İçeriğe geç

Başka Bir Dünya Mümkün Kitap Alıntıları – Ali Bayramoğlu

Ali Bayramoğlu kitaplarından Başka Bir Dünya Mümkün kitap alıntıları sizlerle…

Başka Bir Dünya Mümkün Kitap Alıntıları

-Sanki bu dünyanın kurgusunda bir hata var gibi.
+Nasıl bir hata var?
-Hayatta keyif veren ve güzel olan ne versa neredeyse hep zararımıza; sıkıcı ya da keyifsiz şeyler de genelde faydalı. Bilemiyorum, bir şeyler ters sanki ya da tam tersi olsaydı daha doğru olacaktı.
+Bence taşlar tam yerine oturuyor.
-Yok, yahu?
+Eğer, bu dünya bizler için bir sınavsa o zaman taşlar yerine oturuyor
Insan denen varlık bir misafirhanedir.
Her sabah yeni bir gelen olur.
Bir neşe , bir bunalım, bir adilik
Bazı anlık farkındalık
Beklenmedik bir ziyaretci gibi gelirler.
Hepsini içtenlikle karşılayıp misafir et/ağırla!
Hatta şiddetle evine akin edip evinin eşyalarını alıp götüren
Bir kederler kalabalığı olsalar dahi
Yine de onlara saygılı bir şekilde davran.
Belki de yeni bir sevinç icin boşaltıp temizlediler evini.
Karanlık düşünceler, utanç, kotu niyet
Hepsini gülerek kapıda karşılayıp içeri davet et,
Gelen her ne olursa onun icin şükret;
Çünkü her birisi, öteden birer rehber olarak yollanmıştır.
İnsanlar bir kere doğar, henüz konuşmayı öğrenemeden toplum onları koşullar. Ancak bazı insanlar defalarca yeniden yeniden doğar.
Tamamen Yağmurları dindirmeye çalışan “İYİ HİSSETME TOPLUMU”na sorum şu: Diyelim Güneş açtı. Şimdi ne olacak?
Sorun, insanların düşüncelere sahip olması değil. Sorun, DÜŞÜNCELERİN İNSANLARA SAHİP OLMASI.
Nereye gideceğini bilmeyen bir insan için havanın nasıl olduğu oldukça önemli bir konudur. Gideceği yönü bilen insanlar için ise havanın durumu pek çok zaman ikinci plandadır.
Değerler, yön gibidir. Yönünü bilenler, en zorlu hava şartlarında dahi DURDURULAMAZ olurlar.
Yağmurdan kaçarak yaşanmaz. Yağmurun altında yürümek mümkün.
Pek çok bağımlılık için bu durum geçerlidir. Haz veren pek çok madde en başta iyi hissettirir. Ancak daha sonra kişi o maddeye alışır. Gittikçe dozu artırması ya da daha güçlü maddelere geçmesi gerekir. Örneğin pek çok insan, belli bir süre sonra bağımlılığına “iyi hissetmek” için değil de “kötü hissetmemek” için devam eder.
Adına aldanmayın “İyi Hissetme Toplumu” esasında tam bir korku toplumudur.
Hayatta bir şeyler yapmam için iyi hissetmem gerekmiyor. Yola çıkman için havanın iyi olması şart mı gerçekten, bunu bir düşün. Sorunun kaybolmuşluk, hedefinse değerlerine ulaşmak.
ACIYLA TEMAS ETME yi öğrenmek istiyorum. Çünkü HER DOĞUM SANCILIDIR.
Bahaneler pazarında sorumluluk ve özgürlük aynı paranın iki yüzüdür,Birini verirsen öbürü de gider
Yıkılma korkusunu yenmeyi sağlayacak şey, yıkılmak ve yeniden inşa edebildiğini görmektir.
Yaşamak bir eylemdir.
Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen görünen gerçeğin kendisi değildir. Bu da geçer.
Bir hava durumunu ne kadar istesek de daha uzun zamana yayamadığımız gibi istemediklerimizden de kurtulamıyoruz. Hava durumları gibidir içimizdeki duygular, düşünceler, dürtüler, anılar ve benzerleri, onları kontrol edemiyoruz; ancak onların kontrolü altına girmemiz de şart değil.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Etiketlerle ilgili sorun, etiketlerin kendisi değildir. Sorun, bizim etiketlerle aşırı kaynaşıp davranışsal esnekliğimizi yitirmemizdir.
Eğer “şimdi” bir zaman birimine eşitse hangi zaman birimine eşittir? Hangi zaman birimi “şimdi”dir? Saniye mi? Neden salise değil? Neden bir 10 yıl değil? Neden 1 asır değil? Neden bir ömür değil? Neden dünyanın varoluşundan insanın ömrünün sonuna kadar geçen süre değil? Neden sonsuzluk değil?
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Tanrım,
Değiştiremeyeceğimiz şeyleri kabul edebilmemiz için bize sükûnet; Değiştirebileceğimiz şeyler için de bize cesaret ver. Ayrıca ikisinin ayrımını bilme bilgeliğini de bize ver.
