Soner Yalçın kitaplarından Binbaşı Ersever’in İtirafları kitap alıntıları sizlerle…
Binbaşı Ersever’in İtirafları Kitap Alıntıları
ERSEVER: Türkiye’de ki hadise bana göre şudur: Biz 8. yüzyılda Müslüman olduk.
Türkler Müslüman olduktan sonra, İslamiyet adına Anadolu’ya o pislik Arap kültürü getirilmiştir. Türk milleti Arap kültürünün etkisinde bırakılmıştır.
Benim zavallı halkımın bilmediği o kadar büyük gerçekler var ki; sen biliyor musun Ecevit’in bir Irak ajanı olduğunu!
Halit Gürgen Hizbullah ın Diyarbakır Çevik Güç merkezinde eğitildiğini ortaya çıkarmıştı. Bu haberinden üç gün sonra öldürüldü.
Türk TIR’larını Talabani Yaktırdı
S. Y. – Geçen yıl, Çekiç Güç’ün görev süresinin uzatılması Meclis’in gündemindeyken Kuzey Irak’ta iki olay oldu. Türk TIR’ları yakıldı. Bayan Mitterrand’a suikast girişiminde bulunuldu. Türk basını dahil herkes Saddam’ı suçladı. Nasıl oldu bu olaylar?
C.E. – Sorduğunuzu anladım. Ben cevabını vereyim ama bunun hesabını Talabani vermeli! Olay sırasında oradaydık. Olay
bir provokasyondur ve Saddam’ın, Irak’ın üzerine yıkılmıştır.
Türk arabalarının bombalanmasını hatırlayın. Siz düşünün şimdi, aklıselim sahibi bir insan olarak düşünün. Türk TIR’ları Musul’a giriyor, Birleşmiş Milletler yardımını götürüyor. Tam o sırada da Çekiç Güç’ün Türkiye’de kalıp kalmayacağı Meclis’te oylanacak. Yani Türkiye Saddam bela mıdır, değil midir; bu gücün Türkiye’de kalmasında yarar var mıdır, yok mudur? buna karar verecek. Düşünün, böyle bir ortamda Saddam istihbaratına emir verecek, Şu Türk arabalarını yakın da Çekiç Güç buradan gitmesin diyecek! Aklınız alıyor mu böyle bir işi? Ama Türk hükümeti bunu yutuyor mu, yutmuyor mu onu bilemem
Ersever’in cesedi bulununca aklıma hemen Yeşil kod adlı kontrgerilla elemanı geldi. Zaten Ersever de söylemişti: “Yeşil Ankara’daymış, beni arıyormuş!” ( )
Şurası kesindi: Binbaşı Ersever tanıdığı kişiler tarafından öldürülmüştü. Aksi halde, Ersever’i yakalamak çok zordu. Çok iyi silah kullanıyordu. Bir çatışmada yedi mermili tabancayla yedi kişiyi öldürebileceğini söylüyordu. Tanımadığı kişilere çatışmadan teslim olması söz konusu olamazdı.
S.Y. – Ordudan ayrılmanızda, devletin PKK’nın yaptığı ateşkese sıcak bakmasının mı etkisi oldu?
C.E. – Hayır. Ben ayrıldığımda henüz o sürece gelinmemişti.
S.Y. – Siz “Bu yolla gidilirse PKK başarılı olur” mu diyorsunuz?
C.E. – Olmayan bir Kürt milleti var hale getiriliyor!
S.Y. – Misyoner danışmanlardan devlet adamlarını da kastettiniz mi?
C.E. – İsim vermem. Onlar kendilerini biliyorlar, çok iyi biliyorlar. Apo’ya Bekaa’da “sayın başkan” diye hitap ediyorlar. Yazıyorlar, çiziyorlar, ondan sonra da, “Türk kamuoyunu PKK hakkında bilinçlendiriyoruz” diyorlar. Bilinçlendirmekle alakası yok. “Sayın başkan” diyen kimseler onlardır. Apo öyle bir hale geldi ki “Bay Öcalan” bile dendi. Ateşkes meselesinde ve bunu ne yazık ki yöneticilerimizden bile duyduk. Bay oldu, o sümüklü Öcalan! TV’ye çıkarıyorlar. Aslında bunlar da önemli değil, bir insanın davranışı; yok burnunu gözünü siliyormuş. Bunlarla siz bir yere varamazsınız.
S.Y. – Bir de “misyoner danışmanlar” diyorsunuz, ondan kimi kastediyorsunuz?
C.E. – Siz biliyorsunuz aslında bu misyoner danışmanları; Cengiz Çandar gibi isimler.
Öcalan, Bekaa’da yüzlerce Kürt gencini “MİT ajanı” diye kurşuna dizdirmiştir. Serxwebun Berxwebun’da bunların resimlerini yayımlamıştır. Eğer bunların bir tanesi Türk devletinin adamı olsaydı, PKK bugün bu hale gelmezdi.
Türkiye’de kurumları temsil edenler ne kendi siyasî tarihimizi, ne Kürt tarihini, ne Irak, ne Suriye tarihini biliyor. Komşulara yönelik stratejisi bile yok!
Harekât sırasında bizzat Abdullah Öcalan’ın kendi ağzından konuşmalarını da takip ettik –tüm PKK savaşçılarının başındaki o komutanların adamlarıyla konuşmalarını da takip ettik–, PKK’nın kaybı 1.500-2.000 civarında, bunlar kayıplarla beraberdir. Telsizlerden dinledik bunları. 4.000 civarında kayıp var Talabanî ve Barzanî kuvvetleri de dahil. Türk askerlerinin kaybı ise 25-30’u geçmez. PKK’nın firar edenlerle birlikte kayıplarına 4.000-4.500 diyebiliriz. PKK’nın kaybı bu. Bazı kamp bölgelerine ağzınıza ıslak havlu takmadan giremiyordunuz kokudan. O kadar ceset vardı.
Türkiye’deki hadise bana göre şudur: Biz VIII. yüzyılda Müslüman olduk. Türkler Müslüman olduktan sonra, İslamiyet adına Anadolu’ya o pislik Arap kültürü getirilmiştir. Türk milleti Arap kültürünün etkisinde bırakılmıştır.
“Gladio’yu keşfettikten sonra ondan örgüt elemanlarının haricinde haberdar olan tek kişinin kendin olduğunu bilmek, bunun neticesinde de seni her an öldürebileceklerini düşünmek korkunç bir duygu ”
Fellice Casson[1]
1. NATO bünyesindeki gizli kontrgerilla örgütü Gladio’yu ortaya çıkaran İtalyan savcı.
Geldi.Aylarca peşinden koşmuştum.Kaç kişiden icraatlarını dinlediğim kontrgerilla şefi Binbaşı Ahmet Cem Ersever şimdi karşımdaydı
Orta boylu,gür bıyıklılı,hafif sarışın,saçlarının önleri seyrekleşmiş.Gözlüklü.Bir arkadaşıyla gelmişti
C.E. – Kendi halkını kötü duruma sokan ve belirgin bir ideolojiyi kılıf olarak üzerine almış, her türlü dalavereyi çeviren tiplerden bu memleketi kurtarmak lazım.
Bakın benim söylediğim şudur: Türkiye Cumhuriyeti bu soruna bir an evvel çözüm getirmek zorundadır. Bu iş yüz kişi öldürdük, iki yüz kişiyi kıstırdık türünden açıklamalarla olmaz.
İnsan topluluklarını ayakta tutan bence en önemli faktörlerden birisi kültürdür. Eğer sizin kendinize özgü bir kültürünüz yoksa siz ayakta kalamazsınız.
Mustafa Kemal Atatürk gerçek benliğine, gerçek kimliğine, kültürüne kavuşturmak istemiştir. Fakat onun ömrü yeterli olmamıştır.
Ben Türk milletinden peygamber çıkmadığına seviniyorum. Çünkü Tanrı, peygamberlerini, nizamından çıkmış, yolundan çıkmış, kokuşmuş insan topluluklarına göndermiştir ve tüm peygamberler araptır. Bütün peygamberler Ortadoğu’da Sami ırkından çıkmıştır. İslam kültürü ile Arap kültürünü bağdaştırmamak gerekir. İkisi ayrı olaydır. Arap kültürü kokuştuğu için bu peygamberler oraya gönderiliyor. Bunların bu yozlaşmış yapısını düzeltsin diye gönderilmiştir. İşte bize birtakım kişiler İslam adına yozlaşmış Arap kültürünü enjekte etmiştir, topluma vermiştir.
Tarih 5 Haziran 1993. Ulusal Basın Ajansı saat 11.02’de Aydınlık’ın Ankara bürosuna bir haber geçiyor. Şöyle:
Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Grup Başkanlığı görevinden istifa eden Kıdemli Binbaşı A. Cem Ersever, ‘Bu iş Girek Vadisinde başladı, orada bitirilecektir, dağda başladı dağda bitirilecektir’ dedi.
PKK’nın tek yanlı ateşkes kararından sonra İçişleri Bakanı İsmet Sezgin olmak üzere bazı siyasilerin PKK lideri Abdullah Öcalan’a ‘Bay Öcalan’ diye hitap etmeye başladığına dikkat çeken Ersever bu yaklaşımın PKK’ya karşı verilen mücadeleyi zarara uğrattığını söyledi.
Türkiye Cumhuriyeti’ni ne hale soktuklarını farkında mıdırlar? Ben pek sanmıyorum. Ne zaman misyoner danışmanlar tarafından yönlendirilmekten kurtulacaklar? Yine aynı masalları yutturmaya devam ediyorlar.
“Gladio’yu keşfettikten sonra ondan örgüt elemanlarının haricinde haberdar olan tek kişinin kendin olduğunu bilmek bunun neticesinde de seni her an öldürebileceklerini düşünmek korkunç bir duygu…” – Fellice Casson
Şahit düşen yoksul çocukları, pisi pisine ölen Kürt çocukları, siyasete sızan terör sözcüleri ve Terörün belini kırdık lafından başka marifeti olmayan yöneticiler…
İşte bizim Güneydoğu bölgemiz . Ne zaman biteceği belirsiz kabus
– Türkiye’de hükümetler basından çok etkileniyor
“Eğer Ersever bu karanlık işlere karıştı ise bunu kendine çıkar sağlamak için mi yapmıştı? Yoksa devlet çıkarı için mi yapmıştı? Bilindiği gibi, dünyanın her ülkesinin istihbarat (özellikle kontrgerilla) örgütleri giderlerinin büyük bir bölümünün uyuşturucu, silah kaçakçılığı gibi yasadışı yollardan elde ederler.
İtirafçıların bir bölümü JİTEM’e memur yapılıyor. Bir kısmı devletin örtülü ödeneğinden maaş alıyor. Ancak bunlar büyük giderler. Türkiye ekonomisinin tehlike sinyalleri verdiği son yıllarda bu tür giderler için başka kaynaklar da aranıp bulunmuş olabilir mi? Acaba Ersever böyle bir kaynağın yaratılmasında aktif bir rol oynadı mı?”
“C.E: Kim bu emperyalist güçler, Amerika, Almanya, İngiltere, Fransa Dünyadaki bütün tezgahlar, bu benim inancım, Amerika tarafından planlanır, askeri operasyonlarını Amerika icra eder. İstihbarat çalışmalarını İngiltere yürütür. Kültürel faaliyetleri Fransa yürütür. Bu dolapların çevrilmesi için ortalığın karışması gerekir. Bunu tezgahlayan da Almanya’dır.”
“C.E: Ben gelip teslim olan itirafçılardan ‘Ben yanılmışım, beni kandırdılar, beni dağa götürdüler, benim hiçbir şeyden haberim yoktur’ falan diyenlere inanmadım hayatım boyunca. Ama benim karşıma geldiğinde ideolojik olarak Marksizmi, Leninizmi benimsemiş, PKK’nın bağımsız Kürdistan kuracağına inanmış, ‘Kendi isteğimle PKK’ya gittim’ diyen, ‘PKK’nın gerçek Marksist-Leninist olmadığını gördüm, Kürt halkı için, Kürdistan için mücadele etmediğini gördüm’ diyenleri de baş tacı etmişimdir. Çünkü erkekçe çıkmıştır, konuşmuştur, yalan söylememiştir. Şimdi böylesine pırlanta gibi davranışlar içinde bulunan adamları, insanları biz niye içeri tıkarız. İdeolojik olarak yetişmiş; dağları, araziyi biliyor. İşte bunlardan kılavuz olarak, yol gösterici olarak, örgütü tanıtıcı olarak istifade edelim. Psikolojik harekat ekipleri kuralım.”
“C.E: Siz, beni bir yere komutan olarak gönderiyorsanız, burada alınması gerekli tedbirleri ben alırım. Ben size görev tipi diye bir emir izah etmeye çalıştım. Hem beni oraya komutan diye göndereceksiniz, ardından ‘şunu yapma, bunu yap’ diyerek uzaktan kumandayla beni idare etmeye çalışacaksınız. Böyle şey olmaz. Sanıyorum hadise bundan kaynaklanmıştır. Eğer tam yetkili olarak oraya bir ‘asayiş komutanı’ gönderiyorsanız, asayiş komutanının tekliflerine uyacaksınız.”
“C.E: Gayri nizami harpte iki unsur vardır. Biri, gerillanın eylem yapmasını engelleyici tedbirlerin alınmasıdır. Yani anti-gerilla faaliyetleridir. Literatürde böyle geçer. Gerillayı dağlarda, kırsalda, gerilla gibi davranarak yok eden birliklere ve bu faaliyetlere de kontrgerilla denir.”
“C.E: Türkiye daha komşularını tanımıyor. Türkiye’de kurumları temsil edenler ne kendi siyasi tarihimizi, ne Kürt tarihini, ne Irak, ne Suriye tarihini biliyor. Komşulara yönelik stratejisi bile yok!”
“Silopi’de MHP’li olduğunu her fırsatta dile getirmesiyle ünleniyor. O yıllarda Kartal Tibet’in başrolünde oynadığı Tarkan filmleri çok popüler. Tarkan’ın Kurt’undan etkilenen Ersever yanında köpekle geziyor. Köpeğin adı ise Ecevit!”
Fikre, ihanet diye bakmamak lazım.
“Hasan Irmaz itirafçı olduktan sonra Cem’in yanında çalışmaya başlıyor. Bunlar PKK kıyafeti giyiyorlar. PKK sempatizanlarını tuzağa düşürüp öldürüyorlar. Faili meçhul birçok olayı da bu ekip gerçekleştiriyor. Bölgede Cem’in bilgisi olmadan kimse bu tür cinayetler işleyemez.”
“Bunlar köy köy, mezra mezra dolaşırlar. Her timin kendi bölgesi vardır. Hepsi çok iyi Kürtçe konuşur. Zaten bunları birçok köylü PKK’lı sanır. Bu timleri sizde görseniz PKK’lı mı, asker mi olduğunu anlayamazsınız. Hepsi bıyıklı ve sakallıdır.”
“JİTEM (Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele) Komutanlığı’na bağlı; gerilla gibi giyinen, altlarında özel arabaları bulunan JİTEM komutanları dışında kimseden emir almayan, kendi başlarına buyruk olan çoğunlukla dağda gezen, mağaralarda kalan timler vardır.”
“Kontrgerilla NATO ülkelerinin tümünde var. Türkiye’nin NATO’ya giriş tarihi 1952. Kontrgerilla ise ülkemizde 1953 yılında kuruldu. O zamanki yasal adı, Seferberlik Tetkik Kurulu. Fikir, finansman ve teçhizat daima ABD’ye aitti. Seferberlik Tetkit Kurulu’nun, yani kontrgerillanın personeli de ABD ordusunun ve CIA’nın subayları tarafından eğitildi. 1965 yılında Seferberlik Tetkik Kurulu, Amerikan Askeri Yardım Heyeti (JUSMATT) binasına taşındı! Adı değişti, Özel Harp Dairesi oldu.”
Yazmak, gerçekten cesaret istiyodu.
Beş gün sonra cesedin Binbaşı Ersever’in yakın arkadaşı Mustafa
Deniz’e ait olduğu anlaşıldı. Ersever’in cesedi bulunduktan sonra
Mustafa Deniz de teşhis edilmişti.
Soruşturmayı yürüten Subay, iki ölüm arasında gün farkı yok, saat farkı olabilir dedi.
Şurası kesindi: Binbaşı Ersever tanıdığı kişiler tarafından öldürülmüştü. Aksi halde, Ersever’i yakalamak çok zordu. Çok iyi silah kullanıyordu. Bir çatışmada yedi mermili tabanca ile yedi kişiyi öldürebileceğini söylüyordu. Tanımadığı kişilere çatışmadan teslim olması söz konusu olamazdı.
Binbaşı Ersever bildiklerinin çok az bir bölümünü anlattı.
Ya hepsini anlatsaydı!..
İtirafçı koğuşlarında müthiş bir rekabet yaşanıyor: Ağalık rekabeti. Kim örgüte daha fazla zarar verdiyse onun şansı fazla. Bu nedenle sürekli yeni itiraflar üretiliyor. Diyarbakır’da itirafçı koğuşlarında sık sık kavga çıkıyor bu nedenle. Üstelik cezaevi müdürleri itirafçı gruplar arasında taraf tutarak birbirlerine düşürüyorlar ”
Önce itirafçılar iyi çalıştı doğrusu. Mesela sadece kadın itirafçılardan bir tim oluşturdum. Çok iyi istihbarat topladılar. Ancak daha sonra itirafçılar para işlerine girdiler. ”
Bunların bir başka yaptıkları iş ise şudur; PKK’ya vergi veren yani
haraç veren kişileri tespit ederler. Bu kez kendileri gidip haracı veren adamı tehdit ederler. ‘PKK’ya para verdiğini öğrendik, seni götürüp işkence yaparız’ diye korkuturlar, şantaj yaparlar. Adamlar ise bu kez itirafçılara para verir! ”
Biraz önce söylediğim gibi bunlar uyuşturucu kaçakçılığı da yaparlar. Van-Hakkari operasyonlarını bu ekip yapar. Diyarbakır Cezaevi’ne uyuşturucuyu da bunlar sokar. ”
Devlet bunların hepsini biliyor ve göz
yumuyor. İtirafçılara mecbur kalmıştır koskoca Türkiye Cumhuriyeti. ”
Siz doğru yazdınız; Bu eroin-silah kaçakçılığı işinde Jandarma ve
polis de vardır. Bunların hepsi işbirliği yaparlar.
Faili meçhul olaylarla birlikte bölgede güvenlik güçlerininkontrolünde Hizbullah adlı İslamcı bir örgüt sahneye çıktı. Sonuçta Güneydoğu bir yılda ortalama 200 faili meçhul cinayetin yaşandığı bir bölge haline geldi.
Yeşil’den neden korkmadığını merak etmiştim. Sordum. Şöyle
yanıtladı: Onlar benim kim olduğumu iyi bilirler! Onlar bölgede dev, bilmedikleri coğrafyada cüce olurlar.
Biz K. Irak sınır ötesi operasyonu yapmışız. Barzani ve Talabani
bizim hükümete söz vermişler; Bölgelerinden PKK’yı atacaklar. Sınırın o yanında karakollar kuracaklar vs. Bizim basın o günlerde Talabani’yi göklere çıkarıyor.
İşte bu Talabani, Türkiye’ye PKK’yı yok edeceğini söylerken aynı
tarihlerde K.Irak’ta Süleymaniye Üniversitesi’nin açılışı konuşmasında, PKK’ya nasıl destek verdiklerini, Kürtlerin biraraya gelerek büyük Kürdistan’ı kuracaklarını söyledi.
M. DENİZ: PKK’lı olmayan tek bir kaçakçı yoktur. Yoksa
kaçakçılık yapamaz.
ERSEVER: Yapamaz zaten. Karşı tarafa gittiğinde, her yere PKK
hakim. Oraya haraç vermek zorunda, götürdüğü malları vermek
zorunda
-Kontrgerillacı subay sözüne itiraz mı ediyorsunuz?
ERSEVER: Şöyle karşı çıkıyorum: Kontrgerilladan yasadışı faaliyetler yapan bir kuruluş kastediliyorsa buna itiraz ediyorum. Ama gerilla gibi davranıp, gerillayla mücadele eden kişi kastediliyorsa, evet bizler bunu yapmak zorundayız.
ERSEVER: JİTEM adı yanlıştır. Öyle bir teşkilat yok. Tam adı Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığıdır. JİTEM, Jandarma İstihbarat
ve Terörle Mücadele demek: Böyle bir örgüt yok. Böyle bir
organizasyon hiç bir zaman olmadı.
ERSEVER: İsmail Selen döneminde çok
düzgün bir taktik uygulanmıştır. Özellikle Cudi ve Gabar Dağı
bölgesinde arazinin en yüksek noktalan, su kaynakları küçük küçük birimlerle, küçük fakat güçlü bir şekilde tutulmaya çalışılmıştır. Bu dağdaki gerillanın ovaya inmesi demektir. Yaz şartlarında su kaynaklarının tutulması; tabi 1988-89 şartlarında. O dönemde dağlar köylerle doluydu. Meskûn mahallerdi. Ama sorun teşkil etmiyordu. Buralar tutulmuştu. Daha sonra İsmail Selen’in görevden alınmasına neden olan tartışmalar sonucunda bu zirveler bırakılmıştır. Bakın Vietnam örneğine geldik. Küçük birimlerin araziyi terk etmesi. Şimdi bölge hakimiyeti diye bir hadise vardır, gerilla harbinde. O dönemdeki tedbirler bölge hakimiyet tesisine yöneliktir. Gerilla hareket edemez,
siz gerillanın yuvasını gider bulur ve onu tepelersiniz.
Böyle bir uygulama varken bilahare bu zirveler bırakılmıştır. Gerilla dağlara çekilmiştir, canı istediği gibi cirit atmış, suyunu da içmiştir. Artı, bütün araziyi olduğu gibi mayınlamıştır.
-Üsbölgeleri var diyorsunuz. Bunlara yönelik yapılacak operasyonları, komutanlar ‘yapmayın’diye durdurdu mu?
ERSEVER: Yapılmadı. Böyle bir emir verilip verilmediğini
bilmiyorum. Bir örgütsel eylemi düşünün. Dağdan inip de pat diye vurmazlar. Bunun bir hazırlığı var. Bingöl eyleminin yapıldığı bölgeye adamlar gökten zembille mi geldi? Meşhur tabirle, ‘komşu ülkeden’ falan mı geldi? Yıllardır oradalar. Bilmiyorlar mı onların orada olduğunu? Teker teker yerleri biliniyor. Sorun istihbaratçılara! Örneğin, Diyarbakır’daki üs bölgeleri nerelerdir? İstihbaratçılar, adıyla, sanıyla, haritadaki koordinatlarıyla size söyleyeceklerdir.
ERSEVER: Bakın bir örnek vereyim. Karakollarımıza baskın olduğu
zamanlar şehirlerde kitle eylemleri olduğunda haber kaynaklarımız kısılırdı. Bakarsınız, bir PKK grubu kıstırılır, on, on beş tane öldürülür. Suratımıza bakmayan adamlar gelirler çayımızı içerler.
MUSTAFA DENİZ: Örneğin Kuzey Irak harekâtı sırasında karakollara kafasını çevirip bakmayan insanlar, istihbarat birimleriyle ilişkilerini donduran insanlar, harekât sonrası gelmeye başladılar. PKK’nın en keskin milisleri, Silopi sorumluları Revşen’i polise teslim ettiler.
ERSEVER: Bu bizim savunduğumuz fikirleri destekleyen bir örnektir. Vatandaş devletin yetkin olmasını istiyor. Dağdaki gerillayı vurun, şehirdekilerin sesi çıkmaz.
MUSTAFA DENİZ: Bir de şehirle, kırsal alan arasındaki ilişki
koparılacak. O zaman örgüte katılım da olmaz. O zaman bir çok insan da örgüte gitmez.
-Kontrgerilla sözcüğüne neden itiraz ediyorsunuz?
ERSEVER: Şundan itiraz ediyorum. Eğer Kontrgerilla’dan yasadışı
faaliyet yapan bir kuruluş kastediliyorsa buna itiraz ediyorum. Amagerilla gibi davranıp gerillaya karşı mücadele eden kastediliyorsa, evet. Zaten bunu yapmak zorundayız.
ERSEVER: Siz Güneydoğu’da görev yapan personelin terfi ve yükselme işleri, başarı oranlarını Güneydoğu’da elde ettiği başarıya göre tayin ve tespit etmeye kalkarsanız, o zaman herkes yalan söyleyecektir veya düzeltelim bunu, başarılı gösterecektir kendisini
S.Y – Eşref Bitlis’in stratejisi, Amerika, İngiltere, Almanya ile çelişiyor
muydu?
C.E. – Eşref Paşa şunu her zaman söylemiştir. Kürt meselesi ile PKK aynı şey değildir. Bu sözlere bakarak, siz yorumda bulunun! Eşref Paşa bu konuda bilinçliydi. Eşref Paşa dağdaki gerillanın kökünün
kazınmasını arzu ediyordu.
Ben Türk milletinden peygamber çıkmadığına seviniyorum. Çünkü Tanrı, peygamberlerini, nizamından çıkmış, yolundan çıkmış, kokuşmuş insan topluluklarına göndermiştir
ve tüm peygamberler Araptır. Bütün peygamberler Ortadoğu’da Sami ırkından çıkmıştır. İslam kültürü ile Arap kültürünü bağdaştırmamak gerekir. İkisi ayrı olaydır. Arap kültürü kokuştuğu için bu peygamberler oraya gönderiliyor. Bunların bu yozlaşmış yapısı düzeltsin diye gönderilmiştir.
”Korucular arasında samimi olarak PKK ile dövüşen yoktur ”
demiyorum, vardır. Ama 40 küsur bin köy korucusundan, bunun sayısı bini geçmez. Geri kalan hiçbiri işe yaramaz.
Köy korucuları birbirlerine güvenmezler, birbirlerine hasımdırlar.
Bunlarla PKK’ya karşı mücadele edilir mi? Edilmez. Etmiyor zaten.
Mevcut Köy Kanununa bir madde ekleyip
Köy Koruculuğu denilen ucube teşkilat ortaya çıkarıldı.
Bu teşkilat bence prematüredir. Erken doğumdur ve aynı zamanda bir ucubedir. Gayri nizami savaşta bu tür teşkilatlar yapılır, halk silahlandırılır. Ama devlet önce bu tür alanları temizler, güvenliğini tesis eder, ondan sonra halkı silahlandırır ve ‘güvenliğini koru’ der. Gerilla oradayken yapamaz bunu.
Demokratik devletin üç organı var; Yasama, yürütme ve yargı. Yasama Ankara’da, yürütme ve yargı kırsal kesimde jandarma karakoluna kadar uzanır. PKK önce jandarma karakollarına vurmaya başladı. Yani yürütme ve yargıyı vurmaya başladı. Biz hemen karakollarımızı kapattık, etrafına hendekler açtık, kum torbaları koyduk, dikenli tellerle çevirdik. Vatandaş karakola yanaşamaz oldu. Orada görev yapan personele de bu
savaşın gayri nizami savaş başlangıcı olduğu söylenmedi. Tersine ‘iki buçuk eşkiya’ edebiyatı yapıldı. Halk o dönemde çok iyi hatırlıyorum, akın akın bize geliyordu, bilgi vermek için. Karakolların boşaltılması, devletin belli merkezlere toplanması, kırsal kesimdeki vatandaşı sahipsiz bıraktı. Tıpkı Vietnam’da olduğu gibi. Devletin büyük taktik hatasıdır bu.
Bu saldırılar gökten zembille yapılmadı. Gerilla faaliyetinin geçmişi vardı. Yıllarca bu bölgede çalıştılar. Kuzey Irak’tan geldiler, Suriye’den geçtiler. Keşiflerini yaptılar. Üs bölgelerini tesis ettiler, üs bölgesi adı bile suçtu bizim literatürde. ‘Vay üs bölgesi olur mu?’ Yahu niye olmasın, bu askeri bir faaliyettir. Gayr-i nizami harp bu.
”Halkı kazanmak istiyorsanız o halkın güncel sorunlarına pratik çözümler getirmek zorundasınız. Peki, halkın güncel sorunu nedir: PKK baskısı ve terörüdür. Neden? PKK, halk tarafından çıkarılmış bir örgüt değildir. PKK’nın geçmişi bellidir.
Başlangıçta, arkalarında Bulgar istihbaratı vardı, Suriye istihbaratı
vardı. Açık konuşuyorum; Celal Talabani ise PKK’yı Bekaa’ya bizzat yerleştiren adamdır ”
”Güneydoğu Anadolu’da bugün PKK’ya ihanetin cezası ölüm. Devlete ihanetin cezası ise 15 gün gözaltıdır. Güneydoğulu bir vatandaş olarak tercihinizi yapın. Yanlış anlaşılmasın, ben devlet de öldürsün demiyorum. PKK’ya ihanetin cezasının ölüm
olması olayını ortadan kaldıralım diyorum. Vatandaşın can güvenliğini sağlayalım diyorum. ”
Ersever 1988 yılında Şırnak bölgesinde görev yaptığı dönemde, İdil ilçesinden Mehmet Bayar adlı bir kişiyi gözaltına alıyor. Daha sonra Bayar’ın koynuna bomba koyup, ellerini arkadan bağladıktan sonra kaçmasını söylüyor. Mehmet Bayar kaçarken bomba patlıyor ve ölüyor. Bayar bu olaydan sonra TRT ekranlarında terörist olarak gösteriliyor! Ceset İdil Taburu’nun bahçesine gömülüyor.
Ersever 1984 yılından beri Güneydoğu’da görev yapıyordu. Doğrusu çok ilginçti; Herkes bölgeden kaçarken Ersever yıllardır
Güneydoğu’daydı!
JİTEM timleri, muhbirler, PKK itirafçıları aracılığıyla tespit ettikleri
sığınaklardan ele geçirdikleri silah ve mermileri kaçakçılar vasıtasıyla PKK’ya, K.Irak’taki peşmergelere satıyorlar!
Sıfır hattında; yani sınırda bulunan Bölük Komutanlarının, Alay
Komutanlarının, İl Jandarma Alay Komutanlarının yüzde 80’i bu işin içindedir.
Bölgeye gelen sınır komutanları, ister istemez bu işlere bir şekilde bulaştırılıyor. Yeni gelen komutana kaçakçılık yapan ağalar, korucu başları, belediye başkanları hemen ziyarete gelirler. Komutanın nabzını yoklar, hediyeler verirler. Samimi olmaya çalışırlar. Eğer samimi olurlarsa işler kolaylaşır. ‘Al gülüm ver gülüm’ başlar. Zaten tayini çıkan komutan yeni gelen subaya dönen dolapları anlatır. Eğer yeni gelen subay iyi niyetli ise uyuşturucu kaçakçılığına karşı biriyse bu kez ağalar, korucular onu yerinden etmek için çeşitli dolaplar çevirirler. Nüfuzlarını kullanırlar. Araya kimler kimler sokulur; Belediye Başkanları, Milletvekilleri, Bakanlar
Astsubay, Güneydoğu’da görev yapan bazı subayların uyuşturucu ve silah kaçakçılığı yaptıklarını iddia ediyordu! Kişi ve yer isimleri veriyor, olayları detaylarıyla anlatıyordu: JİTEM çok iyi amaçlar için kuruldu. İstihbarat toplamak tek gayesiydi. Sonra dejenere oldu. Tim komutanları kendi gruplarını oluşturdukları için işi bilen elemanlar yerine, kendisine çıkar sağlayacak, kendi yaptığı kanun dışı davranışlara göz yumacak itirafçıları, askerleri seçmeye başladılar. Çoğu tim elemanı yapılan kanun dışı hareketlere göz yumdu. Üst rütbeler de ses çıkarmadı. Sonuçta ufak çapta başlayan kanun dışı hareketler çok büyüdü. Binlerle ifade edilen paralar, milyarlarla ifade edilmeye başlandı. Nihayet JİTEM’de çalışanların hemen tümü bölgede uyuşturucu ve silah kaçakçılığında etkin rol almaya başladılar.
Türkiye Yeşil adlı bir tetikçinin varlığını ilk kez bu kitaptan öğrendi.
Türkiye’ye JİTEM’in adını ilk kez bu kitabın yazarı duyurdu. Güneydoğu’daki bazı cinayetlerin failleri bu kitap sayesinde gün yüzüne çıktı.
Ve Türkiye yıllardır soyut bir biçimde tartıştığı-konuştuğu kontrgerilla gerçeğini bu kitaptan öğrendi.
Dün yaptığım gibi bugün de yazarak öğrenmeyi ve öğretmeyi sürdürüyorum.
Ne tuhaf bir kafadır ki o, Türkiye’deki kontrgerilla faaliyetlerini ortaya çıkaran Soner Yalçın’ı, ABD’nin entel -kontrgerillası olmakla itham etmektedir! (Doğu Perinçek, 10 haziran 2001, Aydınlık)