İçeriğe geç

Beyaz Selvi Kitap Alıntıları – Halide Nusret Zorlutuna

Halide Nusret Zorlutuna kitaplarından Beyaz Selvi kitap alıntıları sizlerle…

Beyaz Selvi Kitap Alıntıları

&“&”

Derviş Yunus, çiğdik, piştik elhamdülillah!..
Beşer kanunlarının verebileceği en ağır ceza ölüm cezası" değil mi? Beşeri kanunlarda işkence yok…
Damarlarımda kan yerine sanki beni kudurtan bir zehir dolaşıyordu.
Yağsın nesi varsa kâinatın
Lâkin bu derin sükût dinsin!..
Hesap, kitap, isyan, kıskançlık, nefret, korku ve ıstırap hercümerci!.. Bir kıyamet… Ve çaresizlik!..
Gençlik, güzellik, aşk… Hepsi bir köhne mabuda secde eder; hepsi para"nın önünde yerlere kapanır…
Yeni sene yaklaştıkça içimde bir hoşnutsuzluk, bir korku, bir ıstırap büyüyor…
Kaybolan cennet, bir daha bulunamaz.
Yaşanmış bir anı yaşamamış olmak için bütün bir ömrü feda etsek de nafile! Olan olmuş, giden gitmiştir.
Kapı, feci yalnızlığımın üstüne bir tabut kapağı gibi kapandı…
Kitaplarımda bile eski cazibe yok; beni avutamıyorlar…
Onda, bende olmayan ne vardı ki aramızda bu ayrılığı yaratıyordu?..
Herkes beni suçlu buluyor…
Ve hatamızla büyük Rabbimizin şaheseri
Ruha kasvet verecek mertebe viran oldu!
Yaşayabilmek için unutmak lazım.
Cinayetimi şuurla, planla, yavaş yavaş hazırladım. Buna kanunlarda taammülden katil" derler; cezası idamdır.
Ölüm bile, eğer sakin ve tabii gelirse, beni kurtaramayacak; öldükten sonra da bu azabı çekeceğim sanıyorum.
Başı ağır, gözleri yorgun, vücudu ezikti…
Nadide böyle düşünüyordu ve erkeğin zaaflarını hoş gören cemiyete, Erkeğin elinin kınası…" diyen atalara, hatta -erkeğe birden fazla kadın alma hakkını verdiği için- o kadar candan bağlı olduğu dine bile isyan ediyordu.
Biz hatamıza kül ettik gül açan bahçeleri
Benim olmanı, daha doğrusu senin olmayı istiyorum. Senin bir… Bir… Ne bileyim işte, senin herhangi bir şeyin. Sana ait bir şey" olmak istiyorum!
Herkese benzemek, herkesin yapmak isteyeceği ve yapabileceği şeyleri yapmak kolay, rahat, fakat çirkin bir şeydir.
Yapılması çok istenen bir şeyi yapmamak sureti ile erişilen zevk, onu yapmakla elde edilecek zevkten çok daha üstündür.
Ben deliyim. Evet, gerçekten deliyim ben; benden korkmalısın Nadide. Ben… Kendimden öyle korkuyorum ki…
Artık ebediyen benden uzaklaştığını sandığım şeytan yine içime girdi; onu göğsümden bir türlü söküp atamıyorum… Tekrar o alevden gömleği giymiş gibi yandım!..
Çarpmamış bir kalbin, çarpa çarpa parçalanan bir yüreği duymasına imkân var mı?..
Kadın öyle bir gülüş güldü ki erkek birden bütün ümitleri kaybeder gibi oldu.
Ne oluyorum bilmiyorum… Bildiğim bir şey var: Seni kaybetmek istemiyorum…
Her sevgi bir esarettir küçük dostum, sen kendini hür mü sanıyorsun?
Zaten kendi memleketinde onun dostu yoktur. Onun vahşi, sert, alaycı görünüşünün arkasına gizlenen engin ruhunu anlayabilecek insan nerede?..
“Her sevgi bir esarettir küçük dostum, sen kendini hür mü sanıyorsun? Sen de sanatının esirisin. Üstelik belki bir de, karagözlünün?..”
Sükûtun hâlâ devam eden işkencesi! Sükûtun, hiç dinmeyecek olan işkencesi!..
Hesap, kitap, isyan, kıskançlık, nefret, korku ve ıstırap hercümerci!.. Bir kıyamet… Ve çaresizlik!..
Fakat heyhat!.. Yaşanmış bir anı yaşamamış olmak için bütün bir ömrü feda etsek de nafile! Olan olmuş, giden gitmiştir.
Kaybolan cennet, bir daha bulunamaz.
Her gün bardak bardak temiz ve iyi su içeriz; bunun bir saadet olduğunu düşündüğümüz vaki midir?.. Hâlbuki susuzluktan cayır cayır yanıp da bir bardak bulanık su dahi bulamayan bir insan yalnız servetini ve şöhretini değil, ömrünün yarısını bile bir avuç suya vermeye hazırdır. Bir bardak su" o zaman başlı başına bir "saadet" olur.
Yüreğimde mahpus kalan derdim beni çatlatıyor. İçimi dökmek, olup biteni birine anlatmak istiyorum.
Birine!..
Bu biri" şu önümdeki dilsiz sahifelerden başka kim olabilir?..
Koştum… Sonra… Serap!..
Ne düşüş!.. Ne kırılış… Ve ne cinnet!..
Fakat yazmalıyım. Yazmak ihtiyacındayım.
Yaşayabilmek için unutmak lazım.
Evet kalbi… Göğsünün altındaki o demirci atölyesi… Zaman zaman kendisini boğacak kadar artan o müthiş çarpıntı!
Geniş ve zengin tabiatın ortasında yalnız ikisi, bu eşsiz bahar sabahının kadehinde sonsuz hürriyetlerini bir şarap gibi içerek sarhoş olmuşlardı.
Onu aşkla, ihtirasla, minnetle, şükranla ve musiki ile sararak, sonsuz bir saadet sarhoşluğu içinde yaşatacaktı. İhtiyar arz, kendi göğsünde bu kadar mesut bir çifti ilk defa görmüş olacak" diye düşünüyordu.
Sevdim seni…
Sevmek ne demek anladın sen!
İçimdeki ihtiras, ancak seni bir bardak su gibi içime sindirdiğim an sükûn bulacaktır.
Bir lâhzacık benim ol, tek bir lâhza. Fakat manen ve maddeten benim; yalnız benim ol!..
Çarpmamış bir kalbin, çarpa çarpa parçalanan bir yüreği duymasına imkân var mı?..
Ve deniz şarkı söylüyordu!
Zaten kendi memleketinde onun dostu yoktur. Onun vahşi, sert, alaycı görünüşünün arkasına gizlenen engin ruhunu anlayabilecek insan nerede?..
Yaşanmış bir anı yaşamamak olmak için bütün bir ömrü feda etsek de nafile! Olan olmuş, giden gitmiştir..
Ah, bu dakikalar!.. Bu ‘son dakikalar!..’
Uzun zaman hasreti çekilmiş bir ‘sevgili yolcuyu’ peronda beklerken, bu dakikalar birer asırdır!..
Bana gel Nadide. İster beraber yaşamak,
İster beraber ölmek için.
Bir lahzacık benim ol, tek bir lahza.
Fakat manen ve maddeten benim;
Yalnız benim ol.
Çarpmamış bir kalbin, çarpa çarpa parçalanan bir yüreği duymasına imkân var mı?..
Heyhat! Yaşanmış bir ânı yaşamamış olmak için bütün ömrü feda etsek nafile! Olan olmuş, giden gitmiştir.
Dünya ne kadar güzel. Ve ne yazık ki, biz onu cehenneme çeviriyoruz.
Bana gel Nadide. İster beraber yaşamak,
İster beraber ölmek için.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir