İçeriğe geç

Başmakalelerim 1 Kitap Alıntıları – Necip Fazıl Kısakürek

Necip Fazıl Kısakürek kitaplarından Başmakalelerim 1 kitap alıntıları sizlerle…

Başmakalelerim 1 Kitap Alıntıları

Allah’ım; bizi delinin bayram anlayışından kurtarıp mustaribin şevk ölçüsüne kavuşturman için tecelli bekliyoruz!
Kimi istersen Kahhâr isminle kahret; kimi dilersen Hayy isminle ihya et; ister döşeklerde büklüm büklüm kıvranan meçhul lohusalardan birine bir kahraman doğurt; ister, doğmuşlardan birinin ruhuna ulvî bir sancı ver; fakat 1000 yıldır Celâl isminin îlâsı yolunda didinmiş ve bugün milyarlarca ölüsüyle toprağın altına çekilmiş ve ruhunun gözlerini toprak üstündeki 25 milyona dikmiş bu mümin milleti saadete kavuştur.
Bize delileri akıllandıracak ve mustaripleri sevindirecek devamlı bir bayram içinde bayramını nasip et!
FATİH DİRİLECEKTİR!

Birgün Fatih dirilecektir!!! Evet, lâf ve hayal âleminde değil, doğrudan doğruya madde ve hakikat dünyasında Fatih dirilecektir!!!

Birgün, Fatih, sandukasının ihtiyar kapağını genç omuzlarıyle kaldırıp ufkî vaziyette şakulî hale geçecek; ve İstanbulun Divanyolunda görünecektir!!!

Birgün onu kâfurdan yontulmuş asîl ve mevzun parmaklarıyle kılıcının kabzasını kavramış, zarif ve ince endamıyle bir masaya eğilmiş ve gök gözleriyle dünya haritasını süzmeğe başlamış olarak göreceğiz. Başındaki heybetli kavuğu, Uludağ’dan daha haşmetli görünecektir.

Yürüyecek, semavî bir tecelli karşısındaymış gibi çılgın saflarla kendisini halka halka kuşatıcı yığınlar içinden geçip yürüyecek,kimsenin yüzüne bakmıyacak ve doğru o noktaya,nazik noktaya gidecektir. Fetih günü camiye çevirdiği, ilk cuma namazını içinde kıldığı ve hutbesini bizzat okuduğu Ayasofyanın karşısında, şâhâne gözlerinde bir çift gözyaşı incisi, şöyle mırıldandığı duyulacaktır:

-Türkün dâvasına ve tarihine hangi ihanet, bir camiin müzeye çevrilmesine eş olabilir?
Sonra Fatih, aynı çılgın halk safları içinden süzülüp Süleymaniye camiinin önüne çıkacak, muhteşem mâbede bakacak ve diyecektir:

-Bir zamanlar, belli başlı bir iman ve dünya görüşü mihrakının içinden zaman ve mekâna tahakküm eden Türk milleti, bu eseri verdikten ve her eserini bu eserle denkleştirdikten sonra, asırlar boyunca bu esere bitiştirdiği teneke eserler ve hep aynı tenekedenlerden mamul işler seviyesine nasıl düşebildi?

Fatihin bu dirilişi beş asır evvelden beri sarsılmaya, üç asır evvelden beri kararmaya, bir asır evvelden beri feda edilmeye, yarım asır evveleden de hıyanete uğramaya başlayan Türk haklarının terazi kefesine konacağı ân olacaktır.
İşte o gün başımızda olacak yüceler yücesi, günün gerektireceği üstün kurtarıcılık vasıflarına göre, ruhiyle olduğu kadar cismiyle de Fatihten başkası olmayacaktır!!! Zira Türk Milletinin içindeki Fatihlerin harekete geçmeleriyle, onun, aynen sandukasını devirmiş, ayağa kalkmış ve kalabalıkların önüne geçmiş vaziyette meydana çıkması, iki hayali birbirine tıpatıp intibak ettirici en mesut ahengi doğuracaktır!!! Kendi içinde olmuş bir olmuş cemiyetin dışarıya doğru fetih hamlesini temsil eden Fatih, bu defa,aynı cemiyetin, hem kendi içine,hem de dışına doğru mefkûrevî fetih hareketinin timsali olacak; bu da, beş asırdır sandukasının içinde ders alan Fatih’in ulaştığı son kemâl haddini gösterecektir!!!
Bu millet ölmiyecekse,bu Fatih dirilecektir!!!!

– ( ) Komünizmin gözünde kadın, istediği zamanda, istediği mekânda, istediği vaziyette, istediği adamla beraber fizyolojik kusma ve kusturma ihtiyacını tatmin etmesi gereken, şofben tarzında bir âlet ”
Komünizmin gözünde kadın, istediği zamanda, istediği mekânda, istediği vaziyette, istediği adamla beraber fizyolojik kusma ve kusturma ihtiyacını tatmin etmesi gereken, Şohben tarzında bir âlet
Ey Türk, bütün tarihi ve hakiki vasıflarıyla Türk oğlu!.. Düşmanları, her gün, dalâlet, hiyanet ve habaset olarak tecelli ve tahakkuk eden Adnan Menderes’e sımsıkı yapışmak ve onu korumak, bugünkü şartlar altında din ve ve milliyet borcudur.
Büyük Doğu Gazetesi
22 Haziran 1952, Sayı 38
..
filozofların ahlâk sistemlerinden hiçbiri, eski Yunan ve Roma’da ki dar sahalı (stoasizma – cevr ve cefaya tahammül ahlâkı) bir yana, cemiyete hâkim olamamış ve hepsi, ayağı toprağa değmez ve başı göğü delmez, bücür nazariyeler halinde kalmıştır.
Mini-etek ortada dururken, ne profesör eser verebilir, ne öğrenci sınıf geçebilir, ne politikacı hakikate yönelebilir, ne polis çalışabilir, ne fakir kanaat sahibi olabilir, ne adalet yürüyebilir, ne piyasa düzelebilir, ne de taş taş üstünde durabilir.
Türk kadınını, yüzünden başka her yerini örterek, kümes kaçkını tavuklar gibi evine iade etmeden hiçbir işe başlanamaz ve hiçbir mevzu konuşulamaz.
Kâfirler, Müslümanlığı bizim bu halimiz sanıyor; fakat biz müslümanlığı kendi halimiz sanırsak Allah’a ve Resulüne iftira etmiş oluruz.
Kuru odun tomurcuk; katır da yavru çilesi çeker mi hiç?
.
MEDENİYET NE İLE KÂİMDİR?

Medeniyet iman ile kâimdir.
Medeniyet ahlâk ile kâimdir.
Medeniyet ilimle kâimdir.
Medeniyet teknikle kâimdir.
Medeniyet güzel sanatlarla kâimdir.
Medeniyet kitapla kâimdir.
Medeniyet kalemle kâimdir.

.
.. Evet, biz, malûm demagogların usulünce, zaten, herkesin gördüğü marazın bir kâşif edasiyle işaret edip hani ya devası? diye kıs kıs gülecek ve bulunmaz iksirler üstünde gûya bilgimiz varmış gibi, (Sfenks) vâri sahte esrar tavırları takınacak mizaçlardan değiliz. Maraz, teşhisimizle devasını tayinimiz bir aradadır. İş ki, teşhisimizi, umumî ve mücerret maraz görüşünden kurtaralım da, hususî ve müşahhas illet tespitine götürebilelim. Ne olduğu anlaşılan illetin, ne yüzden geldiği ve neticede nasıl gidebileceği belki anlaşılır.

Bu işin devası, derde göre, arızî değil, ancak aslî olabilir; ve o, daha 100 yıl müddetle garantili olsa da ne Amerikan yardımı, ne işsizlere devlet teşebbüs sahalarında iş göstermek, ne bir şey Bunlar hep ârızî doktorların (palyatif – yatıştırıcı) dediği soydan..

Bu işin aslî devası, millî verim gayretini, alım şevkiyle beraber harekete geçirmek ve onun için sultanların sultanı itimat faktörünü yerine getirmektir.

Dünün en küçük ve basit itimatsızlık kutuplarını olsun, göstermek lâzımsa, birkaçını şöyle bir çizelim:
Bankanın sağlam müşterisine, sağlam müşterinin de bankasına itimadı yoktur.
Okuyucunun, doğruluğu samimiliği bakımından yazara itimadı yoktur.
Muharririn, doğru ve samimî olsa, kendisini payandalayacak olanlar bakımından kimseye itimadı yoktur.
En namuslu ve en emin işin, sermayeye; en namuslu ve en emin sermayenin de işe itimadı yoktur.
Bilseniz, daha neyin neye, kimin kime itimadı yoktur.
Her akşam batan güneşin, bıraktığı manzarayı ertesi sabah yerinde bulacağına bile itimadı yoktur.

Şunu da ilâve edelim ki, fertler ve müesseseler arası kaybolan bu içtimaî itimat, asırlar ve yıllardan beri betonerme bir temele dayalı bir şey değildi. Belki asırlardan ve yıllardan beri için için çürümekte olan bir şeydi. Fakat onun yekûn olarak kendisini ortaya atması, don gömlek sokağa fırlaması yenidir. Bu itimat nasıl iade olunur?
Benden yiğitlik bu kadar!.. Bütün derdin içtimaî itimatsızlık yüzünden doğduğunu bildirecek kadar Eğer bu teşhisi benimle beraber hükûmet de koyacak olursa, itimatsızlık müessirlerini tasfiye ve itimat âmillerini davet etmek bakımından onun nasıl iade olacağını benden iyi takdir eder.

Dert birdir ve hep odur!

MEDENİYET NE İLE KÂİMDİR?

Medeniyet iman ile kâimdir.
Medeniyet ahlâk ile kâimdir.
Medeniyet ilimle kâimdir.
Medeniyet teknikle kâimdir.
Medeniyet güzel sanatlarla kâimdir.
Medeniyet kitapla kâimdir.
Medeniyet kalemle kâimdir.

.
.. Evet, biz, malûm demagogların usulünce, zaten, herkesin gördüğü marazın bir kâşif edasiyle işaret edip hani ya devası? diye kıs kıs gülecek ve bulunmaz iksirler üstünde gûya bilgimiz varmış gibi, (Sfenks) vâri sahte esrar tavırları takınacak mizaçlardan değiliz. Maraz, teşhisimizle devasını tayinimiz bir aradadır. İş ki, teşhisimizi, umumî ve mücerret maraz görüşünden kurtaralım da, hususî ve müşahhas illet tespitine götürebilelim. Ne olduğu anlaşılan illetin, ne yüzden geldiği ve neticede nasıl gidebileceği belki anlaşılır.

Bu işin devası, derde göre, arızî değil, ancak aslî olabilir; ve o, daha 100 yıl müddetle garantili olsa da ne Amerikan yardımı, ne işsizlere devlet teşebbüs sahalarında iş göstermek, ne bir şey Bunlar hep ârızî doktorların (palyatif – yatıştırıcı) dediği soydan..

Bu işin aslî devası, millî verim gayretini, alım şevkiyle beraber harekete geçirmek ve onun için sultanların sultanı itimat faktörünü yerine getirmektir.

Dünün en küçük ve basit itimatsızlık kutuplarını olsun, göstermek lâzımsa, birkaçını şöyle bir çizelim:
Bankanın sağlam müşterisine, sağlam müşterinin de bankasına itimadı yoktur.
Okuyucunun, doğruluğu samimiliği bakımından yazara itimadı yoktur.
Muharririn, doğru ve samimî olsa, kendisini payandalayacak olanlar bakımından kimseye itimadı yoktur.
En namuslu ve en emin işin, sermayeye; en namuslu ve en emin sermayenin de işe itimadı yoktur.
Bilseniz, daha neyin neye, kimin kime itimadı yoktur.
Her akşam batan güneşin, bıraktığı manzarayı ertesi sabah yerinde bulacağına bile itimadı yoktur.

Şunu da ilâve edelim ki, fertler ve müesseseler arası kaybolan bu içtimaî itimat, asırlar ve yıllardan beri betonerme bir temele dayalı bir şey değildi. Belki asırlardan ve yıllardan beri için için çürümekte olan bir şeydi. Fakat onun yekûn olarak kendisini ortaya atması, don gömlek sokağa fırlaması yenidir. Bu itimat nasıl iade olunur?
Benden yiğitlik bu kadar!.. Bütün derdin içtimaî itimatsızlık yüzünden doğduğunu bildirecek kadar Eğer bu teşhisi benimle beraber hükûmet de koyacak olursa, itimatsızlık müessirlerini tasfiye ve itimat âmillerini davet etmek bakımından onun nasıl iade olacağını benden iyi takdir eder.

Dert birdir ve hep odur!

(o dert)

Bizde lâisizma (*laiklik), hükümetin sırf kendisiyle İslâmiyet arasına bir ayrılık koyması için değil, münhasıran Türkleri Müslümanlıktan ayırmak için ele alınmış; caniyane bir sinsilikle, Müslümanlığı komünizmadan âdi ve muzır gösterici bir tertiptir.
– (…) Deliyi akıllandıracak ve muztaribi sevindirecek bayram düne kadar Allah’ı anmayı bile yasak eden mâna ve madde şakilerinin kahraman geçindiği bu mevsimde, bütün mâna ve madde kutuplarını yerli yerine oturtucu hamleden sonra gelir!..
ALLAH’IN GERÇEK BAYRAMI BAŞ ÜSTÜNE

ZALİMİN SAHTE BAYRAMI AYAK ALTINA

Rabbim; baş üstüne aldığımız ve baş üstüne alınmasını dilediğimiz bayramın şevkine malik değilmiş gibi ağzımızdan dökülen mustarip kelimelerin mustarip üslûbunu bağışla! Senin, ilâhî ziyafet belirtici bayramın adına mustaripiz! O bayrama çıkmanın şartlarından uzak olduğumuz için dertliyiz! Deli olmadığımız için külahımızı havaya atmıyoruz!

Mübarek bayramın neşesi içinden fışkırttığımız bu çığlıklar ki, her halde hamd-ü senâ nın dua ve ricanın en güzelinden bile, indinde daha makbuldür.

Bu millet ölmeyecekse, bu Fatih dirilecektir!
– (…) Bu memlekette ruh ve ahlâk davasını başa alıcı bir rejim kurulmadıkça, bütün işler, dibi çökmüş bir küp içine dökülen ve toprağa içirilen pekmezden farklı olmayacaktır
– (…) CHP, bu vatanı yoktan var etmiş iddiasında, halis ve muhlis bir vatan hainidir
Hareketsizlik derdimiz, fikirsizliğimizden de acıdır.
Eser vermenin ilk şartı çile çekmektir.
Kafirler, Müslümanlığı bizim bu halimiz sanıyor; fakat biz Müslümanlığı kendi halimiz sanırsak Allah’a ve Resulüne iftira etmiş oluruz.
Kafirler, Müslümanlığı bizim bu halimiz sanıyor; fakat biz Müslümanlığı kendi halimiz sanırsak Allah’a ve Resulüne iftira etmiş oluruz.
– (…) Allah’ım; bizi delinin bayram anlayışından kurtarıp,
mustaribin şevk ölçüsüne kavuşturman için tecelli bekliyoruz!..
– (…) Anadolu; ırmakları bile “Allah!” deyu deyu akarken, 27 yıl içinde, kendi iradesiyle başa geçtiğini iddia eden en şenî ve mürted küfrün esiri olmak gibi, hayal ve efsaneye sığmaz bir muhalin nasıl mevzuu olabilir?..
– (…) O zümre ki, düşmanı vatanın “harim-i ismet” inde boğduğu teranesiyle, “harim-i ismet” imize küfrü soktu; şimdi sıra onun aynı “harim-i ismet” te boğulmasına gelmiştir
– (…) CHP, bu vatanı yoktan var etmiş iddiasında, halis ve muhlis bir vatan hainidir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir