İçeriğe geç

Barbar ve Şehla Kitap Alıntıları – Ahmet Telli

Ahmet Telli’nin kitaplarından Barbar ve Şehla Kitap Alıntıları sizlerle.

Barbar ve Şehla Kitap Alıntıları

Hiçbir şey daha kötü olamaz
Kötü biten bir aşk sonrasından
Ahrazlaşırsın, gölgelenir nesneler
Her telaş ıssızlık taşır biraz
Kabahatli bir çocuk gibi çıkarsın
Sokağa, ki sokak puslu, alıngan
Kalbinden daha tenhadır dünya
Meğer ne çok biriktirmişim
Unutmam gereken şeyleri..
Ah çocuk, ay büyüdü ve sen hep
Geç kaldın…
Ve bir unutuşa nasıl sığıyor her şey..
Susuyorum çünkü eksik
Bırakılmış bir şeyler var..
Bir kez daha uğradığımız
Cinayet yerine benziyor
Unutmak istediğimiz ne varsa
Meğer ne çok biriktirmişim
Unutmam gereken şeyleri
Alnımı okşa dağıt alışkanlığımı
Belki sümbül serinliği olur yeniden
İnandığımız ne kaldıysa
Bilemediğimizdendir ve tanrı
da bunaktır bu çağ kadar
Hangi şehirde yoksan ben kayboluyorum orada
Ve yüzünün doğusu gül kokuyor çünkü doğu
Gülistandı dağın ve destanın bize anlattığı
Ben hiçbir şey söylemedim Öyle say ya da öyle san ki Rûya bitti yalan zamanıdır Hakikatlı bir yâr desen Az gelir
Devrim bir ihtimal olarak kaldı diyenlere
Sessizce itiraz etmeyi öğrendik o günlerde
Dokunsalar akasyalar gibi yaprak dökerdik
İnsanı ülkeden kopartabilirsiniz, ama insanın yüreğinden ülkeyi sökemezsiniz

John Dos Passos

Bir şehir nasıl da eskiyor şairler gidince…
Hiç konuşmayalım istersen susmak bir dil
Bir hatırlamak olsun yitirdiğimiz ne varsa…
Bir insanı sürgüne gönderdin. Tamam. Ya sonra? Bir ağacı köklerinden ayırabilirsiniz, ama gündüzü Gökyüzünden koparamazsınız. Yarın güneş doğacak. VİCTOR HUGO
Ankara böyledir işte, sevdiklerin
Bir bir terkeder seni
Vakti gelince
Uzun uzun susuyorsun bir gülü koklarken
Yüzün büsbütün gülistan oluyor ve bitti
Sandığımız yerde yeniden ürperen bu aşk
Hangi hâtıralarla kanadı hangisinde sustu
Biz hangi şehirde güller taşıdık odamıza
Hangisinde yaralarımızı saracak bir dost
Bir yoldaş aradık ölürcesine, yoktular
Vedanın da bir kıymeti yok diyordun
Kekre bir tad kaldı damağında
Sana kendini öğreten büyük yalnızlıklardan
Hutbeni bitir artık, hırkanı as, âsânı al
Bir veda sesi ol kendine hoşça kal diyerek
Ayrılığın da vardır elbet vakti saati
Ve gitmek
Daima bir itirazdır bu dünyaya
Ve kendine yetmiyor olmakta olan
Benimse aklım tökezliyor şehrin ortasında
Odan dağınıktır, tütün kokuyordur
Okusan da dilsizdir kitaplar
Bir fotoğraf düşer ansızın
Cam kesiği gülüşlerdir kanayan
Pencerende solgun bir ay ışığı
Mahcup bir duruşla bakarsın
Susarsın. Sükût iyi gelir belki Sûküt: Zamanın en eski dili
Biten bir aşkın sonunda serçeler
Gibi üşüyüşün kalmış aklımda
İstersen kalayım ya da hiç
Gitmeyeyim deyişin kalmış
Kar ayrılık harflerine dönerken
ikide bir biletini düşürüyordun
Perondaki telaş ve gürültü ortasında
Küçücük bir sessizliği büyütüyorduk
Islığın yetmiyor gümüşü ve ayı
Denize düşürerek parlatmaya
Ay üşüyor, ay üşüyor bu yalnızlıkta
Ayrılıkların bir rengi vardır, susuşların
Bekleyişlerin, yalnızlıkların da öyle
Şehrin görüntüsü unutmanın rengine benzer
İstasyonlarsa özleme dönüktür nedense
Ve bir köşesinde mutlaka taşra kokusu
Kokunun rengi nasıl yayılır bilirsin
Güllerden, fesleğenlerden ve acılardan
Şimdi komik hatıralar diye bakılıyor
Siyah beyaz fotoğraflardaki ciddiyete
Ve bunların birinde haykıran militanın
Cesaretine ki, haykırıyor o en kalabalık
Caddesinde şehrin: “Kardeşler! ölüm
Nerden ve nasıl gelirse gelsin…

Ve bir unutuşa nasıl sığıyor her şey

Benimse kalbim tökezliyor

Yol unutturur kimilerine
Daha istasyondayken bir şeyleri
Vedanın sıcaklığı yele dönüşür
Üşür bir demet çiçek o an
Kapanır içimizdeki kapılar
Vefa dışarda kalır…
Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz.
Biz neşâtın da gâmın da rüzgârın görmüşüz!
Devrim için savaşmayana komünist mi denir Korsan mitingler, barikatlar, yoldaş türküler İşçileri tarafından kovalandığımız fabrikalar Devrim gelecek cümle eksikler bitecek, bitsin inancından teoriler üreten ve kendimi yiğit Düşmanı korkak sandığım gençliğim güzeldin
Biten bir aşkın sonunda serçeler
Gibi üşüyüşün kalmış aklımda
İstersen kalayım ya da hiç
Gitmeyeyim deyişin kalmış
Ayrılıkların bir rengi vardır, susuşların
Bekleyişlerin, yalnızlıkların da öyle
Şehrin görüntüsü unutmanın rengine benzer
İstasyonlarsa özleme dönüktür nedense..
Günler düşüyor içime, kendime sığmıyorum
Ay üşüyor, ay üşüyor bu yalnızlıkta
Ve gitmek
Daima bir itirazdır bu dünyaya
Papatyaya sığınan arı bile
Bozguna uğratabilir şiiri
Ve sayıklayan bir coğrafyada
Sıyrıklar salgın umutlar yaralı
Hâtıralardan kan sızmaktadır
Rüyaya benzer bu coğrafyada
Yaşamak, ölmek ve sevişmek
Bir aldanma değil midir
Öncesi unutulan şeyler gibi
Aşklar ve yolculuklar da.
Cehalet ve ihanet çağı diyordu
Keldani kılıklı bir ihtiyar
Ellerin diyorum, Barçelan Yaylası
Yahut Manzur tedirginliği şimdi
Gençlik Parkı, Ulus, Heykel
Yitirmişti de bir ara itibarını
Altındağlı delikanlılar çekintiyle
Sokulmuşlardı kızılay’a kadar
Ama pastaneler ile kahveler
Yine de yasaktı izinli erlere
Ölmek çocukların asıl işiydi
Ağlamaksa kadınların nasibi…
Rüyaya benzer bu coğrafyada
Yaşamak, ölmek ve sevişmek.
Gül yanlış kokarsa,
tuz yakaya takılır.
Ve gitmek,
Daima bir itirazdır bu dünyaya.
Hiç kendin olamadın ya bu dünyada
Bu yüzden sokak köpekleri
Başlarını çeviriyor seni nerede görseler
Ve sayıklayan bir coğrafyada
Sıyrıklar salgın umutlar yaralı
Hâtıralardan kan sızmaktadır…
Hangi şehirde yoksan ben kayboluyorum orada…
Uzun uzun susuyorsun bir gülü koklarken,
Hatırlamak böyle bir şey olmalı diyorum*
Şimdi büsbütün bitiyor hikaye
Ardında hiçbir iz bırakmadan
Kal desem kalırdın biliyorum
Ama sen orada kal istersen
Kalbinden daha tenhadır dünya
Tenhadır sığındığın bütün kıyılar
Hayatımı sorma bana abi
Fena gücenirim sana yoksa
Yüksel Caddesi ile Konur Sokak
Centilmen alkolikler gidince
Parasız şairler, taşralı kızlar
Ve piyangocular aldı onların yerini
Hatırlamak deyince içimden bir rüzgar,
Işıkları söndürülmüş kasabalar geçiyor.
Toprak bunca dil biliyor ve gök
Karıncalanıyor ben susarsam.
Hatırlamak deyince annemin öldüğü gün
İçimden bir mürekkep ırmağı akmıştı
Su ve ateş, hava ve toprak ve her şey
Cıvaya dönüşmüştü orada, ikide bir
Gülkurusu yolculuklara çıkışım bundandı
Yön duygumu galiba o zaman yitirdim
Hangi şehirde yoksan ben kayboluyorum orada.
Ayrılıkların bir rengi vardır, susuşların
Bekleyişlerin, yalnızlıkların da öyle
Şehrin görüntüsü unutmanın rengine benzer
İstasyonlarsa özleme dönüktür nedense
Ve bir köşesinde mutlaka taşra kokusu
Alnıını okşa dağıt alışkanlığımı
Belki sümbül serinliği olur yeniden
Senin için orman uğultuları
Uzun kış geceleri getirdim
Artık okunmayan masallardan
Bana öyle geldi ki her çiçek
Ve her kuş su içmek istiyor
Sesinin gözesinden bu bahar
Bense bir çiy damlasıyım
Dudaklarının ışkın kokusunda
Kekre bir tad kaldı damağında
Sana kendini öğreten büyük yalnızlıklardan
Ve sayıklayan bir coğrafyada
Sayrılıklar salgın umutlar yaralı
Hatıralardan kan sızmaktadır
Gitmek,
Daima bir itirazdır bu Dünya’ya.
Ve gitmek
Daima bir itirazdır bu dünyaya
Okunmadan kaldı kitaplığımda yüzlerce kitap
Ölmek çocukların asıl işiydi
Ağlamaksa kadınların nasibi
Kal desem kalırdın biliyorum
Ama sen orada kal istersen
Hiç kendin olamadın ya bu dünyada
Bu yüzden sokak köpekleri
Başlarını çeviriyor seni nerede görseler
Dokunsalar akasyalar gibi yaprak dökerdik