İçeriğe geç

Binlerce Kilometrelik Bir Yolculuk Bile Tek Bir Adımla Başlar Kitap Alıntıları – Lao Tzu

Lao Tzu kitaplarından Binlerce Kilometrelik Bir Yolculuk Bile Tek Bir Adımla Başlar kitap alıntıları sizlerle…

Binlerce Kilometrelik Bir Yolculuk Bile Tek Bir Adımla Başlar Kitap Alıntıları

Tolstoy’un da dediği gibi: “Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir.”
Çok bilenler konuşmaz,çok konuşanlar bilmez.
Kendi ile yüzleşme korkusu ağır bastıkça insan özüne yönelik arayışından kaçar.
Yaşamak için zaman var ve ölmek için de ama şu anı reddetmek için asla yok.
Sabrın bükemediği demir, aklın geçemediği nehir, iradenin yıkamadığı kale yoktur.
Olduğum şeyin gitmesine izin verdiğimde, olabileceğim şey haline gelirim.
Sen doğru ol da! Varsın sanan eğri sansın. Lakin unutma ki sen kendini bir şey sanmadığın sürece, doğru insansın…
– Yunus Emre
Bir testi yaparsın çamurdan, içindeki boşluktur onu yararlı kılan
TaoTe Ching
İnsanlar mal mülk hırsı ile yanıp tutuşurken, kibrin sevginin önüne geçtiği günümüzde mütevazılığı, azla özle yetinmeyi bilmeyi, hayatın akışında sevgi ile varolmayı deneyimlemeyi seçmek adeta ütopik bir beklentidir.
Büyük bir milleti yönetmek küçük bir balık pişirmek gibidir;
fazla kurcalarsanız mahvedersiniz.
hayata en saf haliniz ile akmanız dileğiyle
İyi bir gezgin rotasını önceden çizmez ve varmayı amaçlamaz.
Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatınızın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar aklın durması halidir, karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar.
Önemli olan neydi?
Hayatın bize verdiği en büyük zenginlik neydi?
Hangisi sana yakın olan?
Namın mı? Canın mı?
Hangisini istersin?
Benliğin mi? Yoksa mal mülk mü?
Hangisi daha büyük acı?
Kaybetmek mi, kazanmak mı?
İnsanoğlu verilen her savaşın insanın kendi ile vermekte olduğu bir savaş olduğu farkındalığına vardığında içsel barışın gücünü anlayacaktır. Kendine karşı düşünce ve kalıplaşmış duygulardan özgürleşmiş insan, sert duvarlarını yıktıkça çevresindeki diğer canlılara ışık olacaktır.
Anda olursan ne üzüleceğin bir geçmişin ne de kaygı duyacağın bir geleceğin olur. Yaşamı kollarınla kucaklarsın.
İnsan beyni günde elli binden daha fazla düşünce üretmek zorunda olmasına rağmen piyasada niçin bu kadar aptal var?Çünkü beynin sana günde elli binden fazla düşünce üretmek zorundasın demiş ama aynı düşünceyi tekrar tekrar üretmek yasaktır dememiş!
Başkalarının ne düşündüğünü umursayanlar, onların mahkumu olurlar.
İstekten arınmış ruh gizli olanı görür.
Hep isteyen ruh ise yalnızca istediğini.
“Eğer bütün insanlığı uyandırmak istiyorsanız, bütünüyle kendinizi uyandırın. Dünyadaki acıları bitirmek istiyorsanız, içinizdeki karanlığı ve negatif enerjiyi yok edin. Aslında dünyaya verebileceğiniz en büyük hediye, kendi değişiminizdir.”
Çamurlu su doğada kat ettiği yol sayesinde arınır.
Bir testi yaparsın çamurdan, içindeki boşluktur onu yararlı kılan.
Yaşarken toprağa yakın olun.Düşünürken basit düşünüp ,anlaşmazlıklarda adil ve cömert olun.Ailenizleyken her şeyinizle orada olun.
Normalde saldırgan ve dirençli bir zihinle varoluş savaşı veren enerjimizi özgür ve akışta bıraktığımız anda, özümüzde dünya ile uyum halini deneyimleriz.
Yin karanlık ,dişil enerji ,durağan ,sezgisel yumuşak ve soğukolandır, gecedir, aydır.Yang ise aydınlık eril enerji , hareket ve mantıksal sert ve sıcak olandır, gündüzü güneşi simgeler. Birbirlerini tamamlayıcı bu iki güç birbirlerine dönüşebildikleri gibi her yinin içinde yang ve her yangın içinde yin barınmaktadır. İnsan karanlık yönünü aynı aydınlık tarafını kabul ettiği gibi görmeli, kabul etmeliir.Kabul edilen taraf ile mutlak dönüşüm gerçekleşecek ve denge sağlanacaktır .Gündüzü olmayan gece misali siyah olmayan bir insanda yoktur.Yin ve Yang , zıtlıkları kabul edip bir olmanın insanın ruhsal ve bedensel uyumunu desteklediğini anlatır.
Herkesi memnun etme çabasında olmak ,akıp giden hayatı yaşamak yerine deneyimlemeden yaşam sahnesini terk etmektir.
Ustalık içindeki çırağın farkına varıp her bir canlıdan alınabilecek öğretiye açık olmaktır . Bilmemenin ayıp olduğu kınasından vazgeçip kendini bilmenin daha yüce bir meziyet olduğunu farkındalığına varılması asıl bilgeliktir.
Bilge kişi su gibidir, su ki beslerken dört bir yönü, yarışmaz, tartışmaz şunu bunu . Kibirsiz akar ,seçmeden sağı solu, bu yüzdendir ki, Yol’a uyumludur yolu.
Yaş almak insanın ruhunun katılaşmasını, sözünün ,özünün sertleşmesini gerektirmez. İçindeki var olan çocuk ile el ele yol almaya karar vermiş bir insan , hayatını engebeli ,zorlu yollarından dirençsiz ,yumuşaklığı yakıt geçecektir. Direnç ,güç en nihayetinde yıkım getirir. Oysa hayata karşı olabildiğince esnek olursak ,hayat da bizim o kadar rahat yol almamıza izin verecektir.
Eğer bütün insanlığı uyandırmak istiyorsanız, bütünüyle kendinize uyandırın. Dünyadaki acıları bitirmek istiyorsanız, içinizdeki karanlığı ve negatif enerjiyi yok edin aslında dünyaya verebileceğiniz en büyük hediye ,kendi değişiminizdir.
Gerçek bir üstat aydınlanmanın gaye değil , mana olduğunu anlar. Amacının erdem olduğunu anlayıp ona ulaşmak için uzun ve çoğu zaman zahmetli olan eğitimi kabul eder. Bir lider olmayı düşünmez ama üzerine düşen her türlü sorumluluğu sessizce omuzlar. Başarılarına bağlanmaz , hiçbir şeye bütünüyle güvenmez ve kendisine gelen bireylerle birlikte tüm dünyaya yol gösterir.
Birisi tarafından delice sevilmek size güç verir , birisini delice sevmek ise cesaret h
Akıl insanı daima karara zorlar.Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar.Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar.Bir kapı kapanırken başkası açılır .Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.
Siz erken karar verme hastalığına kapılmışsınız Yine çok acele ediyorsunuz.Hayat böyle küçük parçalar haline gelir ve ondan sonra neler olacağı sizi asla bildirilmez.
Yaşamak için zaman var ve ölmek için de; ama şu anı reddetmek için asla yok.
Dünyada hiçbir şey su kadar yumuşak ve ince değildir fakat büyük kayalar gibi sert ve durağan şeyleri sudan daha iyi hiçbir şey kıramaz ve parçalayamaz.
Düşlerini neyle suladığına dikkat et.
Hayatın hangi yöne doğru evrilmesini istiyorsan önce kendi toprağını ona göre beslemen, doğru tohumu yetiştirmen şarttır. Akabinde bulunduğun ortam ve zamana sendeki değişim, gelişim yansıma yolu ile aktarılacak ve hayatın o yöne doğru akmaya başlayacaktır.
En nihayetinde müdahale edilebilecek tek bir zaman var, o da şu andır.
Şu içinde bulunduğun tek anlık ömrünü fırsat bil ve onunla meşgul ol. Ne geçmişe üzül ne gelecekten kork.
Hz. Celaleddin Rumi’ye sormuşlar, O kadar okursun, o kadar yazarsın, ne bilirsin? diye. Mevlana Haddimi bilirim demiş.
Kaçımızın gerçekten o son lokmaya ihtiyacı var ?
Yapılan araştırmalarda sevgiyi özünde deneyimleyen bir insanın, 750 bin insanın düşük enerjisini dengelediği ve yükseltebildiği kanıtlanmıştır.
Her ruh kendi özünün arayışında olmasına rağmen aynayı kendilerine çevirip, kendi ruhlarının derinliklerine inip, özleri ile tanışmaktan da bir o kadar korkuyorlar. Aslen kendi suretlerinin birer yansıması olan diğer insanları çözmeye çalışarak, ancak bir yandan da egolarını sarsmadan, tüm gerçekliği ötekileştirerek isimlendirip işin içinden çıkmaya çalışıyorlar.
Sen doğru ol da! Varsın sanan eğri sansın. Lakin unutma ki sen kendini bir şey sanmadığın sürece, doğru insansın
Her ruh kendi özünün arayışında olmasına rağmen aynayı kendilerine çevirip, kendi ruhlarının derinliklerine inip, özleri ile tanışmaktan da bir o kadar korkuyorlar. Aslen kendi suretlerinin birer yansıması olan diğer insanları çözmeye çalışarak, ancak bir yandan da egolarını sarsmadan, tüm gerçekliği ötekileştirerek isimlendirip işin içinden çıkmaya çalışıyorlar.
Çünkü
Kaybettiğini kazanırsın.
Kazandığını kaybedersin.
Hayatın savaş ve direnç üstüne kurulu düzeninden yorulan ve Chou hanedanlığını terk etmeye karar veren Lao Tzu yollara düşer bir gün.
Tolstoy’un da dediği gibi: Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar: Ya bir insan yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir.
Ustalık, içindeki çırağın farkına varıp her bir canlıdan alınabilecek öğretiye açık olmaktır.
doğa acele etmez; yinede başarır her şeyi
binlerce,yüz binlerce,trilyonlarca su damlasıyız…
bazen birleşip büyüyen!
bazen bölünen!
hayat denen bu döngüde
yavaş yavaş akıp giden…
sonsuz okyanusta bir olan!
hiç olan !
Gerçek bir üstat aydınlanmanın gaye değil ,mana olduğunu anlar.
Amacının erdem olduğunu anlayıp ona ulaşmak için uzun ve çoğu zaman zahmetli olan eğitimi kabul eder.
Bir lider olmayı düşünmez ama üzerine düşen her türlü sorumlulu sessizce omuzlar. Başarılarına bağlanmaz, hiçbir şeye bütünüyle güvenmez ve kendisine gelen bireylerde birlikte tüm dünyaya yol gösterir.
İyi bir gezgin rotasını önceden çizmez ve varmayı amaçlamaz.
Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının.
Karar aklın durması halidir, karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur.
Buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar.
Oysa gezi asla sona ermez.
Bir yıl biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.
Bilge için halkın eğitimi, aydınlanması onun sorumluludur. O insanın yansımasından ibaret olduğunun farkında olandır,
Küçük kafalar kişileri, orta kafalar hadiseleri, büyük kafalar fikirleri konuşur.
Zaman zaman güneşin bir daha doğmayacağını, hayatın aydınlanmayacağını düşünebiliyoruz.
Aslında dünya bize küstü zannederken gerçekte biz her şeye, herkese sırt çevirmeyi seçtiğimizden ötürü deneyimlerimizin seyri bizi daha da olumsuz düşünce kalıpları ile çevriliyor.
Aslında bataklıkta büyüyen, beslenen Nilüfer çiçeği misali insan da bu zorlukların farkındalığına varıp, her eylemden ders çıkarıp, arınarak büyüyecek, öğrenecek, Kemal’e erecektir.
Azimle yapılan her iş nihayetinde olumlu sonuçlanacaktır.
Pes etmek, yılmak, gidilen yoldan satmak, vazgeçmek…
Bunların hepsi hedeften saptırır insanı.
Oysa yolundan vazgeçmeyen, sabırla zamanın mükemmel işleyişine inanıp yol alan insan ulaşmak istediği hedefe er yada geç varır.
Hayatın hangi yöne doğru evrilmesini istiyorsan önce kendi toprağını ona göre beslemen, doğru tohumu yetiştirmen şarttır.
Hazreti Mevlana’da “şu içinde bulunduğun tek anlık ömrünü fırsat bil ve onunla meşgul ol. Ne geçmişe üzül ne gelecekten kork“ sözüyle bizim geçmişi değiştirebilme yetimizin olmadığı gibi, daha oluşmamış gelecek hakkında varsayımlar üreterek geleceği oluşturma gücümüzün de olmadığını anlatmaya çalışmıştır.
En nihayetinde müdahele edilebilecek tek bir zaman var, oda şu andır
Geçmiş hayatımıza, zihnimize bir karınca misali takılı kaldıkça hayatta ilerlememiz, nehrin akışında yol almamız imkansızlaşır. Pranga misali bizim ruhumuzu eski kalıplaşmış düşüncelere, inanışlara, yaşanmışlıkları hapseder.
Oysa olmuş bitmiş, üstünden zaman geçmiş bir olayı tekrar ve tekrar zihnimizde canlandırıp yaşamanın bizlere hiçbir faydası yoktur.
Her konu hakkında bir bildiği olduğunu iddia etmek aslında ne kadar da çok bilgiye aç olduğunun göstergesidir. Oysa bilmediğinin farkına varıp, yeni bilgileri açık olmak insanın hem zihni hem de ruhu için yapabileceği en büyük iyiliktir
Hazreti celalettin Rumi‘ye sormuşlar,
“O kadar okursun, o kadar yazarsın, ne bilirsin?” Diye.
Mevlana “haddimi bilirim“ demiş.
Lao Tzuya göre Erdem’li insan bilgeliğinin farkındalığında olan ancak gösteriş ve alkış peşinde olmayandır.
Sessizliğin değerine varan, durup düşünendir. Öğrendikleri ile kendini geliştirme yolunda ilerleyen insandır.
İstekten arınmış ruh gizli olanı görür. Hep isteyen ruh ise yalnızca istediğini
Su gibidir iyiliklerin yücesi.
Su nasıl kavgasız yararlıysa herkese o durur herkesin horladığı yerde.
Bu yüzden yakındır Tao’ya.
Lao Tzu’ya göre en önemli hazinelerin başında sevgi ve nezaket gelir.
Sevgi, en büyük frekansı sahip enerjidir. İnsan bedeninin doğal titreşim düzeyi ortalama 300 hz iken, 528 hz olan sevgi frekansına yükseldikçe yaratım ve iyileşme sürecimizi kuvvetlendiremiş oluruz.
Hayata olan yansımamızda bu sayede yumuşar.
Ünlü şairimiz Yunus Emre’nin de Taocu düşünce sisteminden fırlamış gibi olan
“Sen doğru ol da! Varsın sanan eğri sensin. Lakin unutma ki sen kendini hiçbir şey sanmadığın sürece, doğru insansın…“
Sözü adeta cevap niteliğindedir
Doğaya şöyle bir baktığımızda uyumsuzluğu, kendi ile çelişki yaşayan, kimlik kavgası eden başka hiçbir canlının olmadığını görürüz.
Başkalarının düşüncelerini hayatımızın odak noktası haline getirip yaşamamızı onların öngördüğü kalıplar çerçevesinde yaşamaya kalkarsak hayatımızın açık hava Hapishanesinde yaşamaktan hiçbir farkı kalmaz.
Her daim onay bekleme arzusu ile büyüyen bir nesil olarak kendi özümüzden o kadar uzaklaştık ki ruhumuzu mutsuzluğa, karanlığa hapsettik.
Nesilden nesile dayatılan bu onay ve kabulleniş tutkusu hayatlarimizi ve benliğimizi sadece kısıtlamaktan öte, gerçek potansiyelimizin çiçek açmasını engelleyip bizi kulaklastırmaktan başka hiçbir şey hizmet etmeyen bir düşünce yapısıdır.

Doğru kimin için doğrudur?
Yanlış kime göre yanlıştır?

Başkaları ne yaparsak yapalım, hangi yolda ilerlemek istersek ilerleyelim karşıt bir düşünceye sahip olacaklardır. Herkesi memnun etme çabasında olmak, akıp giden hayatı yaşamak yerini deneyimlemeden yaşam sahnesini terk etmektir.

“Bak ben bildim!“ Kelimesinin sihrine adeta kendimizi kaptırıyoruz. Ama acaba gerçekten bu kuvvet bize ne kadar hizmet ediyor?
Bizler için en zor olan arınma da bu olsa gerek.
İnsanlar mal mülk hırsı ile yanıp tutuşurken, Kibirin sevginin önüne geçtiği, her anın bir çatışma, bir yarış edasıyla geçtiği günümüzde mütevazılığı, azla, özle yetinmeyi bilmeyi, hayatın akışında bir sevgi ile varolmayı deneyimlemeyi seçmek adeta ütopik bir beklentidir.
Ama gerçek Tao ancak bunun bir parçası olmayı seçen için deneyimlenebilir.
Batı zihniyeti dünyayı kalıplaştırmaya, adlandırmaya, bir şekle şemale sokmaya bu denli meraklı iken tüm bu düşünce kalıplarının aksine Tao bizim var saydığımız gerçeğin tamamen zıttıdır.
Tao ne anlatabilen ne de ad verilebilendir. Kalıplara koyup adlandırmak, nesneleştirmek doğanın akışına aykırı olduğu gibi her an dönüşen bir olguyu adlandırmakta aslında imkansızdır.
Tao, başı ve sonu olmayan, bilinmeyenden var olan, zamansız, mekansız olandır. Yeryüzü ya da gökyüzünün yokluğudur

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir