İçeriğe geç

Batı Felsefesi Tarihi Cilt 2 Kitap Alıntıları – Bertrand Russell

Bertrand Russell kitaplarından Batı Felsefesi Tarihi Cilt 2 kitap alıntıları sizlerle…

Batı Felsefesi Tarihi Cilt 2 Kitap Alıntıları

St. Anselmus, Lanfrac gibi Italyandı, Bec’te keşişti ve Canterbury Başpisposuydu (1093 1109); başpiskoposken VII. Gregorius’un ilkelerine uydu ve kralla kavga etti. Tanrı’nın varlığının ontolojik argümanı nı icat etmesiyle ünlüdür. Kendisinin ifade ettiği şekliyle argüman şöyledir: Tanrı yı düşüncenin olası en büyük nesnesi olarak tanımlarız. Şimdi bir düşünce nesnesi var değilse, var olan ve tıpatıp ona benzeyen başka bir nesne daha büyüktür. Dolayısıyla düşüncenin bütün nesnelerinin en büyüğü var olmalıdır, çünkü aksi takdirde, daha büyük başka bir nesne olanaklı olurdu. Bu nedenle Tanrı vardır.
Bilge kişilerde nefrete yer yoktur.
Karanlık çağdan önceki son büyük entelektüelin uygarlığı korumakla, barbarları kovmakla ya da yönetimin suiistimallerini düzeltmekle değil, bekâretin meziyetini ve vaftiz olmayan bebeklerin lanetlendiğini vaaz etmekle ilgilenmesi tuhaftır. Kilisenin Hiristiyanlaşan barbarlara bu meşguliyetleri aktardığını gördükten sonra, izleyen çağın zalimlikte ve hurafede diğer bütün tarihsel dönemleri aşmasına şaşmamak gerek.
Dikkatli olun! felsefeyle, boş ve aldatıcı sözlerle kimse sizi tutsak etmesin.
İşte bir bakire gebe kalıp bir oğul doğuracak; adını Immanuel koyacak.

(Bu metin konusunda Hiristiyanlar ile Yahudiler arasında anlaşmazlık vardı; Yahudiler doğru çevirinin genç bir kadın gebe kalip şeklinde olduğunu söylediler, Hiristiyanlar ise Yahudilerin yalan söylediğini düşündüler.)

Aquinas’ta gerçek felsefi ruh fazla yoktur. Platon’un Sokrates’i gibi, argümanın götürdüğü yere gitmek üzere yola çıkmaz. Sonucunu önceden bilmenin olanaksız olduğu bir soruşturmaya girmez. Felsefe yapmaya başlamadan önce, hakikati zaten bilmektedir; Katolik inançta ilan edilmiştir. İmanın bazı bölümleri lehine açıkça rasyonel argümanlar bulabilirse, ne âlâ; bulamazsa, vahiye dönmesi yeter. Önceden verili bir sonuç için argümanlar bulmak felsefe değildir, özel savunmadır.
Doğru din, doğru felsefedir, diyordu; ama öte yandan, doğru felsefe de doğru dindir.
Cordoba’da doğan İbn Meymun(1135-1204), bazılarınca Spinoza felsefesinin kaynağı kabul edilir.
Antiokhos’a karşı ayaklanmanın başında, yetenekli bir komutan olan Judah Makabi vardı; önce Kudüs’ü geri aldı(İÖ 164) ardından saldırıya geçti.
.
Tam özerklik kazanmayı başardı.
İÖ 170’de Antiokhos Mısır’la savaşa girince, Yahudiler başkaldırdı. Bunun üzerine Antiokhos kutsal kapları Tapınaktan çıkarıp, yerlerine tanrının suretini yerleştirdi. Diğer yerlerde başarılı olan pratiğe uyarak, Yehveh’i Zeus’la özdeşleştirdi.
Kız evlatlar büyük bir kaygı kaynağıdır; anlaşılan kış günlerinde ahlaksızlığa daha fazla tutkundular.
Ezra ve Nehemya’dan sonra Yahudiler bir süre tarih sahnesinden kaybolur. Yahudi devleti bir teokrasi olarak varlığını sürdürdü; ama toprağı çok küçüktü; E. Bevan’a göre Kudüs’ün etrafında on beş yirmi kilometrelik bir bölge
İşte bir bakire gebe kalıp bir oğul doğuracak; adını İmmanuel koyacak
Kurban sunulan tek yer olan Tapınağın yıkılması nedeniyle, Yahudi ritüeli mecburen kurbansız hale geldi. sinagoglar bu sırada, kutsal kitapların var olan bölümlerinin okunmasıyla başladı. Şabat gününün önemi ilk kez bu sırada vurgulandı ve Yahudilerin işareti olan sünnet de öyleydi.
O zamanın bitmeyen savaşlarında zafer kazanmak için, Yahveh’in desteğinin çok önemli olduğunu; öteki Tanrılar da onurlandırılırsa, Yahveh’in desteğini çekeceğini ilan ettiler. Biri hariç bütün dinlerin yanlış olduğu ve Tanrının putperestliği cezalandırdığı düşüncesini Yeremya ve Hezekiel icat etmiş gibi görünüyor.
Yehveh, başlangıçta, İsrail’in çocuklarını koruyan bir kabile Tanrısıydı; başka tanrıların varlığı inkâr edilmiyordu ve onlara tapmak adetti. İlk Emir Benden başka Tanrı’n olmayacak dediği zaman, esaretten hemen önceki zamanda yenilik sayılan bir şey söylüyor.
Yukarıdaki kaleden sarı Akragas Kayalığına bakan büyük kentte oturan, iyi işlerle uğraşan, yabancıların onurlu sığınağı olan, aşağılık işler yapmayı beceremeyen dostlar, hepinize selam.
Constantinus’un din değiştirmesinden Boethius’un ölümüne kadar Hıristiyan filozofların düşüncelerine, ya bir edimsellik olarak ya da bir yakın zaman hatırası olarak Roma İmparatorluğu egemen oldu.
Kız evlatlar büyük bir kaygı kaynağıdır; anlaşılan kış günlerinde ahlaksızlığa daha fazla tutkundurlar(XLlll, 9-11)
Kadınları küçük görür: Giysilerden güve gelir, kadınlardan günahkârlık (A.g.e., 13).
Ilk kez bu dönemde peygamberler, putperest Tanrılara tapmanın günah olduğunu öğretti. O zamanın bitmeyen savaşlarında zafer kazanmak için, Yahveh’in desteğinin çok önemli olduğunu; öteki Tanrılar da onurlandırılırsa , Yahveh’in desteğini çekeceğini ilan ettiler. Biri hariç bütün dinlerin yanlış olduğu ve Tanrının putperestliği cezalandırdığı düşüncesini Yeremya ve Hezekiel icat etmiş gibi görünüyor.
Bütün dönem boyunca, düşünen insanların ruh hali bu dünyanın işleri konusunda, yalnızca daha iyi bir öteki dünya umudunun katlanılır kıldığı derin bir mutsuzluk haliydi.
Biri hariç bütün dinlerin yanlış olduğu ve tanrının putperestliği cezalandırdığı düşüncesini Yeremya ve Hezekiel icat etmiş gibi görünüyor.
Yahveh, başlangıçta İsrail’in çocuklarını koruyan bir kabile tanrısıydı; başka tanrıların varlığı inkâr edilmiyordu ve onlara tapmak adetti. İlk Emir Benden başka tanrı’n olmayacak dediği zaman, esaretten hemen önceki zamanda yenilik sayılan bir şey söylüyor.
Eski Ahit’te sözü edilen ve hakkında bağımsız bir kayıt bulunan ilk kişi, İS 853 tarihli bir Asur mektubunda adı geçen İsrail Kralı Ahab’dır.
Yehova bir kabile tanrısından, yeri göğü yaratan bir kadîr-i mutlaka dönüşmüştür. İlâhi adaletin erdemli kişiye yeryüzünde refah sağlamadığı anlaşılınca o adalet öbür dünyaya bırakıldı. Bu da ebediliğe olan inanca yol açmıştır.
Yahudiliği kurtaran Makkabaeos şehitlerinin kanı en sonunda kilisenin tohumunu oluşturmuştur. Böylece yalnız Hristiyanlık değil, İslamlık da tektanrıcılığın Yahudi kaynağından türetmiştir.
Din adamları Hristiyan tevazuunu, baş eğmesini öğütlemişlerdir. Buntevazu sadece aşağı sınıflarca uygulanmıştır.
Kilise kısmen felsefî olan, kısmen de kutsal tarihle ilgili bir inanca dayanmış toplumsal bir kurumdur. İnancı aracılığıyla güç ve servet kazanmıştır. Onunla sık sık ihtilafa düşen din-dışı yöneticiler başarısızlığa uğramışlardır. Çünkü halkın çoğunluğu ve din-dışı yöneticilerin bike büyük bir bölümü kiliseden yana çıkmıştır.
Nazım Hikmet okuyun,
Ahmet Kaya dinleyin,
Gidenin geri gelmeyeceğini ve gelse de hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını anlayın.
Hepimiz Âdem’in günahını miras aldığımız için, sonsuz laneti hak ederiz.
Bütün dönem boyunca, düşünen insanların ruh hâli bu dünyanın işleri konusunda, yalnızca daha iyi bir öteki dünya unudunun katlanılır kılındığı derin bir mutsuzluk haliydi.
1000 yılı, Batı Avrupa uygarlığının battığı en dip noktanın işareti kabul edilebilir. 1914’e kadar devam eden yukarı doğru hareket, bu noktadan başladı. Başlangıçta ilerleme esas olarak manastır reformu sayesinde oldu. Manastır tarikatlarının dışında kalan din adamları çok büyük ölçüde şiddet düşkünü, ahlaksız ve dünya zevklerine düşkün olmuştu: dindarların bağışlarına borçlu oldukları zenginlik ve güç onları bozmuştu. Aynı şey defalarca manastır tarikatlarının başına da geldi; ama reformcular, bozulduğu her seferinde ahlaki güçlerini yeni bir gayretle canlandırdı.
Denilir ki, bir dün olarak Yahudilik Antiokhos döneminde yok olsaydı, Hıristiyanlık tohum yatağından yoksun kalırdı; bu şekilde Yahudiliği koruyan Makabilerin kanı sonunda Kilisenin tohumu oldu. Yalnızca Hıristiyanlık değil, İslam da tektanrıcılığını Yahudi bir kaynaktan aldığı için, anlaşılan o ki, bugünkü dünya hem doğuda hem batıda tektanrıcılığın varlığını Makabilere borçludur..
Şanslı anlarda çocuk düşüncesizliğini koruyabilenler hariç, yaşamdan tat almak olanaksızdı.
Zaman özneldir. Zaman, bekleyen, düşünen ve hatırlayan insan zihnindedir.
Oxford Üniversitesi de, Papa’nın öğretmenler üzerinde yargı yetkisini kabul etmeyi reddetti. (O günlerde bile İngiliz üniversiteleri akademik özgürlüğe inanmaktaydı.)
Önceden verili bir sonuç için argümanlar bulmak felsefe değildir, özel savunmadır.
Akla başvuru bir anlamda samimiyetsizdir; çünkü ulaşılacak sonuç önceden belirlenmiştir.
Cahil bir kral, taç giymiş bir eşektir.
En etkili devini (hareket) adamları çok kez zekâ bakımından ikinci sınıftırlar.
İlahi adaletin, erdemlilere yeryüzünde refahı sağlamadığı görülünce, gökyüzüne aktarıldı ve bu da ölümsüzlüğe inancı gerektirdi.
Temizliğe nefretle bakılıyordu. Bitler Tanrının incileri ve azizliğin bir işaretiydi. Aziz ve azizeler, ırmakları geçtikleri zamanlar hariç ayaklarına hiç su değmemiş olmakla övünüyorlardı.
Sus, başka birinin şehveti seni kirletemez.
Henüz aşkı tatmamıştım, ama âşık olmaya âşıktım.
Dünya batıyor: Evet! Buna rağmen günahlarımızın hâlâ yaşadığını ve geliştiğini görmek utanç verici.
Bacon’a göre cahilliğin dört nedeni olduğunu söyler:

Birincisi, kırılgan ve uygunsuz otorite örneği.
Ikincisi, geleneğin etkisi.
Üçüncüs, bilgisiz kalabalığın kanısı.
Dördüncüsü, görünürde bilgelik sergileyerek cahilliği gizleme.
Bütün insan kötülükleri bu dört beladan kaynaklanır;en kötüsü de dördüncüsüdür.

Cahil bir kral, taç giymiş bir eşektir.

St Augustinus

kötülük iyilikten yoksunluktur
Johannes Scotus
Îsa’ya övgüler, Jüpiter’i öven bir ağızda yer bulamaz

Gregorius

günah bedenin değil,ruhun günahıdır.
iffetlilik zihnin bir erdemidir

St. Augustinus

Zaman özneldir.Zaman, bekleyen, düşünen ve hatırlayan insan zihnindedir.

St.Augustinus

ışığa sırtımı dönmüştüm, ışığın aydınlattığı şeylere ise yüzümü.Bu yüzden yüzüm karanlıkta kalıyordu.

Augustinus

ama İsa kapımızın önünde Yoksulun şahsında çıplak ve aç ölüyor.

Hieronymus Mehtupları

Öfke körlüktür ve başkalarının gerçek yüzünü görmeyi engeller.
Müslüman dünyanın ayırt edici kültürü, Su­riye’de başlamasına rağmen, en çok imparator­luğun Doğu ve Batı uçlarında, İran’da ve İspan­ya’da gelişti. Fetih sırasında Suriyeliler, Nes­turilerin Platon’a (Katoliklerin gözde filozofu) tercih ettikleri Aristoteles hayranlarıydı. Arap­lar Yunan felsefesine ilişkin bilgilerini önce Suriyelilerden aldılar; bu nedenle başından itibaren Aristoteles’i Platon’dan daha önemli saydılar. Yine de onların Aristoteles’i yeni-Pla­toncu bir kılığa büründü. Arapça felsefe yazan ilk kişi ve kendisi Arap olan ilk dikkate değer filozof Kindi (öl. y. 873), Plotinos’un Ennead­lar’ının bazı bölümlerini çevirdi ve çevirisini Aristoteles’in Teolojisi başlığıyla yayınladı. Bu, Aristoteles’e ilişkin Arap düşüncelerinde bü­yük bir karışıklığa neden oldu ve bunu gider­mek yüzyılları aldı.
Yusuf’un yerine geçen Yakubul-Mansur 11 yıl, babasının başlatmış olduğu hamiliği sürdürmüş, sonra Sünnîlerin karşı durmasından telâşa düşerek filozofu mevkiinden attığı gibi önce Cordoba yakınlarındaki küçük bir saraya, sonra Fas’a sürgün etmiştir. İbnu Rüşd’ün suçu, eskilerin felsefesini öğreterek, gerçek imanı sarsmasıydı.
XII. yüzyıldan XVII. yüzyıla değin, Avrupa’da bir tıp kılavuzu olarak görülmüş olan İbnu Sina, bir aziz karakterine sahip değildi. Şaraba ve kadına düşkündü. Sünnilikte kuşkuluydu. Fakat tıptaki hüneri dolayısıyle Emîrlerle dostluk kurdu. Zaman zaman, paralı Türk askerlerinin düşmanlığını çekti. Bazen saklandı, bazen hapse girdi. Doğuda teologların düşmanlığı dolayısıyle bilinmeyen, fakat batıda Latince çevirileri dolayısıyle etkili olan bir ansiklopedinin yazarıydı. Psikolojisi empirikti onun.
Afrika’da Araplar Roma’lıların hiç bir zaman tam anlamıyle başeğdiremediği Berberlerle birleşti. Araplar ve Berberler hep birlikte İspanya’yı ele geçirdi. Orada Vizigothların aşırı derecede eziyet ettiği Yahudilerden yardım gördüler.
Eğer halen sürmekte olan savaştan sonra, kendimizi bu dünyada yabancı hissetmek istemiyorsak Asya’nın sadece siyasal değil, aynı zamanda ekinsel (kültürel) olarak bize eş düşüncelere sahip olduğunu kabul etmek zorundayız. Bunun ne gibi değişmeler getireceğini bilmem? Yalnız, ortaya çıkacak değişmenin derin ve büyük bir öneme sahip olacağı kanısındayım.
Bizanslıların Lombard’larca yenilgiye uğratılmasından sonra papalar, kendilerinin de bu güçlü barbarların egemenliğine gireceğinden korkmakta haklıydı. Papalar kendilerini, İtalya ve Almanya’yı fetheden Carolus Magnus zamanında Franklarla birleşerek kurtardılar. Bu birleşme papayla imparator arasında bir uyuşmayı ortaya koyan kuruluşa sahip kutsal Roma imparatorluğuna yol açtı.
Günahın kaynağı özgürlüktedir. İnsan tanrıya yönelmek yerine kendisine yöneldiği için ortaya çıktı. Kötülüğün tanrıda zemini yoktur çünkü tanrıda kötülük ideası yoktur. Kötülük yokluktur ve zemini yoktur; çünkü bir zemini olsaydı gerekli olurdu. Kötülük iyiden yoksunluktur.
Logos, çok’u Bir’e ve insanı tanrıya geri getiren ilkedir; bu nedenle dünyanın kurtarıcısıdır. İnsanın birliği gerçekleştiren parçası, tanrıyla birleşmekle ilahileşir.
Johannes’in en büyük yapıtı, Grekçe yazılmış olan Doğa’nın Bölünmesi Üzerine adlı bu yapıttır. Bu kitaba, skolastik zamanlarda gerçekçi deniyordu. Yani o, Platon’la birlikte tümellerin tikellerden önce geldiğini savunmaktaydı. Doğa sözcüğü Johannes’te yalnız var olanı değil, var olmayanı da kapsar. Doğa’nın bütünü dört sınıfa ayrılmıştır:

1- Yaratan ve yaratılmamış olan.
2- Yaratan ve yaratılmış olan.
3- Yaratılmış olan, yaratmayan.
4- Ne yaratan, ne de yaratılmış olan.

Birincinin Tanrı olduğu açıktır. İkincisi Platon’un idea’ larıdır. Tanrı’yı da içine alır. Varlığını Tanrı’da sürdürür. Üçüncüsü uzay ve zaman içindeki nesnelerdir. Dördüncüsüyse şaşırtıcı biçimde yine Tanrı’dır. Fakat yaratıcı olarak değil, bir son ve tüm nesnelerin ereği olarak Tanrı. Tanrı’dan çıkan herşey, tekrar ona dönmeye çalışır. Böylece, bu tip şeylerin sonu onların başlangıcı gibidir. Bir ve çok arasındaki köprü Logos’tur.

Kıyamet günü doğru yolda olanın dua sesini duyunca ne yapacaksınız ey günahkârlar, nereye kaçacaksınız.”
Günah yeryüzüne gönderilmemiştir, insanın kendisi yaratmıştır.
Ortaçağlar boyunca İslamlar, Hristiyanlardan daha uygar ve daha insandı. Hristiyanlar Yahudilere özellikle, dinsel heyecan dönemlerinde eziyet etmiştir.
Yahudilere, sadece İslamlar arasında insanca muamele edilmiş, yalnız İslamlar arasında felsefe yapmak ve aydın düşünceyi sürdürmek olanağı verilmiştir.
Peygamberler bütünüyle koyu milliyetçiydi ve Tanrı’nın yahudi olmayanı cezalandıracağı günü bekliyordu.
(537) Babil o tarihte Medlerin ve Perslerin kralı Cyrus tarafından ele geçrilmişti. Cyrus M.Ö 537’de Yahudilerin Filistine dönmesini sağlayan bir buyruk çıkarttı. Yahudilerin pek çoğu bu doğrultudan yararlanarak Nehemiah ve Ezra’nın önderliğinde geri döndü. Mescid-ul Aksa yeniden inşa edildi. Yahudi süniliği yeniden kristallenmeye başladı.
Babil krallığı M.Ö 538’de düştü.
Davud ve Süleyman muhtemelen gerçekten yaşamış krallar olarak kabul edilebilir.
Hristiyanlar için mesih tarihsel İsa’ydı.
Papalık XI, XII ve XIII yüzyıllardaki ahlaki itibarını artık kaybetmişti.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir