İçeriğe geç

Beklenen Sevgili Kitap Alıntıları – Selim İleri

Selim İleri kitaplarından Beklenen Sevgili kitap alıntıları sizlerle…

Beklenen Sevgili Kitap Alıntıları

“Geçmesi beklenen zaman diye bir şey var; saniyeleri sayıyor insan.”
Fakat zamanımızın maddiyatçı, hissiz, vicdanı tutuk, şefkati güdük dünyasında her acı buz kesiyor.
Elden ne gelir?
Tabiatta hiçbir şey kaybolup gitmiyor. Bu yapraklar da usul usul toprağa karışacak, tıpkı insanoğlu gibi. Hepimiz zerrelerimize ayrılacağız ve doymak bilmez toprakta zerremiz bile kalmayacak.
“Tabiattaki hiçbir şey sarartılı mevsim kadar yüreğe işlemez.”
Bergson, “Kâinat, aşkın, sevmek ihtiyacının gözle görülen ve elle tutulan yanıdır, kâinatta bulunan bütün varlıklar da bu yaratıcı heyecanın neticeleridir” diyor.
İnsanın dili yalan söyler, fakat kalbi de yalan söyleyebilir mi? Söylüyordu işte, vicdansızların, kalpsizlerin kurum kurum kurumlanışıyla.
Her şey yolundayken, yaşamak ve nefes almak ne güzelmiş!
Yeknesak hayatımdan şikâyet ederken meğer ne kadar yanılıyormuşum! Bugün o monoton hayatı geri getirebilmek için neleri feda etmem ki!
“Serzenişlerim dahil, bu dünyada bana her şey küçük, basit, hatta çirkin görünüyor. Kalabalığın o yersiz, lüzumsuz neşelerine, kahkahalarına aldırma. Hepimiz kavruk hayatlar yaşıyoruz. Bu sebeple mâziyle bütün bağlarımı koparmak, o mâziyi küllemek istiyorum.”
“Esasen ömrüm boyunca meçhul bekleyişler ortasında yaşadım.”
Milâttan evvel ve milâttan sonra insanın insana yaptığı zulmün haddi hesabı yoktur.
“Hayat dediğin, tahakkümün birinin bitip birinin başlaması mı? “
“Mâziye asla dönülemeyeceğini bilmekliğime rağmen o mâzi avcumun içinde.”
“Yaşamaya hâlâ susabiliyorsam, her günün hercümercinden kurtulabiliyorsam, eski rüyalarımın sayesinde.”
Ne yazık ki birçok hatırayı, yaşanmışı artık gözlerimin önünde canlandıramıyorum; karanlık bir perde iniyor. Hatıralarımın neler olduğunu, nerelerde yaşandığını o karanlık perde gölgeledikçe gölgeliyor. Bir hatırlayabilsem, belki avunacağım; zira mâzi beni çoğu defa şefkate benzer okşayışla avutmuştur.
“Geçmiş günlerin acı tatlı hatıraları , hayal olmuş hakikatler arasındadır.”
“Geçen her yaz ömrümüzden dökülen yapraklardır.”
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Fuzûli söylemiş: “Bağlasan zencirler tutmaz dil-i divâneyi! ” Hani nerde o günler ?
Sonra, bizi hatırlayan tek kişi kalmayınca, biz de ebedi yokluğa karışacağız.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“Güzel günlerin geri gelmesini hayal etmekle avunayım diyorum, daha da dibe vuruyorum.”
Esasen ömrüm boyunca meçhul bekleyişler ortasında yaşadım.
Hayatımın yeknesaklığı beni boğuyor. Yeknesak, evet, başka ne denebilir? Değişmeden devam eden, her gün hep aynı kalan, her gün, her saniye. İnsanı asıl bezdiren bu hep aynılık.
Geçmiş günlerin acı hatıraları, hayal olmuş hakikatler arasında.
Onu ebediyyen kaybetmekten delicesine ürktüm. Kim saadet güneşinin batmasına göz göre göre katlanabilir?
Maalesef birbirimizi tanımıyorduk. Birbirimizin taa yakınından geçiyor, sonra hemen ayrılıyorduk; bir daha da karşılaşamıyorduk.
Kalabalığın o yersiz, lüzumsuz neşelerine, kahkahalarına aldırma. Hepimiz kavruk hayatlar yaşıyoruz
Her şeye rağmen ümitsiz değildim. Kainat kadar nihayetsiz ne olabilir! Kainat o kadar nihayetsiz ki, insanoğlu için daima çıkış yolu var. Mühim olan, ezeli ve edebi ümit fikrini kaybetmemektir
insanoğlu için daima çıkış yolu vardır.
Her şeye rağmen ümitsiz değildim. Kainat kadar nihayetsiz ne olabilir! Kainat o kadar nihayetsiz ki, insanoğlu için daima çıkış yolu var. Mühim olan, ezeli ve edebi ümit fikrini kaybetmemektir
Geçen her yaz ömrümüzden dökülen yapraklardır.
“Geçmiş günlerin acı hatıraları, hayal olmuş hakikatler arasındadır.”
İnsanın dili yalan söyler, fakat kalbi de yalan söyleyebilir mi?
Söylüyordu işte,
Beni nelerin kandırdığını, baştan çıkardığını tahlil etmek güçtür. İnanmıştım, hayallerle dolu, yolumda yürüyordum
İnsanın dili yalan söyler, fakat kalbi de yalan söyleyebilir mi? Söylüyordu işte, vicdansızların,kalpsizlerin kurum kurum kurumlanışıyla
Her şeye rağmen ümitsiz değildim. Kainat kadar nihayetsiz ne olabilir! Kainat o kadar nihayetsiz ki, insanoğlu için daima çıkış yolu var. Mühim olan, ezeli ve edebi ümit fikrini kaybetmemektir
Onu ebediyyen kaybetmekten delicesine ürktüm. Kim saadet güneşinin batmasına göz göre göre katlanabilir
Bir kitap,bir eser,neşriyat nasıl, kimlerin emek verişleriyle, sabır verişleriyle vücuda getiriliyor, memleketimizde bilinmiyor, düşünülmüyor. Kitap nedir, galiba onu da bilen yok
Maalesef birbirimizi tanımıyorduk. Birbirimizin taa yakınından geçiyor, sonra hemen ayrılıyorduk; bir daha da karşılaşamıyorduk
Hayat yollarında sürüklene sürüklene yürüdükçe, çile arkadaşlarımızın azımsanamayacak kadar çok olduğunu gözlerimle gördüm
Küçük, kıymetini bilemediğim sevinçlerimden birini doya doya yaşıyordum
Beni nelerin kandırdığını, baştan çıkardığını tahlil etmek güçtür. İnanmıştım, hayallerle dolu, yolumda yürüyordum
Bizi mahveden, büyük hamlelerden, yeni ufuklardan sonra küçük, cılız, kısır çekişmelerin esaretine düşmüş olmamızdır
Farkına varmadan ruhum o kalıpta sıkışıp kalmış, hayat beni yerle bir etmiş
Mazide ki gibi, sonra da, hayatımın acılarla dolup taşacağını o gün keşfetmeliydim
Geçmiş günlerin acı hatıraları, hayal olmuş hakikatler arasında
Geçen her yaz ömrümüzden dökülen yapraklardır
Hayatın muayyen bir devresine girince, gençlikteki gibi nefes nefese kalışlar ancak hatıralardaki saadet günleriyle olabiliyor
Bir sabah bahçelerimizde iki üç meyve ağacı bahar çiçekleri açmıştır ve matmazelin penceresinden piyano sesleri gelmektedir! Durur, beyaz ve pembe bahar çiçeklerine dalıp gider, musikiyi dinlerdim
Sonbaharı çok severim, herhalde unutmamışsındır. Kasımpatılar açmayagörsün, etrafımda hazan melekleri görürüm
Bergson, Kâinat, aşkın, sevmek ihtiyacının gözle
görülen ve elle tutulan yanıdır, kâinatta bulunan bütün varlıklar da bu yaratıcı heyecanın neticeleridir diyor.
Kendi zamanımdan kurtulmaya, mâzide yahut âtide yaşamaya şiddetle ihtiyacım var. Kendi zamanımda her gün, her saniye mahvoluyorum.
Benim de ömrümün kederleri, pencerelerinden güneş ışığı sızmayan rutubetli odaları benzer. Her şeye yeis sinmiş, her şey nisyana bırakılmış. Pembe gülüm ve karanfilim, kabristanı andırır bahçemde çürüyüp gitti. Ocağım harap ve boş. Lambam kimsesiz, kör..
Zehir gibi acı yüreğimden fışkırıyordu. Yalnızca Sami
Bey meselesi, rezilliği değil; hayatımın bütün eski yaraları da derinden derine sızlıyor; öcünü alamadığım kalp kırklıkları yeniden ayaklanıyordu. Ne yapabilirdim? Hiç, hiçbir şey!
Hatta,fikir ve kanaat sahibi olmayı lüzumsuz,külfetli,yersiz buluyorsunuz. Muayyen bir ıstırabı olan adamı susmaya mecbur ediyorsunuz
Yıllar bir gözyaşı olup da kaymış
Bu eski heykelin yanaklarında.
Hep tatsız,gamlı hatıraları didikleme. Maziyi deştikçe,niçin böyle oldu,niçin başka türlü olmadı kavgası. Pişmanlıklar boğazıma sarılıyor.
Geçmiş günlerin acı tatlı hatıraları,hayal olmuş hakikatler arasındadır.
“Kimsesiz evler yaz günü bile soğuk olur.”
“Bizi ne mahvetti biliyor musun?”dedim.
“Bizi mahveden, büyük hamlelerden, yeni ufuklardan sonra küçük, cılız, kısır çekişmelerin esaretine düşmüş olmamızdır.”
“Alman Çeşme’sinin mozaikleri hala pırıl pırıl. Fakat heyhat, harbin söndürdüğü ocaklar kapkara”
“Maamafih hayatımın yoksunluklarından hiçbir zaman şikayet etmem. Herkes bin bir iştahayla yaşar; ben mahrumiyetle, vazgeçişlerle, gözü toklukla.”
“Geçen her yaz ömrümüzden dökülen yapraklardır.”
“İnsanoğlu böyledir: Yazdan şikayet eder, kıştan şikayet eder. Sıcağa pek çare bulunamıyor, fakat soğuğa çare vardır, maddi imkanların nisbetinde evini barkını ısıtırsın. Bir soba kurarsın, iki soba kurarsın; cebindeki paraya bakar.”
“Yazdıklarımı ne olur oku; başkalarına, beni tanımayanlara yazmam imkânsız! Kendime merhametim ağır basmasa yapmayacağım çılgınlık yok.

Beni oku, nefes almam için ümitler ver!”

Bazan çileye girmek her insana şifadır.
Hayatımın yeknesaklığı beni boğuyor.Yeknesak, evet, başka ne denebilir? Değişmeden devam eden, her gün hep aynı kalan, her gün, her saniye. İnsanı asıl bezdiren bu hep aynılık.
Esasen ömrüm boyunca meçhul bekleyişler ortasında yaşadım.
Halbuki aşk ıstırabım yok; hiç olmadı. Fakat neden gönül yangınındayım?
Neyi beklediğimi bilmiyordum. Esasen ömrüm boyunca meçhul bekleyişler ortasında yaşadım.
Benim baharlarım hiç gelmiyor
Geçen her yaz ömrümüzden dökülen yapraklardır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir