İçeriğe geç

Berdel II Kitap Alıntıları – Şehnaz Haşimoğlu

Şehnaz Haşimoğlu kitaplarından Berdel II kitap alıntıları sizlerle…

Berdel II Kitap Alıntıları

Yâde
He oğlum.
Seni şaşırtmak istiyorum, yâde.
Ney? Beni mi? Rüyamda görsem hayra yormam!
Evet, diye cevapladı Diyar. Dövme yaptırmayı düşünüyorum. Şah damarının hemen altına işaret parmağıyla çizgi çekti. Aha tam da buraya Diyar Şahmaran
Wış dövme de nedir?
Ben de istiyorum yâde Dilşa yazdırmak istiyorum. Ama tabii sadece istiyorum.
Ya yâde bir şey değil. Sadece iğneyle senin istediğin gibi her şeyi vücudunda bir yere yapıyorlar. İstersen isim yazarsın, istersen bir çiçek, bir böcek yaparsın. Zararlı bir şey değil yâde. Çok güzel bir şey. Çok havalı. Yâde gençler arasında çok popüler herkes yapıyor. Yâdenin kaşları ağır ağır çatılırken bakışları diyara aynı ağırlıkla dönmüştü. Sen herkes misin? Sen popüler misin? Gel bakayım buraya, sen herkes misin? Gel bakayım yüzüne bakacağım sen herkes misin?
Yâde yaptırmak istiyorum sadece işte. Babamı ikna et. İsmimi yazdıracağım, o da kendi ismim olacak.
Niye sen koyun musun?
Koyun derken, yâde?
E koyunları kaybolmasın diye boyayıp üstüne yazıyorlar ya. Yarın kaybolursa bulsunlar diye.
Yemin ederim, yâde bakış açına hayranım.
Azrail’in gelir kendi, ne ağa der ne efendi!
Unutma, oğlum. Ölüm tam arkanda. Ne zaman geleceği belli değil ama bir gün kesin gelir.
Dünya! Beş harflik, iki hecelik tek bir kelimeden türeyen binlerce cümleye malzeme oluşu kadardı.
İçtiğin her bir sigara ömründen on bir dakika, seni benden alıyor bunu bana yapmaya ne hakkın var?
Seni görmediğim her saniye, her dakika içinde benim ömrümden on bir dakika gidiyor. Peki senin bunu bana yapmaya ne hakkın var?
Görmemekle sigarayı bir tutamazsın. Sigara sana zarar veriyor.
Seni görmediğim her zaman, benim kalbim de bana zarar veriyor.
Ne güzel seviyorsun beni.
Güzel seven sensin, kadın!
Dert olurdu da, dermansız derde düşenin hali nasıl olurdu? Çaresi olmayan derdin batağına düşen insanın çıkış yolu ne olurdu? Elhamdülillah derdi veren dermanı da veriyordu. Bütün bataklıklardan elbet refaha erdiriyordu.
Şüphesiz doğada adaletsizliğiyle yaşayan ve adaletsizliği yaşatan tek korkunç canlı, insanoğluydu.
Biz insanlardık
Adalet diye bir kavramın olup hâlâ insanlar arasında yerini bulamaması korkunçtu. Adalet denince akla ne gelir?
Gurur denen illetin kölesi olmuş, anı yaşamaktan kendimizi men etmişiz. Sanki günler ve geceler kaybettiğimiz anı geri verebilirmiş gibi Zamanın en şımarık çocuklarıydık belki de. Elimizdeyken kıymet bilemedik, kaybettiğimizde de layığınca yasını tutamadık.
Ben bir kadınım değil mi?
Sen bir kadınsın. Çığlığını serbest bırak.
Kimsenin kusursuz bir hayata sahip olamadığı gerçeğiyle yüzleşmek büyük oranda teselli veriyordu insana.
*Meydan kadınlarındır.*
Unutmak, sevilmek kadar zor
Ruhum sarılıp iyileştirilemeyecek yaralarla dolu.
Geçmişin tadı ağızda acı bir tat bırakırdı çoğunlukla. Acıdan yüreği yananın mutluluğa tebessümü temkinli olurdu
Bir ben, bir Yıldız Tilbe! Allah var kafamız çok güzel.
İşaret parmağıyla üç kere göğsüne vurdu.Bu kalp kırılmışsa, bir şeyler öğreniyorsun demektir.
Sevgi dağ gibidir, kızlar. Üzerine kar yağsa, yağmur yağsa orada olduğunu bilirsiniz. Şiddetli bir darbeyle o dağın çatladığını düşünün. Çatlaktan sızan her şey o dağı devirmeye yeterlidir. E devrilen de bir daha eskisi gibi değildir. O dağın devrildiğini aldatan bilir ama bilmezden gelir.

Kadının sözlerini kendince tamamladı Mizgin:

Çünkü anlarsa üzerine devrilir.Kim bir dağın üzerine devrilmesini ister ki?

Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Mevlana der ki: Aşk nasip işidir, hesap işi değil! Aşk adayıştır, arayış değil! Sen adanmışsan ve yanmışsan bu uğurda, aşk seni bulmaya gelir!
Gurur denen illetin kölesi olmuş, anı yaşamaktan kendimizi men etmişiz. Sanki günler ve geceler kaybettiğimiz anı geri verebilirmiş gibi
Beni sevdiğin için çaresizsin. Beni sevdiğini kabul etmediğin için çaresizsin.
Keşke acı çekmek suç olsaydı, o zaman korkardık.
Töreye kurban giden kadın, kimseye boyun eğmeyecekti.
Kadın çığlığına en büyük destek yine kadından gelmişti.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
unutmak, sevilmek kadar zor
Adam, kadına mükafat gibi bakıyordu. Bütün kötü günlerin sonunda ona hediye edilen bir mucizeydi.
Kalbinin sahibi kimse, o varken dünya daha yaşanılır, daha katlanılır ve bir nebze sevilirdi.
Dünya! Beş harflik, iki hecelik tek bir kelimeden türeyen binlerce cümleye malzeme oluşu kadardı. Yedi milyar insan dünya üzerinde barınıyordu. Her geçen gün ölüm sayısı katlanırken doğum sayısı da katlanıyordu. Ağlayanı kadar güleni vardı. Sevdiğine kavuşanı varken, sevdiğinden ayrılanı da vardı. Pişmanlığıyla kavrulan birçok insanın ardında yaptıklarının gururunu taşıyan insan mevcuttu. Affını hediye edeni vardı, bu hediyeden mahrum bırakıp kovanı da vardı.
Umut; geride bırakılmayan, peşinden koşacağınız ve her daim duyacağınız iç erinci. Mutluluk; ummanın sonucunda sahip olduğumuz ve tadına vardığımız zaman geride kalan her acıya bile olsun dedirten ve dudaklarda gülümseme bırakan eylem. İkisi bir arada olunca yaşanılan hayat da güzel ve değerli oluyordu.
Mutluluğa doğru attığını sandığı bütün adımlar sonsuz bir mutsuzluğa sinsice yaklaştırmış.
“Kalbin en büyük şahidim olsun ki seni paramparça edeceğim.”
Dünyamız çok küçük ama sevgimiz çok büyük. Sığmıyor !
Şüphesiz doğada adaletsizliğiyle yaşayan ve adaletsizliği yaşatan tek korkunç canlı, insanoğluydu.
Unutmak, sevilmek kadar zor
Bitti, Mizgin. O doğu, ben batı. Gayri güneş onda doğar, bende batar.
Doğunun güneşi, batının gecesisin, meremin.
Seni sevmek yağmurdan sonra çıkan gökkuşağı gibi mükemmel, Evin
Biri için yaratıldığımızı içten içe bilsek de onu bulmak asıl meseleydi. Belki tesadüfen karşına çıkıyordu. Belki sen karşısına çıkmak için didiniyordun. Sonuç hüsran olmadığı müddetçe de geç de olsa bulmak mükemmeldi.
Seni kalbime yazdığım gün alın yazımız belli oldu.
Hisler birdi ama düşünceler ve bakış açıları farklıydı. Bizi insan olarak birbirimizden ayıran sadece bakış açılarımız ve düşüncelerimizdi.
kırgınlığın devam ettiği her hikaye yarım kalırdı
Mutluluğa giden yolda en büyük suçu işlemiş, bir ömür mutsuzlar hapishanesine mahkûm bırakılmış gibiydi.
Beklemek, yaşama tutunan bir canı çaresizce beklemek her şeyden daha büyük bi acıydı.
Geçmişin tadı ağızda acı bir tat bırakırdı çoğunlukla. Acıdan yüreği yananın mutluluğa tebessümü temkinli olurdu.
Çok şükür bugün de çok sevdik!
-Her gün şükrediyorum Rabbime.
+ Neden?
– Seni gördüğüm için. Sana dokunabildiğim için. Seni duyduğum için. Sana koşabildiğim için. Sana sarılabildiğim için. Seni anlayabildiğim için ve dahi hissedebildiğim için.
Aşkın azı yarar, çoğu zarar. Çok versen kusar, az versen susar!
Nasıl Nasıl olur da seni kendimden daha çok severim?
Bir insan, sevdiğine hiç doymaz mı? Bu nasıl bir kalp, nasıl bir ruh, nasıl bir beden? Hiç mi doymaz sana?
Biz insanoğlu sevgi fakiriyiz.
Sen bana verilen en güzel duasın. Allah’ın sevdiğine bağışlayan.
Sen benim kalbime verilen en büyük müjdesin.
ruhum yara dolu
Bazen konuşsa da anlatmayı beceremiyordu insan. Sanki anlatmak istediklerine kelimeler yetersiz kalacakmış gibiydi.
Şüphesiz doğada adaletsizliğiyle yaşayan ve adaletsizliği yaşatan tek korkunç canlı, insanoğludur.
acılar zamanla anıya dönüşür
Her şeye sıfırdan başkamak imkansızdı. Geçmişten ders alarak bugün adımlarını atıyorlardı. Aslında en sağlam adımlar hatalardan doğan tecrübelerdi.
Aslında yaşamak kolay, zorlaştıran bizleriz.
Mutluluk güzel be, herkese benden mutluluk
kokun ömürlük
Arasa bulamayacağı kadını, kader karşısına çıkarmıştı.
Bazı acılar bir sarılmaya muhtaç idi
Gurur denen illetin kölesi olmuş, anı yaşamaktan kendimizi men etmişiz.
Dünyamız çok küçük ama sevgimiz çok büyük Sığmıyor!
Sevdiğine sırtını dönmek ölüme iğne ucundan basarak gitmekti.
Suya yazı yazmanın imkansızlığı, unutulması büyük sevdalara da mümkün kılınmış. Bir suya yazı yazamazsın, bir de sevdalını unutamazsın!
Niye izliyorsun onları?
Onu sevmemek onu unutmak için. Ama unutmak sevilmek kadar zor
Üzerinden seneler geçse, her şeyi unutsanız dahi hafızanızdan kopup gitmeyen ve hâlâ ilk günkü tazeliğini koruyan birçok anınız hep diri kalır. Belki hatırlamak ister belki de unutmak için elim bir çaba sarf edersiniz. Unutmak istemediğiniz anıları konuştukça özler, eksikliğini hissedersiniz.
Doğru adımları atamadıkça yanlışa tutsaktı insan. Doğru yolu bilmesine rağmen ısrarla yanlışa yönelene anlam veremek güçtü.
İnsanoğlu belirli bir yerden sonra hayal kırıklığına uğratırdı. Bu gerçek değişmeyecek kadar kalıcı olmuştu. Seversin, bağlanırsın ve güvenirsin. Birtakım yaşanmışlıklar neticesinde hayal kırıklığına uğrarsın. Tabii herkes için geçerli bir eylem değildi.
Kendinizi anlamsız bir kalabalığın içinde ansızın kaçma isteğiyle tutuşurken bulabilirsiniz. Hepimiz bazen evden kaçıp gidesi oluyordu. Yaşananlardan ötürü çoğunluk evden kaçma raddesine bile gelebiliyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir