Kolektif kitaplarından Bilimsel Ateizm kitap alıntıları sizlerle…
Bilimsel Ateizm Kitap Alıntıları
…Marksizm’e kadarki ateizm, dinin sosyal tabiatını anlama düzeyine yükselmemiş, onun meydana gelmesi ve yaşamasının sosyal nedenlerini aydınlaştıramamış, eğitsel bir karakter taşımıştır.
XVIII. yüzyıl Fransa burjuva ideologları tarafından din ve kilisenin keskin eleştirisi, aynı zamanda sosyal gelişime engel oluşturan feodal yönetim anlayışının da eleştirisidir.
İnsanlık tarihi tümüyle insanın kendi acizliğinin tedricen ortadan kaldırılması sürecinden, çevreyi algılama, değiştirme eylem ve çabalarına doğru varan aralıksız bir harekettir.
Bilimsel ateizm evren ve insan hakkında, tanrı kavramı, dünyanın yaratılması, tinin ölmezliği gibi dinsel kavramların fantastik illüzyonlarının karakterini ortaya koyuyor. Dini savunmak ve onu aklamak görevini üstlenen dinsel-idealist savunuların tutarsızlığını gösteriyor. Aynı zamanda o, gerçekliğin dinsel teselli hesabına saptırılmasının sosyal açılımını, dinsel inanışların meydana gelmesinin ve var olmasının koşullarını, nedenlerini ve kaynaklarını, bu bağlamda onların ortadan kaldırılmasının yollarını göstermektedir.
Marksist ateizm, dinin bilim karşıtı ve gerici karakterini tehdit etmekle yetinmiyor, dinsel inanışların saplantılarını materyalistçesine izah etmeyi öğretiyor; din aleyhine mücadelede, emekçi kitlelerin sosyal ve düşünsel tutsaklıktan kurtarma görevleri ile aracısız ilgilendiriyor, dini yanılmaların ortadan kaldırılmasının gerçekçi yollarını gösteriyor.
Bilimsel ateizm ulusal sınırlara yabancıdır ve o, yalnızca bir halkın, bir ulusun ayrıksı kazanımı değildir. Bilimsel ateizm derin uluslararası öğretidir.
Bilimsel ateizm kendi doğası itibariyle hümanist bir öğretidir.Din,çağdaş insanın özgüçsel ilgi ve istemine yanıt vermeye kadir değildir.İnsanın niteliklerini,hayali varlık olan Tanrı üzerine geçirmekle,insanı özgüçsel tutsaklık altına alıp,onu alçaltıyor,onu kendi güçlerine inançtan yoksun kılıyor,onun toplumsal etkinliğini eksiye düşürüyor.
Leonid Brejnev şöyle diyordu bu bağlamda:Biz ideolojik çalışma hakkında konuşurken, en önce gençlerin eğitimini düşünmekteyiz. Bu büyük bir görevdir parti ve devlet için. Bu aslında toplumumuzun geleceğidir.
Ama Türkmenistan komünist partisi, çekirge ile bilimsel yolla mücadele edip, onları yok edince bu molla ve işanların saygınlığı sıfıra indi. Türkmen yurttaşlardan biri şöyle diyordu o günlerde: Çekirgeleri Allah yolladıysa, biz yendik işte Allah’ı
Kolhozcuların çağdaş ve tarımcılık biliminin erişim ve gelişimleri ile ufukları açılmış, dinsel hurafelere inanmaz olmuşlardır. Meşhur traktörcü kadın P. Kovardak şöyle yazmıştı:Kolhoz ve traktör, ürünü tanrının verdiği, koruduğu ya da zarar verdiği yolundaki o masalları yerle bir etmiştir.
V.İ Lenin Sosyalizm ve Din makalesinde şunları yazmıştır: Bütün ömür boyu çalışan ve ihtiyaç içinde olana din bu dünyada muti ve sabırlı olmayı öğretiyor, buna karşılık Tanrı’dan ödül alacağı vaadi ile ona teselli veriyor. Başkasının emeği ile yaşayanlara ise din, bu dünyada hayırsever olmayı öğütlüyor;sömürü düzenini aklamak için onlara çok ucuz araçlar öneriyor ve cennete gitmek için onlara ucuz fiyatlı bilet satıyor. Din halk için afyondur. Din kendi insanlık suretlerinin, insana az-çok layık olan yaşam istemlerinin kapital köleliklerini unutturan bir tür özgüçsel içkidir. Ancak kendi köleliğini anlamış ve kendi kurtuluşu uğrunda savaşıma kalkışmış köle artık yarı yarıya kölelikten azat olmuştur.
İnsanların içinde hiç kimse dünyanın sonu nun ne zaman geleceğini bilmiyor ve bu durumda geriye yalnızca Hristos’un yeniden yeryüzüne döneceği avuntusu kalıyor.
Gelişmekte olan Bilimin baskısı altında din, gittikçe daha çok irrasyonalizm konumuna yuvarlanıyor, çünkü iman ve zekanın karşılıklı gerçek ilişkisi K. Marks’ın şu sözleri ile karakterize olunuyor:Herhangi belirli bir ülke, dış ülke, tanrıları için ne demekse; Zeka ülkesi de genellikle Tanrı için o demektir. Yani Tanrı’nın bittiği alandır.
Marksist ateizm, savaşçı bir ateizmdir,düşünce dizgelerinin, dinsel kalıntılarla, cehaletperestlik ve obskurantizmin çeşitli görüntüleri ile barışmazlığın ardışık somutlanmasıdır.
Marks dini tanımlarken onu halk için Afyon olarak adlandırıyordu. Bu tanıma V.İ. Lenin, büyük önem vermiş ve Din sorunsalında Marksizm’in dünyaya bakışının temel taşı demiştir.
Hristo Botev (1848-1876)din aleyhine yalnızca aydınlanma ile değil halkın yaşam biçiminin değiştirilmesi ile de mücadele edilmesi gerektiğini bildirmiştir. Botev, dini, veba ile karşılaştırmış, vebadan beter saymıştır.
Bilim, Bibliya kitabının tarihini irdeleyerek şöyle bir sonuca varmıştır:Bu kitaplar değişik yüzyıllarda yaşamış birçok kimseler tarafından yazılmıştır.
Avrupa ve Amerikan emperyalizmine karşı azatlık hareketini; Hanların, mülk sahiplerinin, mollaların vs. konumlarını berkitmekle birleştirmeye çalışan Panislamizm’e ve bu tür akımlara karşı mücadele etmek gerekir.
Kur’an ayetlerini Müslüman ruhanileri işlerine geldiği biçimde de yorumlayabiliyorlar. Sözgelimi SSCB’de iç savaş yıllarında mollalar, Müslümanları şuna inandırmaya çalıştılar: Sovyet egemenliğini savunmak Allah’ın hoşuna gitmez. Onlar bu dediklerini Kur’an’ın 85.suresinin 10.ayetine dayandırıyorlardı. Burada da deniliyor ki:Müminlere azap verenlerin yeri cehennemdir.
Kvakerlerin öğretisine göre:Gerçeği kutsal kitaplarda değil, insan yüreğinde aramak gerek.
Ruhanilik mutlakıyeti; Tanrısallığın sosyal adalete aykırı olduğunu, insanın insan tarafından sömürüsünün Tanrı buyruğu olduğunu emekçilere telkin ediyor, onları zalimlere itaat etmeye ve muti olmaya çağırıyordu..
Ruhanilik mutlakıyeti; Tanrısallığın sosyal adalete aykırı olduğunu, insanın insan tarafından sömürüsünün Tanrı buyruğu olduğunu emekçilere telkin ediyor, onları zalimlere itaat etmeye ve muti olmaya çağırıyordu.
Dinin meydana gelmesi, ilkel toplumda üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin zayıflığı ve gelişememesinin doğal sonucu idi.
Her bir din, insanların gündelik yaşamında onlara hükmeden dışsal güçlerin insanların beynindeki fantastik yansımasından, yeryüzündeki güçlerin cemaat biçimini aldığı görüntüden başka bir şey değildir.
Ateistler dinsel inancın bilimsel bilgiye düşman olduğunu söylemekle yetinmiyor, cehaletperestliğe karşı mücadelede, insan zekasının dünyayı olduğu gibi algılamak hukuku uğruna mücadelede, evren hakkındaki gerçek, bilimsel bilgiyi savunuyorlar.
İbn Rüşt sonsuz materyali dünyanın özü olarak kabul etmiş tinin ölmezliğini reddetmiştir. Zekanın dinsel inançtan kurtulması için uğraşmıştır.
İbn-i sina dünyanın yaratılmadığını nesnel nedensellik yasası ile geliştiğini söylemiş, bilimin dinden bağımsız olmasını istemiştir.
Doğu Özgür düşünce geleneğinin tanınmış temsilcilerinden Biruni, Tanrı’yı bütün mevcut olanın ilk nedeni olarak kabul etse de, doğa olaylarına onun karışmasını kabul etmemiş, Müslüman Ortodoksluğa karşı mücadele vermiştir.
Ateist düşünü yalnızca felsefi ortamda gelişmemiştir; güzel sanatlar ve edebiyat, ahlak ve estetik, siyaset ve hukuk alanlarında bilim geliştikçe, bilimsel bilinç alanında da kendini göstermiştir.
İnsanlığın geçmiş ve bugünkü dönemi; ateizmin kişiliği çok yönlü olarak geliştirdiğini onaylıyor. Kişiliğin gerçek anlamda özgürsel olarak kendini göstermesi ve bu durumun sürekli olması ateizmin sağladığı bağımız düşünceyle olmaktadır.
Siyonizm yahudi burjuva ulusalcılık hareketidir, şovenizm ideolojisidir, emperyalist çevrelerle birleşen Yahudi burjuvazisinin anti-komünist siyasetidir.
Sen hayallerin peşinden koşarken, hayatın sessizce senden aldıklarıdır kader.
Karl Marx şöyle yazmıştır; Fatalizm Müslümanlığın özeğini oluşturuyor.
Katolisizmin dinsel öğretisi, Hristiyanlığın bütün ahkamını korumakla birlikte, bazı bakımlardan Pravoslavlıktan ayrılmaktadır. Sözgelimi Katolisizme göre, kutsal tin, yalnızca Tanrı-Baba’dan değil, aynı zamanda Tanrı-Oğul’dan da kaynaklanır. İşte bu ayrılık geçmişte Hristiyanlığın Pravoslavlığa ve Katolisizme bölünmesinin ilk biçimsel bahanesi olmuştur.
Kadim halkların gerçek dini, onların millet ve devlet kültürleri idi. Kulların dinsel inanışları aslında onların aşiret ve ulusal mensubiyetleri ile belirleniyordu.
Güya din öyle bir araçtır ki, onun yardımıyla bütün güncel sosyal olayları çözmek olanaklıdır.
Dinin en önemli işlevlerinden biri, dünya görüşü işlevidir. Din gerçekliği fantastik ilüzyonlu olarak yansıtarak kendisinin dünyaya bakışını yaratır ve bunu etkin biçimde dindarlara kabul ettirir. Din insanların algısal isteklerini tahrif edilmiş bir formatla karşılamakta, bununla da doğa, toplum ve insanı izah edilebileceğini öne sürmektedir.
Çağdaş kapitalist toplumda din, emekçilerin bilinç ve iradesini illüzyon alemine yönelterek yine de Afyon rolünü oynamaya devam ediyor, böylece de kitlelerin asıl misyonundan yani dünyevi mutluluk uğruna mücadeleden alıkoyuyor.
Din insanların doğa karşısındaki güçsüzlüğünden, onu değiştirebilmek ve ondan yararlanmaktaki araçsal yetersizliğinden türemiştir.
Dinsel inanışta üç esas özellikle karakterize oluyor.
Birincisi: dinsel inanç, bilinçte yalnızca doğaüstülük hakkına kurmacalar olmasını değil, üstelik de doğaüstülüğün reel varlığına körü körüne yani kanıtsız inanılmasını istiyor.
Birincisi: dinsel inanç, bilinçte yalnızca doğaüstülük hakkına kurmacalar olmasını değil, üstelik de doğaüstülüğün reel varlığına körü körüne yani kanıtsız inanılmasını istiyor.
İkincisi; doğaüstülük, dinsel inançlarla duygusal bağlantısının zorunlu bir bileşen olarak kendinde birleştiriyor. Dindar kimse doğaüstünü yalnızca tasavvur etmekle ve onun reel varlığına yalnızca iman etmekle kalmıyor, ayrıca da kendisinin ona beslediği duygusal ilişkiden dolayı heyecan geçiriyor.
Üçüncüsü; doğaüstülüğe inanç, şöyle bir duruma da yol açabiliyor: Doğaüstülük insanın talihini belirleyebilir, insanlar da günlük yaşamlarında doğaüstülüğün duasını almak, merhametine sığınmak için ona gerekli araçlarla yöneliş gösterebilirler.
Gerçek biçiminde var olan hiçbir doğa üstün nesne yoktur, yalnız onlar hakkında belirli imgeler, fikirler ve kurmacalar vardır.
Marksizm dine; gerçekliğin sahte, fantastik yansıması, insanların kendileri tarafından uydurulmuş bir yanılsama olarak bakarak, geçmiş ateistlerden farklı olarak Marksizm ilk kez insan toplumlarının gelişme evrelerinin tabi olduğu yasaları bulmuş, bununla da dinin bilimsel izahını olanaklı kılmıştır.
Marksist ateizme göre din “bilimsel yolla ortadan kaldırılmalıdır” yeni tarihsel bakımdan izah edilmelidir.
Marks diyordu ki: Dinin eleştirilmesi insanı illüzyonlardan azat ediyor ki, insan düşünsün, faaliyet göstersin, kendi gerçek hayatının illüzyonlarından azat olmuş, zeka düzeyi yükselmiş bir insan olarak kursun.
Bilimsel ateizm, bir seri materyalist dayanak noktasından, dinin temelsizliğinin felsefi, tarihi, psikolojik ve doğa bilimsel gerekçelerini verir.
Ateizmin eleştirdiği önemli problemler, gerçekliğin insan bilincinde tahrif edilmiş yansıması olan dinin sosyal işlevi, onun meydana gelmesi, gelişmesi ve ortadan kaldırılmasıdır. Bilimsel ateist bakış açısıyla bu ancak, dinin, sosyal işlevinin ve sosyal rolünün bilimsel analiziyle mümkündür.
Marksist-Leninist felsefe; diyalektik ve tarihi materyalizm, bilimsel ateizm, etik ve estetik anlayışlarla birleşik bir sistem olarak düşünülmelidir.
Tek Tanrı’ya ve İslam’a itaat etmek, aynı zamanda Müslümanların başka tanrılara inanan kimselere karşı savaşçı ve hoşgörüsüz olmalarını da gerektiriyor.
Kur’an Allah’ı durmadan yüceltiyor, insana ise her fırsatta güvensizlik gösteriyor ve onu alçaltıyor.
Dinsel tarikatların çoğunluğu için fanatizme geçen katı dindarlık, kendini üstün gösterme psikolojisi, çevredeki günahkar yaşam dan tiksinti, kapalılığa eğilim vs. gibi durumlar karakteristiktir.
Bilimin gelişmesi doğrudan doğruya şu noktaya götürüyor bizi: Bütün doğa alanını bilgi fethetmiş olur ve orada yaratıcı için hiç yer kalmamıştır.
Zeka tanrının bittiği alandır. Karl Marx
Tertullan’ın sözleri bize şunu gösteriyor; Akıl imana düşmandır ve en büyük hüner de işte budur: Körü körüne iman et, hatta aklın aksine olsa bile. Tertullan mücadeleci fideizim’in sloganını da bulmuştur: İmam ediyorum çünkü çok saçma!
Karl Marx: Dinin köklerini göklerde değil, yeryüzünde aramak gerekir. İnsan dini yaratıyor, din ise hiç bir şey yaratmıyor, yani din ile bir insanın benlik bilinci ve benlik duygusudur ki, o, ya kendini daha bulamamış, ya da artık kendini yeniden yitirmiştir.
benedict spinoza: Doğada yaratılma yoktur, ancak türeme vardır. O bu sözleri ile doğa üstü yaratıcılığı reddediyordu.
Gerçek yalnız bilimin malıdır. Giardano bruno
Ateizm, insanlık tarihinde rastlantı sonucu ortaya çıkmış bir düşünce ve olgu değildir; insanlığın arayışları, sorgulamaları, ilerleyişi ve gelişmesi sonucudur.
İslam, Arabistan yarımadasında ilkel toplum durumundan sınıflı topluma, feodal ilişkilere geçilme devrinde meydana gelmiştir.
Dinsel ideolojinin göksel sevabı, cehennem ve cehennem azabı, cennet ve cennet mutluluğu gibi öğeleri daha da geliştiriliyordu.
Çaresizlik doğanın korkunç güçlerine tapınılmasına yol açıyor ve sonuç olarak doğanın ilahileştirilmesine neden oluyordu.
Dinin meydana gelmesi, ilkel toplumlarda üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin zayıflığı ve gelişememesinin doğal sonucu idi.
Dinin meydana gelmesi, ilkel toplumlarda üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin zayıflığı ve gelişememesinin doğal sonucu idi.
Din tümüyle insanda bilime ters bir dünya algısı yaratmaktadır.
Dinsel ideolojinin oluşumu sınıflı toplumun ortaya çıktığı zamana rastlar.
Dinin varlığı şunu istiyor: İnsanlar doğal ve sosyal güçler karşısında acizliklerini fark etmesin, anlamasın.
Din sosyal varlığın ezen ezilen ilişkilerinin var olduğu, insanların kendi yaşam koşullarından aciz kaldığı tarafı yansıtır.
Dinsel eğilimlere göre Tanrı, kesinlikle doğa yasalarına bağlı değildir, hatta bunun yaratıcısıdır da.din adamlarına baklırsa, tanrı dilediği zaman mucize yaratıp doğa yasalarını bozabilir.
Dinsel inanç, bilinçte yalnızca doğaüstülük hakkında kurmacalar olmasını değil, üstelikte doğaüstülüğün reel varlığına körü körüne yani kanıtsız inanılmasını istiyor. Böyle bir inanç olmadığı durumda dinden söz edilemez.
Dinsel eğilimlere göre Tanrı, kesinlikle doğa yasalarına bağlı değildir, hatta bunun yaratıcısıdır da.din adamlarına baklırsa, tanrı dilediği zaman mucize yaratıp doğa yasalarını bozabilir.
Dinsel inanç, bilinçte yalnızca doğaüstülük hakkında kurmacalar olmasını değil, üstelikte doğaüstülüğün reel varlığına körü körüne yani kanıtsız inanılmasını istiyor. Böyle bir inanç olmadığı durumda dinden söz edilemez.
Kapitalist ülkelerde dinsel örgütler etkin siyasal işler görür ve bu süre içinde devlet aygıtından da destek görür, kendi yararı için ondan yararlanır. Yasa koyucular dinden uzaklaşmayı da uygun görmemiştir.
Doğaüstü varlıklar hakkında dinsel ayinin aksine olarak Hümanizm, özgür toplumda insanın özgür gelişimi düşüncesini ileri sürer.
Doğa ve insan dışında hiçbir şey yoktur. İster dinsel bilinç, isterse de bilim, son tahlilde algının biricik özdeksel varlığını oluşturan, aynı nesnel gerçekliğin karşıtlığından ibarettirler.
Adaletli toplumsal düzenin yaratılması, dinin de ortadan kaldırılmasına yol açar, buna da aydınlanma ve devrimle erişme olanığı vardır.
Epikür sahte ölüm korkusundan insanı kurtarmayı zorunlu sayıyordu :Ölümün bize hiçbir etkisi yoktur ; çünkü biz yaşadığımızda ölüm daha gelmemiştir, o geldiğinde ise biz zaten olmayacağız.
İlkel ve doğal materyalizm ve dünyanın sezgisel bir diyalektikle anlaşılması, dinin felsefi eleştirisinin başlangıcını oluşturmuştur. Doğanın hiçbir doğaüstü gücün katılımı olmadan diyalektik gelişimi düşüncesini öne süren Heraklit’in dünyada her şeyin, o kapsamda insan tininin de atomlardan ibaret olduğunu, bununla da tinin ölmezliğini yadsıyıp, insan öldüğünde beden gibi onun da atomlara parçalandığını söyleyen Demokrit’ in bakışları böyle olmuştur. Epikür de bu bakışları sürdürmüştür.
Ateizm, insanlık tarihinde rastlantı sonucu ortaya çıkmış bir düşünce ve olgu değildir ; insanlığın arayışları, sorgulamaları, ilerleyişi ve gelişmesi sonucudur.
Hinduizm dinsel ağırlığı ile toplumun kastlara bölünmesini bile kutsallaştırmıştır. İnsanların statü bakımından farklılıkları hakkındaki algılar, bu dindeki dharma, karma ve yeniden doğma konusundaki dinsel savlarla sıkı bir biçimde ilişkilidir.
Ravvinlere göre sünnet, güya, Tanrı Yahve ile halkının birliğinin simgesidir.
Bu kitaplar değişik yüzyıllarda yaşamış birçok kimseler tarafından yazılmıştır.