İçeriğe geç

Bir Demlik Düş Kitap Alıntıları – Murat Gülen

Murat Gülen kitaplarından Bir Demlik Düş kitap alıntıları sizlerle…

Bir Demlik Düş Kitap Alıntıları

Kalbimizle aşkın arasındaki tek ortak eylem, aşkı bulduğumuzda,kalbimizin daha hızlı kan pompalıyor olmasıdır.
Birileri birilerine sevgisini ispat mı etmeliydi sürekli? Neden onlarca kişinin dağları denizleri aşması gerekiyordu? Gerek var mıydı buna?
Tüm yapılması gereken,iki adım atıp sevilen insana sarılmaktı.
Her kazanım,bir kaybediştir.
Kuşlar kadar özgür olabilmek için en yükseğe bakmak gerekirdi.
Peki, doymak için bir işte çalışmamız gerektiğini kim belirlemişti? Çocuk yapmak için evlenmemiz gerektiğini?
Kimdi ulan bu adamlar ?!
Düşlerimizde yerçekimi yok.
Yüksel yükselebildiğin kadar!
Her gün aynı yollardan geçiyorum,
her gün aynı düşleri kuruyorum.
Ne yollar düşlerin farkında,
ne de düşler yolların.
Deliliğe giden yol, iyi niyetlerin vurulmasıyla başlar.
Öyle ki, beynin tüm hücreleri bu katliamdan kaçmaya çalışır
Her düş, kendi kahramanını yaratır bayım.
İnsan ki, cennetten bile bir hırs yüzünden kovulmuştur. Elma’nın soyundan gelen meyve ise,bu dünyada mutluluk olmuştur.
İki mesafe arasındaki en kısa yol, anne babanın bildiği yoldur.
Tamam anlamıştık, ön yargılar mutsuzluktu. Ancak, gerçek yargılarla beraber doğan mutluluk da tatminsizdi. Mutlu olmayı korumak,mutlu olmaktan çok daha zordu.
Biz yalnızlaştıkça, düşlerimiz o kadar kalabalıklaşıyordu.
İnsanları yaptığın iyiliğe alıştırdıkça daha çoğunu isterler; çünkü bir doyum noktaları yoktur.
Baba dedi. Bilirsin krallar kararlarını hep yalnızken alırlar.Bunca zaman bize karşı yaptıkların karşısında biz senin bir kral olduğunu düşünüyoruz ve bu yüzden artık seninde bizden ayrı bir şekilde yalnız kalman gerektiğine inanıyoruz. Bu sözler henüz yarısında bile beni derinden yaralamıştı..
Deliliğe giden yol,iyi niyetlerin vurulmasıyla başlar. Öyle ki, beynin tüm hücreleri bu katliamdan kaçmaya çalışır..
ve aslında tüm ruhların en usta terzisidir gece.
İnsanlığımızı ‘karanlığı’ ile ölçüp, yalnızlıgımızı ‘geçmişimiz’ ile biçip, ruhumuzu hazır eder ‘yarın’a
Tüm yoklukların, senin yokluğunu çağrıştırması, ne demek bilir misin ?
Kadınlar kirpiklerine asarlar gidenleri..
Belki de bu yüzden, ağır karşılar gözleri gelenleri
‘İnsanlık’ kavramını, düşünsel anlamda oluşturan insanlardı, ancak kendi oluşturdukları şeye dair en ufak bir şevkatleri yoktu.
İnsanın kendini en çok geceliyin aramasının temel sebebi; geceninde tıpkı insan gibi, dün ile yarın arasında sıkışıp kalmasındandır.
Franz Kafka kadar yalnızım.
Külkedisi masalı bizde olsaydı, prens o ayakkabıyı cuma pazarında 50 liraya okuturdu. Pamuk Prenses bizde olsaydı, cüceler çoktan prensese tecavüz etmiş ve mahkeme onlar için beraat kararı almıştı. Kırmızı Başlıklı Kız’ın annesi izdivaç programında olur, uyuyan güzel ise çoktan porno sektörüne düşerdi.
Toplum; tüm ‘an’larımızın seri katili, ‘ne düşünür’ler ise onun itaatkar işbirlikçileridir.
Herkesleşmektense, hiç kimseleştim..
Her düş, kendi kahramanını yaratır bayım..
Karınca..
Evet, küçümsenecek bir bedene sahipti; ancak düşlerimin sonuna kadar bana eşlik edeceğini söyleyip, düşlerimin kapısından geri dönen insanlar kadar da küçük değildi gözümde..
İnsanın kendini en çok geceleyin aramasının temel sebebi; gecenin de tıpkı insan gibi, dün ile yarın arasında sıkışıp kalmasındandır..
Düşlerimizde yer çekimi yok. Yüksel yükselebildiğin kadar.
Hep bazı düşlerin bir süre sonra biteceğine inanıyordum,ama gördüm ki; insanlar düşlerini çocukların ulaşacağı yerlere koymalıymış.
Toplum tüm an’larımızın seri katili, ‘ne düşünür’lerimiz ise onun itaatkar işbirlikçileridir.
Her düş kendi kahramanını yaratır bayım.
Biz yalnızlaştıkça, düşlerimiz o kadar kalabalıklaşıyordu.
Bir şeyi ikinci defa yaşamak, ilk kez yaşamaktan daha zordur. Öyle ki, ilkinin ne kadar acıttığı gayet net bilinmekte; ancak o acını ne kadar nasır kaplattığı henüz bilinmemektedir. Ne zaman ki nasırlara hakim bir durumda acılara karşı hissisleşiriz işte o zaman olgunlaşırız. Çünkü bir yara tek seferde nasırlaşmayacağı gibi, kısa sürede de nasırlaşmaz. Acılarda böyledir.
İnsanın kendini en çok geceleyin aramasının temel sebebi; gecenin de tıpkı insan gibi, dün ile yarın arasında sıkışıp kalmasındandır.
Tıpkı bu sayfaları taradığımız gibi,
tarıyoruz insanları ‘hızlı hızlı‘
Tıpkı bu sayfada bulduğumuz not
gibi buluyoruz bir insanı ‘birden bire’
ve işte ancak o zaman
anlatabiliyoruz hikayemizi
‘düşten düşe’
Aşktı belki yalnızlığımızı bitiren ve tüm inancın geridönüşünü sağlayan geleceğe karşı.
Tüm yoklukların, senin yokluğunu çağrıştırması, ne demek bilir misin?
“Sadece insanlar mı düş kırıklığına uğratır?”
“Düşler, insanlardan uzak, insanlığa yakın bir yerde saklanmalı.”
Gökyüzü düşlerle dolu bir gezegende, o düşlerden sarkan salıncaklara binen bir çocuğum ben aslında
Yaşamak mıydı asıl güzel olan yoksa hiç pişmanlık duymadan ölmek mi?
Her kadının hayatında, kendi ‘öz’ünden
‘yasak ‘lanmış bir ‘elma’ vardır.
Fakat her kadının içinde,elini o ‘yasak’lıya cesurca uzatmış bir Havva vardır.
ve aslında tüm ruhların en usta
terzisidir gece.
İnsanlığımızı ‘karanlığı ‘ile ölçüp,
yalnızlığımızı ‘geçmişimiz” ile biçip,
ruhumuzu hazır eder ‘yarın ‘ a
“Varlıklar kadar değil, yokluklar kadar seviyorum seni ”
Geceydi
Herkesin bildiği bir yerlerde, hiç kimsenin bilmediği bir şeylerin içindeydim.
Hepimiz, geçmiş ile gelecek arasında bir yerde yaşadığımızı düşünüyorduk; lakin hiçbirimiz bugün hangi yöne daha yakın olduğumuzu çözemiyorduk.
“Her düş, kendi kahramanını yaratır bayım”.
Toplum;tüm ‘an’larımızın seri katili,
‘ne düşünür’lerimiz ise onun itaatkâr işbirlikçilerir.
Mutlu olmayı korumak, mutlu olmaktan çok daha zordu.
“ Biz yalnızlaştıkça, düşlerimiz o kadar kalabalıklaşıyordu.”
“İnsanları yaptığın iyiliğe alıştırdıkça daha çoğunu isterler; çünkü bir doyum noktaları yoktur.
Deliliğe giden yol, iyi niyetlerin vurulmasıyla başlar.Öyle ki, beynin tüm hücreleri bu katliamdan kaçmaya çalışır.
Hayatımızdaki ‘gerçekleri’ düşününce,
masalı sevmemek elde değil ki.
Toplum tüm an larımızın seri katili.
ne düşünür lerimiz ise onun itaatkâr işbirlikçileridir.
Geceydi..
Herkesin bildiği bir yerlerde,hiç kimsenin bilmediği bir şeylerin içindeydim.
Öyle ki,beni görünmez kılan şey,gecenin karanlığı değil;insanların aforoz eden gereksizce büyük gözlükleriydi.
-“Yalnızlığı soruyorlar, yalnızlık,
Bir ovanın düz oluşu gibi bir şey.
Hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.” Cemal Süreya (syf.197)
-“Aslında her şey apaçık ortadaydı, ancak kimse buna inanmak istemiyordu. Herkes kendi yalnızlığını kendi taşırdı. Öyle ki Tanrı kendi suretinden, kendi yalnızlığını da eklemişti üzerimize ve hepimiz kendi yalnızlığımızı taşıyorduk, sonsuza ” (syf.160)
-“ Fakat anne olmadan önce, kadın olmak zordu yeryüzünde Kadınsan ve illa bir değer göreceksen de, bu ancak anne olduğunda oluyordu. Kadının anne olmadan önceki vasıfları bir bir yok ediliyordu toplum tarafından ” (syf.147)
-“ Ne demek gökyüzünü demliğe sığdırmak o zaman? Hani sen küçükken çaycı olmak istiyordun. Yoksa çaycı mı oldun cidden?” Ben küçükken, kahvehanelerdeki çaycılara özenirdim. Hatta ileride çaycı olmak konusunda ısrar eden hayallerim de vardı. O zaman hangi kafayı yaşadığımı bilmiyordum; lakin şimdi anlıyordum ki; maksadım insanlığın içini ısıtmaktı.” (syf.125)
-“Yine bazen gördüğüm düşlerimde, gelecekte tıpkı şu an karşımda duran bu minik kız çocuğu gibi bir kız çocuğumun olmasını istiyordum.” (syf.118)
-“Biliyordum ki tüm insanların hayatlarında, unutulmayan mutlaka bir kişi vardı, diğerleri gelip geçer; ama bir kişi hep akılda kalırdı. İşte o bir kişi ilk aşkımızdı ve aslında unutamadığımız, onunla ayrılırken uçurtmamızı indiren rüzgârdı. Belki de bu yüzden her kavuşmanın ardında, aynı zamanda onu kaybetmenin de bir endişesi vardı.” (syf.109)
-“Metin abi!” dedim. “Yanlış yapmışsın. Kadınına şiddet uygulayan erkek, iktidarsız erkektir; çünkü ancak kendi iktidarından şüphe edenler karşısındakine şiddet uygularlar.”diye devam ettim.” (syf.74)
-“Öyle ki hem hayatın kısa olduğu konusunda hemfikiriz, yani her yere Cemal abinin “Hayat kısa, kuşlar uçuyor” aforizmasını patlatıyoruz; ama her nedense bazı şeyleri kendi içimizde hapsedip, onları salıvermek için bir süre bekliyoruz.” (syf.67)
-“Etrafımdaki kişiler bir garipti. Kimi sevgisini dünyalar, kimi ise yıldızlarla ifade ediyordu. Yine en güzel sözü söylemek bana düşerken, onun kulağına şöyle fısıldadım: ‘Varlıklar kadar değil, yokluklar kadar seviyorum seni ” İster bir ekmeğin yokluğu, ister bir dünyanın yokluğu, isterse bir evrenin yokluğu yerine koysun. Nereye anlamlandırırsa anlamlandırsın, yine de o yokluk benim için kutsal olacaktı. Öyle ki herkes sonsuzluk kadar sevdiğini düşünür; ancak sonsuzluk nedir bilemezdi. Ben açıkladım işte, evrenin dışında ve zamanın ötesinde bile bir yokluk yatıyordu, işte sonsuzluk oradaydı. Her şey, hiç kimsenin bilmeye bile cesaret edemeyeceği kadar özeldi. Dünya üzerinde benimle aynı anlamları taşıyan biri vardı. Ellerine baktım bir gün, beynim beni zorladı ve kalemimden şunlar döküldü: “Bir kadının elleri, erkeğinin yazlık sinemasıdır. Öyle ki, tüm masum anlamları onu izleyerek bulabilir. Geçmişinde saklı kalmış ve pek de evden çıkmayan beynin, en derin hücreleri toplar neyi var neyi yoksa, alır eline gazoz yaptığı soğuk hasretini ve koşar onu izlemek için ” (syf.64/65)
-“Tamam anlamıştık, ön yargılar mutsuzluktu. Ancak, gerçek yargılarla beraber doğan mutluluk da tatminsizdi. Mutlu olmayı korumak, mutlu olmaktan çok daha zordu. Belki de mesele tüm kazanımlardan kaçıp, deliliğe sığınmaktı. Deliliğin nefesini solumayanlar bilemezdi.”(syf.26)
“Hep bazı düşlerin bir süre sonra biteceğine inanıyordum ama gördüm ki; insanlar düşlerini çocukların ulaşacağı yerlere koymalıymış.”(syf.198/199)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir