Anonim kitaplarından Binbir Gece Masalları Cilt 1/1 kitap alıntıları sizlerle…
Binbir Gece Masalları Cilt 1/1 Kitap Alıntıları
Sırrını kendinden başkasına emanet etme
Sırrını başkasına emanet eden onu zayi eder
Sırrını başkasına emanet eden onu zayi eder
Hoşuna gitmeyen şeyler işitmek istemiyorsan, seni ilgilendirmeyen konularda konuşma!
Bir kez ateşle kavgaya girişince, ölümü göze almak gerek!
Ben ki yaşamımı senin bakışlarınla sürdürüyorum!
Cesaret, bir an süren sabırdan başka bir şey değildir; ve Tanrı’nın genişletemeyeceği darlık yoktur.
Giysilerimin İçinde Tükenmiş Bir Beden Var ve de Bağrımda İşkence İçinde Bir Yürek!
Ve siz çiçekler! Sevgilimin başına taç olun!
Keşke bütün ömrümce yüreğinin saflığını soluyabilsem…
Seni Tanrı’ya yöneltmeyen tüm zevkler birer felakettir.
İnsanları söyledikleriyle değerlendirmeyin, yaptıklarıyla değerlendirin.
Acele etmenin mirası pişmanlık ve yıkımdır.
Bir insanın gerçekten iyi olduğu hiddetlendiği zaman, bir adamın yiğitliği savaş sırasında ve bir adamın dostluğu ona muhtaç olunduğu zaman anlaşılır.
Güzellik ancak onu aşkla arayana görünür…
Ardında hayırlı evlat bırakanlar ölmezler!
Ey gözlerim! Ağlamayı huy edinmişsiniz; dün dertler sizi ağlatıyordu, bugünse mutluluk!
Ben bundan böyle gecikmeden, bağlanmadan, ömrümü sükûn içinde geçirmek istiyorum!
Artık ruhumu tedirgin eden bu kınamaları ve gözlerimde uykusuzluğu istemiyorum.
Bana “Ne çok değiştin” diyorlar, onlara “Siz bilemezsiniz” diyorum.
Bana “aşk yüzündendir“ diyorlar. Ben de onlara “Artık aşkı da, aşk bardağını da, aşk hüzünlerini de istemiyorum” diyorum.
Ah! Ben artık sadece kalbimi yatıştıran, işkence gören yüreğime merhem olacak şifa veren şeyler istiyorum!
Bana “Ne çok değiştin” diyorlar, onlara “Siz bilemezsiniz” diyorum.
Bana “aşk yüzündendir“ diyorlar. Ben de onlara “Artık aşkı da, aşk bardağını da, aşk hüzünlerini de istemiyorum” diyorum.
Ah! Ben artık sadece kalbimi yatıştıran, işkence gören yüreğime merhem olacak şifa veren şeyler istiyorum!
Tanrı’nın beni ölümsüz kılmasını hiç istemezdim; çünkü ölüm Tanrı’nın gerçek inanç sahiplerine bağışladığı son nimettir.
Hırslı önüne gelene saldırır; hırslının yüreğinde zulüm pusu kurar; kuvvetlenince bunu açığa vurur, zayıfken içinde uyutur.
Mutluluk servet toplamakta değil, merhamettedir.
İnsanın karşısına her zaman dürüst bir kimse çıkmaz.
Aşık olmak ne büyük delilik!
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Ben ki sadece ölümsüz mutluluklar gözetirim!
Bir gün bir bilgeye, İnsanların en kötüsü kimdir? diye sorulunca Yüreğini kötü arzuların bürümesine izin veren kişi dir! Çünkü tüm yiğitliğini kaybeder! yanıtını vermiş.
insanları söyledikleriyle değerlendirmeyin, yaptıklarıyla değerlendirin!
Lokman Bilge oğluna Ey oğlum, ancak üç koşul içinde değerlendirilebilir üç şey vardır: Bir insanın gerçekten iyi olduğu ancak hiddetlendiği zaman, bir adamın yiğitliği savaş sırasında ve bir adamın dostluğu ona muhtaç olunduğu zaman anlaşılır! demiş.
Düşün ki dostun yüreği çok kırılgandır ve tüm kırılgan şeyler gibi gözetilmelidir; çünkü dostun yüreği, bir kez kırılırsa, ince bir bardağın kırılması gibi, bir daha hiç onarılamaz!
Ey gözlerim! Ağlamayı huy edinmişsiniz; dün dertler sizi ağlatıyordu, bu günse mutluluk!
Erkekler de aynı şekilde üç türlüdür:
Düşünen ve düşündükten sonra eyleme geçen adam; düşünen, ancak aydın kişilerin görüşlerini de alan ve büyük bir çekinceyle düşüncesini eyleme geçiren daha bilge adam; ve hiçbir düşüncesi olmayan ve hiçbir bilgeden görüş almayan beyinsiz adam.
Düşünen ve düşündükten sonra eyleme geçen adam; düşünen, ancak aydın kişilerin görüşlerini de alan ve büyük bir çekinceyle düşüncesini eyleme geçiren daha bilge adam; ve hiçbir düşüncesi olmayan ve hiçbir bilgeden görüş almayan beyinsiz adam.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Denir ki, ünlü Halife Ömer ibnü’l-Hattab, şu dört koşula olumlu olarak uymadıkça hiç kimseyi hizmetine almazmış; asla bir yük hayvanına binmeyeceksin, asla düşmandan ganimet almayacaksın, gösterişli giysiler giymeyeceksin ve ibadet saatin de asla gecikmeyeceksin!
Yine anlatırlar ki, Halife Abdülmelik bin Mervan, Mısır’daki ordusunun başında bulunan kardeşi Abdülaziz bin Mervan’a yolladığı bir mektupta şunu yazmıştır: Danışmanlarının ve katiplerinin söylediklerine kulak asmayabilirsin, çünkü onlar sana zaten bildiğin şeyleri anlatacaklardır; ama düşmanın sana ordunun gerçek kuvvetini öğretecek tek kaynak olacağı için, onu asla savsaklama!
Farisi şahı Büyük Keyhüsrev, ordularından birinin yönetimini kendisine bıraktığı oğluna şu mektubu yazmış: Ey oğlum, kendini merhametten sakın, senin kudretini zayıflatır; ama çok sert de davranma, çünkü askerlerin arasında başkaldırıyı mayalandırır!
İnanç bir hazine, yetki de onun muhafızıdır.
Meltem rüzgarlarına iç çekişlerimi emanet ettim.
Yaşamı sev, yaşamdan yararlan: mutluluk bir zaman için vardır, acele et! Ve düşün ki, geriye kalan hiçtir.
Dünyadan ve yaşamdan yararlanmaya bak! Çünkü dünya kalsa da yaşam kalmıyor.
Yaşamı sev, yaşamdan yararlan: mutluluk bir zaman için vardır, acele et! Ve düşün ki, geriye kalan hiçtir.
Çünkü geriye kalan hiçlikten başka bir şey değildir; çünkü yaşamda aşkın dışında, yeryüzünde, boşluktan ve ıssızlıktan başka bir şey yoktur!
Çünkü dünya gezgin atlının konukevi gibidir. Dostum, yeryüzünün atlı gezgini ol sen de!
Yaşamı sev, yaşamdan yararlan: mutluluk bir zaman için vardır, acele et! Ve düşün ki, geriye kalan hiçtir.
Çünkü geriye kalan hiçlikten başka bir şey değildir; çünkü yaşamda aşkın dışında, yeryüzünde, boşluktan ve ıssızlıktan başka bir şey yoktur!
Çünkü dünya gezgin atlının konukevi gibidir. Dostum, yeryüzünün atlı gezgini ol sen de!
Dostum! Şunu iyi bil ki, felakete uğrayınca, artık ne anan baban, ne ülken ne de hoş karşılanacağın bir evin vardır!
Pek içten olmayan bir dostluk sadece aynlığın acısını getirir. Yer yüzünü terk etmek zorunda kaldığı zaman güneş bile saranr.
İnsan bahtından asla kaçamaz, ister açık ister gizli olsun!
İster yüzü rahat, ister sarkık olsun!
İster yüzü rahat, ister sarkık olsun!
Ayrılığın tadı acıdır.
Her insanın yeryüzünde payidar olacağı belli bir zamanı vardır! Bu süre geçince ölümü mukadderdir! Hatta arslanlar ormanlarında beni parçalamak için sürükleseydiler bile, zamanın dolmadığını hissettikçe hiç korkmazdım!
Ölmeyen yazar yoktur elbet! Ama zaman onun ellerinden çıkan yazıyı ölümsüz kılar!
Bırak baht hükmünü yürütsün, dünya yargıçlarının eylemlerine çare aramaktan vazgeç! Olup bitenler önünde asla sevinme ve de yerinme! Çünkü hiçbir şey sonsuza kadar sürüp gitmez. Bahtımızın çizgisine uyuduk, bahtın bize yazdığı mısranın tüm harflerine baş eğmedik. Çünkü bahtını yazgısını saptadığı kimse, onu izlemekten öte bir şey yapamaz.
İnsan elinde varken meyvesi bol ağaç gibidir Etrafına toplanır insanlar
Ama tükenince meyvesi birer birer terk eder
Başka meyveli ağaçlara giderler
Ah bu zamanın insanları ah…
Ama tükenince meyvesi birer birer terk eder
Başka meyveli ağaçlara giderler
Ah bu zamanın insanları ah…
Kendi kendime verdiğim öğütler yerini bulmadı; oysa cahillerin öğütleri başarı sağladı. Bense sadece hoşgörüden nasibimi aldım. Bu yüzden, eğer yaşayacak olursam, kendime öğüt vermekten sakınacağım! Ölürsem eğer, benim başıma gelen, başkalarının dillerini tutmaları için örnek oluşturacak!
“Kim ki bir işin sonunu ve bunun yaratacağı kötülükleri görmezse, tarihten her şeyi kendine dost bilmesin!”
“Hırslı önüne gelene saldırır; hırslının yüreğinde zülüm pusu kurar; kuvvetlenince bunu açığa vurur, zayıfken içinde uyutur.”
Ey kötü talih, artık yeter! Tanrım, kullarına acı! Ne hazin ki, yeryüzünde hiçbir ödül yeteneğe eşit değildir. Çoğu kez evimden çıkar, bahtımı ararım. Epeyce oldu; öğrendim artık, baht ölmüştür. Bu ne yoksulluk! Ey talih, gölgene sığınırlar ama sen bilgeleri sürgün eder, dünyayı budalalara yönettirirsin!
Bırak bu zahmetli çabayı, çek git!
Çünkü baht devinmeyi sevmez!
Çünkü baht devinmeyi sevmez!
Topraktan Doğdum Ben. Toprağa Dönüyorum, Toprak Olarak!
Sanki Hiç Yaşamamış Gibi
Sanki Hiç Yaşamamış Gibi
“Ey layık olmayan kimseye yardım eden! Bil ki, suçlu, işlediği suçuyla zaten yeterince cezalandırılmıştır!”
“Üzgünsün görüyorum, rahatlasana! Hiçbir şey sürüp gitmez: Neşeler gibi dertler de erir biter günü gelince!”
Hoşuna gitmeyen şeyler işitmek istemiyorsan, seni ilgilendirmeyen konularda konuşma!
Anlatırlar ki, Halife Ömer bir gece gezintiye çıkmış. Ve uzakta titreyen bir ışık görmüş ve bu ışığa yaklaşarak ve onun yaydığı yerde varlığının yararlı olacağına inanarak fakir bir yaşlı kadının tutuşturduğu bir ateş üzerinde bir tencere kaynattığını görmüş. Yanında inleyerek sızlayıp duran iki cılız çocuk varmış. Ömer kadına “ Barış üstüne olsun ey kadın! Bu soğuk gecede orada ne yapıyorsun” diye sormuş. Kadın yemek pişiriyormuş gibi yaparak “ Efendim açlıktan ve soğuktan ölecek gibi olan çocuklarıma su kaynatıyorum ama günün birinde Tanrı Halife Ömer’den bizi sürüklediği bu sefaletin hesabını soracaktır” demiş. Halife bu sözlere son kertede şaşmış ve kadına, “ Fakat ey hatun, Halife senin sefaletini bilse gidermeye çalışmaz mıydı sanıyorsun “ demiş. Kadın “ Eğer halkının ve tebaasının her birinin sefaletini böyle bilmeyecekse, neden Halife olmuş Ömer “ diyerek yanıt vermiş…
Ben ki, yüreğimdeki acıyı gizlemek yollarını ve sanatını hiç bilmiyorum.
Meltem rüzgarlarına iç çekişlerimi emanet ettim; ama rüzgar onları soluyacak kişilere asla taşımadı…
Hiçbir şeyin yatıştıramadığı sürekli bir çile, bir uçurum gibi kötü şekilde içimde derinleşiyor.
Ey kötülük yapana iyilik eden, kötüye kendi kötülüğü yeter.
Kederi yüklenmiş olana söyle
Kalıcı değildir keder
Sevinçler nasıl yok olup giderse
O da öyle yok olup gider
Kalıcı değildir keder
Sevinçler nasıl yok olup giderse
O da öyle yok olup gider
Ey talih, gölgene sığınırlar ama sen, bilgeleri sürgün eder, dünyayı budalalara yönettirirsin.
Tokluğun tadını nasıl bilirdik eğer açlığı bilmeseydik.
Ey iyiliğin sahibi, kötülük yapanların yaptıkları kötülüğü ceza olarak yeter
Hoşuna gitmeyen şeyler işitmek istemiyorsan, seni ilgilendirmeyen konularda konuşma!
Rahata kavuşmuş insan ağaç gibidir; meyveli iken herkes onu çevreler ama meyveleri düşünce daha iyi bir ağaç aramak üzere herkes dağılır.
Ve her kişi boynuna asılı bulunan bahtı taşır.
Ama ben Şah iken, Tanrı mızrağını fırlatarak başımdan tacımı uçurdu.
Ey ruhum! Niye saçmalığa dalıyorsun ve kahroluyorsun? Kadere , kaygıya değmeyecek şeylerle zihnini ateşe atıyorsun! Ateşe yakınlaşmanın tutuşma tehlikesi getireceğini bilmiyor musun?
Daha elinin dokunuşuyla, yükseldi duygularım, titredim!
Teninin güzelliğine bakmaya nasıl dayansın bu yüreğim?
Teninin güzelliğine bakmaya nasıl dayansın bu yüreğim?