İçeriğe geç

Benlik Kitap Alıntıları – Oruç Aruoba

Oruç Aruoba kitaplarından Benlik kitap alıntıları sizlerle…

Benlik Kitap Alıntıları

Büyüdür çünkü ölüm
Külrengi harcıdır sonsuzluğun
Bilinçlendirme (eğretilemeyi sürdürürsek), yürüyüş sırasında dönüp geriye bakma (‘Nereden nereye geldim-ne kadar yol katettim?’) ve, ileriye bakma (“Nereye doğru gidiyorum-ne kadar yolum kaldı?”) anları ise, bu iki ‘bakma’ bakımından da, yürüyenin, durmuş olmasını varsayar- yol, anlamını durakta kazanır…”
Ve yengeç batırır göğsünün ortasına kıskacını
tam göğsünün ortasına..
Hem, bilebilip bilemeyeceğimizi önceden bildiğimiz şeyleri bilmek, neye yarar ki – oysa, bilemeyeceğimiz kuşkusuyla giriştiğimiz konularda, düşünülebilir birşeyi düşünebileceğimiz sınıra dek düşünmek yoluyla, sonunda, bir sonuca varma’ olarak olmasa da, bir yolu yürümüş olma olarak, derinlikli görüşlere varabiliriz.
Dolayısıyla, hep biryerlerimizdeyizdir de, —şimdi, burada— hiç buradamızda olmuş muyuzdur, diye, gene, sorulabilir : olma mışızdır ki hiç —hep buradamiz dayızdır da, hiç kendi yerimizde olmamışızdır:-

Dünyamızda
Ama, işte, buradayızdır.
Dünyamızda —
Burada
yız.

Buradayım diyen, demek ki, aynı zamanda, Günü gelince burada olmayacağım , dilegetirişi ile, Yönü bulunca yola çıkacağım , dilegetirişine de hazırdır. Bu iki anlam, bir bakıma, Buradayım önermesinin içleminde kapsanır. Ancak bunlar, Buradayım diyenin (dolayısıyla, ‘ileri’de ‘orada olmayacak’, ‘yola çıkacak’ olanın) dolaysızca kendi eylemine bağlı olmayan, bazı dış, ek koşullar gerektiren anlamlar olarak, Buradayım önermesinin sonuçları; ondan yapılan çıkarımlar olarak da görülebilir.
Bir ‘yer’dir ‘bura(sı)’; ama, bulunulmakta olması ancak zamanın çerçevesi içinde gerçekleşebilecek bir ‘yer’: ‘bura(sı)’, birinin bulunmakta olduğu yer değil, bulunduğunu belirttiği yerdir (her bulunulan yer bir ‘bura’ — birisinin ‘bura(sı)nı —oluşturmaz; oysa her bura(sı) birisinin burası olarak onun yeridir).
– Temel bir değişmezlik olarak kalabiliyorsa – ve bir temel sorun olmuşsa – temel bir sorun olarak da kalacak, demektir.
Sevdiğine egemen olmaya çalışan, onda sevdiği şeyi- onun, o olmasını – çelmiyor mudur?
Hep dinginlik ve durgunluktur benim için mutluluk.
Oysa, o benden hoşlanmıyor ama, ben onu seviyorum bile galiba. Belki benim de içimde (başka) biryerlerde hafif hafif kıpırdanıyor sürüklenip götürülmek arzusu — belki benim de bunu özlememdir, onu o kadar güçlü kılan; zorlukla direnebildiğim kadar güçlü.
Oysa, düşlerimi gerçekten gerçekleştirmeye cesaretim olsaydı, beklemektense, işe girişip, en azından, başarısız da olsam, gerçek -ve evet, hak edilmiş- bir yıkıma ulaşabilirdim; ya da, korkaklığımı açıkça kabullenerek, gerçeklere boyun eğip düşlerimi bir kenara atabilir; o zaman da, gene hak edilmiş bir lanetlenmeyi -gerçekten- yaşayabilir; sonunda da pısırık ve sessiz bir ölüm bulabilirdim. İkisini de yapamadım -ne o uca; ne buna, gitmedim Böylece de ‘ortada’ bıraktım kendimi..
Çok acı çekiyor olmalı – kendi yerinde bu denli aykırı, yaşadığı dünyaya bu denli yabancı olmakla
Anı, artık burada olmayan bir anın içeriğidir – yani burada olmayanın buradalık içinde belirişidir.
-durulduğunda bilinçlendirilir yaşam yürüyüşü ancak Bilinçlendirme, yürüyüşü sırasında dönüp geriye bakma ( Nereden nereye geldim- ne kadar yol kat ettim? ) ve ileriye bakma ( Nereye doğru gidiyorum- ne kadar yolum kaldı? ).. yürüyenin durmuş olmasını var sayar- yol anlamını durakta kazanır
Kuytuda olmak da gerekmiyor, hiç kimsenin ulaşamadığı bir yerde olmak için her yer kuytu zaten. Öylesine, ölüme doğru sürüklenip giderken, kendi boşluğunu, kuytu içindeliğini, işte, kovuğunu da, birlikte götürür, kişi.
Yengeç, suda yaşar; ama, yüzme bilmez – suyun içinde, yürür
“Hem,bilebilip bilemeyeceğimizi önceden bildiğimiz şeyleri bilmek, neye yarar ki—oysa, bilemeyeceğimiz kuşkusuyla giriştiğimiz konularda,düşünülebilir bir şeyi düşünebileceğimiz sınıra dek düşünmek yoluyla, sonunda, bir ‘sonuca varma’ olarak olmasa da, bir yolu yürümüş olma olarak, derinlikli görüşlere varabiliriz.”
hep bildiler aslında ne denli yumuşak olduğumu – bazen, kullandılar da bunu, bana karşı.
Ben de onun gibi değil miyim?
Ben, o değil miyim?
O, ben değil mi?
Yaptığım, kendimi anlamağa çalışmak.
Yaşadığın her an, her yaşadığın an, yaşar.
İçimde bilmediğim birşey var : benim içimde, benim, bilmediğim birşey
Gölgesiz güneş yoktur; geceyi de bilmek gerekir.
‘Mutluluk’ denen şeye en yakın geldiğim zaman ona kulak kabarttığımda ise, garip bir sessizlik işitirim
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Buradayım demem çok zor oldu
Gün olur, hiçbir şey yapmak gelmez içimden; ya da: hiçbir şey yapmamak gelir
bir yolu tutturabilmiş olmak
tutarlı olarak,
bırakmadan, tutmak
Üç kişiyle başka türlü
konuşulur, bir
kişiyle
kendini açıklar insan.
Üç kişiyle başka türlü
konuşulur, bir
kişiyle
kendini açıklar insan.
Orada, ‘içimde’, en yakınımda bulunduğu halde, nasıl oluyor da benim için bu denli anlaşılmaz, kavranamaz oluyor, anlamıyorum, kavrayamıyorum.
‘Burnumun dibinde’ olduğu halde ‘fersah fersah’ uzağımda
Yengeç suda yaşar ama yüzme bilmez suyun içinde yürür
Gerçekleşmesi bana bağlı.
Cesaret de bu yüzden gerekli.
Çünkü, unuttuklarım ya da sildiklerim de olsalar, yaşantılarım benimdir gene de; bendedirler – onları yeniden etkin, yaşamımda söz sahibi yapmak da elimde #8212;degilse, hiçbir şeyim yok demektir gerçekten: gerçekten bütünüyle kirletmişim, hiçleştirmişim, çıkmazlaştırmışım yaşamımı demek
Benlik, Oruç Aruoba, sf.92
Yengeç suda yaşar ama yüzme bilmez,suyun içinde yürür.
Yengeç, suda yaşar; ama, yüzme bilmez – suyun içinde, yürür.
#8212;- hep buradamızdayızdır da, hiç kendi yerimizde olmamışızdır:-
Dünyamızda
Ama, işte, buradayızdır.
Dünyamızda #8212;-
Buradayız.
Anı, artık burada olmayan bir ânın içeriğidir #8212;- yani burada olmayanın buradalık içinde belirişidir.
Ve yengeç batırır göğsünün ortasına kıskacını
Tam göğsünün ortasına.
Kaplanır sabahları göğe uzansam
Geceden kalma bir yıldızla
Buz rengi bir yıldızla.
I can’t explain what I mean. And even if I could, I’m not sure I’d feel like it.
İçimde bir yengeç var.
İçimdeki en kuytu kovukta yaşıyor olmalı; oradan seyrediyor herhalde her yaşadığımı.
Bana direnir çoğunlukla
Dolambaçlı yollarla karışır yaptıklarıma, ket vurur.
Tek bildiğim orada olduğu
hep, ben yaşadığım sürece, orada olacağı.
ondan kurtuluşum yok.
Benim için anı olan şeyler, onun için zamanın hiç yıpratmadığı gerçek ler
Zamanın dışında sanki: Benim, diyelim, yirmibeş yıl önce yaşadığım birşey, onun için şimdi-burada olan birşey olarak varlığını -ve etkinliğini- sürdürüyor: yalnızca bir anı da olmuyor bu; kanlı-canlı bir gerçek, sanki
Ölüm, yaşamdan daha belirgindir. Ölüm kesindir; oysa yaşam…
İlişkilerim…
Yaşamımın biricik anlam odakları ve tükenmez acı kaynakları
En baştan başlamalı
Çocukluğumun yerleri
Unuttuklarım ya da sildiklerim de olsalar, yaşantılarım benimdir gene de; bendedirler…
Özgürlük- nedir ki bu, tam olarak ?
Gerçekleşemeyecek düşler kurarken yarattım onu
Ama unutma diye bir şey var mıdır gerçekte – kişi nasıl unutur ki yaşadığı bir şeyi?
İçimde bilmediğim bir şey var: benim içimde, benim, bilmediğim bir şey… ona ulaşmaya çalışıyorum
Burnumun dibinde olduğu halde fersah fersah uzağımda
Yol, anlamını durakta kazanır
Aşağıdan yukarıya
yukardan aşağıya
nedense hep başladı işte bir acı vardır
sabah kuşatır bu acıyı önce
Eskiyip gider sonra da
“Var mıydık? Belki… biraz”
“Dışarı çıkmadık çünkü hep dışardaydık
içeri girmedik çünkü hep içerdeydik
bir oteldik ki hepimiz
Öylece otel kaldık”
Ne demek burada olmak?
Kalmakla, durmakla, yani uzamla ilgiliymiş gibi görünüyor bura(da) nitelemesi #8212; oysa, en iyi müzikte görülür o : hiç durmayan bir ‘şimdi’ de-uzamsız..
yengeç, suda yaşar; ama, yüzme bilmez – suyun içinde, yürür
Acaba kim bilen doğrusunu? Hatta ben
kıyı bucak kaçıran ben ruhumu
sanki ne anlıyorum?
hep, sanki, yoğun bir yaşam istiyor gibiyken, aynı zamanda, sanki, hemen, hızlı bir ölüm istiyor -ikisini de bir arada, birlikte, iç içe
Boşluktan kurtulunamıyor ki
[Önemli olan tek şey, nedensizce yazman ] Kuytuda olmak da gerekmiyor, hiç kimsenin ulaşamadığı bir yerde olmak için: her yer kuytu zaten Öylesine, ölüme doğru sürüklenip giderken, kendi boşluğunu, kuytu içindeliğini, işte, kovuğuna da birlikte götürür kişi.
Bir zavallı ile bir alçak olma arasında gidip geliyor, kendimi yargılamam
Peki ya düşler ne oluyor [bu ‘sürekli yaşama kuramı’ gerçekten yaşanmışlar için geçerli olsun, diyelim]; ya kişinin yalnızca düşledikleri, hayalinde ‘yaşadıkalrı’,ülkü olarak kurdukları;daha doğrusu ‘yaşattıkları’ – en doğrusu, yaşatamadıkları- onlar da mı hep yaşar ?
Evet asıl onlar yaşar hep:Yaşamamış olmalarıdır onları yaşatan, sürekli kılan;yaşanıp geçmemiş olmaları-yaşama geçmemiş olmaları, yaşatır onları
Yoksa, kendime bu kadar aykırı bir varlığı nasıl taşıyor olabilirim, kendi içimde?!..
Dünyayı nasıl görüyor acaba-nasıl duyumlar edindiğini; algılarının nasıl şeyler olduğunu, hiç bilmiyorum; hiç de bilemeyeceğim herhalde. Benim içimde yaşadığı halde, bana son derece yabancı-nasıl oluyor da içimde bulunuyor öyleyse; bunu da bilmiyorum.
Çünkü onun benim yaşamımdan bekledikleri ile benim kendi yaşamımdan beklediklerim, çok farklı. Benim, bir şey yapmak için bir neden bulamadığım bir durum, onun için, hemen, o anda bir şey yapmayı gerektiren bir durum olabiliyor-ve tersi: ben bir şey yapmaya karar verip kendimi buna yönelttiğimde, o, kovupuna çekilip sinebiliyor.
Tin: Öyleyse, ikisinin, özne ile nesnenin, özdeşliği, senin, düşünen varlık olarak özün oluyor demek?
Ben: Evet.
Tin: Pekala o zaman, onu, bu özdeşliği, ne özne ne nesne olan, ama bunların ikisinin de temelinde yatanı, ikisini de ilkin oluşturanı, – onu kavrayabilir misin, bilinçlendirebilir misin?
Ben: Hiç yolu yok.
(Fichte)
Ama bu ‘birisi’ ; bu ‘öteki özne’ – ona belki de gelişi güzel taktığım- eğreti, biraz duygusal, biraz occult adı dışında, bir gizem benim için.
Onu anlamağa çalışıyorum
Varlığın göze alıp girişmek olarak düşünüldüğü yerde bile, alışılmış anlamda varolandan çıkarak tasarımladığımız varlığın kendi olduğundan daha da bir gözüpek ortaya çıkıp, ona egemen olabilir.. (Heidegger)
İşte, ‘anı’ ‘bura’ nın karşıtıdır: yalnızca ‘sonra’ sı değil- ‘ora’ dan geçip ‘bura’ ya gelmenin ‘iz’i falan değil: şimdiki ‘bura’ nın o zamanki ‘bura’ yı örtmesi, kapatması, silmesidir. Anı, artık burada olmayan bir anın içeriğidir-yani burada olmayanın buradalık içinde belirişidir.
Bazı ender anlarda ise, kişi, iplikler boyunca, içeriye yönelen, katı düğüm noktasında toplanan bir içeriği bilinçlendirir. Bu durumlardaysa, kişinin ilgilendiği artık ‘dış’ ilişkileri değil kendi konumunda toplanan içeriğiyle, zaman içinde ‘akıp geçmekte’ olan yaşamıdır- geçmişinden geleceğine akan oluşumlarıyla şimdide odaklaşan yaşamı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir