İçeriğe geç

Basti Kitap Alıntıları – Intizar Husain

Intizar Husain kitaplarından Basti kitap alıntıları sizlerle…

Basti Kitap Alıntıları

&“&”

Davranışları hep mesafeli.Sessiz ve melankolik.
Mesele aşk olunca ne işe yararımki ben?
“Bu şehirde kuşlar tedirgin
Yar, o iyi insanlar nereye gitti?”
Gerçekten de bir şey olmak üzereymiş gibi herkesin gözünde aynı dehşet. Sonra bunu unutup sanki olanlar hiç olmamış gibi kendi yollarına gidiyorlardı. Hiçbir şey olmamış gibi, hiçbir şey olmayacak gibi. Aşırı bir endişe, aşırı bir kayıtsızlık! Birden, bir söylenti yayılıyor bir kasırga gibi kavuruyordu ortalığı. İnsanların yüzünden korku ve panik dalgası geçiyordu. Sonra yine aynı tedirgin soru, Ne olacak?" Ardından kendi yollarına gidip unutuyorlardı. Hiçbir şey olmamış gibi, hiçbir şey olmayacak gibi.
Ahlâklı insan yok.
Sessiz kalma devri tekrar mı gelmişti? Hikmetli kişilerin susacağı, ayak takımının konuşacağı devir. Bu devir, ayak takımının konuştuğu devir.
Dışarıda bir şey olduğu yok. Her şey içimde oluyor.
Ona baktım, o da bana baktı: Ne istiyorsun?"
"Barış."
Şehirler havlayan köpekleriyle kovalıyor beni.
Acılarımı hatırlamak istiyorum. Bir şehir yıkıldığında orada yaşayanların acıları da onunla birlikte unutuluyor.
Ömrümüz bir şekilde geçti, fakat ölüm için yüzlerce hazırlık yapılması gerekiyor.
İnsan yürüyüşünden tanınır. Her insan, her mahluk. Ama sanki kimliklerinş kaybetmiş gibi yürüyorlar.
Yanlış insanların elinde, doğru bile yanlış olur.
Envai çeşit yerden geldi insanlar. İpleri kopmuş, öylece süzülen uçurtmalar gibi gelip bir yerde, bir çatıya kondular.
Geride bırakılsalar da geride kalmaz şehirler. Hatta daha bir sıkı tutarlar insanı. Toprak ayağının altından kaydığında, esas o zaman seni gerçekten kuşatır.
Zamanı özenle saklayamazsın. Ne olursa olsun harcanır zaman.
Günlerimizin berraklığı ne çabuk kayboldu, gecemizi ne çabuk terk etti serinlik!
Baharımın nasıl olduğunu bahçemden anla
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Bir şehir yıkıldığında orada yaşayanların acıları da onunla birlikte unutuluyor.
“Mevlana, Mahşer günü ne zaman gelecek?”
“Hükümdarlar zalim olduğu zaman ve insanlar etek öptüğü zaman “
Dışarıda bir şey olduğu yok. Her şey içimde oluyor. Zaten olmuş olan her şey.
Baharımın nasıl olduğunu bahçemden anla.
Yenilgiye katlanabilirim ama duygusallığa katlanamıyorum.
İnsana üç şeyi küçültür: sadık olmayan bir kadın, hakkından fazlasını isteyen bir kardeş, emek vermeden edinilen bilgi.
İnsan olmak için kişinin işkence deneyiminden geçmesi gerekir; ve büyük sanat yapıtları yalnızca acıdan doğar.
Beklediğim gelmez. Gitmesine şükrettiğim geri döner, içimi lime lime eder.
‘Dünyaya geldiğinden beri ne yaptın?’

‘Acı çektim!’
… artık daha az çiçek yetişiyor, insanlar bu yüzden çirkinleşti.
İnsanın zihni ve kalbi boşaldığında, düşünme ve hissetme gücü elinden alındığında gidip zarifçe ağaçların arasında oturup çiçeklerle sohbet etmeli.
… mağlubiyet de bir sorumluluktur.
Kendini bir şeyler hissetmek için zorladıkça hissizliği o nispette baskın çıktı.
“Baharımın nasıl olduğunu bahçemden anla.”
… ikisi de kazanmadı ve ikisi de yenilmedi.
“… kim milli duygular üzerinden gösteriş yapsa ondan kuşkulanmaya başlıyorum.”
“… Ve bazen, çocukluğumda kutsal birini gücendirmişim de, o da beni lanetlenmiş gibi hissediyorum.”
“Koşullar ne olursa olsun başka birinin özel hayatı hakkında ihtiyatlı konuşmalı insan.”
… sadeliği ve kederi beni büyüledi.
İnsan yürüyüşünden tanınır. Her insan, her mahluk. Ama kimliklerini kaybetmiş gibi yürüyorlar.
İnsanlar tehlikenin farkına varmadan sloganların ve posterlerin büyüsü altında yürüyor.
“Yanlış insanların elinde, doğru bile yanlış olur.”
“İnsan bir kez kuşku duymaya başlayınca, sonu gelmiyor.”
… fakat kaybolup giden günler hiç geri dönmedi.
“Her şeyin bir açıklaması olmasını bekleyemezsin. Sana söyledim ve bu kadarı yeterli!”
Zirvedekiler öyle bir yükseklikten aşağı indirilebileceklerini tahayyül edemezler! Ve iniş başladığında onu yarı yolda durdurmak mümkün olmaz. İniş, kendi sınırına ulaşana kadar, bir an bile durmaz.
Nasıl yapabilirdim ki? İçimdeki kapı kapalıydı.
“Yar, o iyi insanlar nereye gitti?”
“… Zamanı özenle saklayamazsın. Ne olursa olsun harcanır zaman.”
“Neden ve nereye diye sorma. Asıl önemli olan gidiyor olmamız.”
Kafamı dik tutmak istiyorum, uyurken de uyanıkken de.
İlk başta evde yer var mı yok mu diye sorayım dedim."
"Yer insanların kalplerinde olmalı!"

İnsanların gönülleri evlerden de genişti.
Belki her zaman böyle olur. Zaman geçmeye devam eder ve ilk günün berraklığı günler devrettikçe yavaş yavaş kaybolur. Günlerimizin berraklığı ne çabuk kayboldu, gecemizi ne çabuk terk etti serinlik!
Etrafını kuşatan günlerin içinden itiş kakış kendine yol açıp devam etti. Nerede benim ilk günüm?
Kendi tarihimden koşarak kaçıyorum ve bugünde soluklanıyorum.
“Açık seçik bir şey yok. Ama açıklığın ne önemi var ki? Gizliden gizliye hissettiğimizdir esas olan.”
“Korkmuş insanlar nasıl başkalarını korkutabilir ki?”
Hiçbir şey gizli değil artık. İnsanların kim oldukları ve ne yaptıkları alınlarında yazılı.
Sahte devrimcilere tahammül edemiyorum.
“Dilekler kabul olmuyorsa Allah’ı hatırlarım,”
Tartışmalar ilk başta ideolojik, sonra kişisel, sonra aşağılayıcı, sonra küfürlü olmaya başlamıştı.
“İnsanlara ne oldu böyle?”
Birden içinde yolculuğa çıkma, yeni şehirler görme arzusu uyanmıştı.
Konuştuğu zaman sanki kıvılcımlar yağardı. Ama tek bir kelimesi bile terbiye seviyesinin altına düşmezdi.
Leyla gece boyunca uzanır
Saklı bir acıya sarılır
Keder de sevgili midir?
Herkes ona teslim olmuş!
‘Ölümden kaçanlar, tam da ölüme doğru koşarlar.’
Bir “zaman”dan diğer “zaman”a, diğerinden öbürüne. Tuhaf bir “zamanlar” labirenti!

Dünya uçsuz bucaksız bir “zaman”lar zinciri gibi görünüyordu. Ne zaman ve ne zaman ve ne zaman –
… oğlum! Nasıl buldun şehirlerin durumunu?"

"Babacığım, şehirleri tedirgin buldum. Huzur ve mutluluğu bulmak için doğu, batı, kuzey, güney, her yöne gitti. Gittiğim her yerde Ademoğlunu mutsuz ve tedirgin gördüm."

"Oğlum, sen mavi göğün altında bulunmayan bir şeyi aramışsın."

… Başları ve başlarının içinde beyinleri olanları büyük belalar bekliyor bugün. …
… Ben kendim miyim, kendimin enkazı mı? Acı binayı nasıl da çökertti! Parçalandım mı? Etrafımdaki her şey parçalanmış. Zaman da. O tek bir zamanın rahminde birçok zaman vardı. Geziniyorum, parça parça – hangi zamanda?
Oğlum, yarın da yapabilirsin bunu," dedi.

"Yarın! Ammi, yarına ne çok inanıyorsun sen." … "Yarın bugünden beter olabilir."

… dışarıda bir şey olduğu yok lütfen biraz otur ve sakinleş."

"… bugün dışarı çıkmana izin vermeyeceğim,"

"Bana uyar, bırak dışarıda ne olursa olsun," dedi kendi kendine. Dışarıda bir şey olduğu yok. Her şey içimde oluyor. Zaten olmuş olan her şey…"

… Ama zaman geçmiyor ki! Geçmeye devam ediyor ama geçmiyor, etrafımızda dönüp duruyor. Ve evler hiç boş kalmıyor. İçinde yaşayanlar çekip gittiğinde, zaman orada yaşamaya devam ediyor. …
… – bana göre tüm zamanlar tek bir zaman; ama senin düzenli saatlerin var.
… Beklediğim gelmez. Gitmesine şükrettiğim geri döner, içimi lime lime eder. …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir