İçeriğe geç

Beyaz Kitap Kitap Alıntıları – Han Kang

Han Kang kitaplarından Beyaz Kitap kitap alıntıları sizlerle…

Beyaz Kitap Kitap Alıntıları

“Bazı anılar zamanla eskimez. Acılar da aynıdır. Acının her şeyin üzerini kaplayarak mahvettiğine dair sözler gerçek değildir.”
Hayat kimseye özel olarak dostane yaklaşmaz.
Yaşadığımız kadarlık zamanın sonunda pamuk ipliğiyle bağlıymışız gibi güç bela adımımızı atar,irademizi kullanmaya bile fırsat bulamadan,diğer adımımızı tereddütsüz boşluğa atarız.Cesur olduğumuzdan değil,başka bir çıkar yolu olmadığından.Şu an bile o tehlikeyi hissediyorum.Henüz yaşamadığım zamanlara doğru,yazmadığım kitaplara doğru pervasızca yürüyorum.
Zamana dair duyuların keskinleştiği anlar vardır.Bilhassa hastayken böyledir.
Tüm beyazların için de senin verdiğin o beyaz son nefesi içime çekeceğim.
Uzun bir günün ardından bir süre sessizliğe ihtiyaç duyarım.
Düğün öncesinde evlenecek çift birbirinin anne babasına kıyafet hediye etmelidir.
Biraz daha böyle, olduğun gibi kal ne olur.

Ben daha tamamen arınamadım.

Bazı anılar zamanla eskimez. Acılarda aynıdır. Acının her şeyin üzerini kaplayarak mahvettiğine dair sözler gerçek değildir.
O bembeyaz güldü.
Böyle kullanıldığında muhtemelen o, kendi içindeki bir şeylerle vedalaşmak için çaba harcayan biridir.
Soğuk bir kış günün sabahında ağızdan ilk çıkan beyaz buhar işte bu yaşadığımızın ispatı.
İt ittir de peki ya havlamayan it?
Artık ben sana beyaz şeyleri vereceğim.
Kirletse de, beyaz şeyleri,
Yanlızca beyaz şeyleri uzatacağım sana.
Doğum sancısına direnerek, korkudan gözyaşı dökerek dikiş dikmiş. Zıbını dikmiş, kundak olarak kullanacağı ince bir battaniye çıkarmış, gitgide şiddetlenen ve hızla tekrar eden ağrılarına dayanmış. Sonunda tek başına bebeği doğurmuş.
Çünkü sen, bir gün kesinlikle beni terk edeceksin.
En zayıf olduğumda ve yardıma ihtiyacım olduğunda,
Geri dönülmez bir soğuklukla arkanı döneceksin.
Bunu adım gibi biliyorum.
Çünkü artık bunu bilmediğim zamanlara dönmek imkansız.
ölme. yaşamaya devam et
bazı anılar zamanla eskimez. acılar  da aynıdır. acının herşeyin üzerini kaplayarak mahvettiğine dair sözler gerçek değildir.
beyaz çiçekler hayatla mı bağlantılı yoksa ölümle mi?
hayatımız aslında beyaz ve belirgin gökyüzünde süzülen bir mucize.
hayat kimseye özel olarak dostane yaklaşmaz.
Çünkü sen, bir gün kesinlikle beni terk edeceksin.
En zayıf olduğumda ve yardıma ihtiyacım olduğunda,
Geri dönülmez bir soğuklukla arkanı döneceksin.
Bunu adım gibi biliyorum.
Çünkü artık bunu bilmediğim zamanlara dönmek imkânsız.
Şimdi bu şehirde geçirdiği zaman, beyaz bir gece mi, yoksa karanlık bir gündüz mü acaba?
Bazı anılar zamanla eskimez. Acılar da aynıdır.
O zamanlar neden biz o kadar çiçeğin arasından beyaz manolyayı seçtik ki?
Beyaz çiçekler hayatla mı bağlantılı, yoksa ölümle mi?
Ne yazık ki, rüzgar esmiyor. Hiçbir şey ürkek titreyişlerle kendini göstermiyor.
Çünkü kim olursa olsun herkes karanlık bir odada uzandığında soğuğu hisseder.
Biraz daha böyle, olduğun gibi kal ne olur.
Ben daha tamamen arınamadım.
Bazı anılar zamanla eskimez. Acılar da aynıdır. Acının her şeyin üzerini kaplayarak mahvettiğine dair sözler gerçek değildir.
Hayat kimseye özel olarak dostane yaklaşmaz.
Bu gerçeği bilerek yürürken yağan sulu kar
Alnını, kaşlarını, yanaklarını ıslatan sulu kar
Her şey geçip gider.
Dalgalar her dağıldığında göz kamaştırıcı derecede beyazdır. Uzak denizin sakin suları, sayısız balık puluna benzer. Orada binlerce milyonlarca parıltı vardır. Binlerce milyonlarca debeleniş oradadır.
Ama hiçbir şey ebedi değildir.
.
Bence yazmak kibrit çakmak, alevin yanmasını izlemek ve yanana kadar izlemeye devam etmek gibi.

Belki de bir romanın yapabileceği tek şey budur. Işığa bakarken insan ve yaşam hakkında sorular sormak.

Eğer hayat düz bir çizgi olarak uzanmıyorsa, belki de kadın bir gün farkında olmadan kıvrımlı dönemeçlerde kendini keşfedebilecek.
Hayatın kendisi onun ilerlemesini istemiyormuş gibi, sürekli hasta oluyordu.
Bu şehirle aynı kadere sahip biri. Bir kez ölmüş veya yıkıma uğramış biri. Yakıldığı için kararan enkazının üstünde sürekli kendi kendini yenileyen biri. Bu yüzden henüz yeni olan biri
Biraz daha böyle, olduğun gibi kal ne olur.
Ben daha tamamen arınamadım.
Çünkü sen, bir gün kesinlikle beni terk edeceksin.
En zayıf olduğumda ve yardıma ihtiyacım olduğunda,
Geri dönülmez bir soğuklukla arkanı döneceksin.
Bunu adım gibi biliyorum.
Çünkü artık bunu bilmediğim zamanlara dönmek imkansız.
Zamana dair duyuların keskinleştiği anlar vardır. Bilhassa hastayken böyledir.
Daha ileri gitmek istiyor musun?

Buna değer mi?

Çünkü sen, bir gün kesinlikle beni terk edeceksin.
En zayıf olduğumda ve yardıma ihtiyacım olduğunda,
Geri dönülmez bir soğuklukla arkanı döneceksin.
Bunu adım gibi biliyorum.
Çünkü artık bunu bilmediğim zamanlara dönmek imkansız.
Ve kadın sık sık unutuyordu,
Kendi bedeninin kumların evi olduğunu.
Hep ufalanarak geldiğini ve ufalanmaya devam ettiğini.
Sürekli parmaklarının arasından dökülmekte olduğunu.
VEDA
Ölme,yalvarırım ölme.
Daha konuşmayı bile bilmezken,annenin sana söylediklerini, siyah gözlerini açıp dinlediğin o sözleri, dudaklarımı oynatarak tekrar mırıldanıyorum. Beyaz bir kağıda tüm gücümle bastırarak yazıyorum. Sadece bunun en iyi veda sözü olduğuna inanıyorum. Ölme. Yaşamaya devam et
Hayatında hiç yıkım yaşamamış birinin yürüyüşünü taklit ederek buraya kadar geldi. Dikilmemiş her yeri temiz bir yama ekleyerek kapattı. Veda ve matemi geçti. Yıkılmadığına inandığı sürece artık daha fazla yıkılmayacağına inandı.
Kadın, hayatında hiç ıstırap çekmemiş biri gibi çalışma masasında oturmakta.
Az önce ağlamış ya da her an ağlamak üzere olan biri değilmiş gibi.
Şimdiye kadar hiç kırılıp paramparça olmamış biri gibi.
Ve kadın sık sık unutuyordu,
Kendi bedeninin kumların evi olduğunu.
Hep ufalanarak geldiğini ve ufalanmaya devam ettiğini.
Sürekli parmaklarının arasından dökülmekte olduğunu.
Ben hiçbir şeye değer vermiyorum. Yaşadığım yere, her gün açıp kapadığım kapıya, şu lanet hayatıma değer vermiyorum
İlk kez o gün onun hakkında düşünmüştüm.
Bu şehirle aynı kadere sahip biri. Bir kez ölmüş veya yıkıma uğramış biri. Yakıldığı için kararan enkazının üstünde, sürekli kendi kendini yenileyen biri. Bu yüzden henüz yeni olan biri. Bir sütundan kalmış, eskimiş taşların yıkıntısı üstüne eklenen yeni şeylerle birleşmiş, tuhaf görünüşe sahip biri.
Bazı anılar zamanla eskimez. Acılar da aynıdır.
Hayatın kendisi onun ilerlemesini istemiyormuş gibi, sürekli hasta oluyordu.
Kar yağmaya başladığında insanlar yaptığı işi bırakıp kısa süreliğine karı izler. Otobüstelerse eğer, başlarını kaldırıp bir süre camdan dışarıyı seyrederler. Sessiz sedasız, hiçbir mutluluk ya da hüzün olmadan ince ince yağan milyonlarca, milyarlarca kar tanesi, sonunda sessizlik içinde yolları kapladığında dışarıyı daha fazla izlemeyip başını çevirenler olur.
Çok kan kaybettiği için yüzü kirece dönen kadın bu bebeğin ağlayan yüzünü seyreder. Şaşkınlık içinde kundaktaki bebeği kucağına alır. Bu ağlamayı durdurmayı henüz bilmeyen insan Az öncesine kadar inanılmaz bir acı yaşayan insan Bebek bir an ağlamayı keser. Bir koku yüzündendir. Ya da ikisi daha yeni bağlantı kurmuştur. Bebeğin henüz görmeyen buğulu gözleri kadının yüzüne, sesin geldiği tarafa doğru yönelir.
Neyin başladığını bilmez bir halde, birbirleriyle bağlantı kurarlar. Kan kokusunun yaydığı sessizlik içinde. Bedenleri arasında beyaz bir kundak varken.
“ Yıkılmadığına inandığı sürece, artık daha fazla yıkılmayacağına inandı. “
“ Ne tam aydınlık ne de tam karanlık olan günler geçmişin hatıralarıyla çalkalanır.Uzun uzun kafa yoracağımız şey geleceğe dair hayallerdir. “
“ Ve kadın sık sık unutuyordu,
Kendi bedeninin kumlarım evi olduğunu.
Hep ufalanarak geldiğini ve ufalanmaya devam ettiğini,
Sürekli parmaklarının arasında dökülmekte olduğunu. “
“ Dalgın,mahzun ,dağılması kolay bir masumlukla gülümseyen yüz. “
“ Hayat kimseye özel olarak dostane yaklaşmaz. “
İnsanlar neden gümüş, altın ve elmas gibi ışıltılı maddelerin değerli olduğunu düşünürler acaba? Bir söylentiye göre suyun ışıltısı eski insanlar için hayat demekmiş. Işıldayan su temiz sudur. Sadece içilebilen, hayat veren su şeffaftır. İnsanlar çölleri, ormanları, kirli bataklık gölgelerini kafileler halinde dolaşırken, uzaktan beyaz beyaz ışıldayan suyu keşfettiklerinde hissettikleri şey muhtemelen acı bir keyif olmuştur. Hayat olmuştur. Güzellik olmuştur.
Bazı anılar zamanla eskimez. Acılar da aynıdır. Acının her şeyin üzerini kaplayarak mahvettiğine dair sözler gerçek değildir.
Kışlıklarını dolaptan çıkarıp giyen erkeklerin ve kadınların gölgesinde, bir şeylere katlanmayı öğrenen insanlara özgü dilsiz önseziler vardır.
Bu şehirle aynı kadere sahip biri. Bir kez ölmüş ya da yıkıma uğramış biri. Yıkıldığı için kararan enkazının üstünde, sürekli kendi kendini yenileyen biri. Bu yüzden henüz yeni olan biri. Bir sütündan kalmış, eskimiş taşların yıkıntısı üstüne eklenen yeni şeylerle birleşmiş, tuhaf görünüşe sahip biri.
Sokakta yürürken omzuma çarpacakmış gibi yanımdan geçip giden insanların neredeyse hiçbir sözünü, önünden geçtiğim tabelalardaki neredeyse hiçbir sözcüğü anlayamıyorum. Sürüklenen bir ada gibi yayaların arasından geçerken bazen bedenim bir hapishaneymiş gibi hissediyorum. Tüm anılarımın, o anılarımdan ayrılması mümkün olmayan anadilimle birlikte, izole edilmiş hatta mühürlenmiş olduğunu hissediyorum. İzolasyon duygusu arttıkça hiç beklemediğim bir anda anılarım taptaze canlanıveriyor. Bütün ağırlığıyla üstüme çöküyor sanki. Geçen yaz kaçarcasına geldiğim bu şehir, sanki dünyanın öbür ucunda bir yer değil de içimin tam ortası.
Yaşadığımız kadarlık zamanın sonunda pamuk ipliğiyle bağlıymışız gibi güç bela adımımızı atar, irademizi kullanmaya bile fırsat bulmadan, diğer adımımızı tereddütsüz boşluğa atarız. Cesur olduğumuzdan değil, başka bir çıkar yolu olmadığından. Şu an bile o tehlikeyi hissediyorum. Henüz yaşamadığım zamanlara doğru, yazmadığım kitaplara doğru pervasızca yürüyorum.
Senin gözlerinle baktığımda ben farklı gördüm. Senin bedeninle yürürken ben farklı yürüdüm.
Karanlıkta bazı nesneler beyaz görünür.
Soğuk bir günün sabahında ağızdan ilk çıkan beyaz buhar İşte bu yaşadığımızın ispatı. Vücudumuzun sıcak olduğunun ispatı. Soğuk hava karanlık ciğerlerimize akın ederek vücut ısısıyla birleşir ve beyaz soluklara dönüşür. Hayatımız aslında beyaz ve belirgin, gökyüzüne süzülen bir mucize.
Tüm beyazların içinde senin verdiğin o beyaz son nefesi içime çekeceğim.
Benim matematik soru kitabımın kenarlarına denklemler yazan ablam. Hızlıca hesap yaparken kaşlarını çatan ablam.
Bazı anılar zamanla eskimez. Acılar da aynıdır.
Hint-Avrupa dillerinde boşluk anlamına gelen blank , beyaz ışık anlamına gelen blanc , siyah anlamına gelen black ve alev anlamına gelen flame sözcüklerinin hepsinin aynı kökten geldiğini bir yerlerde okumuştu kadın.
Şafak vaktinde kaldırımları örten kalın, çiğnenmemiş karın üstünde siyah ayakkabılarının izleri var.
Beyaz kağıda yazdığım birkaç sözcük gibi.
Hayatın kendisi onun ilerlemesini istemiyormuş gibi, sürekli hasta oluyordu. Aydınlığa çıkmasını önleyen güç bizzat kadının kendi bedeninde hazır bekliyordu sanki. Kadının her seferinde tereddüt ederek yolunu kaybettiği anları toplasak ne kadar zaman ederdi acaba?
Geçen yaz kaçarcasına geldiğim bu şehir, sanki dünyanın öbür ucunda bir yer değil de içimin tam ortası.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir