İçeriğe geç

Beyaz Gürültü Kitap Alıntıları – Don Delillo

Don Delillo kitaplarından Beyaz Gürültü kitap alıntıları sizlerle…

Beyaz Gürültü Kitap Alıntıları

.
Bizi ayıran şeyler doğumumuzda dayatıldığında, ayrılık gece gündüz peşimizden gelip bizi takip ettiğinde diğerlerinin yanında nasıl duruyoruz ?

.
Heyecanındaki yalanları görmeden önce kaç başlangıç ​​var ?..

Ölülerin gücü, onların bizi her zaman gördüğünü düşünmemizden kaynaklanır.
Onlar aynı zamanda toprağın da içindedir elbette, uyurlar ve ufalanırlar. Belki de bizler onların düşlediği şeyleriz.
.
Dünya terkedilmiş anlamlarla dolu. Sıradan şeylerde beklenmedik temalar ve yoğunluklar buluyorum.

.
Kurgu, dünyada yaşamış olmanın teselli ödüllerinden biridir.

.
Korku, daha yüksek bir seviyeye yükseltilmiş öz farkındalıktır.

.
Belki öldüğümüzde diyeceğimiz ilk şey :

‘Ben bu duyguyu biliyorum. Daha önce buradaydım.’

.
Ne kadar çok atarsam, o kadar fazlasını buldum.

.
Tarihin kurguya dönüştüğü zaman mı bu ?

.
İhtiyacımız olan sınır ölüm değil mi ?

Hayata değerli bir doku, bir tanım duygusu vermiyor mu ? Son bir çizgi, bir sınır ya da sınır hakkında taşıdığınız bilgi olmadan, bu hayatta yaptığınız herhangi bir şeyin güzel ve anlamlı olup olmayacağını kendinize sormalısınız.

Dünya, terk edilmiş anlamlarla doludur. Sıradan şeylerde beklenmedik temalar ve yoğunluklar bulunur.
Bırakın günler amaçsız geçsin bırakın mevsimleri kovalasın olayları bir plan çerçevesinde geliştirmeyin.
Hiçbir şey ölümden güçlü değildir.Ölümden korkan insanların yalnızca yaşamdan korkanlar olduğuna inanır mısın?
Belki Öldüğümüzde ilk söyleyeceğimiz şey:
Bu duyguyu biliyorum
Ne garip, değil mi? Kendimiz ve sevdiklerimiz hakkında böylesine derin, kalıcı, feci korkularımız var. Ama yine de ortalıkta dolaşıyor, insanlarla konuşuyor, yiyip içiyoruz. İşlerimizi yapabiliyoruz. Oysa bu hisler derin ve gerçek. Bizi felce uğratmaları gerekmez mi? Nasıl oluyor da onlara katlanabiliyoruz, bir süreliğine de olsa? Araba kullanıyor, ders veriyoruz. Nasıl oluyor da mesela dün gece, bu sabah, kimse böylesine derin bir korku içinde olduğumuzu görmüyor?
“Ölülerin gücü, onların bizi her zaman gördüğünü düşünmemizden kaynaklanır. Ölüler mevcudiyet sahibidir. Yalnızca ölülerden oluşan bir enerji düzeyi var mıdır acaba? Onlar aynı zamanda toprağın da içindedir elbette, uyurlar ve ufalanırlar. Belki de bizler onların düşlediği şeyleriz.”
.
Küçük, ısrarlı bir hüznün şeylerin dokusuna geçmesi için yılın zamanıydı, günün zamanıydı.

Alacakaranlık, sessizlik, demir soğukluğu. Kemikte yalnız bir şey.

Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
.
Belki öldüğümüzde diyeceğimiz ilk şey, Bu duyguyu biliyorum, daha önce buradaydım.

.
Bağırıyorsun çünkü bu seni cesur kılıyor ya da umursamazlığını duyurmak istiyorsun.

.

Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
.
Düzensiz günleri özlüyorum. Onları geri istiyorum, yeryüzünde yaşadığım, tenimin hızla dalgalandığı, gaflet ve gerçek günler.

Aptal kaslıydım, öfkeliydim ve gerçektim.

Özlediğim şey bu, barışın ihlali, gerçek sokaklarda yürüdüğüm ve her zaman öfkeli ve hazır hissettiğim şeyler yaptığım kargaşa günleri, başkaları için bir tehlike ve kendime uzak bir gizem

.

Isınıyoruz, ışığımız var.
O dediklerin Taş Devri ‘nde de vardı. Onlar da ısınıyorlardı, onların da ışığı vardı. Ateşleri vardı. Çakmaktaşlarını birbirine sürtüp kıvılcım elde ederlerdi. Sen taşları birbirine sürtebilir misin? Bir çakmaktaşı görsen tanıyabilir misin? Bir Taş Devri insanı sana nükleotitin ne olduğunu sorsa açıklayabilir misin? Karbon kağıdını nasıl yapıyoruz? Cam nedir? Yarın lsabah Ortaçağda uyanacak olsan ve orada feci bir salgın patlak vermiş olsa, hastalıkların tedavileri konusundaki ilerlemelerden haberdar olduğun halde onu durdurmak için ne yapabilirdin?
Hiçbir şey ölümden güçlü değildir. Ölümden korkan insanların yalnızca yaşamdan korkanlar olduğuna inanır mısın?
Savaş, insanlar ülkeleri hakkında iyi şeyler söylemekte zorlandıkları zaman nostaljinin aldığı şekildir.
İnsanlar televizyondan önce bu kadar aptal mıydı?
Monotonluk ölümcül olabilir.
Korku iliklerime işlemişti. Hem üşüyor hem terliyordum, hem kuru hem islaktım, hem kendimdim hem başka biriydim.
Beni asıl endişelendiren de bu; Ismarlama yapılmış organizmaların var olduğu gerçeği.
Bence dünyada her şey ihtimal dahilindedir.
Belki de öldüğümüz zaman ilk söyleyeceğimiz şey şu olacak: “Bu hissi biliyorum. Buraya daha evvel de gelmiştim.“
Ölüm grafik yolu ile aktarıldığı, tabiri caizse yayınlandığı zaman, durumunuzla kendiniz arasında ürkütücü bir ayrılık hissediyorsunuz
Eğer hiç sürpriz olmasaydı benim için sürpriz olurdu.
İnsanlar gerçekliğin dışına açıldıkça, görüşleri ayırt etmemize gerek kalmıyordu.
öyle kesintisiz bir ilerleyişti ki bu, adeta kendi fizik kanununa riayet eder gibiydi, güvenmeyi öğrendiklerimizden farklı bir kanuna.
Sayıların gücü, onları kendi ölüm vaktimizle ilgili tahmin yürütmek için kullandığımızda olduğundan daha aşikar değil hiçbir zaman.
Küçük yanlışlar köksalar, uydurma hikayeler dallanıp budaklanırmış.
Varlıkların doğasını araştırırken ne kadar derinlere inersek, gerçeklerden o kadar uzaklaşırmışız.
İnsanlar beyin erozyonuna uğruyor. Dinlemesini ve dünyaya çocuk gibi bakmasını unutmuşlar çünkü.
Çoğu insan için dünyada yalnızca iki yer var. Yaşadıkları yer ve televizyonları.
En iyi konuşma ayartıcı olandır.
Ölüm havanın bir özelliğidir. Her yerde vardır ve hiçbir yerde yoktur.
Biz burada ölmüyoruz, alışveriş yapıyoruz. Ama aradaki fark sandığın kadar büyük değil.
Ölüm bir bekleme süresidir aslında.
.
Bu yüzden insanlar tatile çıkıyor. Rahatlamak, heyecan bulmak veya yeni yerler görmek. Rutin şeylerde var olan ölümden kaçmak için.

.

.
İhtiyacımız olan sınır ölüm değil mi ? Hayata değerli bir doku, bir tanım duygusu vermiyor mu ?

Son bir çizginin, bir sınırın veya sınırın taşıdığın bilgi olmadan bu hayatta yapacağın herhangi bir şeyin güzelliği ve anlamı olup olmayacağını kendine sormalısın.

.

Ürkütücü bilgiler artık başlı başına bir endüstriye dönüştü. Firmalar bizi ne kadar kötü korkutabileceklerini görmek için birbiriyle savaşıyor.
Bırakın günler amaçsız geçsin. Bırakın mevsimler mevsimleri kovalasın. Olayları bir plan çerçevesinde geliştirmeyin.
Şehre güvensizlik duymak kasabalıların huyu, eğlencesidir. Bir fikir ve kültürel enerji merkezinden kaynaklanabilecek tüm temel ilkeler yoz kabul edilir ve bir tür pornografi olarak görülür. Kasabaların ortak özelliğidir bu.
Nesnel gerçekliğin yanlış yorumlanma ihtimalinin en kuvvetli olduğu yerler, ailelerin en güçlü olduğu yerlerdir.
Aile dünyanın yanlış bilgi beşiğidir. Aile yaşamında bilgi hataları üreten bir şey olmalı. Aşırı yakınlık, var olmanın gürültüsü ve sıcaklığı. Belki daha derin bir şey, hayatta kalma isteği gibi.
Çoğu insan için dünyada yalnızca iki şey var. Yaşadıkları yer ve televizyonları. Eğer televizyonda bir şey oluyorsa, onu sonuna kadar cazip bulma hakkına sahibiz, o şey ne olursa olsun.
Al sana bir iddia: İnsanın hayatını dolu dolu yaşayabilmesi için birinin ona öleceğini söylemesi gerekir.
Yani insanların tarih boyunca başkalarını öldürerek kendilerini ölümden kurtarmaya çalıştıklarını mı söylüyorsun
Tüm planlar ölüme doğru ilerleme eğilimindedir. Bu eğilim planların doğasında vardır. Politik planlar, terörist planlar, sevgililerin planları, öykü planları, çocuk oyunlarının parçası olan planlar. Her plan yapışımızda biraz daha yaklaşırız ölüme. Herkesin imzalamak zorunda olduğu bir kontrat gibidir bu, hem planın hedefi olanların, hem de plan yapanların.
Çocukluk gerçek anlamda evrensel bir olgu. Ama siz onu aşmışsınız; sürüklenmeye, tükettiğiniz ürünlere yabancılaşmaya çoktan başlamışsınız. O ürünler kimin için tasarlanmış? Pazarlama şemasındaki yeriniz nedir? Okuldan mezun okur olmaz, grup kimliklerini kaybetmiş tüketicilerin deein yalnızlığını ve tatminsizliğini yaşamanız an meselesi.
.Kimsenin ahırı gördüğü yok dedi sonunda.
Uzun bir sessizlik daha oldu.
Ahırın yolunu gösteren tabelaları bir kez gördün mü ahırı görmek imkansızlaşıyor.
Kalabalıktan ayrılmak ise birey olarak ölümü göze almak, ölümün karşısına yalnız çıkmak demektir.
Yaşamının geri kalan kısmı boyunca, Hitler Noel süslemelerinin yakınında bir yerlerde olmaya tahammül edemedi, çünkü annesi bir Noel ağacının yanında ölmüştü.
Hayat insanı erkenden öldürmek üzere planlanmamış mıdır?
Kimyasal içtepilerimizin toplamı kadarız.
bir insan üzerinde testler yapmanın tehlikeleri de olduğunu söyledi bana. Ölebilir­diın. Ben yaşasam da beynim ölebilirdi . Beynimin sol tara­fı ölebilir ama sağ tarafı yaşayabilirdi. Dolayısıyla vücudu­mun sol tarafi yaşayabilir, sağ tarafı ölebilirdi. Ürkütücü pek çok tehlike vardı. Yan yan yüreyebilir ama ileriye doğ­ru yürüyemeyebilirdim. Sözcükleri nesnelerden ayırt edemeyebilirdim, yani biri ‘serseri kurşun’ dese kendimi yere atıp siper alabilirdim.
Bu arabadan bunu bilen çıkarsa ona beş dolar verece­ğim, dedi Heinrich, koruyucu maskesinin altından, Mı­sır’daki piramitler inşa edilirken mi daha çok insan ölmüş­tür, yoksa Çin Seddi inşa edilirken mi?
Bu insan kümesinin ortasında oturduğunu farz et. Çakıl taşlarını alet olarak kullanıyorlar. Tırtıl yiyorlar. Radyoyu açıkla onlara. Bunun gizemli bir yanı yok. Güçlü vericiler sinyal gönderiyor. Sinyaller havada dolaşıyor ve alıcılar tarafından toplanıyorlar. Havada dolaşıyorlar. Nasıl yani, kuşlar gibi mi? Ne­den onlara büyülü demiyorsun? Havada büyülü dalgalar halinde dolaşıyorlar. Nükleotit nedir? Bilmiyorsun, değil mi? Oysa onlar yaşamın yapı taşları. Bilgi sadece havada yüzerse ne işine yarar ki ? Bilgisayardan bilgisayara geçer. Günün her saniyesi değişir ve büyür. Ama aslında kimse­nin hir birşey bildiği yoktur.
Isınıyoruz, ışığımız var. Bunlar Taş Devri gerçekleri. Onların da sıcağı ve ışığı vardı. Ateşleri vardı. Çakmaktaşlarını birbirine sürtüp kı­vılcım elde ederlerdi. Sen taşları birbirine sürtebilir miy­din? Bir çakmaktaşı görsen tanır mıydın? Bir Taş Devri insanı sana nükleotitin ne olduğunu sorsa, ona açıklayabilir miydin? Karbon kağıdını nasıl yapıyoruz? Cam nedir? Ya­rın sabah Orta Çağda uyanacak olsan ve orada insanları kırıp geçiren bir salgın çıkmış olsa, tıptaki ve hastalıklarda­ki ilerlemeleri bildiğini bildiğin halde, onu durdurmak için ne yapabilirdin? İşte neredeyse yirmi birinci yüz­yıldayız, bilim ve tıp hakkında yüzlerce kitap ve dergi okumuş, yüzlerce televizyon programı izlemişsindir. Bir buçuk milyon kişinin hayatını kurtarabilecek tek bir kritik bilgi kırıntısı verebilir miydin o insanlara?
Sanki bir zaman yolculuğu ile geçmişe gönderilmiş gibiyiz, dedi.
İşte Taş Devri’ne geldik, yüzyıllardır kay­dedilmiş tüm gelişmeleri bilerek hem de. Ama Taş Devri insanlarının hayatını kolaylaştırmak için ne yapabiliriz? Bir buzdolabı yapabilir miyiz? Nasıl çalıştığını açıklayabilir miyiz? Elektrik nedir? Işık nedir? Biz bu şeyleri hayat­larımızda her gün tecrübe ediyoruz ama zaman içinde gerilere savrulduğumuzu anladığımızda koşulları iyileşti­recek şeyleri bilfiil yapmamızı az buçuk sağlayacak temel prensipleri onlara anlatmaktan bile acizsek ne işe yararlar ki? Yapabileceğin bir tek şey söyle bana. Alev elde etmek için kayaya sürtebileceğin basit bir kibrit çöpü yapabilir miydin? O kadar üstün ve modern olduğumuzu düşünü­yoruz. Aya gitmeler, suni kalpler. Ama ya bir zaman sap­masına uğrayıp eski Yunanlılarla burun buruna gelseydin? Trigonometriyi Yunanlılar icat etmiştir. Otopsi ve ana­tomiler yapmışlardır. Eski bir Yunanlıya ‘Aman ne büyük marifet,’ diyemeyeceği ne anlatabilirsin ki? Atom Yunanca bir sözcüktür. Yunanlılar evrendeki büyük olayların insan gözüyle görülemeyeceğini bilirlerdi. Yani dalgaların, ışın­ların, partiküllerin.
Çocukların dünyasında hiç amatör yoktur.
Hayat güzel, Jack.
Nereden geldi aklına şimdi bu?
Söylenmesi gerektiğini düşünüyorum sadece. Artık söylediğine göre daha iyi hissediyor musun bari kendini?
Pervasız bir aşkımlıkla alışveriş ediyordum. Acil ihtiyaçlar ve uzak ihtimaller için alışveriş ediyordum. Sırf alışveriş etmiş olmak için alışveriş ediyor, bakıyor ve dokunuyor, almaya hiç niyetim olmayan malları in­celeyip sonra da alıyordum. Tezgahtarları kumaş ve mo­del kataloglarında zor bulunur türden tasarımlar aramaya gönderiyordum. İtibarım ve kendime saygım büyümeye başlamıştı . Kendimi şişirip dolduruyor, kendimde yeni özellikler buluyor, var olduğunu unuttuğum bir kişiliği yeniden keşfediyordum. Etrafımı ışık bürümüştü. Mo­bilya reyonundan erkek giyim reyonuna giderken kozme­tik bölümünden geçtik. Aynalı sütunlarda, cam ve krom eşyalarda, güvenlik odalarındaki televizyon monitörle­rinde kendimizi görüyorduk. Para karşılığında mal alı­yordum. Ne kadar çok para harcarsam, paranın önemi o kadar azalıyordu.
Geçenlerde: lav, çamur ve azgın sular seyrederek geçir­diğimiz ve çocuklarla benim eğlenceli bulduğumuz akşamdan bahsettim ona. Daha fazlasını istedik, doymak bilmedik. Bu çok doğal, çok normal, dedi, güven verici bir baş hareketiyle. Herkesin başına gelir. Neden?
Çünkü beyin erozyonundan müzdaribiz. Ardı arkası kesilmeyen bilgi bombardımanın durması için arada sırada bir felakete ihtiyacımız var. Gün gibi ortada, dedi Lasher. Gergin bir yüzü ve jölelenip arkaya taranmış saçları olan çelimsiz bir adam. Bu akış süreklidir, dedi Alfonse. Sözcükler, resim­ler, sayılar, olgular, grafikler, istatistikler, noktalar, dalga­lar, partiküller, granüller. Dikkatimizi sadece bir felaket çekebilir.
Sağlıklı yaşam kurallarını takip ederek ölümü başımızdan defetmenin mümkün olduğuna inanırız nedense
Şehirlerde ölümü tipik anlamda kimse fark etmez. Ölüm havanın bir özelliğidir. Her yerdedir ve hiçbir yerdedir.
Aşk bir başkasının ilgi ve korumasına emanet edilmesine olanak sağlayacak kadar emniyetli bir kimlik geliştirmemize yardımcı olur.
Tüm planlar ölüme doğru yönelme eğilimindedirler.
Hava yaza ilişkin hasret duyulan şeyleri çağrıştırıyordu.
Kendi zihnimizin dışında, geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek diye bir şey yoktur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir