Michelle Obama kitaplarından Becoming kitap alıntıları sizlerle…
Becoming Kitap Alıntıları
Yarısı kadar yol almak için iki katı uğraşmalısın.
Hayat kısa, boşa harcanacak vakit yok.
Sevdiğim ne varsa hepsini toplayıp hiçbir yere gidemesinler diye acımasızca yere mıhlamak istiyordum.
Sıkışıp kaldığın yerden çıkıp kurtulmak başka, o yerin sıkışıklığını ortadan kaldırmak bambaşka.
Birini kendi etnik kökenine hapsetmek ihtiyacı ve bunu kolayca yapamamanın getirdiği memnuniyetsizlik.
Sıkışıp kaldığın yerden çıkıp kurtulmak başka, o yerin sıkışıklığını ortadan kaldırmak bambaşkaydı.
Eğer siz kendinizi anlatmazsanız başkaları sizi çabucak ve yanlış biçimde tanımlayacaktır.
Korkmayın. Beni duyuyor musunuz gençler? Korkmayın. Odaklanın, güçlü olun. Kendinizi iyi bir eğitim ile güçlendirin. Sonra oraya çıkın ve aldığınız eğitimi sizlere layık bir ülke kurmak için kullanın.
Eğer siz kendinizi anlatmazsanız başkaları sizi çabucak ve yanlış biçimde tanımlayacak tır.
I wanted them to make friends, real friends to find kids who liked them for reasons other than that they were Barack Obama’s daughters.
Barack’la birlikte yaşanacak hayat hiçbir zaman sıkıcı olmayacaktı. Bunu daha o günden biliyordum. Muz sarısı tonunda , hafiften tüyler ürpertici bir yaşam olacaktı bizimkisi. Bu adamın hayatta doğru dürüst para kazanmayacağını da sezmiştim.
Amacım her zaman bizim mahallenin ötesine geçmekti , hep ileri bakmak ve kazanmaktı. Ve bunu başarmıştım. Ülkenin en önemli iki üniversitesini bitirmiştim. Sidley Austin şirketinin masasında yerim vardı. Anne babamın , büyüklerimin gurur kaynağıydım. Ama o akşam Barack’ı dinlerken onun umut tanımının benimkinin çok ötesinde olduğunu anlamaya başladım. SIKIŞIP KALDIĞIN YERDEN ÇIKIP KURTULMAK BAŞKA, O YERİN SIKIŞIKLIĞINI ORTADAN KALDIRMAK BAMBAŞKAYDI.
Bir otobüs yolculuğunu hızlandırmanın mümkünü yoktur. Binersiniz sonuna kadar tahammül edersiniz.
Her zaman güvendiğim,zeki ve uyanık bir kızlar grubum oldu – sığınabileceğim bir kadın bilgeliği limanıydı bu.
Şimdi düşündüğümde biliyorum ki bir yetişkinin bir çocuğa sorabileceği en anlamsız soru -Büyüdüğünde ne olmak istiyorsun? sorusudur.
Bence bir şey olmak, bir yere gelmek ya da bir şeyi başarmak değil. Daha ziyade ileriye doğru hareketlenmek olarak görüyorum vardığım yeri; gelişmenin bir aracı, sürekli olarak daha iyi birine dönüşmenin bir yolu olarak. Yolculuk sonlanmıyor.
Hamilton beni etkilemişti çünkü benim de yaşadığım bir tari: hi yansıtıyordu. Farklılıklara izin veren bir Amerika’yı anlatıyordu. Sonrasında şunu düşündüm: Birçoğumuz hikâyelerimizi gizleyerek, utanç içinde ya da korkarak yaşıyoruz, zira gerçeğimiz yerleşik ideal lere uymuyor. Amerikalı olmanın sadece tek bir yolu olduğunu bize söyleyen mesajlarla büyüdük eğer tenimiz kara ya da kalçalarımız genişse, aşkı belirli bir şekilde yaşamıyorsak, farklı bir dil konuşuyor ya da yabancı bir ülkeden geliyorsak, buraya ait değiliz. Tabii birisi aynı öyküyü farklı şekilde anlatmaya cüret edene kadar.
Trump’ın sözlerine yanıt vermeye mecbur hissettim kendimi onun sesine kendiminkiyle karşı koyacaktım.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Çocukluğumdan beri zorbalara karşı koymanın önemli olduğuna ama onların seviyesine de inmemek gerektiğine inandım.
Sadece kesinlikle inandıklarımı ve kesinlikle hissetiklerimi söylüyordum.
2008’deki zorlu önseçimde Barackin rakibiyken sonradan onun sadik ve etkili Dışişleri Bakanı olan Hillary Clinton’in propaganda smi yapıyordum bu kez. Hiçbir aday için kendi kocama oldugu ka dar tutku hissetmiyordum ve bu da bazen başkaları için kampanya yapmamı zorlaştırıyordu. Ama politik ålemde herhangi bir şey ya da herhangi biri adına konuşacağım zamanlar için kendime bir kural koymuştum; sadece kesinlikle inandıklarımı ve kesinlikle hissetiklerimi söylüyordum.
Tam da kızlarımız bizden kopup gitmek üzereyken daha fazla öz gürlüğe ve daha fazla boş vakte yaklaştığını fark etmek onu az da olsa üzmüş olmalıydı .Ama onları bırakmak zorundaydık. Gelecek onlarındı, tam da
olması gerektiği gibi.
olması gerektiği gibi.
Kendim ve dünyadaki konumum hakkında onlara bir şeyler ifade edeceğini düşündüğüm bir mesaj vermeye çalıştım. Bu da görün mezliğin ne olduğunu bildiğimdi. Görünmezliği yaşamıştım ben. Tarihimde görünmezlik vardı. Muhtemelen Güney Carolina plan tasyonundaki isimsiz bir mezarda gömülü Jim Robinson adındaki bir kölenin büyük büyük büyük torunu olduğumu söyledim. Ve ge leceği düşünen öğrencilerin önündeki bir kürsüde dururken onlara görünmezliği yenmenin, en azından bazı yollardan, mümkün olduğunun kanıtını sunuyordum.
Nefret köklü, derin ve her zamanki gibi çok tehlikeliydi.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Varlığımız milyonlarca Amerikalı tarafından kutlanmıştı ama aynı zamanda başkaları üzerinde gerici bir korku duygusu ve küskünlük yaratmıştı. Nefret köklü, derin ve her zamanki gibi çok tehlikeliydi. Bir aile olarak yaşadık bunu, bir ulus olarak yaşadık. Ve elimizden geldiğince incelikle devam ettik.
Aynı anda iki farklı düzlemde birden yaşamak mümkündü, biliyordum ayaklarını yer basmak ama yönünü ilerlemeye çevirmek.
Aklım bazen Chicago’nun Aşağı Güney Yakası’ndaki Roseland’da bulunan kiliseye geri dönüyordu. Oraya ilk kez 25 yıl önce, umutsuz luk ve kayıtsızlıkla mücadele eden bir grup mahalle sakinine hitap edecek olan Barack’la birlikte gitmiştim. O geceki sohbeti dinlerken bildik bir şeyin yeni bir şekilde dillendirildiğini fark etmiştim. Aynı anda iki farklı düzlemde birden yaşamak mümkündü, biliyordum ayaklarını yer basmak ama yönünü ilerlemeye çevirmek.
Dürüstçe söylemem gerekirse, diye başladım, burada çok sorunlar yaşadığınızı biliyorum ama kısa vadede kimse sizi kurtarmaz yacak. Washington’dakilerin çoğu buna yeltenmiyor bile. Birçoğu sizin varlığınızdan haberdar bile değil. O öğrencilere ilerlemenin yavaş olduğunu ve oturup bir şeylerin değişmesini bekleme lüksleri nin olmadığını söyledim.
Kendi çocukluğumu, o zaman oturduğum mahalleyi düşündüm ve getto sözcüğünün nasıl bir tehdit gibi kullanıldığını hatırladım En ufak bir iması bile, şimdi anlıyorum, orta sınıf dengeli ailelerin, mülklerinin değerinin düşeceği kaygısıyla banliyölere kaçmasına ye tiyordu. Getto bir yerin siyah ve umuttan yoksun olduğuna dela letti. Başarısızlığı haber veren ve gelişini hızlandıran bir şeydi. Köşe başındaki bakkalları ve benzin istasyonlarını kapatır; okulların ve mahalledeki çocuklara özsaygı aşılamaya çalışan eğitmenlerin alti ni oyardı. Herkesin kaçmaya çalıştığı ama her toplumun da çabucak yakalandığı bir sözcüktü.
Sadece teselli etmekten daha fazlasını yapmak önemliydi benim için. Hayatımda önemli insanların boş lafları çok tank olmuştum. Kriz zamanlarında hiçbir şey yapmayıp dudak mesaisiyle yeti nenteri çok görmüştüm. Gerçekleri söyleyen mümkün olduğunca sessizlerin sesi olmaya çalışan ve ihtiyaç duyulduğunda ortadan kay bolmayan biri olmaya kararlıydım.
Ona göre, bu onun sorumluluklarından biriydi, onu bunun için seçmişlerdi – görmezden gelmek yerine bakmak, hepimiz düşerken ayakta durmak için.
İnsanların çoğunun bilmediği bir şey var: Başkan hemen her şeyi görür, ya da en azından ülkenin esenliğini ilgilendiren her konuda ki bilgilerin sır ortağıdır. Olgularla düşünen biri olarak Barack her gili kanlı, korkunç ayrıntılar hakkında bilgilendirilmişti. Sınıfların konuda, her zaman daha çok şey bilmek isterdi. Daha bilgili tepki verebilmek için her durum üzerinde hem en geniş hem de en yakın bakış açılarına hakim olmaya çalışırdı. Ona göre, bu onun sorunululuklarından biriydi, onu bunun için seçmişlerdi – görmezden gelmek yerine bakmak, hepimiz düşerken ayakta durmak için.
İşin gerçeği, geleceğe kendi sürprizleriyle birlikte gelecekti bazısı neşeli bazısı ise sözü edilmeyecek denli trajik sürprizler.
Gelenekler benden uysal bir ışık tedarik etmek bekliyordu; adanmışlığımla başkanı, zorluk çıkarmayarak ulusu onurlandırmamı bekliyordu. Ama dikkatli yönlendirilirse o ışığın çok daha güçlü olduğunu anlamaya başladım.
Tüm zorluklara rağmen umut besleyecek çok şey de oluyordu.
Seçim kampanyası gezisine dönüş -2011 yılının sonbaharında
Barack ve benim işimiz buydu yaramıza merhem olmuştu. Bizi Washington’dan çıkarıp ülkenin dört bir yanındaki topluluklara, Richmond ve Reno gibi bizi destekleyenlere sarılıp ellerini sıkabil diğimiz, fikirlerine ve dertlerine kulak verdiğimiz yerlere döndürdü yeniden. Her zaman Barack’ın demokrasi vizyonunda merkezi bir yeri olan tabandan gelen enerjiyi hissetmek ve Amerikalıların bü yük bir kısmının, seçilmiş liderlerinden çok daha az sinik olduğunu hatırlamak için iyi bir fırsattı bu. Onları dışarı çıkarıp oy verdirtmeliydik sadece.
15 yıldır siyasetin içindeydik artık.Ateşle olgunlaşmış, kirlenmiş ama hâlâ parlayan bakır bir tencere gibiydi.
Bunu moral bozucu, rahatsız edici, bazen de kırıcı buluyordum Siyaset buydu, doğru, ama en kavgacı ve en sinik şekliydi; her anlam da her türlü amaçtan yoksundu. Barack’ın belki de göze alamayacağı türden duygular hissediyordum. İşine kilitlenip kalmıştı; çoğu za man gözü pek şekilde atlatabildiği her engeli geride bırakıp gerektiği yerde ödün vererek, kafa açıklığına ve onu her zaman yönlendiren birisinin bu işi yapması gerek” cinsi bir iyimserliğe tutunuyordu, 15 yıldır siyasetin içindeydi artık. Ateşle olgunlaşmış, kirlenmiş ama
hâlâ parlayan bakır bir tencere gibiydi.
hâlâ parlayan bakır bir tencere gibiydi.
Tahammül ederek ve cesaretini yi tirmeden bunu görmek için çalışmış ve beklemişti.Eve işte bu ruhla dolu olarak döndüm. Hayat bana ilerleme ve değişimin yavaş olduğunu öğretiyordu. İki yılda değil, dört yılda da değil, hatta bir ömürde bile değil. Belki meyvesini hiç göremeyecek olsak da değişim tohumlarını ekiyorduk. Sabırlı olmalıydık.
Benim Mandela’yla etkileşim sessiz ve derindi.
Sanki kültürlerin ve tarihin ters akımlarına adım atmıştık ve aniden zamanın büyük çarkından ne kadar küçük olduğumuzu fark etmiştik.
Zaman sanki kendi çevresinde dönüyor, sıçrayarak ilerliyor, onu ölçmek ya da takip etmek imkansızlaşıyordu. Her gün ağzına kadar doluydu. Beyaz Saray’da geçirdiğimiz her hafta, her ay her yıl ağzına kadar doluydu.
Kalabalığa karışmak önemliydi.Hatta aslına bakarsanız her şeydi.Böylelikle kendim gibi hissediyor, tarihin bu geniş akışının içinde Güney Yakası’ndan Michelle Robinson olarak kalabiliyordum.
O sessiz saatlerde olaylara dair bakış açısını oluşturur ya da yeni bilgileri hazmederdi. Zihninde oluşan haritaya veri noktacıklar eklerdi.
Büyürken kendi kendine yetebilmenin en önemli şey olduğu öğretilmişti bana.
Bütün bunları kotarmak adanmışlık ve örgütlenme gerektiriyor du, biliyorum, ama bu da işte tam benim sevdiğim çalışma biçimiy di. Çok büyük bir işin altına giriyorduk, ama şimdi hiç değilse çok büyük bir platformdan bu işi idare edebiliyordum. Yeni varlığımla şöhretin garipliği, imajımın şahin gözleriyle takip edilmesi, iş tanımını belirsizliği- alakalı olarak tuhaf bulduğum her şeyin gerçek amaçlar doğrultusunda işitme yarayabileceğini anlamaya başlıyor dum. Enerji dolmuştum. Burada nihayet, gerçek benliğimi tam anlamıyla gösterebilecektim.
Benim için önemli olan yaptığımızın boş dileklerle dolu bir duyuru olmamasıydı.
Hem güzel hem de güçlüydü. Ve insanları mutlu ediyordu.
Çok şeyi çok çabuk yapmaya kalkmış ve anlaşılan duvara toplamıştı.
Tıpkı gelecekte Beyaz Saray’da ki neyin beklediğini bilmediğim gibi. Tıpkı gelecekte ülkeyi ve etrafımı sarmış bu tatlı çocukları neyin beklediğini bilmediğim gibi. Tek yapabildiğimiz gayretlerimize inanmak, biraz güneş, yağmur ve zamanla topraktan iyi kötü bir şeylerin çıkacağına güvenmekti.
Fakir, kadın ve koyu renkli olmanın getirdiği görünmezlikle savaşmaları gerekecekti. Kendi seslerini bulmak ve küçültülmemek için uğraşaca, yere serilmeye çalışacaklardı. Öğrenmek için çalışmak zorundaydılar.
Sıcaklığı ölçebildiğimizde hayat daima daha güzel oluyordu.
Çocukken her şeyi boyutlarını ya da değerlerini bilmeden ölçersiniz. Zamanla, şanslısanız tabii, her şeyi yanlış ölçtüğünüzü anlarsınız.
Bugün, dedi, burada toplandık; çünkü korku yerine umudu, çatışma ve anlaşmazlık yerine birlik olmayı tercih ettik.
Onlarda çok şey istiyorduk.Bu düşünce sadece o gün değil, aylarca, yıllarca kafamda dönüp duracaktı.
Eğer siz kendinizi anlayamazsınız başkaları sizi çabucak ve yanlış biçimde tanımlayacaktır.
Dağın eteklerinde duruyor ve göze girmek için tırmamam gerektiğini biliyordum.
Birinin teninin rengini düşünmekten vazgeçmenin vakti gelmişti.
Kampanya sırasında kendime defalarca sorduğum bır soru vardı: Amerika, siyah bir başkan seçmeye gerçekten hazır mı ülke farklı ırklar ve önyargıları hiçe sayacak bir aşamaya geldi mi ? Sonunda bunu öğrenme aşamasına gelmiştik.
Her bir mahallede az sayıda insanın bile oy vermeye gitmemesi, çocuklarımızın eğitiminden sağlık hizmetleri nin yürütülmesine ya da evlatlarımızın savaşa gidip gitmeyeceğine etki yapacaktı. O bakımdan oy vermek hem kolay hem de son derece etkiliydi.
Aslında pek çok şey bu da bir algı meselesiydi önümüzde durana hangi gözle baktığımıza bağlıydı.
Biriyle yakınlaştığınızda ondan nefret etmek zordur.
Şakalaşmaktan hoşlandığımı fark etmişti ve mizahi yanıma engel olmamamı söylüyordular.
Hillary, Barack’in rakibiydi, dolayısıyla o sırada kendimi ona pek yakın hissetmiyor dum ama duruşuna, kadın düşmanlığına karşı savaşma azmine hayran kalmamak elde değildi.
Barack’ın bir şeyler söyle mesini istiyordum ama kampanya ekibi cevap vermemin iyi olmayacağını, saldırıları umursamayıp yoluma devam etmem gerektiğini ifade ediyorlardı. Politika böyledir, aldırma” lafını bir mantra gibi tekrarlayıp duruyorlardı.
Ne yazık ki kötücül bir tohum atılmıştı hakkımda memnuniyetsiz, düşmanca duyguları olan, beklenen zarafetten yoksun kadın algısı yaratılıyordu. Bunun kaynağı Barack’ın politik rakipleri miydi yoksa başkaları mı bilmiyorduk, ama dedikodular ve tek yanlı yorumlar fark edilmesi hiç de zor olmayan ırkçı mesajlar taşıyordu. Bunlar seçmenlerin içindeki en derin en çirkin korkuları uyandırma amaçlıydı. Siyahların ülkeyi ele geçirmesine izin vermeyin. Onlar sizler gibi değildir. Onlari vizyonu sizinkine benzemez
Bir zorbanın hakaret ve saldırılarını hiçbir zaman üstüne alınmamaktı.Eğer alınırsan işte o zaman hakikaten canım yanardı.
Değişim gerçekten mümkündü.
Tüm o, gece gündüz Springfield gidişler, yeterince etkili olamadığında yaşadığı düş kırıklıkları, idea listliği, insanların onları bölen şeyleri aşabileceği konusundaki alışık madık ama samimi inancı, politikanın nihayetinde işe yarayabileceği
düşüncesi.. Belki de baştan beri haklı olan oydu.
düşüncesi.. Belki de baştan beri haklı olan oydu.
Bush yönetiminin korku ve başarısızlıklarını
aşmak için değil yıllardır süregelen ve Clinton yönetimi süresince var olmuş politik kutuplaşmayı da durdurmak için verilmiş bir şans olduğunu söyledi. Önümüzdeki yılı ya da dört yılı 1990’l yılların eski kavgalarını yeniden yapmakla geçirmek istemiyorum. dedi. Kırmızı Amerika ile mavi Amerika’yı karşı karşıya getirmek istemiyorum. Ben Amerika Birleşik Devletleri’nin başkanı olmak istiyorum.
aşmak için değil yıllardır süregelen ve Clinton yönetimi süresince var olmuş politik kutuplaşmayı da durdurmak için verilmiş bir şans olduğunu söyledi. Önümüzdeki yılı ya da dört yılı 1990’l yılların eski kavgalarını yeniden yapmakla geçirmek istemiyorum. dedi. Kırmızı Amerika ile mavi Amerika’yı karşı karşıya getirmek istemiyorum. Ben Amerika Birleşik Devletleri’nin başkanı olmak istiyorum.
Beni tanımaya zahmet etmemişti ama şimdi hikayemi alaycı bir tarzda biçimlendirmeye çalışıyordu.
Benim için her zaman Barack kanlı canlı bir insan olarak sunmak, onu gökten inmiş bir kurtarıcı olarak göstermekten daha önemliydi.
Bir şeyler değişiyordu, başlangıçta o kadar ağır değişiyordu ki al gılamak zordu. Bazen tuhaf bir evrende salınmaktaymışım gibi hissediyordum.