İçeriğe geç

Benlik Üzerine Denemeler Kitap Alıntıları – Virginia Woolf

Virginia Woolf kitaplarından Benlik Üzerine Denemeler kitap alıntıları sizlerle…

Benlik Üzerine Denemeler Kitap Alıntıları

.
Gerçek benlik ocakta kaldırımda duran mı, yoksa haziranda balkona eğilen mi ? Burada mıyım yoksa orada mıyım ?

Yoksa gerçek benlik ne şu ne de o, ne burada ne de orada değil, ancak isteklerini dizginlediğimizde ve engellenmeden yoluna devam etmesine izin verdiğimizde gerçekten kendimiz olduğumuz çok çeşitli ve başıboş bir şey mi ?

Baba, amarant çiçekleri benim alnıma asla taç olmayacak.
Şimdi senin mezarını çepeçevre saracak kadar serpildikleri gibi.
Öyleyse, günümüzde edebiyat diye bir güzel geçinen o cilalı, pürüzsüz ve düz romanlardan kaçının; o kendini beğenmiş, tumturaklı ve gülünç biyografilerden kaçının; o zayıf, saman gibi eleştiri yazılarından kaçının; melodik bir biçimde güllerin ve koyunların masumiyetini göklere çıkaran şiirlerden kaçının.
Eğer azizlik demek başkalarının çektiği acıları paylaşmak, onlara sevgi göstermek, ruhun en detaycı taleplerine şayan bir amaca ulaşmak için çabalamak demekse, her büyük Rus yazarda bir azizin özelliklerini seçebiliriz demektir.
.
Dünyada hiçbir şey onu yalnızlık kadar memnun edemez. Ülkede tek başına en mutludur. Ormanında tek başına dolaşmayı sever. Geceleri tek başına dışarı çıkmayı sever. Arayanlardan saklanmayı sever. Ağaçlarının arasında yürümeyi ve derin düşüncelere dalmayı sever.

artık birçok şeyi kendime özgü şekilde beğenmemin ya da beğenmememin sebebi hiyerarşiden, ataerkillikten gitgide kopmamdır Ben bataklığın üzerinden
ben benim diyerek yürüyorum; yapmam gereken o izi takip etmek, bir başkasını kopyalamak değil. Yazmamın da, yaşamamın da tek gerekçesi budur.
Ve umut, bir kırıldı mı tekrar o kadar hızlı yeşermiyor artık.
Eğer kendimizi kölelikten kurtarabilirsek erkekleri de zorbalıktan kurtarabiliriz.
Hitler’ler kölelerden doğar.
Dükkân vitrinlerinin parladığını görebiliyoruz ve onlara bakıp duran kadınları; boyanmış kadınları,
giyinip süslenmiş kadınları, kıpkırmızı dudaklı, kıpkırmızı tırnaklı kadınları. Onlar da köleleştirmeye çalışan köleler.
Neydi Hitlercilik: saldırganlık arzusu; hükmetme, köleleştirme arzusu.
İşiniz bitti. Sizi azad ediyorum. İyi geceler. Ve yolculuğun geri kalanı kendi bedenimin tatlı yol arkadaşlığıyla geçiyor.
Geçti, geçti; bitti, bitti; geçip gitti, geçip gitti. Yol geride kaldıkça hayatın da geride kaldığını hissediyorum. O uzamdan geçtik ve çoktan unutulduk.
Ama vazgeç, diyorum içimden (bu gibi koşullarda “kendinin nasıl da ikiye bölündüğü, bir “kendi” istekli ve tatminsizken, diğer “kendi”nin nasıl da katı ve felsefi olduğu malumdur), bu imkânsız heveslerden vazgeç; karşındaki manzarayla yetinip memnun ol; inanın yürekten söylüyorum, bu gibi durumlarda yapılacak en iyi şey oturup o güzelliği içine çekmektir; pasif olmak, kabullenmek ve doğa size koskoca bir balinanın bedenini kesip açmak için altı küçük çakı verdi diye canınızı sıkmamak.
kadının hâlâ savaşması gereken bir sürü hayalet, üstesinden gelmesi gereken bir sürü önyargı bulunmaktadır.
Erkeklerin, tutkuları hakkında doğruları söyleyen bir kadın için ne düşüneceği bilinci, kızı sanatçının bilinçsizlik halinden uyandırmıştır. Ve artık yazamaz
kadın nedir? Sizi temin ederim ki bilmiyorum. Sizin de bildiğinize inanmıyorum. İnsanlığın yeteneklerine açık bütün sanatlarda ve mesleklerde kendisini ifade edene kadar da kimsenin bilebileceğine inanmıyorum.
anladım ki kendinize ait bir aklınız ve düşünceleriniz olmadan, insan ilişkileri, ahlak veya seks hakkında doğru olduğuna inandıklarınızı dile getirmeden roman bile
eleştiremezsiniz.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Hiçbir zaman otoriteyle uzlaşamamış ya da kamuoyunu dikkate alacağım diye kendi eksantrik mizacını bir kenara atamamıştır.
Roman okumak zor ve karmaşık bir sanattır. Şayet romancının -o büyük sanatçının-size verdiklerinin hepsinden birden faydalanacaksanız, algıda muhteşem bir inceliğin yanı sıra hayal gücünde de yüksek bir cesarete muktedir olmanız gerekmektedir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Çoğunlukla kitaplara bulanık ve bölünmüş zihinlerle yaklaşır, kurmacadan gerçek olmasını, şiirden sahte olmasını, biyografiden pohpohlayıcı olmasını, tarihtense kendi önyargılarımızı desteklemesini bekleriz. Halbuki okurken bütün bu yerleşmiş fikirleri kafamızdan atabilsek, işte bu takdire şayan bir başlangıç olur.
Bu mahşerî kaosa nasıl düzen getireceğiz de okuduğumuzdan olabilecek en derin ve büyük hazzı alabileceğiz?
Şöhrete gelince, senden istirham ederim, ünlü insanlara bir bak; nasıl da donuk ve kasvetli sular yayılıyor her seferinde etraflarına bir gör; o kurum kurum kurulmalarını, o kendilerini peygamber sanan havalarını bir gözlemle; en büyük şairlerin isimsiz oluşunu oturup bir düşün;
Insanlar ne diyecek diye düşünürsün; sadece kendin için yazman gerekirken başkaları için yazmaya başlarsın
Haddinden fazla okumak diye bir şey yoktur; ama asıl daha güçlü ve etkili şekilde öğrenmek insanın kendisi değil de
farkı biri olduğunu hayal etmesinden geçer.
Umutlu olmak için, heyhat, hiç mi iyi sebep yoktur?
Sinirlisin, sarsılmışsın, adamakıllı keyifsizsin.
Kendi durumunu asla başkalarının durumundan zor görme
Gerçi halk da tuhaf bir yol arkadaşıdır son derece uysal ve kolay ikna edilebilir bir yaratıktır mesela; bir kez dikkatini çekebildiniz mi belli miktarda yıl boyunca kendisine ne söylenirse sorgulamaksızın ona inanır Halka yeterince kararlı şekilde Bütün kadınların kuyruğu ve bütün erkeklerin hörgücü vardır” deseniz, gerçekten de kadınları kuyruklu, erkekleri de hörgüçlü görmeyi öğrenmeye başlayacaktır ve siz, Saçmalamayın. Maymunların kuyruğu olur, develerin hörgücū olur. Erkeklerin ve kadınlarınsa beyinleri ve kalpleri vardır; düşünür ve hissederler” dediğiniz zaman bunu çok devrimci ve muhtemelen uygunsuz bulacaktır. Bu ona kötü, üstüne üstlük yakışıksız bir şaka gibi gelecektir.
Bence, insan deneyimine dair Savaş ve Barış’ın kapsamı dışında kalan hemen hemen hiçbir konu yoktur.
size muazzam gelen romanları düşünürseniz, Savaş ve Barış, Gurur Dünyası, Tristram Shandy, Madam Bovary, Gurur ve Önyargı, Bir Hayatın Sırrı (Geçmişin Gölgesinde),
kendime soruyorum, gerçeklik nedir? Ve gerçekliğin yargıçları kimlerdir?
Ah, zavallı insancıklar”
ruhun ve kalbin anlaşılmasını istiyorsak, aradığımızı Ruslarınkine benzer derinlikte başka nerede bulabiliriz ki?
Rusların bahsi geçiriliyorsa kişi onların
romanları dışında herhangi bir roman üzerine yazı yazmanın zaman kaybı olduğunu hissetme riskine de girmiş demektir.
“Kabinede hiç kadın yok; sorumlu hiçbir makamda da. Fikirleri etkin kılabilecek pozisyondaki bütün fikir önderleri erkek. Bu öyle bir düşünce ki düşünmeyi köreltiyor, sorumsuzluğu teşvik ediyor. Neden kafayı yastığa gömüp, kulaklara da tıkaç tıkayıp, bu beyhude fikir üretme işinden vazgeçmiyoruz ki?
Bizim korktuğumuz, endişe duyduğumuz, nefret ettiğimiz şey sadece maskedir; yoksa insanın kendisinde insani bir şeyler olacaktır herhalde!
“Sahici misin? Yoksa yalnızca bir oyuncu mu? Bir temsilci mi? Yoksa temsil edilenin kendisi mi?
Halbuki yazar, sadece hakikati söyleyebilse elde edeceği ödüller yabana atılacak gibi değildir, hatta yücedir
Seninle benim aramda, sevgili okur, doğrudan bir yol yoktur; öyleyse sözlerim kulağına bir melodi gibi gelmek yerine gözüne kaçan kum veya ağzına dolan çakıl
taneleri gibi hissettiriyorsa beni suçlama.
Bilinç akışı “benlik’e ait, süratle geçip giden düşüncelere temsil kazandırmak üzere genelde de şaşırtıcı berraklıktaki
ifadelerin serbestçe akmasıdır. Knut Hamsun, Anton Çehov, Marcel Proust, Robert Musil, James Joyce, Katherine Mansfield, D.H. Lawrence, T. S. Eliot ve Woolf içe dönmüş, iç benliğe yönelmişlerdir; karakterlerinin sosyal maskelerini kaldırmış ya da kaldırabileceklerini hayal etmişlerdir.
İnternet birbiriyle yarışan benliklerin feryatlarından geçilmemektedir.
Benlik, “kendi fotoğrafını çekmeler” veya “kendine yetmeye dayalı kişisel gelişim unsurlarıyla yüceltilmiş, ünlülerin kendi
kendilerini profesyonel şekilde ifşa etmeleriyle itibar kazanmıştır.
asırlar boyunca makine yapmak konusunda çok şey öğrenmiş olmamıza rağmen edebiyat yapmak konusunda herhangi bir şey öğrendiğimiz şüphelidir.
Bizi derin bir umutsuzluğa ve hatta gücenmişliğe sevk eden şey, yanıt bulunmaması duygusudur.
Ne kadar ağır kürkler ve cüppelerle donanmış olurlarsa olsunlar otoriteleri kütüphanelerimizin içine kabul etmek ve bize nasıl okuyacağımızı, ne okuyacağımızı, okuduklarımıza ne değer biçeceğimizi söylemelerine izin vermek o mabetlerin nefesi olan özgürlük ruhunu yok etmek demektir.
Hakikaten de insanın okumakla ilgili bir başkasına verebileceği tek tavsiye hiçbir tavsiye kabul etmemesi, kendi içgüdülerinin peşinden gitmesi, kendi aklını kullanması ve kendi çıkarımlarına varmasıdır.
Çok ufak görünüyordu, çok azimli, çok dirayetli; aynı anda da çok narin, çok kırılgan ve çok kahraman.
– (…) Nietzsche’nin dediği gibi,
Sahici misin? Yoksa yalnızca bir oyuncu mu? Bir Temsilci mi? Yoksa temsil edilenin kendisi mi?
Baştan verilmiş bir hakikat değerlendirmesini kabul ederek dünyaya dair hakiki intibalarını bastırıp gizliyor musun, yoksa kendi küçük (ve muhtemelen illüzyonlu) muhtariyet projen Ben benim de ısrarcı mısın?..
-Joanna Kavenna-
Hakikaten de insanın okumakla ilgili bir başkasına verebileceği tek tavsiye hiçbir tavsiye kabul etmemesi, kendi içgüdülerinin peşinden gitmesi, kendi aklını kullanması ve kendi çıkarımlarına varmasıdır.
Hakikaten de insanın okumakla ilgili bir başkasına verebileceği tek tavsiye hiçbir tavsiye kabul etmemesi, kendi içgüdülerinin peşinden gitmesi, kendi aklını kullanması ve kendi çıkarımlarına varmasıdır.
Bir yazar asla yalnız değildir. Yanında her zaman halk vardır; aynı koltukta olmasa bile en azından hemen yan kompartımandadır. Gerçi halk da tuhaf bir arkadaşıdır. İngiltere’de son derece uysal ve kolay ikna edilebilir bir yaratıktır mesela; bir kez dikkatini çekebildiniz mi belli miktarda yıl boyunca kendisine ne söylenirse sorgulamaksızın ona inanır. Halka yeterince kararlı şekilde Bütün kadınların kuyruğu ve bütün erkeklerin hörgücü vardır deseniz, gerçekten de kadınları kuyruklu, erkekleri de hörgüçlü görmeyi öğrenmeye başlayacaktır ve siz Saçmalamayın. Maymunların kuyruğu olur, develerin hörgücü olur. Erkeklerin ve kadınlarınsa beyinleri ve kalpleri vardır; düşünür ve hissederler dediğiniz zaman bunu çok devrimci ve muhtemelen uygunsuz bulacaktır. Bu ona kötü, üstüne üstlük yakışıksız bir şaka gibi gelecektir.
Ben inanıyorum ki bütün romanlar karşı köşedeki bir yaşlı kadınla başlar.
Hakikaten de insanın okumakla ilgili bir başkasına verebileceği tek tavsiye hiçbir tavsiye kabul etmemesi, kendi içgüdülerinin peşinden gitmesi, kendi aklını kullanması ve kendi çıkarımlarına varmasıdır.
Bir yazar asla yalnız değildir. Yanında her zaman halk vardır; aynı koltukta olmasa bile en azından hemen yan kompartımandadır. Gerçi halk da tuhaf bir arkadaşıdır. İngiltere’de son derece uysal ve kolay ikna edilebilir bir yaratıktır mesela; bir kez dikkatini çekebildiniz mi belli miktarda yıl boyunca kendisine ne söylenirse sorgulamaksızın ona inanır. Halka yeterince kararlı şekilde Bütün kadınların kuyruğu ve bütün erkeklerin hörgücü vardır deseniz, gerçekten de kadınları kuyruklu, erkekleri de hörgüçlü görmeyi öğrenmeye başlayacaktır ve siz Saçmalamayın. Maymunların kuyruğu olur, develerin hörgücü olur. Erkeklerin ve kadınlarınsa beyinleri ve kalpleri vardır; düşünür ve hissederler dediğiniz zaman bunu çok devrimci ve muhtemelen uygunsuz bulacaktır. Bu ona kötü, üstüne üstlük yakışıksız bir şaka gibi gelecektir.
Yazıdaki âdetler, adab-ı muaşeretteki âdetlerden çok da farklı değildir. Gerek hayatta, gerekse edebiyatta, bir tarafta ev sahibesiyle yabancı misafiri arasındaki, öteki tarafta yazarla yabancı okuru arasındaki uçuruma köprü kurmanın bir yolunu bulmak elzemdir.
Ben inanıyorum ki bütün romanlar karşı köşedeki bir yaşlı kadınla başlar.
Kurmacanın tam doğru ve öz esasları diye bir şey yoktur. Her şey, her his, her düşünce kurmacanın tam da doğru ve öz esaslarıdır; beynin ve ruhun her vasfından yararlanılabilir. Hiçbir algı kusurlu olmaz. Öyle ki kurmaca sanatı can bulsa da gelip aramıza dikilse, bizi şüphesiz kendisini onurlandırmaya ve sevmeye olduğu kadar sarsıp yıkmaya ve zorlamaya da davet ederdi; çünkü o, gençliğini ancak böyle tazeleyebilmekte, saltanatını ancak böyle pekiştirebilmektedir.
Zihinsel mücadeleyi bırakmayacağım,zihinsel mücadele akışa karşı düşünmek demektir akışla birlikte değil.
Yazar, sadece hakikati söyleyebilse elde edeceği ödüller yabana atılacak gibi değildir, hatta yücedir. Lawrence’ın yazdığı gibi, Kişi tek bir kişidir; ama tamamıyla yalnız değildir. Her biri kendi bir başınalıklarının orta yerinde titreşip duran başka başka yıldızlar vardır.
Barışın koşullarından biriyse,hoparlörün söylediğine göre,silahsızlanmak. Gelecekte artık hiç silah,ordu,donanma,hava kuvveti olmayacak.Hiçbir genç adam silahlarla savaşmak üzere eğitilmeyecek,böylece beynin odacıklarında bir başka taarruz uçağı harekete geçiyor.
Otoriteleri kütüphanelerimizin içine kabul etmek ve bize nasıl okuyacağımızı,ne okuyacağımızı
okuduklarımıza ne değer biçeceğimizi söylemelerine izin vermek o mabetlerin nefesi olan özgürlük ruhunu yok etmek demektir.Başka her yerde yasalar ve geleneklerle bağlanmış olabiliriz; ama burada böyle şeylerimiz olmaz
Umutsuzluğa düşme, karanlığa gömülü kalma. Tüm dikkatini ver , algılarından tamamen kendi eserin olacak ahenkli bir bütün yarat. Sen bunu başardıktan sonra, kim senin gerçeklik yorumuna doğru veya yanlış, gerçek veya yalan, iyi veya kötü diyebilir ki? O senin kendi yorumundur, kendi ahenkli bütünün dür; onu sen söylemişsindir, başka hiç kimse değil.
Kitap Nasıl Olunmalı? da Woolf okurun yerleşmiş anlayışları okurken kafasından atması gerektiğini söylemektedir:
Yazarınıza dikte etmeyin; o olmaya çalışın. Onun çalışma arkadaşı, suç ortağı olun. Eğer kendinizi en başta geri çeker de uzak durup eleştirirseniz okuduğunuzdan mümkün olabilecek en büyük değeri dolu dolu almaktan kendinizi mahrum bırakmış olursunuz. Ama zihninizi olanca genişliğiyle açarsanız, işte o zaman ilk cümlelerin virajlarından itibaren neredeyse fark edilmeyecek kadar ince bir güzellik sizi başka hiç kimselere benzemeyen bir insanın huzuruna getiriverir.
Bu bireysel benlik herhangi birileridir, herkestir ama yine de her bir benlik tamamen bambaşkadır. Her bir benlik yeryüzünde bir kez, etrafındaki her şeyle; Gerçeklikle, Toplumla, sıradan hayatın güzellikleri, zevkleri ve trajedileriyle bir çarpışma anında var olur. Her birimiz kendim ya da kendin diye konuşurken, tek olan benlik i hayret verici genişlikteki diğer benlikler yelpazesinden ayırırız.
ben kendi kendime diyorum ki: Geçti, geçti; bitti, bitti; geçip gitti, geçip gitti.
içimizde daima fısıldayan bir şeytan vardır. Nefret ediyorum, seviyorum ; onu susturamayız
Yazarınızı dikte etmeyin; o olmaya çalışın. Onun çalışma arkadaşı, suç ortağı olun.
Kendini asla tekil düşünme, kendi durumunu asla başkalarının durumundan daha zor görme.
Hiç kimsenin, t’lerine enine çizgi koymaya bile vakti yok.
harekete geçmeyecek arzularını beslemektense bebeği daha beşikteyken bir an önce öldürmek yeğdir.
Sen busun , Sen şusun , Bunu yapmalısın, şunu yapmalısın, başka türlü yapmalısın , Sen sadece sıradan bir insansın;kadınsın, adamsın, çocuksun yapmayacaksın.
Şayet yazarlar havadan sudan konuşmalara ve kendilerini saklamaya bel bağlarlarsa, o zaman okurlar yalnızlığa terk edilmiş demektir;bağ kopar.
İnternet birbiriyle yarışan benliklerin
feryatlarından geçilmemektedir. Benliğini ifade et/ benliğini göster, diye başlar düstur. Böylece Son yirmi yıl içinde tanıştığımız yeni bir benlik çeşidi oluşmuştur; alabilesiye geniş bir açılımda serbestçe dolaşırken aslında hiçliğe doğru ilerleyen cisimsiz bir siberbenlik, sanal âlemdeki benliktir bu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir