İçeriğe geç

Belki Sessiz Kitap Alıntıları – Gonca Özmen

Gonca Özmen kitaplarından Belki Sessiz kitap alıntıları sizlerle…

Belki Sessiz Kitap Alıntıları

–Annem ki deltaların yazılmamış tarihi
Bir kuşun uçuverişi gibi kolay ölümler çağı
Rahat yataklarda dikeni batar gecenin
–Annem balkıyan bir göl gülümsemesi

(balkımak: parlamak, parıldamak)

Ağlardı annem gülmek gibi dururken
Çünkü annem bir yorgun zorunluluk
Yüzünde içi çiçekli eski kutu duruşu
Neydi unuttuğu mutfağa girip çıkarken
Dalgınca boyayıp duruyordu kirli göğü

– Annem yelkovanın bıkkın dönüşü

Her şey kendine gizlenir neden
Gizlendiğim kime kalırsa
İçinde döndüğüm kilit sendin
Aralandın, aralandım
Bulmak bazen fenadır
Sesindeydim, o dingin ovanda

Sen orda ölürdün
Ben burda yıkardım gövdeni

(‘Olup Bitenler’ adlı şiirinden)

Aksağını sevseniz şiirin, kusurunu
Zamanı gövdenizden geçirseniz
Çatlatır bu cümbüş çemberi orta yerinden
Kısrak oluşum mahmuzlar gecenizi
Söyleyecek bir sözü olsun kuşların da
Evime sığınsın kış uzaklığıyla
Biraz tenha olsanız konuşurken
Bir dizeyi bitirirken yıkık dursanız
Yitik bir dilde bekledim
Bir kusuru söyledim durdum
Gidiyorduk ağrısına zamanın
Boşuna değil ay büyürken uyuyamamak
Dümdüz yaşamak saçımızı tarar gibi
Kusura doğru gidiyorduk
Aramızda bir acının kasırgası
Kim kimin ardından su döküyor şimdi
Ben suyun yarasına bakıyorum
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Uzak devam ediyor
Bunu omuzlarından anlıyorum
Bana baktı hep dünyada olup bitenler
Olup bitenler işte olup bitmezler
Toplama beni
Ben dökülmeyi sevdim
Merhameti ben bir sudan öğrendim
İçine elimi koydum, akana
Elimi ben nelere, kimlere
Herkes biraz ölmek için uyur
Kapıyı duvara yakıştırmışlar
Beni bir sokağın mırıldanışına

Bak, göğü örttüm
Koltuk seni bekler gibi durur

Sen kapılara eşik olursun
ağustosla eylül arası
Bazen gidip gelir pencereler
Görmeyiz biz
Sevgilim kirli bir dua gibi yağacak üstüme
Öylece yağacak hazır dağılmaya, yok oluşa
Ben bir sudan akanım sana
Beni bulandır

Suça benzet
Öyle anımsa

Ben bir ırmaktan dökülenim sana
Beni kirlet

Geceye at
Olduran geceye

Çıt sesi içimin
düştü

Dünya bir daha dönmez sanırdım
Dünya bir daha döndü

Seninle her şey susar sanırdım
Perdelere anlatır sırrını zaman
Gövdemde bir patika uzar durur
Ev içleri kadardım
Tozdum bir masada
Ağzındı
Doğmamış dizeler getirip bıraktı
Sana fırtınayı dinleteceğim
Theşub’un çığlığını
Gitsen uzak kentler bulaşacak yüzüme
Konuşsan suya sessizliğim
Çiçekler çok büyük bir yokluğa bakıyor
Gitsem gitsem bir solgunluğa gidiyorum

Yüzümde kelebekler ölüyor

Kentleri anlayınca gördüm mahcup serçeleri
Beni böyle ıslak sev
Gizimi dağıt
Gitmeni yalanlayan kuşlar bul
Beni böyle uzun sev
Gölü delirt
Tutuştur suyun kanını
Sesin diyorum bir ormanı yürümekten geliyor
Ağzın yatağımda uyuyor
Sesin bir denizden öte
Gördüm çölü incitmekten geliyor
Giderek arsız bir perde oluyorum
Eskimesin artık fotoğrafta yüzüm
Gözlerinden gelen ışıklar dönmeyi bilmesin
Sen o yorulmaz sulardın
Diri seslerdin

Ben işte durmadan sana dolardım

Gök alçalır diye bilirdim seninle
Bir sincap zıplar kollarında
Alıp bir lekeye götürür beni
Öyle bilirdim
Ben o bitmeyen sözlerdim
Bekleyen ahşap
Seninle her şey susar sanırdım
Perdelere anlatır sırrını zaman
Gövdemde bir patika uzar durur
– İkimizden esen rüzgâr
yapraklar topluyor nasılsa
Kavruk bir tarafım vardı benim
Seni işte oraya koydum
Ben ki kuşların göç zamanıyım
Büyüttüğünüz kötülük yılanı
Bana beklet bu yara bilincini
Ölümlü olmanın
Ah hanginize baksam bir bahçe dağınıklığı
Geçsem içinizden geçsem
Kederimdeki faytonun ağır aksaklığı
Ben ki beyaz bir sayfanın sıkıntısındayım
Yüzümde suskun ev tenhaları
Ben, o kâğıttaki
Makas iziyim hâlâ
Bir yerlere terin bulaştı
Lekesi kalır bilirim
Güzdü
Gölgesiz bir suydum
Ev içleri kadardım
Tozdum bir masada
Bir serinliği büyüt ağzında
Pencerelerin diline çalış
Üç beş sandalye yetiyor hüznü ağırlamaya.
geri vermez ölüyü sular / yataksız onlar, uyurlar
toplama beni / ben dökülmeyi sevdim
herkes biraz ölmek için uyur
hanginize baksam bir bahçe dağınıklığı
ben ki beyaz bir sayfanın sıkıntısındayım / yüzümde suskun ev tenhaları
pencereleri açsam üşür müydünüz / biraz daha aralasam sözcükleri
Akşamları getirdiğim yorgunluk beni anlatmıyor
Sonra bir yalnızlığı denemek oluyor her şey
Üç beş sandalye yetiyor hüznü ağırlamaya
Gecenin getirdiği ne varsa ona inanacağım
Hem inanmak çocuksu yanımızdan gelir

Bir çocuğun aklıyla harflerinizi dolanacağım

Nasılsa geri dönecek kuruttuğum söz
Bir çiçeğin açışını andıracağım
O eski dudaklarla düşlemek seni
Boynunun bahçesini bu ölü dudaklarla
Biter şimdi gecenin susmayan ağzı
Eğer beni söze doğru karanlık
Beni bir avuntudan oldurmuşlar
De ki bir sıkıntının içini oymuşlar
Şimdi durup dokunsam bir yalnızlığa
O yalnızlık o yağmura uysa

Aksak zamanın ucuna aksak
Bir yokuş var, bir yok oluş
Tırmansak

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir