İçeriğe geç

Bay Less Kitap Alıntıları – Andrew Sean Greer

Andrew Sean Greer kitaplarından Bay Less kitap alıntıları sizlerle…

Bay Less Kitap Alıntıları

&“&”

Baksanıza şuna, şuna bir bakın. Onu nasıl sevmem ki?
sevgi değil, şans. şanslı olmak da değil tabii. belki bir tek güzelliğin merkezinde olmak şeklinde açıklanabilir bu durum. şans eseri, güzelliğin merkezinde bugün biz varız. bunu istemediğimden değil -gözü dönmüşçesine bir patlama arayışı- ama istiyorum. ben narsistim; na- sistlerin gözü dönmüş olur. sürekli patlama yaşamak isterler.
Hayat hiç de zor değildi; işareti verdiğiniz anda yardım geleceğinden emin olarak hayata cesurca göğüs gerebilirdiniz. böyle bir kulübe ait olmak nasıl da harika bir histi.
peki sıradan zihinler? bizler alevler içinde yanmaya mı mahkumuz?
Kadın başını sallıyor. zamanı çarçur etmelisin.
"o nasıl olacak?"
"bugün yaptığın gibi plaja gelerek. ot içip sarhoş olup bol bol seks yaparak. " sigarasından bir nefes daha çekiyor. "bence dünyadaki en üzücü şey yirmi beş yaşındaki birinin borsadan söz etmesi. ya da vergilerden. ya da emlak işlerinden, anasını satayım! kırkına geldiğinde zaten başka şey konuşmayacaksın. emlakmış! yeniden ipotek lafını ağzına alan bütün yirmi beşlikleri vuracaksın. sen aşktan, müzikten, şiirden söz et. bir zamanlar mühim bulduğumuzu unuttuğumuz şeylerden. sözümü dinle, her günü boşa harca.
Sen aşktan, müzikten, şiirden söz et. Bir zamanlar mühim bulduğumuzu unuttuğumuz şeylerden."
.
Tüm yaşamların eşit olmadığını, yaşadığımız zamanın, olduğumuz kişiyi düşündüğümden daha fazla etkilediğini biliyordum.

Bazılarının şansı daha zor. Bazılarının hiç şansı yok. Büyük bir üzüntüyle, birçok insanın mutlu olmak için yanlış zamanda dünyaya geldiğini gördüm.

“Bence dünyadaki en üzücü şey yirmi beş yaşındaki birinin borsadan söz etmesi. Ya da vergilerden. Ya da emlak işlerinden, anasını satayım! Kırkına geldiğinde zaten başka şey konuşmayacaksın. Emlakmış! Yeniden ipotek lafını ağzına alan bütün yirmi beşlikleri vuracaksın. Sen aşktan, müzikten, şiirden söz et. Bir zamanlar mühim bulduğumuzu unuttuğumuz şeylerden. Sözümü dinle, her günü boşa harca.”
.
Yeryüzünde kimin için savaşmak uzun sürmez ?

İnsan varoluşunun kalbi, uğruna savaşmaya, her şeyi kaybetmeye değer değil mi ?

.
Sanırım dünyadaki en üzücü şey yirmi beş yaşındaki birinin borsa hakkında konuşması. Veya vergiler. Ya da emlak, lanet olsun !

Kırk yaşına geldiğinde tüm konuşacağın bu. Emlak !.. Refinans (kullanılan krediyi yapılandırma) kelimesini söyleyen yirmi beş yaşındaki herhangi biri çıkarılıp vurulmalıdır.

Aşk, müzik ve şiir hakkında konuşun. Herkesin unuttuğu, önemli olduğunu düşündüğü şeyler. Ben her gün israf ediyorum.

Sen aşktan, müzikten, şiirden söz et. Bir zamanlar mühim bulduğumuzu unuttuğumuz şeylerden.
“ Bir yazar için tek gerçek trajedi sıkıntıdır; öteki her şey malzemedir.”
“ On yaşındayken, annemizi korkutacak yüksekliğin ötesindeki ağaç dallarına tırmanırız. Yirmi yaşında, yatakta uyuyan sevgilimize sürpriz yapmak için yurdun penceresine tırmanırız. Otuzunda, deniz kızı yeşili okyanusa atlarız. Kırkında, bunlara yapanlara bakıp gülümseriz. Peki ya kırk dokuzunda?”
“ Ama kalp acısı; aşktan bütünüyle vazgeçmek dışında nasıl önlenebilir ki?”
Derken anlayıverir. Kıyafetli balo falan yoktur. Yalnızca herkes yaşlanmıştır.
Bir yazar için tek gerçek trajedi sıkıntıdır; öteki her şey malzemedir.
Aslında kutlama olması gereken anlarda hepimiz hüzünleniriz; pudinge konulan tuz misali. Romalı generaller kendilerinin de ölümlü olduğunu hatırlatmaları için zafer geçitlerinde yanlarında yürüyecek köleler tutmazlar mıydı?
Ama hayatının aşkı diye bir şey yok, biliyoruz. Aşk öyle dehşetli bir şey değil. Seninki evde uyuyabilsin diye köpeğini yürüyüşe çıkarmak, vergileri halletmek, ona gıcık olmadan banyoyu temizlemek. Hayatta bir yandaşının olması.
&‘ Senin de, benim de yollarımız dahilerle kesişmiş. Ama onlar gibi olmadığımızı biliyoruz değil mi? Dahi olmadığını, vasat biri olduğunu bilerek yaşamaya devam etmek nasıl bir his? Bence tam bir cehennem’
&‘Bilmem’ diyor Less. &‘Bence dahilikle vasatlık arasında da bir şeyler var gibi’
Ama tuhaf bir şey var; her şeyden korktuğu için hiçbir şey başka şeylerden daha zor değil. Ciklet almak da dünya seyahati yapmak kadar dehşet verici. Her gün ayrı bir cesaret sınavı.
Ama kalp acısı; aşktan bütünüyle vazgeçmek dışında nasıl önlenebilir ki?
Tüm sayfa kenarları kıvrılmış bir kitap gibiyim."
Elliye yaklaşmak tuhaf bir his değil mi?…"
"Evet! Yabancı bir ülkede geçen son gün gibi. Kahveyi, içkiyi nerede içeceğini, iyi bifteği nerede bulacağını nihayet öğrenmişsin. Ama gitmek zorundasın. Bir daha da dönmeyeceksin."
“Tüm sayfa kenarları kıvrılmış bir kitap gibiyim”
Tüm sayfa kenarları kıvrılmış bir kitap gibiyim."
… birinden aşkını ve acısını anlatmasını istemenin anlamsız olduğunu biliyor. Anlatılmaz ki. Gökyüzünü işaret edip, “İşte şu, şuradaki yıldız,” demek kadar faydasız, muğlak bir şey olur bu.
Aslında kutlama olması gereken anlarda hepimiz hüzünleniriz; pudinge konulan tuz misali.
Bence dünyadaki en üzücü şey yirmi beş yaşındaki birinin borsadan söz etmesi. Ya da vergilerden. Ya da emlak işlerinden. Kırkına geldiğinde zaten başka şey konuşmayacaksın. Emlakmış! Yeniden ipotek lafını ağzına alan bütün yirmi beşlikleri vuracaksın. Sen aşktan, müzikten, şiirden söz et. Bir zamanlar mühim bulduğumuzu unuttuğumuz şeylerden. Sözümü dinle, her günü boşa harca.
Ama tuhaf bir şey var; her şeyden korktuğu için hiçbir şey başka şeylerden daha zor değil. Ciklet almak da dünya seyahati yapmak kadar dehşet verici. Her gün bir cesaret sınavı.
Orta yaşa gelindiğinde birçok şey -felsefe,radikalizm ve öteki ayaküstü atıştırmalıklar- artık insanın içini baymaya başlarken, gönül yarası neden hala acı vermeye devam ediyor ki?
Güneşin altında bir şey daha gördüm, Yarışı hızlı koşanlar, Savaşı yiğitler, Ekmeği bilgeler, Serveti akıllılar, Beğeniyi bilgililer kazanmaz. Ama zaman ve şans hepsinin önüne çıkar."
Her şey iyi güzel de, âşık olmayı becerebilmek lazım."
Arthur Less’in korkmadığı tek bir gün, tek bir saat bile yok. Kokteyl ısmarlamaktan, taksiye binmekten, ders vermekten, kitap yazmaktan. Bunlardan ve hayattaki hemen her şeyden korkuyor. Ama tuhaf bir şey var; her şeyden korktuğu için hiçbir şey başka şeylerden daha zor değil. Ciklet almak da dünya seyahati yapmak kadar dehşet verici. Her gün bir cesaret sınavı.
Gülüp geçmekten başka yapacak şey yok. Bu her şey için geçerli.
Gülüp geçmekten başka yapacak şey yok.Bu her şey için geçerli."
Zamanını çarçur etmelisin."
"O nasıl olacak?"
"Bugün yaptığın gibi plaja gelerek.Ot içip sarhoş olup bol bol seks yaparak." Sigarasından bir nefes daha çekiyor. "Bence dünyadaki en üzücü şey yirmi beş yaşındaki birinin borsadan söz etmesi.Ya da vergilerden.Ya da emlak işlerinden,anasını satayım!Kırkına geldiğinde zaten başka şey konuşmayacaksın.Emlakmış!Yeniden ipotek lafını ağzına alan bütün yirmi beşlikleri vuracaksın.Sen aşktan,müzikten,şiirden söz et.Bir zamanlar mühim bulduğumuzu unuttuğumuz şeylerden.Sözümü dinle,her günü boşa harca."
Hayat çoğu zaman ansızın kapıya dayanır. O zaman kendini hangi tarafta bulacağını kim bilebilir?
…susuyor; birinden aşkını ve acısını anlatmasını istemenin anlamsız olduğunu biliyor. Anlatılmaz ki. Gökyüzünü işaret edip, İşte şu, şuradaki yıldız," demek kadar faydasız, muğlak bir şey olur bu.
Bence dünyadaki en üzücü şey yirmi beş yaşındaki birinin borsadan söz etmesi. Ya da vergilerden. Ya da emlak işlerinden. Kırkına geldiğinde zaten başka şey konuşmayacaksın. Sen aşktan, müzikten, şiirden söz et. Bir zamanlar mühim bulduğumuzu unuttuğumuz şeylerden.
Kadın eğilerek selam verip çıkıyor ve elinde tadımlık sakelerle birlikte geri dönüyor. Less sakelerin üçünü de deniyor, en çok hangisini beğendiği sorulduğunda, arada bir fark göremediği halde, Tonni," diyor. O da kadına aynı şeyi soruyor. Kadın gözlerini kırpıştırarak, "Tonni," diyor. Keşke Less de böyle şefkatle yalan söylemeyi öğrenebilse.
Arthur Bey, siz yazarsınız," diyor peder evinin önünde dururlarken. "Sizden istediğim şey, Neden? diye sormanız. Burada tuhaf ya da aptalca bir şey gördüğünüz her seferinde sorun: Neden? Mesela, motorsiklet kasları."
"Motorsiklet kaskları," diye tekrarlıyor Less.
"Herkesin kask taktığını fark etmişsinizdir; kanun böyle. Fakat kimse kayışını bağlamıyor. Değil mi?"
"Dışarıda pek dolaşmadım~"
"Bağlamayacaklarsa, ne anlamı var? Kafandan uçup gidecekse, ne demeye takıyorsun? Salakça, değil mi? Tam Hintlilere göre, saçma sapan bir şey. Ama bir sorun bakalım:Neden?"
Less kendini tutamıyor:Neden? "
" Bir nedeni var çünkü. Salaklıktan değil. Kayış bağlandığında telefonla konuşamıyorsun da, ondan. Eve kadar iki, üç saat yolun var. Bu sefer diyeceksiniz ki: Neden motorla giderken konuşulsun? Neden yol kenarına çekmiyorlar? Aptalca değil mi? Bay Less. Şu yola bakın. Bir bakın." Less kenarlarına altın rengi biyeler geçirilmiş rengarenk sarileri içinde, çatlaklarla dolu asfaltın yanındaki kayalarla otların arasından ilerleyen, kimileri çanta, kimileri başlarının üstünde metal kovalar taşıyan bir dizi kadın görünüyor. Peder kollarını iki yana açıyor. "Yol kenarı diye bir şey yok."
Evet. Ayrıca Teksas’taki küçük evimde, işe gidip gelirken mutluydum. Vay güzeldi. Güzel bir evlilikti , diye düşünüyordum."
"Ama ayrılmışsınız. Yolunda gitmeyen bir şey varmış. Bir başarısızlık."
"Hayır! Hayır, Arthur, hayır, bilakis! Ben buna başarı derim. Neşe, sevinç, karşılıklı destek ve dostlukla geçen yirmi yıl, başarıdır. Bir insanla yirmi yıl boyunca ne yaparsan yap, başarılı olmuş sayılırsın. Bir müzik grubu yirmi yıl birlikte kalırsa, bu mucizedir. Yirmi yıl boyunca birlikte kalabilen bir komedi ikilisi zafer kazanmış demektir. Sırf bir saat sonra bitecek diye, bu gece başarısızlık mıydı? Bir milyar yıl sonra söndüğü zaman, güneş başarısız mı olacak?
Yeni bir dili öğrenmenin yolu," dermiş Fraulein Church, "kusursuz değil cesur olmaktır."
Umutlar hayallere çıkan merdivenlerdir, Arthur."
O smokin ceketini, en azından tepesindeki yüzü silecek? Koskoca dokuz yılı silecek bir hap? Robert olsa, Kendini işe ver, derdi. İş, alışkanlıklar, sözcükler sana iyi gelir. Başka hiçbir şey işe yaramaz ve Less dehanın ne olduğunu, bir dahinin neler yapabileceğini biliyor. Peki ya sen dahi değilsen? Çalışmak yine de işe yarar mı?
Genç Arthur Less plaj havlusuna oturmuş, üç adamla birlikte denizin kabardığı en yüksek yerdeki çizginin üst tarafına tünemiş. 1987 Kasım’ı, San Francisco, sıcaklık yirmi dört derece ve herkes kar görmüş çocuklar gibi kutlama yapıyor. Kimse işe gitmemiş. Saksılarda yetiştirilen otların hasadı alınmış. Arthur Less’in yanında dibi kuma sokulmuş halde duran, yarısı içilmiş ve artık fazla ısınmış ucuz şampanya kadar tatlı ve sarı bir güneş ışığı üzerlerine akıyor.
Freddy Pelu, kalkış öncesi, başkalarına yardım etmeden önce kendi oksijen maskesini takması gerektiğinin söylemesine gerek duymayan bir adamdır.
Yeni bir dili öğrenmenin yolu," dermiş Fraulein Church, "kusursuz değil cesur olmaktır."

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir