İçeriğe geç

Bir Değirmendir Bu Dünya Kitap Alıntıları – Cahit Zarifoğlu

Cahit Zarifoğlu kitaplarından Bir Değirmendir Bu Dünya kitap alıntıları sizlerle…

Bir Değirmendir Bu Dünya Kitap Alıntıları

İlmihal okuyun. Evlerinizi Müslümanlığın öğrenildiği,
konuşulduğu ve yaşandığı Müslümanhaneler haline getirin. Bu
akşam evinize dönünce etrafınıza Müslüman gözüyle bir bakın,
acaba İslâm’a aykırı neler var? Eşyalarınıza, eşinizin, çoluk
çocuğunuzun kılığına kıyafetine, eline yüzüne, ağızlarından
çıkana, oturup kalkmalarına bir nazar edin. Bakın düzeltilecek ne
çok şey var.
Buzdolabına sahip olmak mı, yoksa bazı şeyleri bozmadan korumak, canının istediği kadar yiyip doymak, hür olmak, kendine yetmek mi?
Yaptığınız işe, içinde bulunduğunuz duruma kendinizi verin. Sadece mesleğinize değil, fakat, mesela evinizde müzik dinlerken de böyle yapın. Sözgelimi yazı yazarken, bir yandan da müzik dolabınızda bir plak dönüp durmasın. Müzik dinlerken yalnız müzik dinleyin. Biriyle konuşurken, ne kadar ilgilenmediğiniz bir konu olursa olsun bütün benliğinizle dinleyin ve ilgilenin. Bunları birdenbire başaramazsınız. Kendinizi bu konuda eğitmeniz gerekli. Zamanla bir müziği, bir insanı, bir çocuğu kendinizi vererek dinlemeyi öğreneceksiniz. Seyretmeyi, her şeyi güzel görmeyi değil, fakat görmeyi, tatmayı ve bir sürü teferruattan ibaret olan hayatın her şeyinden zevk almayı, dolayısıyla mutlu olmayı öğreneceksiniz. Mutluluk, içinde bulunulan durumlar ne olursa olsun, isterse acı şeyler olsun, onları duymak, yaşamak demektir.
Komünizm’e ve Kapitalizm’e inanan insanların meydana getirdiği topluluk, ancak bir sürüdür. Ama Müslümanlardan meydana gelen topluluğun adı cemaattir, ümmettir.
Hayalimin ayağı yere değmiyor henüz. Onun gerçekleşmesine dayanacak, onun yükünü kaldıracak topraklarım yok.
Hedefleri yakınınızdan kaldırıp uzaklara koyun. Büyüterek uzağa koyun.
Kolay mı mükemmel Müslüman olmak?!
Gözlerimize eski büyüklerin bakışlarından bir bakış demeti yansıyabilecek mi?
sanki alnımızı koyacağımız bir alınlık temiz bir yeryüzü kalmamış.
“Gözünüz yukarıda olmasın. Sonra haset eder, kıskanır, nankörlük edersiniz. Aşağıya bakın da halinize şükredenlerden olun..”
Allah ve Resulü’ nün yolundan sapanlar için tek girdap: Egoizm, bencillik.
İnsan sevmeli… Bazen bir insanı, yahut bir ağacı ya da kanadı kırık bir kuşu… Zaten sevmese insan olur mu?
Aklımdan çıkmıyorsun dedim. Başka türlüsünü yorgunum anlatmaya.
Bir davanın askerliğini yapmak için o davayı enine boyuna bilmek gerekir.
Ya Rabbi! Hakkındaki hayretimi arttır.
Küfrün sürüp gitmesi mümkündür de zulmün istikbali yoktur. O muhakkak sükut eder, zalimler cezalarını bulur.
Akşamlar nasıl ağır.
Sabahlar nasıl zinde.. *
Sanki sarılacağımız hiçbir ip kalmamış. Sanki boyanacağımız hiçbir boya yok. Sanki daha yakın, en yakın olabilme imkânı için vücudumuzun alacağı hiçbir şekil, sanki alnımızı koyacağımız bir alınlık temiz bir yeryüzü kalmamış.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İnsanların görünüşlerine bakarak onlarda üstünlük bulmaya çalışanlar hep kaybetti.

Bir Değirmendir Bu Dünya, Cahit Zarifoğlu

Kendi hatalarımızı bulmakta sebat gösterelim, inatçı olalım,
meydanları nefse bırakmayalım, pişmanlıkta geç kalmayalım,
hatalardan hazer eylemenin rahmetinden yararlanalım ve tevbe
edelim ve arınalım.
Bakıyorsunuz, zulmedilenlerin tek ortak özelliği var:
Müslüman oluşları ve zulmedenlere bakıyorsunuz, onların da bir tek özelliği var:
Kâfir oluşları veya ( nedense !) küfre hizmet edişleri..
Onlar bâtılı seviyorlar, biz Hakkı seviyoruz.
Bakıyoruz da gönlümüze, kırık.
Eğer dünya malı hakkında benim bildiklerimi bilseydiniz üzülmezdiniz.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Kişi kimi ve neyi seviyorsa, gönlünün sultanı o.
Bir değirmendir bu dünya öğütür bir gün bizi.
Kolay mı mükemmel Müslüman olmak?!
Allah’a ve Peygamber’e inanırsın. Beş vakit namazını kılarsın.
Evinin geçimi için helâlinden kazanmaya çalışır ve diyelim ki
kazanırsın da. Ve ne yağlıya ne de sütlüye karışırsın ve
düşünürsün ki şeytan senden uzak, nefsin uyuz bir köpek gibi
ayaklarının altında ve Allah’ın rahmetine senden daha layık kimse yok.
Keşke gafletin bu kadar masum olsaydı. Durumun bundan
ibaret olsaydı, devlet idaresinden kentlerin tanzim planına kadar teşkilatlanmış olan Batılın çarkları arasında bir kum tanesi kadar
bile hükmün olmadığını bilmemiş olsaydın, siyasi bakımdan
süratle bilinçlenmek zorunda olduğu henüz idrak etmemiş
olsaydın ve bunu sana hiç kimse anlatmamış olsaydı, keşke
Filipinler’de, Eritre’de, Filistin’de, Uganda’da, Suriye’de ve Afganistan’da Allah’ın nizamını ayakta tutmak için kanlarını
akıtan Müslümanların varlığı ve onların senin omuzuna
yüklediği sorumluluğu hiç duymamış olsaydın ve bunu sana hiç
kimse duyurmamış olsaydı. O zaman, kimbilir belki o zaman, o
şekilde düşünmekte belki mazur olurdun ve umulur ki kurtulurdun.
Televizyon bir şamardır. Hem de kendi hanemizde kendi
elimizle suratımıza inen büyük bir şamar. Bize neler yasak,
şunlar bunlar. İşte bu yasakları, bu haramları televizyonun bizim
hanemizin içine kadar getirir her çeşidini, barını,
umumhanesini, meyhanesini ve biz oturur Müslümanlığımızla, karımız kızımızla onu seyrederiz. Ve sonra deriz ki, nasıl oluyor
da mukaddesâtımız elden giderken, bize vururlarken ses etmez,
vurana vurmayız. Düşünün bakalım televizyon karşısında muhallebi gibi
gevşemiş bir Müslüman da değil cihad etmek, acaba kalkıp bir
farzı ifa edecek kuvvet ve istek kalmış mıdır?
Kalbinde “zerre miktar iman” olan kişi, Peygamber Efendimiz’in müjdesi ile, cehennemde kalmayacağını, öte
dünyada, o büyük ve esas evde cennete dahil olacağını umabilir.
Dünya bir evcik’tir. Esas ev ötede, diyor.
Acaba Müslüman Kardeşler neyi temsil etmekte ve neye karşı mücadele etmektedirler?
Sıkıntı yok efendiler, dert insana yol gösterir.
°
Kimilerinde bazı konular eksik ilmihal kitapları. Cilt cilt tefsirler. Okuyan okuyana. Ama neden filtreler kalkmıyor aradan. Tefsirler bile icabında bir fitne vesilesi olabiliyor.

Sayarsak daha da var. Güneş yok olmuş değil. Sadece önü kapalı.

¶¶

Heyhat, bazen büyük büyük gayretlerimizin sonunda bile ulaşır gibi olduğumuz aydınlığın güneşi, bakıyoruz ki güneş gibi yontulmuş bir başka filtre.

¶¶

“Yükümüz ağır, sorumluluk duygumuz ise zayıf..”
Gönlümün yükünü kaldıramıyorum
Bakıyoruz da gönlümüze, kırık.
Sevgimiz kime neye belli değil, bölük pörçük ..
– İslâmı bilmiyorsunuz , dedi . Sorduk niçin diye ve o anlattı . O zaman anladım ki bilmiyor değil yapmıyorduk , bildiklerimizi uygulamıyorduk .
Susmakla konuşmak arasında nasıl ince çizgiler , hassasiyetler var . Bakarsın konuşmak şeytandan , bakarsın susmak .
Ey gönlüm , ben bunların tümünü sana söyledim .
Ama dil yine eksik etti . Başkaları kendilerine bilip , seni ârif belledi .
Batılılar He demedikçe, tek başına bir anlamı yok mu sizin için Şeriat’ın? Batı sizi bir akrep gibi sokmuş. Müslüman dünyasına Müslümanın verdiği bilgilerle bakmak sizde alerji yapıyor. İlle de Yahudi haber kaynaklarına bakacaksınız. Batı basınına bakacaksınız. Amerika’nın ağzıyla konuşacaksınız. Hiç bu ağız son nefeste kelime-i tevhidi hatırlayabilir mi?
Hadi hadi insanı günaha sokmayın.
Geçmişe duyduğum güven sahte , geleceğe duyduğum ümit haksız . .
Hayâlimin ayağı yere değmiyor henüz . .
Onun gerçekleşmesine dayanacak , onun yükünü kaldıracak topraklarım yok .
Buzdolabına sahip olmak mı, yoksa bazı şeyleri bozmadan korumak, canının istediği kadar yiyip doymak, hür olmak, kendine yetmek mi?
Akşamlar nasıl ağır.
Sabahlar nasıl zinde.
Parayla satın alınmayacak ne kalmış şu dünyada..
“Nasıl olmuşsa bilmiyorum
Vurmuşlar bize, biz vurmamışız!”
Bakıyoruz da gönlümüze , kırık .
Sevgimiz kime neye belli değil , bölük pörçük . .
Kişi kimi ve neyi seviyorsa , gönlünün sultanı o .
Efendiler !
İlmihal okuyun . Evlerinizi Müslümanlığın öğrenildiği , konuşulduğu ve yaşandığı Müslümanhaneler haline getirin .
“ Ya Rabbi ! Hakkındaki hayretimi artır . . ”
Düşünelim enine boyuna ve derinlemesine ?
Nefsimizi acımadan sığaya çekelim .
Sığaya çekilmeden bir sığaya çekelim !
– Kalbinde zerre miktarı iman olanın cennete gireceği umulur .
Bu müjdeyi duyan sahabe sorar :
-Ya Resulallah , zerre miktar iman nedir ?
– Bir Müslüman vakit namazlarından birini elinde olmadan kaçırır , bir sonraki namazın vakti girdikten sonra hatırlar da , bundan dolayı kalbine şiş saplanmış gibi olursa onda zerre miktar iman vardır .
“ Nasıl olmuşsa bilmiyorum
Vurmuşlar bize , biz vurmamışız . . ”
Medeniyetin başımıza ördüğü çorabı çekiyorum çekiyorum çıkmıyor. Var mı içinizde bir formülünü bilen.
Filistin toprakları üzerinde bir İsrail devletinin kurulmasını Sultan Abdülhamid, o yangına sebebiyet vereceğini çok iyi gördüğü için engellemişti. O gitti ve bu patlama oldu. O küçücük alevin üzerine gidip bir ayağı ile şöyle ezip söndüren çıkmadı.
Nihayet yangın büyüdükçe büyüdü.
Ve o yangın büyüdükçe büyüyor. Alevleri hissetmeye başlayan nice evleri, pencerelerinden eşyalarını sokağa atarken görüyorsun. Yani, pesler, tavizler, kabuller.
Şimdi uzak yakın semtlerin, kasabaların itfaiyeleri de çağrılıyor ama, görüyorsun ki yangına su yerine PETROL sıkıyorlar.
Bu kadar basit meseleler için bile, bu hassasiyyet neden? Neden kendimizin dışındaki dev hadiselerin farkında bile değiliz? Yahut, şuurlu Müslüman’ın fark etmeğe mecbur olduğu hassasiyyet içerisine giremiyoruz? Kör olası bencillik burada da hükmünü icra etmekte, herkes yine kendini ve sadece kendini görmektedir.
İnsanların görünüşlerine bakarak onlarda üstünlük bulmaya çalışanlar hep kaybetti yanıldı hüsrana uğradı .Allah katında makbul olanı görecek göz kimde var? Çula cırpıya bakarak insana değer biçenlerin elinde ne kaldı?.
Zenginliğe doymayan insanlar, birbirlerini ezerek paraya, kudrete saldırıyor.
kişinin gönlünün hep Allah’la olması, onu bütün davranışlarında ölçülü yapacak,
Zorla buğday olmaz.
Eğer olsaydı, Rusya’da olurdu.
Afganistan’ın işgalinden sonra resmî kanallarla gerçekleştirilen bir organizasyonla Türkiye’ye getirilen Türk asıllı 4 bin kadar Afganistanlı göçmenden önce, kendi imkanlarıyla birkaç yüz civarında Türk asıllı göçmen Türkiye’ye gelmiş, bunların bir kısmı kısa bir zaman sonra başka ülkelere göç etmiş veya tekrar Pakistan’a dönmüşlerdi. Dönenlerin büyük bölümü sanırız Türkiye’de aradıklarını bulamadılar. O günlerdeki gazete haberlerinden bunların buradaki şehirlerin caddelerinde gördükleri yaşayıştan memnun kalmadıkları, hatta yolları dolduran açık kadınlara, birahanelere, gece kulüplerine, meyhanelere bakarak:
-İşte biz bu duruma düşmemek için, böyle bir şartı kabul etmediğimiz için Afganistan’da kızıl istilaya karşı çıktık, kanımızı döktük ve döküyoruz, gibi ağır suçlamalarla geri gidişlerini izah ettiklerini öğrendik.
Kişiliksizliği yaygınlaştırmak gibi bir işlevi oldu yirminci yüzyılın. Çünkü insanoğlu en çok bu yüzyılda aşağılandı, savunmasız bırakıldı.
Bir Müslüman vakit namazlarından birini elinde olmadan kaçırır, bir sonraki namazın vakti girdikten sonra hatırlar da bundan dolayı kalbine şiş saplanmış gibi olursa onda zerre miktar iman vardır
Nasıl olmuşsa bilmiyorum. Vurmuşlar bize, biz vurmamışız.
Dünya bir evciktir. Esas ev ötede.
Bir değirmendir bu dünya bir gün öğütür bizi.
Sanki sarılacağımız hiçbir ip kalmamış. Sanki boyanacağımız hiçbir boya yok. Sanki daha yakın, en yakın olabilme imkanı için vücudumuzun alacağı hiçbir şekil, sanki alnımızı koyacağımız bir alınlık, temiz bir yeryüzü kalmamış.
-FKÖ, İsrail’in Filistinlileri toptan zehirlemek istediğini iddia etti. İsrail, Öyle şey olur mu canım dedi. Filistinliler İsrail’in güvencesi altındalar. Yaser Arafat sayıklıyor, zavallı.
Falan filan teşkilat zehirlenme olayını araştırmak istedi.
İsrail karşı çıktı: Ayıp bize inanmıyor musunuz? dedi. Vesaire vesaire vesaire vesaire vesaire vesaire vesaire vesaire vesaire vesaire. Vesaire vesaire vesaire vesaire vesaire vesaire vesaire vesaire vesaire vesaire.
Sevmek söylemek değildir unutma.
Sessizce alıp yüreğe koymaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir