Süleyman Nazif kitaplarından Batarya ile Ateş kitap alıntıları sizlerle…
Batarya ile Ateş Kitap Alıntıları
Türk’ün kanını koklamış ve öpmüş olan her toprağın ruhu benim ruhumun içindedir.
Gelecekte kılıçla, düşünceyle, kalemle kahraman yetiştirmek için geçmiş kahramanlar daima hatırlanmalı ve daima yüceltilmelidir.
Eğer insanın insanüstü göründüğü saatler ve dakikalar varsa en büyüklerine, şüphesiz, Plevne’nin ebedi ufukları beşik ve mezar olmuştur.
Hakkın öldürmek, vazifen ölmektir Türk oğlu!
Sen bugün, yarın ne olursan ol fakat unutma ki dünya durdukça, o şehitlerin ebedi bir yetimisin! Bu din, bu devlet, bu vatan gibi, bu öfke, bu kin, bu intikam da onların sana bir mübarek mirasıdır.
Irkına, vatanına,tarihine,ihanet etmiş olan fertlerin ve milletlerin hiçbirini unutma Türk oğlu! Unutma ve affetme!
Yaşadığı toprakları hayaller, ihtimaller önünde terk edenler, yalnız bir şeyden emin olabilirler ki o da dünyanın hiçbir tarafında hür ve müstakil yaşamak hakkını hiçbir zaman muhafaza edemeyecekleridir!
Vatan âfiyet gibidir, kıymeti ancak gittikten sonra bilinir.
Tam iki buçuk asır Evet, tam iki yüz elli sene önceydi, millet ve dinimizin bu en büyük ve en amansız düşmanına ölüm meydanlarında sık sık tesadüf ediyoruz. Bugün bir veya daha fazla evladını Moskof savaşlarının birinde şehit vermemiş olan hiçbir Türk ve Müslüman aile yoktur! O savaş meydanlarının binlerce gözyaşı hikâyesi, İslam diyarının issiz köşelerinde iki yüz elli seneden beri iniltiler uyandırıyor, iki yüz elli seneden beri kin ateşini tutuşturuyor.
Memleketimizde tütmeyen ocakların her biri diğerine bir Rus savaşında bestelenmiş sessiz bir figanı tekrar ediyor.
Köylere, tarlalara niçin harap olduklarını sor! Derhâl cevap verirler ki onları imar için çalıştıran kollar bir Moskof savaşında kırıldı
Bu memleketin doğusunda, kuzeyinde bir avuç toprak bulunmaz ki Türk’ün Moskof eliyle dökülmüş mübarek kanını içmiş olmasın!
Bu memleketin batısında, güneyinde bir ev, bark görülmez ki dört duvarı perişan, Türk’ün, Rus silahıyla uzaklarda ölmüş bir oğluna yanıp yakılmalarını ulaştırmaya çalışan ağlayıp sızlanışını dinlemiş bulunmasın.
Moskof’un barışı aldatıcı, sessizliği isırır gibi, dost yüzü hain, yardımı hilelidir.
Ey Türk oğlu! Sana damarlarındaki kanı hediye edenler, kanlarının son damlalarını Moskof savaşlarında döktüler. Sen bugün, yarın ne olursan ol fakat unutma ki dünya durdukça, o şehitlerin ebedî bir yetimisin! Bu din, bu devlet, bu vatan gibi, bu öfke, bu kin, bu intikam da onların sana bir mübarek mirasıdır. Dünyada bir Rusya ve bir Rus kaldıkça bu hakkına, bu vazifene hürmetkâr ol: Hakkın öldürmek, vazifen ölmektir Türk oğlu!
Tarihi düşmanlarıma karşı yardımsever bir insan olarak yaşamaktansa vatan ve milletimin perişan enkazı huzurunda intikam dişlerini gösteren bir canavar olmaya razıyım
Vatan afiyet gibidir kıymeti ancak gittikten sonra bilinir
Evet Allah’ım! İzandan, irfandan, musibetlerin getirdiği ve getireceği tecrübelerden doğan ve düşünüp taşınmaktan, basiretten, her şeyden vazgeçtik; bize yalnız haya ve his ver
Ben kavmimin ölmeyeceğine iman edenlerdenim
Irkına, vatanına, tarihine ihanet etmiş olan kişilerin ve kavimlerin hiçbirini unutma, Türk oğlu!
Ölüye değil diriye ağlamak lazım
Yaşadığı toprakları hayaller, ihtimaller önünde terk edenler, yalnız bir şeyden emin olabilirler ki o da dünyanın hiçbir tarafında hür ve bağımsız yaşamak hakkını hiçbir zaman muhafaza edemeyeceklerdir.
Vatan, afiyet gibidir kıymeti ancak gittikten sonra bilinir.
Vatanın düşmanlarına karşı öfke ve intikam dolu, merhametsiz ve amansız olun!..
Irkına, vatanına, tarihine, ihanet etmiş olan kişilerin ve kavimlerin hiç birini unutma, Türk oğlu!…
Unutma ve affetme!…
Nankörlük, bireylerden ziyade kavimlerin hayat sayfalarını kirletir. Unutmak ise nankörlüklerin en büyüğüdür.
Ey Türk oğlu!.. sana damarlarındaki kanı hediye edenler, kanlarının son damlarını Moskof muhaberelerinde döktüler. Sen bugün, yarın ne olursan ol; fakat unutma ki o şehitlerin ebedi bir yetimisin! Bu din, bu vatan gibi bu öfke , bu kin, bu intikam da onların sana mübarek bir mirasıdır.
—Allah’a şükürler olsun. Bu bana Rabbimin fazl-u inayetidir. Vatan müdafaası yolunda şehit olmuş iki adamın babası olmaktan büyük mazhariyet olmaz. Ah oğullarım!.. Yokluğunuza acımıyor, talihinize imreniyorum, dedi
Unutma ise, nankörlüklerin en büyüğüdür.
Eğer
insanın insanüstü göründüğü saatler ve dakikalar varsa en büyüklerine, şüphesiz, Plevne’nin ebedi’ ufukları
beşik ve mezar olmuştur.
Irkına, vatanına, tarihine ihanet
etmiş olan fertterin ve milletierin hiç
birini unutma Türk oğlu!. ..
Unutma ve affetme!
–
Türk’ün kanını koklamış ve öpmüş olan her toprağın ruhu benim ruhumun içindedir.
Zorluklar ve felaketler karşısında güçsüzlük ve ümitsizlik göstermek zayıf kalplerin karamsarlığındadır.Metin gönüller , zahmetler ve engeller arttıkça azimlerini artırırlar .Ve her azim , bir zaferin gerçekleşmesinin başlangıcıdır.
Vatan âfiyet gibidir, kıymeti ancak gittikten sonra bilinir.
Irkına, vatanına, tarihine, ihanet etmiş olan fertlerin ve milletlerin hiçbirini unutma Türk oğlu ! Unutma ve affetme!
Avrupa’nın dudaklarında ne vakit hak kelimesi çırpındı ise mazlum doğu bir defa daha inledi ve ezildi.
Size gösterilecek yerlere vakar ve cesaretle gidiniz kardeşlerim! Vatanı tehdit eden tehlikeler sizin gölgelerinizin önünden kaçsın.
Türkün kanını koklamış ve öpmüş olan her toprağın ruhu benim ruhumun içindedir. O, başka devletin haritasına yalnız adını taşır, o da ağlayarak ve inleyerek. Gözlerim hiçbir zaman Dicle kenarıyla Tuna kıyıları ve Umman sahilleri arasında bir ayrılık rengi, bir yabancılık hali görmez. Giden yerlerin ayrılık mâtemini vücûdum mezara , rûhum ebedî olan öbür dünyaya götürecektir
Köylere, tarlalara niçin harap olduklarını bir sor!
Matematik hesaplar daima hislerin ve ilhamların üstünde hükmeder. Fakar his ve ilhamın da daima kendine mahsus büyüklükleri vardır ki bunlara hiçbir hesap, hiçbir denklem, hiçbir kanun müdahale edemez.
Kahramanlık bencil hesaplardan daima kaçar
Vatan âfiyet gibidir, kıymeti ancak gittikten sonra bilinir.
Nankörlük, fertlerden çok milletlerin hayatının sayfalarını kirletir. Unutmak ise, nankörlüklerin en büyüğüdür.
Niçin ve kimden gizleyelim? Kırk yıla yakın bir zamandan beri Avrupa’nın dudaklarında ne vakit hak kelimesi çırpındı ise mazlum doğu bir defa daha inledi ve ezildi.
Ruslar Kafkasya’nin ele geçirilmesini tamamlamak için dünyada ne kadar vahşet ve zulüm mevcut ve mümkünse hepsini, insanlığın ve tarihin gözü önünde irtikap etmekten ne çekindiler ne utandılar.
Gelecekte kılıçla düşünceyle, kalemle kahraman yetiştirmek için geçmiş kahramanlar daima hatırlamalı ve daima yüceltilmelidir. Nankörlük fertlerden çok milletlerin hayatının sayfalarını kirletir. Unutma ise, nankörlüğün en büyüğüdür.
Irkına, vatanına, tarihine ihanet etmiş olan fertlerin ve milletlerin hiçbirini unutma Türk oğlu! Unutma ve affetme!
Zorluklar ve felaketler karşısında güçsüzlük ve ümitsizlik göstermek zayıf kalplerin karamsarlığındandır. Metin gönüller, zahmetler ve engeller arttıkça azimlerini arttırırlar. Ve her azim, bir zaferin gerçekleşmesinin başlangıcıdır.
Moskof’un barışı aldatıcı, sessizliği ısırır gibi, dost yüzü hain, yardımı hilelidir.
Fukaraya sadaka olarak verilen eski elbise gibi, medeniyet dünyası da fikir eserlerini eskittikten sonra, bizim omuzlarımıza koyuyor.
Dostlar mı dedim? Heyhat!
Vatan âfiyet gibidir, kıymeti ancak gittikten sonra bilinir.
Akıl ve basiret mi? Heyhat!
Allahım! Izandan, irfandan, felaketlerin getirdiği ve getireceği tecrübelerden doğan görüşten, basiretten, her şeyden vazgeçtik, bize yalnız hayâ ve his ver
Zorluklar ve felaketler karşısında güçsüzlük ve ümitsizlik göstermek zayıf kalplerin karamsarlığındandır. Metin gönüller, zahmetler ve engeller arttıkça azimlerini arttırırlar. Ve her azim, bir zaferin gerçekleşmesinin başlangıcıdır.
Niçin ve kimden gizleyelim? Kırk yıla yakın bir zamandan beri Avrupa’nın dudaklarında ne vakit hak kelimesi çırpındı ise mazlum doğu bir defa daha inledi ve ezildi.
Kahramanlık bencil hesaplardan daima kaçar
Irkına, vatanına, tarihine, ihanet etmiş olan fertlerin ve milletlerin hiçbirini unutma Türk oğlu ! Unutma ve affetme!
Matematik hesaplar daima hislerin ve ilhamların üstünde hükmeder. Fakar his ve ilhamın da daima kendine mahsus büyüklükleri vardır ki bunlara hiçbir hesap, hiçbir denklem, hiçbir kanun müdahale edemez.
Ruslar Kafkasya’nin ele geçirilmesini tamamlamak için dünyada ne kadar vahşet ve zulüm mevcut ve mümkünse hepsini, insanlığın ve tarihin gözü önünde irtikap etmekten ne çekindiler ne utandılar.
Nankörlük, fertlerden çok milletlerin hayatının sayfalarını kirletir. Unutmak ise, nankörlüklerin en büyüğüdür.
Türk, zaten dünya işlerinin türlü türlü yükün altında kalan omuzlarına halifelik ünvanını almak suretiyle o mübarek adı yükseltmek istemişti. Bunun her türlü icaplarına, masraflarına, acılarına katlanırken, milli hudutlarımız dışında kalan İslâm bize ne kadar yardım etti? Hizmetkârlığını, hâkimliğine üstün tuttuğumuz Mekke ve Medine’nin bugünkü halkından gördüğümüz karşılık hatırımızıdadır.
NE YAPALIM! ALLAH İSTEDİ. ALLAH BÖYLE İSTİYOR! gibi tevekkülden çok tembellik taşıyan konuşmalarda bulunanlar, İslâm’ın ruhunu ve tarihini bilmeyenlerdir. Peygamberin istemediğini Allah da istemez. Allah böyle istemiş olsaydı Peygamber vekilini kendi tayin ederdi. Muhammed ileri gelenlerinizden kimsenin babası değil, Fakat Allah’ın resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. mübarek ayeti hürriyet’in sembolüdür.
Biz burada o tarihi ne genişleteceğiz, ne kısaltacağız. Yalnız bir vakasını tekrar etmek emelimiz dir. Endülüs kıtası İslâm’ın hakimiyet devrinde pek güzel günler gördü. Ezan-ı Muhammediyi dinleyen ufuklarından bayındırlık ve medeniyet taşıyordu. Gerek önceki, gerek sonraki devirlerin hiçbiri İslâm devrindeki huzuru ve refahı göremedi. Sekiz asırlık bir ayrılıktan sonra geri dönen İspanyol idaresi aldığı ülkelerle bir aralık cihangir olmak istidadını gösterdiği halde bile Endülüs Emeviler kadar bayındır hale getirememiş, süsleyememişti.
Puatiye muharebesinde Abdurrahmanü’l Gaafikî’nin Sarl Martel e yenilmesi üzerine İslâm zafer bayrağı Avrupa’nın güneybatısında İspanya’dan öteye geçemedi.
Bundan böyle Türk anaları, osman elinin ağlayan toprağı üstüne koyacakları her hayat meyvasına en önce milli facialara ait maceraları hikâye etsinler. Ve yavrularının beşiğini sallarken ninnilerini Kafkas Dağlarıyle Tuna vadilerinde ve Trablusgarp ve Bingazi çölleriyle Meriç ve Adriyatik sahillerinde kalan ölülerimizin son nefesleriyle bestelesinler.
Süleyman Nazif
Mademki İctihad ın hür bir kürsü olduğunu ilân ediyorsun, o doğru yolu gösterme mevkiinde benim zayıf sesimin duyulmasına da izin ve. Yerde, gökte, cennette, cehennemde, her nerede olursam olayım, mukaddes intikamın tatmin olunacağı güne kadar bütün kan ve toprak kardeşlerime HINÇ ve KİN tavsiye edeceğim. Oğluma ve onun evlât ve torunlarına da ebedi vasiyetim budur ve bu olacak.
Düşmanlara af ve şefkatle karşılık vermeyi ve davranmayı tavsiye eden İncil ayetlerinden bile Müslümanlar aleyhinde katil ve imha vaızları tertip eden papazların ellerinde, delil göstermek için -Neüzübillâh (Allaha sığındık) bizim kitabı mübinimiz (doğru ve yanlışı gösteren kitap: Kur’an) olsaydı neler ve neler yapmazlardı! Şu bildiğimiz Balkan kralının ordularını Avrupa’da kalan son Müslümanlara musallat ederken söylediği sözleri unutmaktan daha büyük bir milli hata varsa o da düşmanca söylemiş bu çirkin sözleri unutturmağa çalışmaktır. Ben seni böyle düşünmekten aramış tanırım, bunları sana konduramam, Cevdet! Felâketlerimizin ağlayışı karşısında düşmanlık duymadan durmak, kayıtsız kalmaktır. Allah bu alçalmadan, sen de dahil olduğun halde, milletimizin bütün insanlarını korusun.
Yaratılışın şerefli manası, milli felaket adına büyük ruhluluk gösteren insanları hiçbir zaman içine alamaz, Cevdet! Japonlar yabancılardan yedikleri zulüm şamarının öcünü almak için yeminler ederken düşmanlarına ilâhi adaletin hakkı yerine getiren eli şeklinde ne gördüler, ne gösteriler! Yirmi bu kadar yıl önce memleketlerini ziyaret etmiş olan büyük ve bugün daha büyük bir yabancıya hiddetli bir Samuray’ın ne yolda davranmış olduğu, herkes gibi senin de hatırında olsa gerektir.
Eğer insanlık bu ise ben Hz. Âdem’e kadar bütün soyumdan istifa eder yüz çeviririm. Tarihi düşmanlarıma karşı hayırsever bir insan olarak yaşamaktansa vatan ve milletimin acınacak halde olan yıkıntısı karşısında intikamcı dişlerini gösteren bir canavar olmağa razıyım.
Öğretmen Seracettin Bey’in, vak’anın şahitlerinden bizzat dinleyip hayran olarak ve ağlayarak anlattığı bu kahramanlık hikâyesi önünde idrakim, muhakemem, hissim, hayalim titremeğe tutulduğu dakikadan beri, hiçbir şey imkansız görmüyor, hiçbir iddiayı reddedemiyor, yalanlayamıyorum. Katil insanlık zekâsıyle, binlerce yıl veya asır içinde icat ve ikmal edilen her taarruz silahının Çanakkale’deki askerlerimizin göğüsleri üzerinde kırıldığını gördüğüm ve işittiğim günden itibaren, bir matematik kitabının sayfalarıyla bir mitoloji risalesinin satırları kanaatime aynı itaati emrediyor. Türk ırkının, Osmanlı vatanının, Muhammed ümmetinin bu altı seçkin şehidiyle onların ölen ve kalan arkadaşları gözlerimizin önünde bir mitoloji tarihi Doğru bir mitoloji tarihi yaşattılar ve bunlar münferid fedakârlar değildirler; maceraları da tek vak’alardan olmadığı gibi.
Vatanın, kendi hayatını devam ettirmek için evlâdının hayatını sancak altına, silâh başına davet ettiği tehlike gününde subay adayı olmağa koşmuş olan o altı genç, vicdanlarından çıkan bir padişah emriyle artık bir şehit adaylığına kendilerini yükseltmek istiyorlardı. Bir akşam önce yazıp bestelemiş oldukları şarkıya .
Bu toprağı Türk’ün kanı yoğurdu,
Annem beni bugün için doğurdu.
Şarkısına bir ağızdan başlayarak siperlerden dışarı fırladılar. Bu işaret o askerin zaten heyecanlanmaya hazır olan doğuştan gelen kahramanlığını coşturmaya yetmişti. Hepsi birden bire ve beraberce hücum ettiler. Ve o altı gencin mübarek naaşları üstünden -Evet altısı da şehit olmuştu- ettikleri hucamla İngilizlerin elindeki mevzileri geri aldılar.
İstanbul’u dünyaya azap veren istibdadına boyun eğdirmek isteyen bencil İngiltere, tahrip ve yok etme vasıtasını bu mübarek başkentin kapılarına göndermişti. Günün birinde Çimentepe önüne yirmi İngiliz ve zırhlısı geldi. Ve dakikada bin üçyüz altmış mermi serpen iki yüz kırk topunu saatlerce buraya çevirdi. Mahkum ettiği ülkelerin ufuklarından bir dakika güneş eksilmeyen İngiltere, mağrur ve inatçı kinine bu küçük tepeyi hedef etmiş, tâ ufuktan başlayarak sahile ve kaparaya kadar uzanan daireden devamlı ateş ve ölüm yağdırıyordu.
Hücûma müdafaaya, korunmağa imkan vermeyen her şeyi üstümüze musallat eden bu aman vermez sindirme önünde Türkün savaş azmiyle, hayatını koruma duygusu birkaç dakika mücadele eder gibi oldu. Tepeye adım adım ilerlemekte olan düşmanı, her ne suretle olursa olsun eski mevzilerini atmak lâzımdı. Ve bir an kararsızlık Türkün bu tarihi başkentini, bu İslâm tahtını -Allah korusun- devirebilirdi. Bölgenin kumandanı en tehlikeli noktada bulunan bir alayın siperlerine doğru ilerledi. Ve hem rica, hem emreden bir sesle, Bu alayı yerinden oynatıp düşmanın üstüne atacak subaylarınız yok mu? diye bağırdı.
Ey mübarek şehitler! Ey bu vatanın tarihinde ve kalbinde dünya durdukça yaşayacak evlatları! Yakın atalarından uzak soylarına kadar her ailesi başka bir matemin ebedi hüzünü yakından tanıyan Anadolu, bugün size ve sizin İstanbul’unuza hayran olmana minnettarlığıyle bakıyor. Osmanoğulları padişahının başkentine göğüslerini siper etmek için gönderdiği oğulları ve onların ölenleri, kalanları, o başkentin kapıları önünde sizin aslanlar gibi döğüştüğünüze şahitlik ettiler. Şehrinizde adınız gibi ivedi olsun.
İstanbul’un zevke tapan hevesleri için, elinde bulunan her şeyi verme vâsıtasından başka bir şey olduğunu öğreneceği zaman -ki pek uzak değildir- ona yeni ve mukavemetleri kıran bir saldırma gücü gelecektir. Haklarını ve vazifelerini öğrenmiş olanlarda meydana gelen hiddet kuvveti kırılmaz, kırar. Hakkın en mukaddes silâhıyle donatılacak Anadolu, elbet bu gafil ve kibirli başkentin karşısına dikilerek onlardan hesap isteyecek ve alacaktır. Bu isteyiş ve alışta göstereceği azim yüzünün, evvelkiler gibi adalet yalvarıcı değil, tehdit kırışıklıklarıyle dolu olacağına simdiden inanabiliriz.
Bizi gecenin birinde tutukladılar ve yine gecenin birinde tahliye ettiler. Işte bu kadar!
Sen bugün, yarın ne olursan ol fakat unutma ki dünya durdukça, o şehitlerin ebedî bir yetimisin!
Moskof’un barışı aldatıcı, sessizliği ısırır gibi, dost yüzü hain, yardımı hilelidir.