Hayat, çatlak bardaktaki suya benzer.
İçsen de tükenir içmesen de.
Bu yüzden hayattan tat almaya bak.
Çünkü yaşasan da bitecek yaşamasan da.
Neyzen Tevfik
Alışkanlıklarımızı değiştiremez ve öğrenme tarihçemize yeni ve farklı deneyimler ekleyemezsek kendimizi de değiştiremeyiz.
Eğer başka bir dünya mümkünse siz nasıl bir dünya istiyorsunuz?
Ne kadar hızlı kaçarsanız kaçın, gönül sizi bulur.
İnsan inanılmaz bir sorun çözücüdür, belki de bizi biz yapan en önemli özelliğimiz de budur.
Tatlı su içen insanoğlunun gözünden sızan gönül denizinin suyu tuzludur.
Sarsıntıya hazır olun. Çünkü yeni bir dünya inşa edeceksek eskisini de yıkacağız demektir.
Farklı olanları ayıklayan toplum, tekdüze bir sıradanlık için “bir adım sonrasında ne yapacağı tahmin edilebilir” kopyalar ya da kopya orduları oluşturmak ister.
“Bana farklı olduğum için gülüyorlar, ben ise onlara birbirilerinin aynısı oldukları için gülüyorum.”
Kurt Cobain
Dışarıdaki ve içimizdeki dünya arasındaki farkı anlayamayan zihin, dışarıdaki dünyada “acıdan kaçma ve acıyı yok etme” taktiğinin başarısını iç dünyada da uygulamaya çalışarak tuzağa düşer. Kaplandan koşarak kaçıp bir mağaraya saklanılabilir belki. Peki ama ayrılık acısından uzaklara koşarak kaçılabilir mi? Ya da şişelerin dibini görerek? Ya da her gün sabah olduğunda çalan alarma, doğan güneşe ya da seslenen bir yakına inat yataktan kalkmadan bir mağarada saklanır gibi yatağa saklanmak işe yarar mı, depresyondan ya da hüzünden kaçarken?
Ya mutluluk sadece iyi hissetmek değil de denge ise?
Mutluluk nedir? E mutluluk işte.
Kaçtığınız ne ise, bu kaçış sizi tam olarak onun içine gömer.
Savaştan çıkmak savaşı sona erdirmek değildir. Savaş görünüşte devam edecektir. Ancak savaşın sizin üzerinizdeki etkisi ya da kontrolü değişecektir.
Ne yazık ki sonrasıyla ilgili bir amacı olmayan savaşlar, savaşın bitmemesi üzerine kurgulanmıştır.
Çünkü tehlike bellidir: Başka bir dünya ihtimalinin uyanması.
Eğer ben bensem, sen kimsin?
Yasamak istediğimiz hayatı, kelimelerle aldatamayız; çünkü yaşamak bir eylemdir.
Dolayısıyla yola sadakat, yoldan çıkma isteklerinin hiç olmaması değildir. Yola sadakati ortaya çıkaran şey, kişinin içinde yoldan çıkma istekleri belirse de ya da kişi yoldan çıksa da kişinin tekrar tekrar yolu seçmesidir.
Hani etiketimizi degistirip oralara kaçarken ulaştığımızda oraları yine burası yapan bir sey var ya. O, iste o.
Hayatımızın kontrolünü elimize alışımız, içimizdeki KONTROL SAVAŞINI bırakıp gönlümüzdeki misafirleri KABUL etmemizle başlayacaktır.
Eger baska bir dunya mumkunse sız nasil bir dunya istiyorsunuz?
Ancak nereye gideceğini bilen insanlar yağmurun altında yürüyebilir.
Siz ne kadar şeffaf olursanız toplum o kadar kolay içinize sızar.
Ne kadar hızlı kaçarsan kaç, gönlün seni bulur.
Ağlayamayanlar kahkaha patlatamazlar; kahkaha atamayanlar ağlayamazlar. Ancak ve ancak ‘İyiyim’ derken sırıtırlar.
Tıpkı bu Dünya gibi bu gönlün de bir kışı vardır.
Elbet bu gönlün de onu saracak bir hırkası vardır
Bir bardak suyun öğrencisiyim.
Hepsi bir çatlağa bakar
Yağmur altında yürümek, düşüncelerle beraber yaşamaya benzer
Senin bu boğulacak gibi olman
Ağlamaktan değil ,ağlamaktan korkmandan
Oysaki özel dünyamızda(gönül) yaşadığımız deneyimler hava durumlarına benzer. Bu hava durumları ne kadar Çetin olsalar da geçer giderler.
Kısacası Biz bir kimliğe sahip olmak isterken,
o kimlik bize sahip oluyor.
Tıpkı düşüncelerde olduğu gibi etiketler ile ilgili sorun, etikrtlerin kendisi değildir. Sorun bizim etiketlerle aşırı kaynaşıp davranışsal esnekliğimizi yitirmemizdir.
Yani anda olmak için yaşamınızı değiştirmenize gerek yok,
Ancak yaşamınızı değiştirmek istiyorsanız anda olmalısınız.
Kabul etmek

Mesafelemek

Gönüldeki boğuşmayı bırakmak

Sorunun taktığımız gözlükte olduğunu anlayamazsak, dünyanın kendisinin yamuk olduğuna inanabiliriz.
Kelimeler, işimize oldukça yarayan araçlardır.
Sorunumuz, kelimelerle kaynaşıp hayatı ıskalamaktır.
Hedefimiz kelimelerle aramıza mesafe koyabilmektir.
Bakalım kelimeler yeterli mi,
Yoksa çaresiz mi?
Zira Hayat, halihazırda yeterince zordur.
Kabul gönüllü olmaktır
Hayat, çatlak bardaktaki suya benzer.
İçsen de tükenir içmesenden de.
Bu yüzden hayattan tat almaya bak.
Çünkü yaşasan da bitecek yaşamasandan da.

~Neyzen Tevfik~

Sözün kısası bahane kullanmaya devam edebilirsiniz. Çünkü bahaneler kullanılmak içindir.
Sorun olan bahanelerin sizi kullanıp, yaşamanızı ve davranışlarınızı kontrol altına almasıdır.
Zaten bu SEBEP SUNMA oyununun içinde insanları tutabilmenin rüşveti, onları seçim yapma sorumluluğundan Kurtarmak değil midir?
İşte o gün, kendi seçtiğimiz değerlerle yine bir toplum inşa ederken bu sefer konuşmayı biliyor olacağız.
Bahaneler pazarında sorumluluk ve özgürlük aynı paranın iki yüzüdür.
Birini verirsen Öbürü de gider.
Peki davranışı değiştirmek için değiştireceğimiz davranışı değiştirmek yerine değiştirmek istediğimiz davranışı değiştirerek değiştirmeyi hedeflediğimiz davranışı değiştiremez miyiz?
Ezbere yaşamanın tehlikesi, yol tarifi nden çıkmamak uğuruna yolun kendisinden çıkmaktır. Maalesef pek çok kişi, yol tarifi uğruna yoldan çıktığını fark edemez bile.
Kurallar anahtardır, hayatın kapılarını açar da kilitlerde
Amaç , Hayat Yolunda takip etmek istediğiniz yönün sizin için hangi değerlerde belirdiğini bulabilmektir.
Değerler seçtiğimiz yöndür ve o yöndeki ayak izlerimizi ise yürüyerek, yani o yöndeki eylemlerimizle bırakırız.
Yaptığım eylemi hiç kimse bilmese ya da bu yolda bıraktığım ayak izimi kimse görmese yine de bu eylemi yapar mıydım? Bu yolda yürür müydüm?
Neye hizmet ediyorsun?
Güneşe mi gölgeye mi?
Ama parmaklarımızın ucunda yürüsek de Ses çıkarmadan nasıl yaşanabilir ki?
Yolcu yürür, ayak izleri kalır,
insan gider, anılar kalır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir