Mihail Bulgakov kitaplarından Beyaz Muhafız kitap alıntıları sizlerle…
Beyaz Muhafız Kitap Alıntıları
Belki de para insanların kibar olmasına mani oluyordur.
Hepimizin katlanması gereken acılar var.
Delireceğim. Yapılacak en doğru şey kendimi öldürmek.
Ben çürüye çürüye ölmekteyim ve bununla gurur duyuyorum.
Belki de bütün bunlar bir gün sona erer. Merak ediyorum o zaman her şey daha iyi olur mu acaba?
Her şey bir gün sona erecek: çekilen çileler, yaşanan acılar, kan, açlık ve ölümcül hastalıklar. Kılıç da bir gün bu dünyadan yok olup gidecek fakat varlığımızın ve eylemlerimizin gölgesi yeryüzünden silindikten sonra bile yıldızlar aynen kalacak. Bunu bilmeyen tek bir insan bile yoktur. O halde, neden gözlerimizi o yıldızlara çevirmiyoruz? Neden?
Fakat insanların zihinlerinde şekillenmeye başlayan şüpheleri yok etmeye hiçbir fenerin aydınlığı yetmezdi.
Rahiplere 25 ruble versen , şeytana bile dua ettirirsin.
Hiçbir işaret sistemi, insanların ruhlarını yiyip bitiren çöküşün ve çürümenin önüne geçemez.
Ve yaralı ruhlarımız burası gibi bir yerde, krem rengi perdelerin ardında, ihtiyaç duyduğu huzuru arıyor…
Bizler kandırılmış, doğrudan ölüme gönderilmiştik…
Kahramanlık etmeyi bırak, benim işim bitti…
Eğer öldürülürse bir askeri bando eşliğinde gömülecekti.
Hepsi bu kadar doktor. Elveda. Canını seviyorsan kaç!
Zaman gösteriş zamanı değil doktor, çıkar şu rütbelerini!
Biz üzerimize düşeni yaptık, hepsi bu kadar.
Anasını satayım, bunun gibi keresteler yüzünden bütün Beyazların adı kötüye çıkıyor
Ne kadar cesur olursa olsun hiç kimsenin buraya gelemeyeceği çok belliydi…
Matematik problemlerindeki korkunç havuzlar; her dakika litrelerce su kaybetseler de hiçbir zaman boşalmazlardı.
Şu olup bitene bak. İnsanları öldürmeye mi başladılar? Nedir tüm bunlar ?
Tanrı birilerini cezalandıracağı zaman önce onun mantığını elinden alır
Onur, bir Rus için hiçbir işe yaramayan bir yüktür…
Ateş ediyorlar, çünkü Almaların hepsi domuz
Onların kaderinde acı ve ölüm vardı…
İyi de Petlyura’nın sosyalist olduğu söyleniyordu, değil mi?O zaman neden bütün rahipler ona dua ediyorlar?”
“Rahiplere yirmi beş ruble versen, şeytana bile dua ettirirsin.
“Rahiplere yirmi beş ruble versen, şeytana bile dua ettirirsin.
Bir insanın kurnaz bir tilkiye dönüşebilmesi için ancak silahlı birileri tarafından kovalanması gerekir. Güçsüzlüğünün ve gerçekten umutsuz durumlarda devre dışı kalan zekasının yerini aniden hayvani bir içgüdünün bilgeliği alır.
Ve dış dünyaya gelince… Kabul etmelisiniz ki orası iğrenç, kanlı ve duygusuzdu.
Yeryüzünde bizi bazen bir dağın zirvesinden aşağı doğru baktırarak korkunun ürpertisini yaşamaya, dipsiz bir uçurumun kıyısına kadar gitmeye yönlendiren bir kuvvet vardır.
Neye dokunsam mahvediyorum!
Fakat hiç kimse verdiği şeref sözünden dönmemeliydi. Yoksa hayat yaşanmaz bir hal alırdı.
Bir zamanlar her yer huzur içindeydi ve dünya harikulade yerlerle doluydu.
sana neden yalan söylüyorum, Tanrım? Aynadaki aksime neden yalan söylüyorum?”
Ben çürüye çürüye ölmekteyim ve bununla gurur duyuyorum…
Bu, elbette insan hayatında sık sık yaşanan bir durum. Bir adam yirmi yıl boyunca Roma hukuku gibi bir konu üzerine çalışabilir ve yirmi birinci yıla geldiğinde Roma hukukunun sadece anlamadığı değil, aynı zamanda da hoşlanmadığı bir şey olduğunu ve bunca yılını bununla boşa harcadığını kavrayabilir. Kendisinin aslında bir bahçıvan olarak doğduğu ve çiçeklere karşı engellenemez bir sevgisi olduğu da ortaya çıkabilir. Bu büyük ihtimalle sosyal sistemimizin içindeki bazı kusurların bir sonucudur ki insanlar genellikle gerçek mesleklerinin ne olduğunu hayatlarının sonlarına doğru keşfederler.
“Tanrı birilerini cezalandıracağı zaman önce onun mantığını elinden alır”
Hayatını düşününce bir anda midesi bulandı.
(insanlar kendilerini izleyen hiç kimse olmadığında doğal davranırlar)
Ruh halleri bir an sebepsiz bir neşeye meylederken, hemen ardından bir melankoliye sürükleniyordu.
Son zamanlarda zamanımın büyük bölümünü kitaplarımla geçiriyorum.
“Evet, ne dersen de, kötü günler yaşıyoruz, hem de çok kötü” diye mırıldandı. “Fakat insan ümitsizliğe kapılmamalı ”
“Tanrı birisini cezalandıracağı zaman önce onun mantığını elinden alır.”
Ve dış dünyaya gelince Kabul etmelisiniz ki orası iğrenç, kanlı ve duygusuzdu.
“Kadınları ve sarhoş eden her şeyi bıraktım. Kötü arkadaşlardan da uzak duruyorum”
Onu kadınlar için bu kadar çekici yapan ne acaba? Sesi mi? Evet, harikulade bir sesi var, ama neticede birinin sesini onunla evlenmeden de dinleyebilirsin, öyle değil mi?
Üçüncüden kaçış yoktur. Bu, insanlığın tarihi kadar eski bir kuraldır.
Evet, ben bir centilmenim ve her zaman da öyle kalacağım.
Bir adam yirmi yıl boyunca Roma hukuku gibi bir konu üzerine çalışabilir ve yirmi birinci yıla geldiğinde Roma hukukunun sadece anlamadığı değil, aynı zamanda da hoşlanmadığı bir şey olduğunu ve bunca yılını bununla boşa harcadığını kavrayabilir.
insanlar genellikle gerçek mesleklerinin ne olduğunu hayatlarının sonlarına doğru keşfederler.
Bu duygusal saçmalıklara lanet olsun.
Üniversite, başka bir deyişle özgürlük. Üniversitenin ne anlama geldiğinin farkında mısın?
“Tanrı birilerini cezalandıracağı zaman önce onun mantığını elinden alır”
Şimdi başımızda çok daha büyük bir dert var; savaştan daha kötü, Almanlardan çok daha büyük, yeryüzündeki her şeyden çok daha büyük bir dert ve onun adı
“Nüktedan olmaya çalışmak yerine biraz şarap iç.”
“Evet, ne dersen de, kötü günler yaşıyoruz, hem de çok kötü”
Artık bu kötü şeyler bitecek ve biz o çikolata kokan kitaplardaki gibi yaşamaya başlayabileceğiz.
İnsanlar kendilerini izleyen hiç kimse olmadığında doğal davranırlar.
Karanlık pencerelerin insanı endişeye sevk eden sessiz bir görüntüsü vardı. İlk bakışta içinde hayattan eser olmadığı belli olan bir sessizlikti bu.
Allah birini ceza verdiği zaman, ilk önce mantığını elinden alır.
Yaşamaya devam edin ve birbirinize karşı nazik olun
“Her şey bir gün sona erecek: çekilen çileler, yaşanan acılar, kan, açlık ve ölümcül hastalıklar. Kılıç da bir gün bu dünyadan yok olup gidecek, fakat varlığımızın ve eylemlerimizin gölgesi yeryüzünden silindikten sonra bile yıldızlar aynen kalacak. Bunu bilmeyen tek bir insan bile yoktur. O halde, neden gözlerimizi o yıldızlara çevirmiyoruz? Neden?”
Kimse görmezken kendin olmak daha kolaydır.
Tanrı birini cezalandıracağı zaman önce onun mantığını elinden alır.
“Her şey bir gün sona erecek: çekilen çileler, yaşanan acılar, kan, açlık ve ölümcül hastalıklar. Kılıç da bir gün bu dünyadan yok olup gidecek, fakat varlığımızın ve eylemlerimizin gölgesi yeryüzünden silindikten sonra bile yıldızlar aynen kalacak. Bunu bilmeyen tek bir insan bile yoktur. O halde, neden gözlerimizi o yıldızlara çevirmiyoruz? Neden?”
“Tanrı birisini cezalandıracağı zaman önce onun mantığını elinden alır.”
İnanmıyorlarsa ne yapalım? Benim için çok da önemi yok ki.
“Tanrı birisini cezalandıracağı zaman önce onun mantığını elinden alır.”
Bu kızıl tarlalarda kan ucuzdu ve hiç kimse bunların bedelini ödemeyecekti.
Ve üçüncü melek şişesini nehirlere ve su kaynaklarına döktü ve hepsi kana dönüştü.
“Evet, ne dersen de, kötü günler yaşıyoruz, hem de çok kötü,” diye mırıldandı.
“Fakat insan ümitsizliğe kapılmamalı.”
“Fakat insan ümitsizliğe kapılmamalı.”
Yaşamaya devam edin ve birbirinize karşı nazik olun.
Kılıç da bir gün bu dünyadan yok olup gidecek fakat varlığımızın ve eylemlerimizin gölgesi yeryüzünden silindikten sonra bile yıldızlar aynen kalacak. Bunu bilmeyen tek bir insan yoktur. O hâlde, neden gözlerimizi o yıldızlara çevirmiyoruz?
Neden?
Neden?
Belki de para insanların kibar olmasına manî oluyordur.