) Evet, devam et
JOHAN
Yıllar yılı kadınlara özgürlük hareketi cadılarından çektiklerimizi düşünüyorum da
şimdi kadmlar-bacûar gibisinden saldırgan zırvalarla Çok şükür hepsi geçip gitti.
MARİANNE
Bence, o yalnızca bu- başlangıçtı
JOHAN
Kadınlar oldum olası aslan payını kapmışlardır zaten. Günümüzdeyse, erkeklerin
vicdanına bir suçluluk duygusu yüklemeyi becerdiler. Böylece, hem süre giden
konumlarını elde tutarak kendilerine ayrıcalıklı davranılmasını istiyorlar, hem de
toplumsal yaşamda erkekler kadar yabanıl davranma baklanı görüyorlar kendilerinde.
MARİANNE
Kusura bakma ama, hiç de yeni bir şey söylemiyorsun.
JOHAN
Doğru. Dediklerimin tek kelimesine de inanmıyorum üstelik. Umurumda bile değil!
(Sessizlik)
Yaşamımız kaçamaklar, suskunluklar ve yasaklarla parçalandı. Farkında
değil misin?
Yok yere çatışır, birbirimizi yaralarız ve sonunda bir de bakarız ki aynı
yerde dönüp durmuşuz Bir kaktüs tarlasında yatmışız gibi sanki.
Durmadan benim dürüstlüğümü sınayacağına, sen ne istiyorsun onu söyle!
Anlatamam, öylesine bir duygu bu Sanki gerçeklikten kopmuşum. Sen de öyle.
insan düşündükleriyle suçlanmaz. Yaptıklarıyla suçlanır ancak!..
..seni sevmiyorum artık, içimi
saran acıyı anlamalısın. Acı, evet başka bur sözcük bulamıyorum. Konuşacak
kimseyi bulamamanın aCISl.
Bırak bu lafları Suçu üstüne almak da, kolaya kaçmanın bir yolu. Evet, soylusun,
güçlüsün, bağışlayıcısın, zarifsin Ne sen yanlış davrandın, ne de ben. Ama elbette
büsbütün de aklananlayız. Tanrı biliyor vicdanımın nasıl sızladığını, gebertici bir sızı
Ne yapalım? Böyleyse böyle, kaderin oyunu acımasız bir rastlantı. Her felaketten
kendimizi sakınacak kadar güçlü olabilir miyiz? Her şey kendi mantığına uygun,
kusursuzca mantıklı.
Ev dediğin geçicidir Güvenliğini kendi içinde
bulmalı insan.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Benim yolumu aradığım evren çok daha
alçak gönüllü
Bil ki, yalnızlık
mutlaktır, önce bunun bilincinde olmak gerekir, yoksa çok nice belâlar gelir başına.
İyi bir şeyler olursa, ne mutlu Ama günün birinde yalnızlıktan kurtulabileceğini
hayal bile etmemeli insanoğlu Her türlü, dinsel, siyasal, sanatsal aşksal topluluklar
oluşturabilir, oralara sığınabilirsin Ama hepsi birer hayal olmanın ötesine geçemez.
Yalnızlık vardır ve öylece kain* Kimi zaman bir topluluğun üyesi olarak yanıltıcı
büyüsüne kapılabilir insan, ama bunun bir yanılsama olduğunu hiç unutmamalı. Çok
yıkıcı bir düş kırıklığı ile karşılaşabilirsin, gerçek dünyaya dönüp baktığında Sözün
özü: Kayıtsız şartsız bir yalnızlık bilinciyle yaşamalıyız. Böylece önlemini almış,
kendini kurtarmış olursun, bir çeşit doyum bile duyabilirsin yalnızlığından
Beni tavlamayı boş ver de, ruhumla ilgilen
Seni uzak tutarsam, olabilir varlığın iyi bile gelir Ama bana
dokunmanı istemiyorum.
hep orada duran, ama o güne kadar hiç farkına varmadığım bir şeyin
bilincine vardım. Kim olduğumu bilmediğimi anlayarak, şaşa kaldım. Ben kimim,
neyim en küçük bir fikrim yok. Hep başkalarının benden bekledikleri gibi davrandım..
JOHAN
Yıllar yılı kadınlara özgürlük hareketi cadılarından çektiklerimizi düşünüyorum da
şimdi kadmlar-bacûar gibisinden saldırgan zırvalarla Çok şükür hepsi geçip gitti.
MARİANNE
Bence, o yalnızca bu- başlangıçtı
JOHAN
Kadınlar oldum olası aslan payını kapmışlardır zaten. Günümüzdeyse, erkeklerin
vicdanına bir suçluluk duygusu yüklemeyi becerdiler. Böylece, hem süre giden
konumlarını elde tutarak kendilerine ayrıcalıklı davranılmasını istiyorlar, hem de
toplumsal yaşamda erkekler kadar yabanıl davranma baklanı görüyorlar kendilerinde.
MARİANNE
Kusura bakma ama, hiç de yeni bir şey söylemiyorsun.
JOHAN
Doğru. Dediklerimin tek kelimesine de inanmıyorum üstelik. Umurumda bile değil!
(Sessizlik)
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
MARİANNE: Johan!
JOHAN: Evet, canım.
MARİANNE: Sence katıksız bir karışıklık içinde mi yaşıyoruz?
JOHAN: Sen ve ben mi?
MARİANNE: Hayır hepimiz.
JOHAN: Karışıklıkla neyi kastediyorsun?
MARİANNE: Korku, belirsizlik, budalalık. Yani karışıklık. Yokuştan aşağı yuvarlandığımızı gizlice farkediyoruz da, ne yapacağımızı bilmiyoruz.
Her şey kendi mantığına uygun,
kusursuzca mantıklı.
Anlaşılan, sence, sevecenlik yalnızca tatil günlerinde mırıldanılan bir ezgi.
Bu gülünç ve uyduruk korkular da nerden çıktı? Gırtlağımıza kadar boş inançlara
gömüldük!
Niçin ille de ahlakçı ölçütlerle değerlendiriyorsun? Bu her şeyden önce pratik bir
sorun.
JOHAN
Biliyor musun, bizim yaşımızda her gün binlerce beyin hücresi yitiriyormuş insan ve
hiç biri yenilenmiyormuş
MARİANNE
Sen on binlerce yitiriyorsundur herhalde
JOHAN
Ne tatlısın, şirretleştiğin zaman bile
Söylesene, birlikte yaşayan iki kişinin giderek birbirlerini yormaları kaçınılmaz mı?
Haydi bana bak. Senin bakışına karşı artık direnç kazandım.
JOHAN
Hiç farkında olmadan, yaşamı boşa akıp gidebilir mi insanın?.. Nedenini anlayamadan,
belli belirsiz?..
MARlANNE
(Güçsüz bir sesle.) Bizden mi söz ediyorsun?
JOHAN
(Kendi kendine sözünü sürdürür.) Bu bir seçim sorunu mu?., yanlış bir seçimin
sonucu mu?.. Hiç düşünmeden hep aynı patikada yürümek bir çukura, ya da lağıma
düşene kadar
Biz duygu açısından cahiliz. Yalnızca sen ve ben değil -gerçekte hepimiz, herkes; ve insanı çöküntüye uğratan da bu. Bize, bedene ilişkin, Madagaskar’daki tarıma ilişkin, pi kare köküne ilişkin, işte adı ne haltsa, her türlü şey öğretildi, ama insan ruhuna ilişkin bir tek sözcük bile öğretilmedi. Hem kendimiz hem başka insanlar konusunda kara cahiliz.
Benim tüm sorunum öfkelenememek. Bir gün gerçekten öfkelenmek isterdim, çünkü zaman zaman buna çok fazla hakkım olduğunu düşünüyorum. Herhalde böylesi bir öfke yaşamımı değiştirirdi.
Bizim yanılgımız bu aile çemberini kırıp, uzaklara kaçıp kendimizce yaşanmaya değer bir şey yaratamamış olmamızdı.
Dışa yönelik güven çok yüksek bir bedel gerektiriyor: Kişiliğinizin sürekli yok edildiğini kabullenmek.
JOHAN
Bu apansız seyahat çılgınlığı da nerden çıktı?
MARİANNE
İyi olmaz mı? Öylece alıp başını gitmek?.. Çekip gitmek? Nereye olursa İyi olmaz
mı?
JOHAN
Bilmem.
Düşünsene. Yaşamımız günlere, saatlere, dakikalara küçük küçük kutucuklara
bölünmüş. Her kutucukta, ne yapılacağı önceden yazılı, çok önceden Apansız
kutucuklardan biri boş kalsa, hemen telaşa kapılıp aklımıza gelen ilk zırvayı
karalayı veriyoruz oraya.
Şimdi bana iltifat etmeye başlama. Daha çok ruhumla ilgilenmelisin.
Hatırlıyorum, sen her zaman konuşup dururdun. En kötü nutuklarını attığın, söylediklerini hiç önemsemediğim zaman bile seni dinlemekten hoşlanırdım. Şimdi bir yerlerde bir düş kırıklığına uğramış gibisin.
Güven bizim içimizde değil, dışımızdaki şeylere sımsıkı bağlıydı. Sahip olduğumuz şeyler kır evimiz, apartman dairemiz, arkadaşlarımız, gelirimiz, tatillerimiz, yediklerimiz, annelerimiz babalarımız.
Ben nerede yaşadığıma aldırmam, benim için tüm barınaklar geçicidir. Güven duygusu insanın kendi içinde olmalı.
Cehennem artık hiç kimsenin, hiçbir çözüm olduğuna inanmadığı yerdir.
Galiba seni arayıp buluşmamızı önermekle bir saçmalık ettim. Birbirimizi incitmeden konuşabileceğimiz hiçbir şey yok.
Seninle ben sımsıkı mühürlenmiş, hava geçirmez bir varoluşun içindeydik. Her şey kusursuz düzenlenmişti, tüm çatlaklar doldurulmuştu, her şey mekanikleşmişti. Oksijensizlikten öldük.
Bir an için bile olsun ikimize ilişkin bir doğru yakaladığımızı sanmıyorum. Aslında basit bir doğrunun olduğu düşüncesinde de değilim. Her yerimiz yaralı, hangi yöne dönsek, ne söylesek acı veriyor.
Bunu bırak. Suçu üstlenmek her zaman en kolay çıkış yoludur. Bu insanı, güçlü, soylu, cömert ve alçakgönüllü kılar.
Kimi zaman insan devletin para çantaları üzerinde oturup bizlerin refah ya da sıkıntı içinde olduğumuza karar veren bu ahmakların kimler olduğunu merak ediyor.
Herkesin ne düşündüğünün bizi bu kadar bağlaması gerekli mi?
Vasat demek istiyorsun? Yavan, düzenli ve çocuksu demek istiyorsun. Yani özel bir sızlanma. Küçük bir zihinsel mastürbasyon.
Kendi kendime, sevgi kapasitesine sahip olduğumu ama tüm bu kapasitenin içimde tıkanıp kaldığını söylüyorum. Şimdiye dek sürdürdüğüm yaşam giderek tüm potansiyellerimi baskı altına aldı.
Size bir şey söyleyeyim. Kendime ait, zihinsel bir resimle dolaşıp duruyorum ve bu resmin gerçekle hiçbir ilişkisi yok.
Ona sevgisiz bir ilişkiyi sürdürmenin imkansız olduğunu söyledim. Bana bu sevginin neleri içermesi gerektiğini sordu. Ben de ona yüz kez bilmiyorum, var olmayan bir şeyi tanımlamak imkansız diye cevap verdim.
MARİANNE: Lütfen bu sorumu bağışlayın. Ama sevgisizlik nasıl bir biçimde ortaya çıkıyor?
BAYAN JACOBI: Hiçbir biçimi yok.
MARİANNE: O zaman ben anlamıyorum.
BAYAN JACOBI: Doğrudur, açıklaması güç.
MARİANNE: Biraz yalnızlık çekmeyecek misiniz?
BAYAN JACOBI: Sanırım öyle. Ama ben yalnızlığı sevgisiz bir evlilik içinde yaşamaya yeğliyorum.
MARİANNE: Neden boşanmak istiyorsunuz?
BAYAN JACOBI: Sevgisiz bir evlilik.
MARİANNE: Nedeniniz bu mu?
BAYAN JACOBI: Evet.
MARİANNE: Sen eve gelmekten hoşlanıyor musun?
JOHAN: Bugün her şey çok mu karmaşık?
MARİANNE: Biliyor musun ne istiyorum? Yatağa
gizlensek, birbirimize sımsıkı sarılsak ve bir hafta kalkmasak ve ikimiz de iyice bir ağlasak.
JOHAN: Biz bu tarz bir yaşam seçmedik.
MARİANNE: Annelerimizin değil de bizim seçtiğimizden bir emin olabilsem.
Nasıl olsa anlamıyorsun. Seninle konuşmanın yararı yok.
Düşünsene küçük küçük karelerle, hayatımızın planı çizilmiş -her gün, her saat, her dakika.- Her karenin içinde ne yapmamız gerektiği yazılı. Kareler teker teker iyi bir zamanlamayla doldurulmuş. Birdenbire bir kare boş kalıverirse dehşete kapılıyoruz ve hemen karenin üzerine bir şeyler karalıyoruz.
Hayır, açıklayamam çünkü bu bir duygu. Artık gerçek olduğumu hissetmiyormuşum gibi bir şey.
Kimi zaman karı koca sanki birbirleriyle parazitli bir telefonda şehirlerarası bir konuşma yapıyorlar. Kimi zaman önceden hazırlanmış iki teyp kasetini dinlemeye benziyor. Kimi zaman da gezegenler arasındaki boşluk gibi büyük bir suskunluk. Hangisinin daha korkunç olduğunu bilemiyorum.
Aynı dili konuşmuyorlar. Birbirlerinin ne dediklerini anlamaları için söylediklerini üçüncü bir dile çevirmeleri gerekiyor.
Şükredecek tek bir şey var. O da hiçbir şeyin bundan daha kötü olamayacağını bilmek.
Marianne’la Johan’ın karınlarının çevresinde kırmızı kurdele ve sırtlarında da kocaman birer fiyonk var. Tıpkı çocukken yediğimiz öküz biçimindeki kurabiyeler gibi. Cehennemin en dibini gözetlemek onların da morallerine iyi gelir.
Sanıyorum mutluluk hoşnut olmaktır. Ben hiçbir şeyin özlemini duymuyorum.
En bayıldığım kişiler yaşamı bir şaka gibi alabilenlerdir. Ben bunu beceremiyorum. Böyle bir beceri için yeterli mizah duygusuna sahip değilim.
Geçenlerde bir gece birisi, bize insanın hiç sorunu olmamasının başlı başına bir sorun olduğunu söylüyordu. Korkarım bunda bir gerçeklik payı var. Bizimki gibi bir yaşam her zaman tehlikelere açıktır.
Hiçbir şey düzelmemiştir ve her şey hâlâ karışıktır. Tüm ilişkiler allak bullaktır ve yaşamları yadsınamayacak kadar kötü uzlaşmaların üzerine kurulmuştur.
Barışma ve saldırganlığın iç içe yaşandığı buluşma beceriksiz ve acılıdır. Soyutlanmışlık ve uzaklaşmışlıklarına karşın kısacık anlarda birbirlerine ulaşırlar. Her şey kırılgan, irinli ve karmaşıktır. Bu çok hüzünlü bir sahnedir.
Bir seçim yapmak zorunda kalmışlardır. Bir yara, görünüşte önemsiz bir yara açılır, iyileşir ama iz bırakır, izin altında irin oluşur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir