İçeriğe geç

Bir Cesedin Otobiyografisi Kitap Alıntıları – Sigizmund Krjijanovski

Sigizmund Krjijanovski kitaplarından Bir Cesedin Otobiyografisi kitap alıntıları sizlerle…

Bir Cesedin Otobiyografisi Kitap Alıntıları

Epey bir süredir kitapların dar kenar boşluklarını, dünya üzerinde kilometrelerce uzayıp giden monoton yerlere tercih etmişimdir; bir kitabın belkemiği, bir şeylerin kökeni hakkındaki derslerden her zaman daha mantıklı gelmiştir bana; nerede olursa olsun, o şeylerin hepsini toplasan, kitapların içine zekice gizlenmiş ince harf ve sembollere nazaran, yine de çok basit ve anlamsız olduklarını düşünüyorum.
Herkes için gerçeklik kendinde saklıdır. Fakat her “ben” bir “bize” tutturulur.
Daha yeni ölmüşsün ve üzerine bir kapak örtülüyor; kapağın üzerine de nemli bir toprak geliyor; nemli toprağın üzerine de ot.Olay bu.
Bir olay olduğunda, eşe dosta haber vermezdim. Kimsenin acımı paylaşmasını istemezdim.
Pencerelerin üzerinde yağmur lekeleri vardı. Ama yine de, lekelerin arasından ağaçların er ya da geç rüzgar darbeleri karşısında, tıpkı diş ağrısından eziyet çeken insanlar gibi sarsıldığını görebiliyordum.
Ama öğle vaktiydi. Okuma saati de dokuzdu. Güneş fantezilerden hoşlanmaz, oysaki gölgeleriyle dikkatlice bekleyen lambalar bazen bir iki masal dinlemek isteyebiliyor.
O yüzden harflerin alacakaranlığa kadar beklemesi gerekiyordu.
Herkes unutabilir. Herkes #8212; unutulan hariç.
Fakat geçmişi yenemezsin.
Başını çarpmadın değil mi?
Duvara mı?
Hayır. Anlama.
Gerçek aşk objesi daimi olarak değişir ve bugün birisi seni, ancak dünkü sana ihanet ederek sevebilir.
.
Bizi bir kirpik örtüsünün altına davet ederler.

Biz de gökkuşağı parıltıları ile yıkanmış ne harika bir giriş ve sonra da ne karanlık, ne berbat bir dip, deriz.

Bir zamanlar ben de

.
İnsanlar insanları terk ettiğinde, yerlerine kolaylıkla insan olmayan şeyler geçebilir.

Demek istediğim : Bir insan gerçeklerin dışında kaldığında fantezilerin içine dalar.

Ve insanlar. Sana başka bir şekilde bakarlar: sana değil, senden öteye. İçindeki boşluğu gizleyemezsin; gözbebekleriyle seni delip geçerler. Onlarla karşılaştığında kenara çekilmene gerek kalmaz; sanki havanın içinden geçermiş gibi içinden yürüyerek geçerler.
Fakat geçmişi yenemezsin.
Ama öğle vaktiydi. Okuma saati de dokuzdu. Güneş fantezilerden hoşlanmaz, gölgeleriyle dikkatlice bekleyen lambalar bazen bir iki masal dinlemek isteyebiliyor.
O yüzden harflerin alacakaranlığa kadar beklemesi gerekiyordu.
Başını çarpmadın değil mi?
Duvara mı?
Hayır. Anlama.
Bazen önemsiz bir şeye alışırsınız, ona anlam yüklersiniz, felsefesini yaparsınız sonra senin haberin olmadan, o önemsiz şey, önemli ve gerçek olanla çelişmeye, yüzsüzce daha fazla mevcudiyet ve meşrutiyet istemeye, bir tehdit olmaya başlar.
Varlık, hiçliğe dönüşmeden yok olamazken hiçlik de varlığa dönüşmeden var olamaz.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Benim için onlar kim ve onlar için ben kimim ?
Thales bile, yıldızlara bakarak yürürken bir kuyuya düşmüş. Ben de öyle. Kesinlikle böyle bir şeyi istememiştim, ama birisi seni gözbebekleriyle yakaladığında
Kuş sürüsünün, toz perdesinin ötesinde,
Yorgun güneş batar gökyüzünde;
Unutulacaksam eğer,
Tam şuan olsun yeter.
Sonra ona daha zor kitaplar verdim. İkinci verdiklerimi iade ederken, kitapları ikiye ayırdı. Bunlar teğet, şunlar içimden geçti.
Vücudum on bir yerden delindi, olsun, ben ölmek istemiyorum. Hayat fazlasıyla ilgimi çekiyor.
ama bize soğutma sıcaklıklarının hangi durumlarda kristali dağınık maddeye dönüştürdüğünü söyleyen bilim, bana doğal olarak soğuyan duyguların hangi durumlarda elması kömüre, aşkı kayıtsızlığa, düzeni düzensizliğe dönüştürdüğünü söyledi.
Var olan her şeye artık var olmadığında sahibiz.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Varlık , hiçliğe dönüşmeden yok olamazken hiçlik de varlığa dönüşmeden var olamaz.
Bitkin ‘biz’ kendiliğinden ‘ben’lere bölünüyor
Kuş sürüsünün, toz perdesinin ötesinde,
Yorgun güneş batar gökyüzünde;
Unutulacaksam eğer
Tam şu an olsun yeter.
Aşkta gözlerin Nasıl desem Hep önden gittiği herkes tarafından bilinir. Tamam, bu anlaşılır: Daha atikler ve işlerini biliyorlar, yani, insanın hem dışına hem de içine bakma konusunda
İnsanlar insanları terk ettiğinde yerlerine kolaylıkla insan olmayan şeyler geçebilir. Demek istediğim: bir insan gerçeklerin dışında kaldığında fantezilerin içine dalar.
Bana göre insanlar topluluğu uykusuzluktan daha da kötü.
Bu insaların tek ihtiyacı toprak altına gömülmektir. Ve de unutulmak.
Yaşamak ölümden kaçmak demek. Evet, hiçlikten kaçan sizler er ya da geç hiçliğe döneceksiniz #8212; çünkü başka hiçbir şey yok.
Düşüncelerim gerçeklerden kaçıp duruyor, olanlardan ve olacaklardan: soyutlamalara gömülü olmak, her şeyden uzakta durmak oldukça güzel.
Artık beni en çok mutlu eden söz bu: En baştan.
Anlamazsın ki. Seni daha fazla tutmayayım: Hadi git, hiçliğine geri dön.
İnsanlar insanları terk ettiğinde, yerlerine insan olmayan şeyler geçebilir. Demek istediğim: Bir insan gerçeklerin dışında kaldığında fantezilerin içine dalar.
İnsan insanın ya kurdudur ya da hayaleti. Bir kurt olarak yaşamak, herşeyi almak demek, ayak izlerini bile, son izlere kadar herşeyi yok etmek demek. Hayaletlere gelince, onlar belirir ve izsizlikte kaybolurlar.
Avucumun içinde bir insanın yalnızlığı vardı.
Herkesin kendine ait fikirleri olabilir, ben de burada, uçsuz bucaksız, soğuk ve yapışkan bir geleceğin içine oturmuş devasa bir bumerangın çarpık çurpuk uçusunu takip ediyorum: önce ileri #8212; sonra yukarı #8212; sonra geriye ve aşağı.
Herkes unutabilir. Herkes #8212; unutulan hariç.
Fakat geçmişi yenemezsin: Her şeyin üstünde. Onunla barışık olmak zorundasın.
Kibriti söndürüp zamanda ileri gittim: İlk aşkı, hayattındaki ilk kavgalar, tatsız ayrılmalar, sonraki kalp ilişkileri. Hislerin yorgun düşüp tükendiği, solup gitme korkusunun insanı alelacele mutluluk yaşamaya ittiği, tutkunun meraka yenik düştüğü yıllara hızla yaklaşıyordum.
Sende bir kitapsever ruhu var. Tüm ihtiyacın kitap ayraçları.
Gerçek aşk objesi daima olarak değişir ve bugün birisi seni, ancak dünkü sana ihanet ederek sevebilir.
Birçok insan ilişkileri yarı kararlıdır, buzun erimesiyle kaynama noktası arasında bir yerdedir; ilginç bir şekilde, yarı kararlılık çok büyük bir direnç gösterir.
Boşuna: Kaybolmuş bir imgeyi anımsamak mümkündür, ama bir hissi kaybolduktan sonra anımsamak tamamıyla imkansızdır.
Neden rol yapalım ki? Hepimiz garip bir kronik renksizlikten mustaribiz; zaman üzerimizden bir silginin çizili yerlerin üzerinden geçtiği gibi geçiyor; rüzgârsız bir okyanustaki dalgalar gibi yok oluyoruz.
Ayrı bir yaşam ölümdür kalbe. Tüm günler çıkmazda biter.
Bazen önemsiz bir şeye alışırsınız, ona anlam yüklersiniz, felsefesini yaparsınız #8212; sonra senin haberin olmadan, o önemsiz şey, önemli ve gerçek olanla çelişmeye, yüzsüzce daha fazla mevcudiyet ve meşrutiyet istemeye, bir tehdit olmaya başlar.
Peşimden geldiler: Bam-bam. Ama ben koşmaya devam ettim, içinden bir ses beni yakalayamayacaklarını söylüyordu. Nasıl yakalayabilirlerdi ki zaten? Söyle bana, hayatı olmadan yapamayan bir adamı nasıl yakalayabilirlerdi?
Ben bir kurşun gibi geçerim: Ya teğet ya da içinden. Benim bir kuralım vardır: Bütün eşyalarımın ağırlığı beş kiloyu geçemez.

Neden beş? diye sordum.

Çünkü tüfek bunu gerektirir. Beş kilo, daha fazlası olmaz. Tüfeğin süngüsünün dengesini bozmamak için. Anladın mı?

Yeni gözler ortaya çıktı. Ve insanlar. Sana başka bir şekilde bakarlar: Sana değil, senden öteye. İçindeki boşluğu gizleyemezsin; gözbebekleriyle seni delip geçerler. Onlarla karşılaştığında kenara çekilmene gerek kalmaz; sanki havanın içinden geçermiş gibi içinden yürüyerek geçerler.
Hissizleşmiş bir duyu merkezine, neredeyse bir ceset gibi kemikleşmiş bir zihne sahip insanlar artık kendilerini yaşayamazlar.
Şimdi, hatıralarımı gözden geçirince, düşüncelerimin ölümcül bir yanlış hesaplama, defalarca yapmakta ısrar ettiğim inatçı bir hata yüzünden kusurlu olduğunu görüyorum.
Hepsi yok olurdu: İşte o zaman, sadece başkaları tarafından değil, kendin tarafından da terk edildiğinde, yalnızca yaşayan birkaç kişinin bildiği nihai yalnızlık başlardı.
Karanlıkta bir cesede takılıp düşmüşüm gibi hissettim.
İhtiyacım olan tek şey, inanılmaz ender bulunan bir özellik; Senden tamamen canlı olmanı istiyorum.
Benim asla sahip olamadığım özel bir yeteneğe sahipsin: Yaşama kabiliyeti.
Ama hayatın içine baksak, bu kadar çok ‘kendimizi’ bulabilir miyiz acaba?
Herkes için gerçeklik kendinde saklıdır.
Varlık, Hiçliğe dönüşmeden yok olamazken Hiçlik de Varlığa dönüşmeden var olamaz.
Tüm zevklerden, tüm gerçeklerden, her şeyden, sürekli olarak, dönülemez bir biçimde sürgün yedim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir