İçeriğe geç

Bindokuzyüz Kitap Alıntıları – Alessandro Baricco

Alessandro Baricco kitaplarından Bindokuzyüz kitap alıntıları sizlerle…

Bindokuzyüz Kitap Alıntıları

Beni durduran gördüğüm şey değildi,
Görmediğim şeydi.
İnsanların gözünde gördükleri şey değil, görecekleri şey görülür.
Ben bir gemide doğdum ve orada öldüm
Umut yoksulun ekmeğidir ve her zaman iyi gelir.
Hayal ve anılarla yaşıyordum, bazen ayakta kalmak için başka yapacak bir şeyin yoktur.
Ve okumayı biliyordu. Kitapları değil, onu herkes yapar, insanları okumayı biliyordu.
Dünyayı hiç görmemişti ama yirmi yedi yıldır dünya o gemiden geçiyordu: ve yirmi yedi yıldır o, o gemide, dünyayı gözlüyordu.
Hayatımda çok aptallıklar yaptım, beni baş aşağı tutsalar ceplerimden hiçbir şey çıkmaz, trompetimi de sattım, her şeyimi sattım ama o hikayeyi onu asla yitirmedim
Bir kenarda güzel bir hikâyen ve onu anlatacak birisi olduğu sürece gerçekten aldatılman zordur.
İnsanların gözünde gördükleri şey değil, görecekleri şey görülür.
Bu saçma
sudan duvarlar çatırdamak üzere
Eğer o klavye sonsuzsa, o zaman
o klavyeyle çalabileceğin bir müzik yoktur.
Yanlış sandalyeye oturmuşsundur:
O, tanrının kullandığı piyanodur.
Onu en son gördüğümde bir bombanın üzerine oturmuştu.
Gerçekten.
Şöyle kocaman bir dinamit paketinin üzerinde oturuyordu.
Bu uzun bir hikaye
Dağarcığında iyi bir öykün olduğu sürece, bir de onu anlatacağın birisi, daha işin bitmiş sayılmaz,
Öyle bir blues döktürdü ki, bir Alman makinistini bile ağlatabilirdi bu. Sanki yeryüzündeki zencilerin bütün pamuğu oradaydı ve onları topluyordu notalarıyla.
İnsanların gözünde, onların ne göreceklerini görürsün, ne gördüklerini değil.
Epey bir zaman çalmaya devam ettik, kimse araya girmeden, benim trompetim ve onun piyanosu, son defa, kelimelerle hiçbir zaman söylenemeyecek şeyleri anlatarak birbirimize.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Düşün şimdi: bir piyano. Tuşlar başlar. Tuşlar biter. 88 tane olduklarını bilirsin. Bu konuda kimse kandıramaz seni. Onlar sonsuz değildir, tuşlar. Sen sonsuzsun, ve senin yapabildiğin müzik, o tuşların içinde, sonsuz. Onlar 88 tane. Sen sonsuzsun. İşte bunu seviyorum. Bununla yaşayabilir insan.
Gemiye bindiğimde on yedi yaşındaydım. Ve hayatta umursadığım sadece bir şey vardı: trompet çalmak. Limanda Virginia adlı buharlı gemiye adam aradıkları lafını duyunca aşağıya inip kuyruğa girdim. Ben ve trompetim. Ocak 1927. Bizde müzisyen var zaten, dedi kumpanyadaki tip. Biliyorum, ve çalmaya başladım. Olduğu yerde durdu ve hiç kıpırdamadan gözlerini bana dikti. Bitirene kadar bekledi, tek kelime söylemeden. Sonra,
Neydi bu? dedi.
Bilmiyorum.
Gözleri parladı. Eğer ne olduğunu bilmiyorsan caz’dır o.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Tüm o dünya/
Nerede sona erdiğini bile bilmediğin, üstüne gelen o dünya/
Ne kadar büyük, bilinmez/
Onun büyüklüğünü düşünerek, sadece düşünerek paramparça olmaktan hiç korkmaz mısınız sizler? Orada yaşamaktan /
Deli değilim ben, kardeşim. Kendimizi kurtarmak için bir yöntem bulduğumuz zaman deli değilizdir. Aç hayvanlar gibi kurnazızdır. Bunun delilikle ilgisi yoktur. Dahice bir şeydir o. Geometridir. Kusursuzluktur.
Hayal ve anılarla yaşıyordum, bazen ayakta kalmak için başka yapacak bir şeyin yoktur. Umut yoksulun ekmeğidir ve her zaman iyi gelir.
Dinlemeyi biliyordu. Ve okumayı biliyordu. Kitapları değil, onu herkes yapar, insanları okumayı biliyordu. İnsanların üzerlerinde taşıdıkları simgeleri: yerleri, gürültüleri, kokulan, toprakları, hikayeleri.
Bir kenarda güzel bir hikayen ve onu anlatacak birisi olduğu sürece gerçekten aldatılman zordur
Eğer dans edersen ölmezsin ve kendini Tanrı sanırsın. Ragtime çalardık, çünkü Tanrı’nın, kimse görmediği zaman, dans ettiği müzikti o
Sizi gidi pislikler, hayat sonsuz bir şeydir, anlıyor musunuz, yoksa anlamıyor musunuz bunu? Sonsuz.
senin bildiğin suyu geri istiyorum

denizi geri istiyorum

sessizliği

ışığı..

Şöyle derdi: Bir kenarda güzel bir hikâyen ve onu anlatacak birisi olduğu sürece gerçekten aldatılman zordur”.

Onun bir hikâyesi güzel bir hikâyesi vardı. O güzel hikâye kendisiydi.

İnsanların gözünde gördükleri şey değil, görecekleri şey görülür.
Sorunları çözümlemek için büyük bir beyin gerekiyordu. Bende olmayan bazı niteliklere sahip olmak gerekiyordu.
son kez sözcüklerle söylenemeyecek şeyler söyledik birbirimize.
En iyisi düşünmemek, yoksa delirmek işten bile değildir. Bir tablo düştüğü zaman. Bir sabah uyanıp onu sevmediğini anladığın zaman. Gazeteyi açıp savaş çıktığını okuduğun zaman. Bir tren görüp ben buradan gitmeliyim dediğin zaman. Aynaya bakıp yaşlandığını fark ettiğin zaman.
Dinlemeyi biliyordu. Ve okumayı biliyordu. Kitapları değil, onu herkes yapar, insanları okumayı biliyordu. İnsanların üzerlerinde taşıdıkları simgeleri: yerleri, gürültüleri, kokuları, toprakları, hikâyeleri
ve batmak / batmak istemiyorum anneciğim / dingin su istiyorum / seni yansıtan / durgun / bu / inanılmaz / su / duvarları / yıkılıyor / hele şu gürültü / senin bildiğin suyu geri istiyorum
denizi geri istiyorum
sessizliği ışığı ve
üzerimde uçan balıklar
istiyorum .
Onun bir hikâyesi güzel bir hikâyesi vardı. O güzel hikâye kendisiydi.
Bir kenarda güzel bir hikâyen ve onu anlatacak birisi olduğu sürece gerçekten aldatılman zordur.
Hayâl ve anılarla yaşıyordum, bazen ayakta kalmak için başka yapacak bir şeyin yoktur.
Deli değilim ben, kardeşim. Kendimizi kurtarmak için bir yöntem bulduğumuz zaman deli değilizdir. Aç hayvanlar gibi kurnazızdır. Bunun delilikle ilgisi yoktur. Dâhice bir şeydir o. Geometridir. Kusursuzluktur. İsteklerim ruhumu altüst etmek üzereydi. Bu istekleri gerçekleştirebilirdim ama başaramadım.
Bu gemiden inmeyi becerememiş olan ben, kendimi kurtarmak için hayatımdan aşağı indim. Basamak basamak . Ve her basamak bir istekti. Her attığım adımda, bir isteğimle vedalaştım.
Yolları görmedin mi ya?/

Sadece yolları düşün, binlerce yol var, bir tanesini nasıl seçebiliyorsunuz?/

Bir kadını nasıl seçebiliyorsunuz?/

Bir evi, sizin olan bir toprak parçasını, bakılacak bir manzarayı, bir ölüm şeklini nasıl seçebiliyorsunuz?/

Tüm o dünya,/

Nerede sona erdiğini bile bilmediğin, üstüne gelen o dünya,/

Ne kadar büyük, bilinmez./

Onun büyüklüğünü düşünerek, sadece düşünerek paramparça olmaktan hiç korkmaz mısınız sizler? Orada yaşamaktan /

Bir düşün şimdi: Bir piyano. Tuşlar başlıyor. Tuşlar bitiyor. 88 tane olduğunu biliyorsun, bu konuda seni kimse kandıramaz. Sonsuz değil onlar. Sen, sonsuzsun,  ve o tuşların içinde, yapabileceğin müzik sonsuzdur. Onlar 88 tanedir. Sen sonsuzsundur. İşte bunu seviyorum ben. Bu yaşanabilir.
En iyisi düşünmemek, yoksa delirmek işten bile değildir. Bir tablo düştüğü zaman. Bir sabah uyanıp onu sevmediğini anladığın zaman. Gazeteyi açıp savaş çıktığını okuduğun zaman. Bir tren görüp ben buradan gitmeliyim dediğin zaman. Aynaya bakıp yaşlandığını fark ettiğin zaman.
İnsanlar böyledir, kaybedenleri sevmezler.
Yarış nedir bilmezdi, kimin kazanacağı umurunda değildi, onu şaşırtan olup bitenlerdi. Bütün olup bitenler.
Dünyayı hiç görmemişti ama yirmi yedi yıldır dünya o gemiden geçiyordu: ve yirmi yedi yıldır o, o gemide, dünyayı gözlüyordu. Ve ruhunu çalıyordu.
Amerika’yı en önce gören kişi. Her gemide bir tane vardır. Ama bunun rastlantısal bir şey olduğu düşünülmemeli, hayır ışık yansımaları meselesi de değildir, yazgıdır, o.
Bir çivi o tabloya artık dayanamadığına nasıl karar verir?

O zavallıcığın da bir ruhu vardır mıdır? Karar alır mı? Uzun süre bu konuda tabloyla tartışmıştır belki, ikisi de ne yapacaklarını bilememişlerdir, yıllarca her akşam konuşmuşlar, sonra bir tarih, bir saat, bir an belirlemişlerdir, onun için de küt!

Belki ikisi de bunu baştan bilirlerdi, önceden anlaşırlardı, yedi sene sonra ben bu işi bırakacağım, benim için uygun, tamam o zaman 13 Mayıs diyelim, tamam, saat altıya doğru, altıya çeyrek kala olsun, tamam, iyi geceler o zaman, iyi geceler. Yedi yıl sonra, 13 Mayıs’ta, altıya çeyrek kala: küt. 

Anlaşılmaz. En iyisi düşünmemek, yoksa delirmek işten bile değildir.

Tanrım, şurama bir düğüm takılmıştı, gerçek bir düğüm, böyle devam ederse beni öldürecekti, vedalaşmayı hiç sevmem, elimden geldiğince gülmeye çalıştım
Eğer o klavye sonsuzsa , o zaman/
O klavyeyle çalabileceğin bir müzik yoktur. Yanlış sandalyeye oturmuşsundur.: O Tanrı’nın kullandığı piyanodur.
Ve okumayı biliyordu. Kitapları değil, onu herkes yapar, insanları okumayı biliyordu..
İnsanların üzerlerinde taşıdıkları simgeleri: yerleri, gürültüleri, kokuları, toprakları, hikâyeleri Bunlar onların üzerinde yazılıydı.
İnanın bana böyle başka bir gemi bulamazsınız: Belki, yıllarca aradıktan sonra, klostrofobisi olan bir kaptanı, kör bir dümencisi, kekeme bir telsiz telgrafçısı, adının söylemesi olanaksız bir doktoru olan mutfaksız bir gemi bulabilirsiniz. Belki.
gemiden inmeyi becerememiş olan ben, kendimi kurtarmak için hayatımdan aşağı indim. Basamak basamak. Ve her basamak bir istekti. Her attığım adımda, bir isteğimle vedalaştım.
kadınlar vardı, her taraf ışıklar içindeydi ve kaplanlarla doluydu
Bazen kendini kurtarmak için yapacak bundan fazla bir şeyin kalmamıştır, elde kalan başka bir şey yoktur artık. Yoksulların numarasıdır bu, ama herşey zaman işe yarar.
Gerçek her şeyin bir gün gelip sona ermesiydi ve buna karşı yapılacak bir şey yoktu.
Dinlemesini biliyordu. Ve okuyabilmeyi. Kitapları demiyorum, onu herkes yapar. İnsanları okuyordu o.
gülüyorduk. Ve şimdi geriye dönüp baktığımda, düşünüyorum da, mutlu
olmak denen şey buydu. Ya da buna
benzeyen bir şey.
Dağarcığında iyi bir öykün olduğu sürece, bir de onu anlatacağın birisi, daha işin bitmiş sayılmaz,
İnsanların gözünde, onların ne göreceklerini görürsün, ne gördüklerini değil.
Deli değilim ben, kardeşim. Kendimizi kurtarmak için bir yöntem bulduğumuz zaman deli değilizdir. Aç hayvanlar gibi kurnazızdır. Bunun delilikle ilgisi yoktur. Dâhice bir şeydir o. Geometridir. Kusursuzluktur.
Bu konuda bir dâhiydi o, söyleyecek bir şey yok. Dinlemeyi biliyordu. Ve okumayı biliyordu. Kitapları değil, onu herkes yapar, insanları okumayı biliyordu. İnsanların üzerlerinde taşıdıkları simgeleri: yerleri, gürültüleri, kokulan, toprakları, hikâyeleri Bunlar onların üzerinde yazılıydı. Okuyordu ve sonsuz özenle katologluyordu, yerleştiriyordu, düzenliyordu Kafasında çizdiği o uçsuz bucaksız haritaya, dünya haritasına, baştan aşağı tüm dünyanın haritasına her gün küçük bir parça ekliyordu, kocaman kentler, kafe köşeleri, uzun nehirler, su birikintileri, uçaklar ve aslanlarla dolu harika bir haritaydı bu. Üzerinde çok başarılı biçimde yolculuk ediyordu, sonra elleri piyano tuşlarında gezinirken bir ragtime’ ın ezgilerini okşuyordu.
Bu geminin birçok bakımdan olağanüstü ve kesinlikle eşsiz bir gemi olduğunu sizlere anlatmama gerek olduğunu sanmıyorum. Klostrofobisiyle ünlü ve büyük bir bilgeliğe sahip Kaptan Smith’in komutasında (bir cankurtaran sandalında kaldığını kesinlikle fark etmişsinizdir), tamamen olağandışı profesyonellerden oluşan eşsiz bir personel sizin için çalışmaktadır: dümencimiz, bir zamanlar rahiplik yapmış, duyarlı, pranoterapi uzmanı, ne yazık ki kör Polonyalı Paul Siezinskj Telsiz telgrafçı, büyük satranç oyuncusu, solak, kekeme Bili Joung gemi hekimimiz, Doktor Klausermanspitzwegensdorfentag, onu acilen çağırma durumunda kalırsanız, yandınız ve en başta da
En iyisi düşünmemek, yoksa delirmek işten bile değildir.
Mutsuzluğu yendim. Yaşamımı isteklerimin pençesinden kurtardım. Geçtiğim yollardan geçebilsen, birbiri ardına isteklerimi büyülenmiş, hareketsiz, sonsuza dek orada durmuş, sadece sana anlattığım bu tuhaf yolculuğun rotasını belirlerken bulursun.
Deli değilim ben, kardeşim. Kendimizi kurtarmak için bir yöntem bulduğumuz zaman deli değilizdir. Aç hayvanlar gibi kurnazızdır. Bunun delilikle ilgisi yoktur. Dâhice bir şeydir o. Geometridir. Kusursuzluktur.
En iyisi düşünmemek, yoksa delirmek işten bile değildir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir