İçeriğe geç

Barikat Kitap Alıntıları – Haluk Keskin

Haluk Keskin kitaplarından Barikat kitap alıntıları sizlerle…

Barikat Kitap Alıntıları

“Kendine fazla yükleniyorsun. Üzme kendini bu kadar.”
İtiraf edelim, kendisine âşık insanlarız biz.
İnsanlara anlayamayacağı şeyleri anlatmak zalimlikmiş meğer.
Onu özlemekten yoruldum artık.
O kadar güçlü değilim. Kahretsin, neden olmam gerekiyor ki?
Çaresi yok ki yaşananların. Dile getirip kendimi tekrar tekrar bıçaklamaya ne gerek var.
Çaresizliğin, perişanlığın azalmıyor ama her şeye alışıyorsun.
Neye elimi atsam, neye heveslensem bozulup kırılıyor.
Birkaç cümle yazabilirim. Birileri okusun diye değil de, sırf yazmış olmak için. İçimdeki zehir akıp beni bıraksın diye.
Yazmak belki de tek kurtuluşumuzdur.
Konuşmak gelmiyor içimden. İçine düştüğüm çukurun kelimelerle çıkışı yok.
Akıl aşırı mutsuzluktan yorgun düşünce daha fazla darbe insanın canını acıtmıyor.
Güçlü olmasan bile öyle gözükmek zorundasın.
ne yapıyor şimdi? Bunca zaman sonra, onsuz geçen bunca kıştan sonra hala aklıma gelmesi..
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Ben neden hiç bir şeyden emin olamıyorum. Ne zaman oluştu bu dağınıklık? Neden her şey karma karışık geliyor gözüme?
Buyurun hoş geldiniz hikâyeme.
“Aklında yer etmediğimiz birine ne yapsak boş.”
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
“Senin burcun neydi, öküz mü?”
bu hayatta yapmamız gereken önemli şeyler olduğunu düşünen ama ne yapacağı konusunda hiç bir fikri olmayan, boşlukta sallanıp duran mutsuz insanlar.
Birbirlerini seven, canları yanarken bile birbirlerine destek olan o insanlar nereye gitti şimdi?
çok sevmem lazım. Yeterince sevmezsem elimden kaçıp gideceğini hissediyorum.
Değişir her şey, herkes.
Bazen, kendi mutsuzluğunda boğulmak üzereyken yalana da ihtiyaç duyar insan.
Ölmeye değecek, üstelik bu kadar tantana çıkartarak ölmemi gerektirecek bir sebep bulabilseydim.
Doğru zaman değildir belki.
“Daha mutlu olacağım bir hayat yaşamak isterdim.”
Ne düşünsek, ne plan yapsak boş, hayatın kendine göre bir planı var zaten.
Sevdalar da değişiyor.
Umut dolu olmak istiyorum. Ne kadar kötü şeyler yaşasam, suratıma yumruk yesem, yere yıkılsam da tekrar ayağa kalkabilmek istiyorum.
Sanki hiç mutsuz olmamışız, hiç canımız yanmamış gibi; geçmiş aklımızdan tamamen çıkmış, gelecek yok olmuş gibi
“Okumak istediğim bir sürü kitap var. Şöyle yüz elli yaşına kadar yaşamak lazım.”
Vakit gece yarısını çoktan geçti. Artık uyumam lazım.
Güzel şeyleri saklamaya çalışmak daha fazla kafa karışıklığından başka bir işe yaramıyor.
Mutsuz olman ne kadar kolay.
Şimdi bir başkasını seviyorsun.
Hiç bir şey uzun süre iyi gitmiyor değil mi?
Ne ara böyle bir insan oldum? Dünyayı böyle karmaşık görmek, hatıraları bu denli hatırlayıp onları tekrar tekrar anımsamak her şeyi daha zor hale getiriyor.
her şeyi boş vererek yaşayabiliyorum.
Güzel hatıraları hatırlamanın en üzücü yanı, zamanla birçoğunun unutulacak olmasını bilmek.
“Boş ver.”
“Kapalı bir pencerenin ardından izliyorsun dünyayı. Tamam, çıkma duvarların arasından ama en azından pencereyi aç.”
Sessizliğin, karanlık bulutlarla kaplı gökyüzüne benziyor.
okuyarak öğrenir, yaşayarak anlarsın.“
“Çocukluk anılarım küçük kırıntılardan ibaret.
“Hayal kurması güzel ama…”
kendimi bildim bileli hep bir şeyleri, birilerini bekliyorum.
Kırık düşlerin közünde demlenmiş birer sıcak çay geçer boğazımızdan, fena mı?
Her şeyi defalarca düşünüp yorulunca düşünmeyi de bırakmalı insan.
.böyle insanlar da var biliyorsun, olmadık yerde karşına çıkan, hayatına giren o güzel insanlar.
Bir gün belki biz de o ağacın dallarından birinde can buluruz. Sessizce anlatırız her şeyi. İlla duyan, bilen, seven olur.
Bunca geri zekâlı insanın arasında biz de bir sorun olduğunu mu söylüyorsun?
Çaresizliğin, perişanlığın azalmıyor ama her şeye alışıyorsun.
Sonra, üzerinden yeterince zaman geçtiğinde her ne olursa olsun her şey geçiyor. En kötü anlar, anılar, hisler bile silinip unutuluyor. Gene de üzülüyoruz, seviniyoruz, devam ediyoruz. Hayat devam ediyor.
bu dünyaya karşı kendimi yabancı hissettiğim bir sürü gün geçirdim yeryüzünde.
yalnız değilim diyorum. Hayallerle yaşayan insanlar var. Onlarla dalga geçenler de.
Hayat, şehir, insanlar; hepsi değişiyor.
Uzun süre yalnız kalmanın ve fazla kitap okumanın yan etkilerini gözlemliyorum sende; içe dönük ruh hali, bakışlarda, hareketlerde donukluk, sessizlik, insanlarla diyalog kurmada zorlanma. Mesela bir arkadaş sohbeti sırasında, bir an geliyor, kilitleniyorsun. Beynini ısıran düşünceler seni felç ediyor. Sessizliğin, karanlık bulutlarla kaplı gökyüzüne benziyor. Güneşi göremezsin orada. Tamam, anlıyorum; yaşadığın dünya kitaplarla kıyaslandığında sıkıcı geliyor sana. Bunaldığında, yarım bıraktığın kitaba dönmek için sevdiğin insanların yanından kaçtığını da biliyorum. Hayatta kalmak için iyi bir yöntem mi sence bu?
Hem sen demiyor musun okuyarak öğrenir, yaşayarak anlarsın diye.“
Her şeyin yolunda gittiğini düşündüğüm zamanları hatırlıyorum. Oysa her şey ancak zifiri karanlıkta gözlerini kapatan bir korkağın paranoyaları kadar gerçekmiş.
Okumadan devrim yapılmazmış. Bu dünyayı kitap okuyanlar kurtaracakmış
İnsanlara anlayamayacağı şeyleri anlatmak zalimlikmiş meğer.
Eskiden, sevmenin biraz da dost edinmek demek olduğunu düşünürdüm. Oysa şimdilerde tahammül edebilmek olduğunu söylüyorlar. Ta en başından beri yalnız kalmamak ile ilgiliydi. İçine bolca da cinsel çekim katıyorduk..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir