Şemseddin Sami kitaplarından Bir Elde İğne Bir Elde Kitap kitap alıntıları sizlerle…
Bir Elde İğne Bir Elde Kitap Kitap Alıntıları
&“&”
Aşkın, içtiğimiz su gibi, doğal ve temiz olması için özgür ve paylaşılır olması gerekir."
Aşıkların gevezeliği korkunçtur.
– birbirimize sahibiz, geri kalan herşey uğultudan ibaret.
– olağanüstü birisin.
– olağanüstü birisin.
Genç bir kadın , güzel bir kız -dünya hayatını insanlara bu kadar tatlı gösteren ve belki insan ömrünün maksudu olan – aşk ve sevdanın kaynağı , aşk aleminin melikesi , bahtiyarlık göklerinin meleğidir.
seviştik!
evet bu bir günah
bilirsin tanrı her şeyi görür
sanırım orada durup saatlerce bizi izledi
ama şuna eminim ki
ikimizden biri olmayı her şeyden çok isterdi
evet bu bir günah
bilirsin tanrı her şeyi görür
sanırım orada durup saatlerce bizi izledi
ama şuna eminim ki
ikimizden biri olmayı her şeyden çok isterdi
Sana gül bahçesi vadetmedim.
Aile nev-i beşerin mekteb-i terbiyesidir, aile insan yetiştirir bir fabrikadır. Aile ne kadar munzatam olursa, idaresi ne kadar yolunda bulunursa, bu fabrikadan çıkan insanlar o kadar mükemmel olur. Aileleler ne kadar muntazam olursa, o ailelerden mürekkep olan ümmet o kadar mütemeddin ve mesut ve o ümmeti idare devlet o kadar kuvvet ve nüfuz ve şevkete malik olur.
Çalışkan fakat cahil olan kadının kocası, evinde bir lezzet bulamayıp dışarıda vakit geçirmeye mecburdur, bununla beraber refah ve rahatla yaşar. Alime fakat iş görmez olan kadının kocası ise evinde daima konuşacak ve sohbetten hazzedecek bir arkadaş bulur, lakin sırtında gömleği olmaz. Bir elinde kitap ve bir elinde iğne olan kadının kocası ne bahtiyar adamdır.
Az terbiye gören kadınlar evin ufak tefek işlerine tenezzül etmezler, lakin hakikatte terbiyeli olan kadınlar birinci vazifeleri bu olduğunu bilirler.
Kendini beğendirmeye çalışan kadın kendini sevdiremez, kendini sevdirmeye çalışan kadın kendini beğendirir.
İnsanların saadeti kadınların elindedir.
Saadet ve bahtiyarlıkla geçirilen bir gün, sıkıntı ve bedbahtlıkla geçirilen bir senelik ömürden iyidir.
Lisan-ı edebimizde ilim" ve "alim" kelimeleri yalnız olarak kullanılırsa, ait oldukları adamın pek medhini mucip olamazlar; "ilim ve fazl" ve "alim ve fazıl" denilirse medh çıkar. Bunda büyük bir hikmet vardır. Ilmin fazlsız, yani terbiye ve hüsn-i ahlaksız makbul olmadığı bu kelimelerin, makam-ı medhte daima böyle beraber kullanılmasıyla dahi ispat olunabilir.
İnsan büyük mekteplerde, ali darülfünunlarda müddet-i medide ders okuyabilir, ilm-ü fende alim ve mütefennin olabilir; lakin ahlak ve terbiyede onun bucağından büyük mektep, validesinden iyi muallim bulamaz. Validesinden ne ahlak ve ne terbiye almışsa, onu en büyük hakimlerin ahlak kitapları, en fasih vaizlerin pend ü nasihatleri değiştiremez. Okuyacağı ilim ve fenne, öğreneceği malumata da esas, o terbiye ve ahlak-ı asliyesi olur, cümlesini o esasın üzerine bina eder.
Hakimin (filozof) biri diyor ki: İnsanlar daima kadınların istedikleri gibi olacaklardır; büyük ve faziletli adamlar isterseniz, kadınlara büyüklük ve faziletin ne olduğunu öğretiniz."
Kadın nev-i beşerin nısfi ve nısf-i diğerinin daho mürebbiyesidir. Erkek ve kadın bütün insanların terbiyesi kadınların elindedir.
Bir kadının ziynete meyli olursa, yalnız kendi elbisesine dikkat etmez, çocuklarını da güzel giydirip temiz tutmaya, kocasını vesair ev halkını da güzel giyinmiş bir halde görmeye, evini de daima temiz ve müzeyyen bulundurmaya dikkat eder.
Aile nev-i beşerin mekteb-i terbiyesidir, aile insan yetiştirir bir fabrikadır. Aile ne kadar muntazam olursa, idaresi ne kadar yolunda bulunursa, bu fabrikadan çıkan insanlar o kadar mükemmel olur. Aileler ne kadar muntazam olursa, o ailelerden mürekkep olan ümmet o kadar mütemeddin ve mesut ve o ümmeti idare eden devlet o kadar kuvvet ve nüfuz ve şevkete malik olur.
Kadını süsten, çocuğu oyundan vazgeçirmeye çalışmak Cenabı Hakk’ın yarattığı tabiatı değiştirmeye sa’y etmek demektir ki, bu da muhaldir.
Bir ümmet kadınları terbiye etmedikçe terakki edemez ve kadınların hüsn-i ahlakına dikkat etmedikçe, muharrib-i ümem olan sefahat ve su-i ahlaktan kurtulamayıp, beka bulamaz.
Kendine malik olmayan bir kadın, hangi hukuka malik olabilir? Kendi nefsine iradeti geçmeyen kadın nasıl hür addolunabilir?
Hristiyanlar beyninde kadının okuyup yazması cevaz veya adem-i cevazı hakkında bu kadar kıl-u kal olmuşken, din-i islam nisa-i müslimine okuyup yazmayı farz suretinde gösteriyor, çünkü kadınlar namaz vesair muamelat-ı mezhebiyeden müstesna değildirler. Halbuki bu muamelatın okuyup yazmak bilmeksizin icrası mümkün değildir.
…
Aşk ve muhabbet hususunda kadınların erkeklerden bir farkı var ise, o da kadınların erkekler kadar çabuk sevmeyip, fakat sevdikleri vakit daha ziyade sevmelerinden, aşkta daha sabit kadem olmalarından ve aşka daha sadık bulunmalarından ibarettir. Aşk gayet nazik bir hassadır. Kadının kalbi ise erkeğin kalbinden daha nazik, daha rakik ve daha hisli bulunduğundan, aşk erkeğin katı ve sert kalbinden ziyade, kadının yumuşak ve nazik kalbinde yer tutar…
<3
Aşk ve muhabbet hususunda kadınların erkeklerden bir farkı var ise, o da kadınların erkekler kadar çabuk sevmeyip, fakat sevdikleri vakit daha ziyade sevmelerinden, aşkta daha sabit kadem olmalarından ve aşka daha sadık bulunmalarından ibarettir. Aşk gayet nazik bir hassadır. Kadının kalbi ise erkeğin kalbinden daha nazik, daha rakik ve daha hisli bulunduğundan, aşk erkeğin katı ve sert kalbinden ziyade, kadının yumuşak ve nazik kalbinde yer tutar…
<3
Kur’an-ı Kerim’in her bir emir ve nehyinde müslimun" ve "müslimat", "müminun" ve "müminat" buyurularak, kadınlar zikrinin hiçbir hususta ihmal olunmaması , din-i ıslamın erkek ve kadınlara hemen müsavat nazarıyla baktığına ve kadınları hiçbir haktan istisna etmediğine bir delil-i kafidir.
Aşk ve muhabbet hususunda kadınların erkeklerden bir farkı var ise, o da kadınların erkekler kadar çabuk sevmeyip, fakat sevdikleri vakit daha ziyade sevmelerinden, aşkta daha sabit kadem olmalarından ve aşka daha sadık bulunmalarından ibarettir. Aşk gayet nazik bir hassadır. Kadının kalbi ise erkeğin kalbinden daha nazik, daha rakik ve daha hisli bulunduğundan, aşk erkeğin katı ve sert kalbinden ziyade, kadının yumuşak ve nazik kalbinde yer tutar.
Bir din ki, Nebi’si Cennet validelerin ayağı altındadır!" buyuruyor; bir din ki aşık olup, onları şehadetle tebşir ederek, aşkı takdis ediyor, o dinin kadınlara haksızlık ettiği iddia olunabilir mi?
Erkeklere terbiye vermek gölge verecek ağaç dikmekse, kadınlara terbiye vermek hem gölge hem yemiş verecek bir ağaç dikmektir.
Dünyada zuhur etmiş olan büyük adamlardan ekserisinin terbiyeli valideleri bulunmuştur. Alemde fevkalâde işler görebilen büyük ricalden ekserisi o dereceyi, validelerinin terbiyede sair az çok farklı olması sayesinde bulmuşlardır. Hakim-i meşhur Kant", validesinin ilimden pek cüz’i malumatı bulunmuş olduğu malum olduğu halde, öğrendiği ilmin esası çocukluğunda validesi tarafından aldığı pek sade bazı tabiat dersleri olduğunu itirag ediyor ve " kendimde hissettiğim iyiliğin tohumunu kalbime ilka eden validemdir" diyor.
Insan çocukken, sevgili validesinin dehan-ı şefkatinden işittiği sözleri, ömrü oldukça unutmaz. Validesinden işittiği söz, gördüğü hareket zihninde, kalbinde yer tutup, ebedi ayrılmaz.
Çocuk dünyaya gelir gelmez, cismini beslemek için, kendisine süt verildiği gibi, ruhunu beslemek için de terbiye verilmek iktiza eder. Terbiyesizlik kendisini zaptettikten sonra verilecek terbiyenin az faydası olur. Terbiye kendisine validesinin sütüyle beraber verilmeye başlamalı ve binaenaleyh kendisine sütü veren validesi tarafından verilmelidir.
İnsanların fabrikası validelerin aguşudur. Akılsız, idraksiz, iradesiz, adeta cemad gibi bir halde dünyaya gelen insan, o aguş-i şefkatte insan denilebilecek bir hale kalbolunur. Ömrü oldukça terkedemeyeceği ahlakı validesinin aguşunda iken alır.
Kadın münbit bir arza benzer. Ilim, terbiye, hüsn-i ahlak her neye malik olursa hepsini, dünyaya getirip büyüyeceği çocuklara da verir.
Bir erkeğin aldığı terbiye ve öğrendiği ilim ve hüner yalnız kendi nefsinde kalır, halbuki kadın İlim ve terbiyesinden evladını ve belki hizmetçilerine varıncaya kadar bütün ev halkını, bütün aileyi müstefid ve hissedar eder.
Akl-ı beşer, alemde Cenab-ı Hakk’ın en büyük bir nimetidir, ondan istifade etmemek büyük bir kabahattir.
Kadın her ne kadar büyük ve zengin olursa yine gözleri mutfağından, kilerden, eli iğneden, makastan ayrılmamalı; kitap da okumalı, defteri de elden bırakmamalı; evin, elbisenin, çamaşırın, yemeğin, elhasıl evde mevcud veya hasıl olan her şeyin temizliği, kadının mukaddes bir vazifesidir, cüz’i bir leke kadın için bir lekedir."
Çocuğun sorduğu şeylerden kendisinin de haberi olmayan valide çocuğa ne cevap verebilir? Ilim ve terbiyesi olmayan valide çocuğa vereceği ilim ve terbiyeyi nerede bulacak?"
Kadınların sağ elinde iğne, sol elinde kitap olmalıdır.
Şemsettin Sami’ye göre bir çocuğu yetiştiren, onun ilk eğitmen ve öğretmeni olan annedir. Çocuk büyümeye başladıktan sonra çevresini, olayları, varlıkları merak edecek ve bunlarla ilgili sorular sormaya başlayacaktır. Işte bu soruları cevaplayacak olan anne, eğer bilgili bir kadın değilse, çocuğun bu merakını gideremeyecek ve düzeltilmesi zor yanlışlar yapacaktır.
Kadınlardan nefret ediyorum. Çünkü eşyaların yerlerini hep biliyorlar.
Kadın her ne kadar büyük ve zengin olursa yine gözleri mutfağından, kilerden, eli iğneden, makastan ayrılmamalı; kitap da okumalı, defteri de elden bırakmamalı; evin, elbisenin, çamaşırın, yemeğin, elhasıl evde mevcud veya hasıl olan her şeyin temizliği, kadının mukaddes bir vazifesidir, cüz’i bir leke kadın için bir lekedir."