İçeriğe geç

Beni Onlara Verme Kitap Alıntıları – Tarık Tufan

Tarık Tufan kitaplarından Beni Onlara Verme kitap alıntıları sizlerle…

Beni Onlara Verme Kitap Alıntıları

İnsan kırgınlığını nasıl anlatır bir başkasına?
Bir kadının kıyısında uyuyorum.
Bir uçurum kıyısında uyuyorum. galeano
Galeano haklı, gece uyumayan bir adamın gözkapaklarının arasında muhtemelen bir kadın sıkışıp kalmıştır.
Herkes bilir, her cüret bir hesap taşır sahibine.
Sınanmadığınız bir acı üzerine konuşmak, her zaman kolaydır.
Sınanmadığınız bir acı üzerine konuşmak, her zaman kolaydır.
Huzursuz bir ruhum var benim.
Bu dünyada yersiz yurtsuz kalmaktan belki.
Kalbimi bir cami avlusuna terk edeceğim
İnsan sabahın erken saatlerinde güzel şeyler olsun istiyor.
Kimi arkadaşlarım var, çok yakın, yediği­miz içtiğimiz ayrı gitmezdi bir vakitler, kırgınım ve onlar da farkında değiller.
Herkesin hicreti niyet ettiğinedir.
Bir dahaki sefere beni de çağır, birlikte ağlayalım.
Kız güldü.
Bazı kadınlar herkesin ortasında ağlayamadıkları için gülerler.
“Ülkenin hangi yanına dokunsak altından ağlayacak bir yara çıkıyor, farkında mısın?”
Beni uçurumdan atıyorsun ama çok güzelsin.
Kuyular var, derin ve fakat ben Yusuf değilim.
Yusuf olmayınca her kuyu derin insan için.
Senin gözlerini siler gibi dokunuyorum gökyüzüne.
Beni onlara verme.
Nasıl söylendiğinin önemi var. Mesele zor olsa bir şekilde hallo­lur ama mesele zorumuş meğer dersen bu dünyada halinin yolu yok demektir.
Ma­haret sihirbazlıkta değil, birine hiç karşılık beklemeden kalbini verebilmektir. En büyük, en görkemli sihir, birini sevebilmektir.
Derin ve fakat ben Yusuf değilim
Yusuf olmayınca her kuyu derin insan için.
Karanlıkta yürürken ayağım kaymış
ve bir boşluğun içinde
yuvarlanmışım gibi
En büyük, en görkemli sihir,
birini sevebilmektir.
“eski karizmam yerine gelirse,
bir bilet alırız tek gidiş dönemezsek,
türkiye tarihi acıları ansiklopedisinde
bir madde verirler bize”
mustafa akar / planör
Sen çok yaşa, Şule Gürbüz çok yaşasın, Osman Konuk da. Çünkü İlhami Çiçek’in elinden şöyle bir tutmadı bu umursamaz dünya; Arkadaş Zekai’nin ve Nilgün Marmara’nın. Zahmet edip elini bile uzatmadı. Kırgınım. Dünya kırgınlığımın da farkında değil.
Nato, G20, Avrupa Birliği, Amerikan seçimleri kahrolsun ama senin hayalin yaşasın. Avrupa sınırları, dikenli teller, mülteci komiserlikleri kahrolsun ama senin hayalin yaşasın.
“geçerken karışmış gibiydi birisinin çektiği fotoğrafa”
gülten akın
Bu ülkeye, Kerbela’nın ortasında kalmış da susuzluktan solmuş, Türkiye kadar bir çiçeğe birlikte ağlayalım.
“kişioğlu hikâyecilikten kurtulamaz, kendi hikâyeleri ve başkalarının hikâyeleri arasında yaşar. başına gelen her şeyi hikâyeler içinden görür. hayatını sanki anlatıyormuş gibi yaşamaya çalışır. ama ya yaşamayı ya da anlatmayı seçmek gerek.”
bulantı / j.p. sartre
Âşığın ölümünden sual olunmaz.
Hayatımı her yanından kuşatan gerçekliğin kalın ve aşılmaz duvarlarını güçsüz ellerimi yıkamayacağımı zamanla öğrenmiştim.
Huzursuz bir ruhum var benim. Bu dünyada yersiz yurtsuz kalmaktan belki.
laf hangi ağızda duruyorsa onun kokusunu alıyor
Herkesin hikayesi, bir yönüyle de olsa, sarı teksir kağıtlarına basılabilecek kadar acılarla dolu memleketimizde.
Şuraya bir cümle koydum;
Bırak acımızı biri duysun .

/Birhan Keskin/

Şiir icabı bunlar, gerçekte olmuyor .

/Didem Mamak/

Güzel günler çabuk geçer.
İçimiz hep bir hoşçakal ülkesi.

/C.Zarifoğlu /

~Niyet karardıkça sözün rengi de kararır. Laf hangi ağızda duruyorsa onun kokusunu alıyor.
•Kalp ağrısı, kimi bulacağını en iyi kendisi bilir.
Derdi olanın dilinde düğüm eksik olmuyor. Musa bile öyle yalvarmadı mı Rabbine:

– Allah’ım dilimdeki bağı çöz.
-Allah’ım dilimdeki bağı çöz.
-Allah’ım dilimdeki bağı çöz.

Sahi bu dünyanın bir dili var mıdır?
Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız .

•Sezai Karakoç

Kız güldü.
Bazı kadınlar herkesin ortasında ağlayamadıkları için gülerler.
Bazı kadınlar herkesin ortasında
ağlayamadıkları için gülerler
Aşk, razı gelinen bir körleşme biçimidir.
Beni uçurumdan atıyorsun ama çok güzelsin.
Yusuf olmayınca her kuyu derin insan için
Hiç ölmeyecekmiş gibi çekilen fotoğraflar da var; bir deniz kenarında, çiçeklerin arasında durup gülümsedikleri, nasıl da güzel gülümsüyorlar, ah nasıl güzel gülümseyerek telefona baktıkları fotoğraflar.
Velhasıl ölüyorlar, kendi katilleriyle sevişiyorlar. Kendi katillerine yemek pişiriyorlar.
Kendi katillerinin ellerini öpüyorlar bayramda, kendi katillerinin çocuklarını doğuruyorlar, kendi katillerinin çocuklarını büyütüyorlar.
Masalı devletler uydurdu. Masalı Birleşmiş Milletler uydurdu. Suriyeli çocukları anlatsınlar, Gazzeli çocuklara, Afrikalı çocuklara; ellerinde ölümden başka inanacak şeyleri kalmayan çocuklara
Bazı kadınların yüzü, ağır bir hikayenin yaşandığı sokaklar gibidir.
Kabadayılığı devlet bitirmedi, bitiremezdi de. Kabadayılığı bu dönemin piç ruhu bitirdi.
Kahpece arkadan vurmalar, beş para etmez çakalları etrafına toplamalar bir kişiye beş kişi dalmalar, polisle devletle işbirliği yapmalar, zenginlere yalakalık etmeler, gösteriş düşkünü olmalar bitirdi.
Derdin büyüğü soyleyememek
Herkes bilir, her cüret bir hesap taşır sahibine.
Bir yaraya nasıl dokunulacağını bilen kadınlar hiç acıtmazlar.
Ne tuhaf değil mi, bu kalp onca şeyi kaldırdı, onca göçüğün altından bir yolunu bulup sağ çıktı.
Kadın gidince yalnızca suskunluk kalır.
Çaresizlikten ölünce insan, hiçbir kan tahlilinde, hiçbir röntgende bir şey çıkmaz.
Savaşlar, gençleri kanatlarının kırılmasıyla başlar. Atılan ilk kurşunlar, mevzilerin de kanatsız kalmış çocukların hayallerine saplanır ki, sonrasında hayalsiz kalan çocuklar gözlerini kırpmadan karşı mevzilerdekileri yok etmenin peşine düşsün.
Bu ülke Kerbela’nın ortasında kalmış da susuzluktan solmuş, Türkiye kadar bir çiçeğe birlikte ağlayalım. Cemil Meriç’e ve Ergün Günce’ye değmez mi? Değer elbette; genç ölenlerin hatırına, bir ülkeyi kör kalmak pahasına sevenlerin hatırına, bir hakikatin kuru sofrasına kendi hayatını katık edenlerin hatırına.
En büyük, en görkemli sihir, birini sevebilmektir.
Çaresizlikten ölünce insan, hiçbir kan tahlilinde, hiçbir röntgende bir şey çıkmaz. Çaresi tükendi öldü demek yerine, vadesi geldi öldü denir, sonra da geçip gider.
Cesaretin bir sınırının olmadığını düşünüyordum, merhametin de
İçindeki büyük dertle, gözlerini kör edene kadar ruhunu yoran o adamın hakikatinden bir parça nasiplenmeye bir gece olsun, çalışıyordum.
Öyleyse sıkıntıdan kurtulduğun zaman sağlam dur ve yalnız Rabbine sevgiyle yönel.
Gençtim ve hayat dediğimiz şeyin insanı yavaş yavaş zehirlediği bilgisine erişmiştim.
Daha çabuk ölmek için hayatın içine öldürme gücü yüksek başka zehirler katmaya başladım.
Kendimi bilmeye başladığım yaşlarda, içinde yaşamak zorunda kaldığım hayatın bende baş edilmesi güç bir nefes darlığı ve kopkoyu bir iç sıkıntısı yarattığını derin bir acıyla farkettim.
O bakış, seven bir adamın bakışıydı ve neler anlattığını, sabaha kadar yazsam bitmez.
Güzelliğini bir yara gibi taşıyan kadınlar
Yoksulun ocağına düşen ateşi ne gözyaşı söndürür ne de yağmur.
Ayrılık, insanın zaman zaman yaşadığı bir şey değil, insanın ta kendisidir. Çünkü insan ayrılıktan yaratıldı.
Bazı kadınların yüzü, ağır bir hikayenin yaşandığı sokaklar gibidir
Yaşamak gerçekten güzel şey olmasa da, öyle içten, öyle mer­hametli, öyle cana yakın söyler ki sevdiklerin, onların ağ­zında yaşamak gerçekten ama gerçekten güzel şey olur.
Ne tuhaf değil mi, bu kalp onca şeyi kaldırdı, onca göçüğün altından bir yolunu bu­lup sağ çıktı ama o bir damlayı kaldıramıyor
Gerçek her zaman ortaya çıkar. Üze­rini örtecek kadar çok paranız ve gücünüz yoksa gerçek ortaya çıkar
Gönlünden geçirenler, hayalini kuranlar, uykusu kaçanlar aşkından yananlar, derdinden kıvrananlar, yarasından nefesi kesilenler ağlar. Bunca hale düşüp de güç yetiremeyenler ağ­larlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir