İçeriğe geç

Bilincim Sana Söylüyorum, Bilinçaltım Sen Anla Kitap Alıntıları – Mustafa Çay

Mustafa Çay kitaplarından Bilincim Sana Söylüyorum, Bilinçaltım Sen Anla kitap alıntıları sizlerle…

Bilincim Sana Söylüyorum, Bilinçaltım Sen Anla Kitap Alıntıları

Affetmek kendine saygı duymak anlamına gelir. Çünkü kendine saygı duyan insanlar, zihinlerinde zehirli düşüncelerle yaşamazlar. Değiştiremeyeceği bir geçmiş için, elinin altındaki geleceği feda etmez kendisine saygı duyan bir insan.
Affetmek kendine saygı duymak anlamına gelir. Çünkü kendine saygı duyan insanlar, zihinlerinde zehirli düşüncelerle yaşamazlar. Değiştiremeyeceği bir geçmiş için, elinin altındaki geleceği feda etmez kendisine saygı duyan bir insan.
Yaşadığın bütün acılar, artık eskimiş resimlerden
ibaret.
İnan bana bir insanın kendini sevmemesi, kendisi dışında hiç kimsenin umurunda değildir.
İyi insanların en büyük intikamıdır affetmek.
Zaman geçiyor… Söz dinlemiyor. Dakikalar birbirini kovalıyor ve mevsimler değişiyor, insanlar değişiyor, gün bitiyor, kitap bitiyor…
Bir şeylerin bitmesi acı vermez her zaman insana. Bazı sonlar insanı üzer ve ben insanı üzen sonları hiç sevmem. O yüzden bu kitap biterken, senin bunca yıl biriktirdiğin acıların, öfkelerin, mutsuzlukların da bitiyor olması beni mutlu ediyor.
Biten her şey hüzünlendirmez insanı. Acılar biterken mutluluk seremonisi başlar ve bu bitiş, muhteşem başlangıçlara gebedir.
Bir insan, bir anıyı, tamamen gerçek gibi yaşadığı zaman, vücudunda hissettiği ilk değişim, nefes alıp verme şeklidir. O anda nefes alıp verişi tamamen değişir. Nefesini göğsünden alır ve nefesi kesik kesiktir.
Ben şanslı bir insanım.
Ben huzurlu bir insanım.
Ben kararlı bir insanım.
Ben güçlü bir insanım.
Ben çok özel bir insanım.
Kalbimi sevgiye açıyorum.
Kendim olmaktan dolayı mutluyum.
Kendini sevmeyen insanlara hep şunu söylerim; “Sen kendini sevmiyorken, başkalarının seni sevmesini nasıl beklersin?”
“Senin kendini sevmek için bir nedenin yokken, bir başkasının seni sevmesi için bir nedeni olabilir mi?”
“Sen kendini sevmeye layık görmezken, bir başkası seni neden buna layık görsün ki?”
hayattaki herkesten kaçabilirsin, ama bir tek kendinden kaçamazsın. Her ne yaparsan yap eninde sonunda kendine çarparsın. İnsanın dönüp dolaşıp geleceği yer kendisidir. Her insan kendisinin kürkçü dükkânıdır ve dönüp dolaşıp geleceği yer orasıdır.
Kendimi seviyorum… Hem de çok, ama çok seviyorum… ..
Her gün yeni bir hayattır, her an yeni bir fırsattır.
Ve ben her günün farkına vararak yaşamayı, fırsatlara odaklanmayı seçiyorum.
Olay bir kere yaşanırken; zihninde onu yıllarca devam ettiren kim?
Geçmişine acı dersen, geçmişin acıdır ve acıtır.
Hayatın yumrukları da, bizi ya yere serer, ya da bir şampiyon yapar.
Affedemediğin kendini affet.
Kendine sarıl.
Kendini sev
Affetmek kendine saygı duymak anlamına gelir… Çünkü kendine saygı duyan insanlar zihinlerinde zehirli düşüncelerle yaşamazlar… Değiştiremeyeceği bir geçmiş için, elinin altındaki geleceği feda etmez kendisine saygı duyan bir insan.
Affetmek karşımızdakine verdiğimiz en güzel cevaptır. İyi insanların, en büyük intikamıdır affetmek. Affetmek, o insana verebileceğimiz en büyük cezadır
İmkânsızı kabul etmeyenler için,
imkansız diye bir şey yoktur bence
Çünkü kelimeler
düşüncelere, düşünceler duygulara, duygular davranışlara,
davranışlar ise kaderimize dönüşür.
Başkaları ne der diye değil, sadece kendim için yaşamaya karar veriyorum.
Ben tam ve mükemmel yaratıldım.
Hatalar utanmak, ya da içine kapanmak için değil, onlardan ders almak içindir.
Geçmişte yaşadığın korkular, geleceğini esir almak zorunda değil. Eğer çocukluğundan bu güne kadar boyun, kilon, giydiğin kıyafetlerin değiştiyse, davranışların da değişir.
kelimeler düşüncelere, düşünceler duygulara, duygular davranışlara, davranışlar ise kaderimize dönüşür.
Çekingenlik, tıpkı bir elbise gibidir. Giymeyi kabul ettiğin sürece, o elbise sana yakışır.
Süreç tam olarak şöyledir: Önce kötü bir olay yaşarız. Ardından, korkularımız oluşur ve kendimizi kocaman bir çıkmazın içinde buluruz. Kendi kendimize olumsuz konuşmalar yaparız. Bu içsel konuşmalardan bazıları bizi güçlendirirken, bazıları düşmanımız haline gelir.
Bizler duygularımızı gerçeklere göre yaşamıyoruz. Bizim yaşadığımız duygular, gerçeğin kocaman bir yansıması.
Bu duyguların hepsini tetikleyen şey, nefesimizdir. Nefesimizi kontrol etmeyi öğrendiğimiz zaman, bu duyguların hepsi ile baş edebiliriz.
İşte panik ve kaygı durumları, yaşadığımız olayları düşüne düşüne, kendi kendimize oluşturduğumuz bir ruh halinden başka bir şey değildir.
Panik ve kaygı durumları, nefesimizin, duygu ve düşüncelerimizin, tıpkı bir trenin raydan çıkmış hali gibidir.
ne kadar geçmişe saplanıp kalırsanız o kadar şu anınızı yaşayamıyorsunuz.
Adımlarım cesur,

Bakışlarım korkusuz,

Kelimelerim kendinden emin,

Düşüncelerim sakin ve pozitiftir.

Ben, kendine güvenen, coşkulu ve enerji dolu bir insanım.

Her geçen gün, yaşamımda harika gelişmeler oluyor.

Kendimle dalga geçebiliyorum.

Kendimi çok ciddiye almıyorum.

Yaşamı çok ciddiye almıyorum.

İnsanları çok ciddiye almıyorum.

Özgüven sahibi olmak, kusursuz olmak değildir. Hiç hata yapmamak anlamına da gelmez. Özgüven, mükemmel olmak demek değildir. Özgüven her şeyden önce, kişinin kendi ile barışık yaşaması, kendini sevmesi ve kendini kabul etmesidir.
Olumlu düşündükçe, sevgi benimle
Olumlu düşündükçe, fırsatlar benimle
Olumlu düşündükçe, yaşam benden yana
İçinde bulunduğum ruh halini ben seçiyorum.
Yaşamı, kaderi, insanları, geçmişi sorgulamaktan vazgeç!
Üçüncü kural, olaylara karşı takındığımız tavırdır.
İkinci kural, kendimizle yaptığımız konuşmaları değiştirmektir ve belki de en önemlisi budur.
Mutsuz insanların omuzları sürekli olarak çöküktür. Omuzları düşük ve gözlerin yerdeyken geçireceğin her dakika, seni depresyona bir adım daha yaklaştırır. Bu yüzden ilk kural dik durmaktır. Dik dur ve gözlerin daima ileriye doğru baksın.
Olumsuz düşüncelerden kendimizi korumanın bir çok yolu vardır. Bunlardan birisi, duruşumuzu değiştirmektir. Her zaman, her yerde dik durmaya kendimizi alıştırdığımızda, giderek düşüncelerimiz de güçlenmeye başlayacaktır.
Yaşananları kapatmamak, olumsuz düşünceye inatla devam etmek, kendi düzenini alt üst etmekten başka hiçbir işe yaramaz.
Odak nerede ise, tüm enerji oraya akar.
Olumsuz düşünce tıpkı mıknatıs gibidir. Teslim olduğun anda seni bir mıknatıs gibi çeker.
Olumsuz düşünceler her şeyden önce kendimizle yaptığımız konuşmalarla tetiklenir. Gün içinde söylediğimiz ve farkına varmadığımız binlerce olumsuz cümle ile
Şu anda kendini, birçok olumsuz düşüncenin pençesinde hissediyor olabilirsin. Oysaki olumsuz düşünceler bizi pençesine alamaz, biz kendimizi olumsuz düşüncelerin pençesine kurban veririz.
Ben şanslı bir insanım.
Ben huzurlu bir insanım.
Ben kararlı bir insanım.
Ben güçlü bir insanım.
Ben çok özel bir insanım.
Ben mutluysam, herkes mutlu.
Ben varsam her şey anlamlı.
Olumsuz düşündüğümüz için
yaşadıklarımız da olumsuzdur.
Nefretin olduğu yerde sevgi barınamaz ve sevginin
olmadığı yerde de hayat yoktur.
Sevgi benim içimde ve onu artık dışarıda aramıyorum.
Huzur benim içimde ve ben onu artık uzaklarda aramıyorum.
Yaşam benim içimde ve ben onu her zerresine kadar yaşıyorum.
Ben doğru zamanda, doğru insanlarla karşılaşırım.
Varlığım bu dünyaya bir armağan.
Sevgiyi dışarıda aramak yerine, içimdeki sevgiyi büyütüyor ve olgunlaştırıyorum.
Kaşımı seviyorum, gözümü sevmiyorum diye bir şey yoktur. İnsan tam ve bütündür. Ya tamamen kendi ile barışık yaşar, kendini her haliyle kabul eder ya da tamamıyla kendini reddeder. Çünkü insan tam ve bütün var edilmiştir. Hiçbir uzvu bir diğerinden ayrı çalışmaz.
Kendini sevmemek, bir huy değildir. Kendini sevmemek, öğrenilen bir şey de değildir. Kendini sevmemek genetik bir hastalık değildir. Kendini sevmemek, sadece bir seçimdir. Bir insan kendini ya sever ya da sevmez.
Hiç kimse bunu senin adına yapmayacaktır. Kendini sevmemek, kendine değer vermemek ve kendine saygı duymamak insanda kişilik bölünmesi meydana getirir. O kişinin davranışları ile sözleri hiçbir zaman uyumlu olmaz. Kendine değer vermeyen insanlar, sürekli hata yaparlar. Hata yapmanın altında yatan sebep ise, kendini sürekli cezalandırma isteğidir.
İnsanın dönüp dolaşıp geleceği yer kendisidir.
Hayır diyememek, insana beraberinde iki yüzlülüğü de getirir. İçimizdeki ses, Hayır derken, dışımızdaki ses Evet der ve biz karşımızdaki insana karşı ikiyüzlü, kendimize karşı ise sahtekar durumuna düşeriz.
Hayatımızdaki insanlarla ilişkilerimizi ayakta tutmanın, onlara Evet demekten geçtiğini düşünürüz. Ancak bu, ilişkilerimizi koşullar üzerine kurduğumuzun bir kanıtıdır ve koşullar üzerine kurulan bir ilişki, gerçek bir ilişki olmaz. İlişki, koşulsuz olduğu zaman gerçek bir ilişkidir.
Karşımızdaki insandan bir öneri geldiğinde ve ona Hayır cevabını verdiğimizde o kişiyi reddettiğimizi düşünürüz. Oysaki o an, o kişiyi değil, o kişinin sunduğu bir teklifi reddetmiş oluruz.
Korku, yaşanan duruma dair hissedilen duygudur. Kaygı ise; henüz yaşanmamış, ancak zihnimizin var ettiği bir durumdur. Olmasından korktuğumuz durumlar kaygıdır.
Yaşadığımız her şey bize kendimizde neyi değiştirmemiz gerektiğini, neyi farklı yapmamız gerektiğini söyleyen bir fırsattır.
Geçmişe üzülmek anlamsız ve saçmadır. Geçmiş bizi depresyon denilen tuzağa sürükler. Ona anlam yükleyen bizleriz. Geçmişimizi değiştiremeyiz. Sadece geçmişimize yüklediğimiz anlamları ve geçmişe olan bakış açımızı değiştirebiliriz.
Günde kaç kez geçmişe gidiyorsun? Günde kaç kere Ben bunları hak etmedim diyorsun? Bütün bunların hepsini kendine neden yaptığını hiç düşündün mü peki? Daha ne kadar kendini geçmiş denilen bu tuzağa kurban vereceksin? Bu güne kadar geçmişi düşünmek sana neler kazandırdı?
İnsanlar benim dünyamda varlıklı ya da yoksul diye ikiye ayrılmazlar.
Benim dünyamda insanlar, kendine değer verenler ve kendine değer vermeyenler diye ikiye ayrılırlar.
Paraya değer veririm, ama parayı gözümde çok büyütmem. Çünkü büyütülen her şeye ulaşmak zordur.
Para benim için, hayatın tüm zevkine varmak adına küçük bir araçtı.
Parayı hak ediyorum demek yerine, para beni hak ediyor derim.
Zenginlik benim var olma halimdir.
Zenginlik benim seçimimdir.
Ben dünyaya geldiğim günden beri zengin bir insanım.
Yoksulluk, ona kendini teslim edenlerin yakalandığı ölümcül bir virüstür.
Paranın kötü olduğunu, zor elde edildiğini, paranın insanı bozacağını, paranın elde tutulamayan bir şey olduğunu ve parmakların arasından uçup gittiğini düşünmek bana çok komik geliyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir