Panait Istrati kitaplarından Baragan’ın Dikenleri kitap alıntıları sizlerle…
Baragan’ın Dikenleri Kitap Alıntıları
Başka çocukların gülüp eğlendiği yaşta böyle acıklı saatler yaşayan yüreğim artık dayanamaz olmuştu.
Her şey unutuluyor yaşarken.
Bu kadar hırçın olmamalı insan! Her şey gelip geçer, aşk acısı bile.
Herkes kendi yoluna gider.
Oysa her insanın şu ya da bu nedenle gözyaşı dökmesi alnına yazılmıştır.
Bu dünyaya çile çekmeye geldik biz; yaşam dediğin burdur zaten.
Yalnızlığa, uzun yolculuklara susamıştım elbet ama iyi bir yoldaşla birlikte.
Askerler kendi yakınlarına ateş etmesin diye, doğdukları yerden uzağa gönderiliyor, oralarda arkadaşlarının akrabalarına kurşun sıkıyorlardı.
Seçimlerde papazın verebildiği oyu ancak elli köylünün verebilmesi iğrenç bir alaydır!
Tanrı’nın elçisi bu papaz her gün siz köylülerle biz kentlilerin tepesine yıldırımlar yağdırır. İnsanlarla hayvanların çektiği açlıktır bu yıldırımlar; tarlaları yok eden bunun gibi donlardır; bütün yolları köylü ve hayvan ölüleriyle dolduran geçen ayki gibi fırtınalardır; bütün ekini yok eden bu yılki kuraklıklardır. Bunlardır işte yıldırımlar! Yalnız, sahibiniz olan adamın neden bu yıldırımların hiçbirinden zarar görmediğini sormalı! Neden ambarları tıka basa dolu, hayvanları yerli yerinde! Bu kutsal yıldırımlar neden onu, papazı, belediye başkanını, daha birkaç benzerini aç açıkta bırakmıyor acaba? Bunu Tanrı’nın korumasına mı, yoksa yıldırımsavara mı vereceğiz?
Rüzgarın, yağmurun, çamurun dövdüğü camların arkasına sığınabilenler, yakacağı olanlar mutluydu!
Ve ateşe atacak bir tutam çalı çırpı, bir avuç un uğruna sürdürülen bu yaşamın insanca tek bir yanı yoktu.
Ve ateşe atacak bir tutam çalı çırpı, bir avuç un uğruna sürdürülen bu yaşamın insanca tek bir yanı yoktu.
– Gitti
O zaman ipler Baragan’ın eline geçer.
O zaman ipler Baragan’ın eline geçer.
Bunu önce isteksizce yapar, yüzükoyun toprağa uzanan, artık kalkmak ya da ölmek istemeyen bir adam gibi. Bir devdir o!
Kimse şaşırmıyordu sanki bu yaşama. Bütün yüzlerde doğal bir yazgıya boyun eğiş okunuyordu.
Ben yalnızca düş kuruyordum, o kadar. Şu pis kokulu balık işine, çamurlu bataklıkların uyuşukluğuna, acıklı yazgılarını bana miras bırakacak gibi görünen anamla babama karşıydım ben. Yedikleri ekmek bile gaz kokan gezgin gaz satıcılarınınki de dahil, bundan daha acıklı bir yazgı tanımıyordum; üstelik onlar bile günde bir kez yemek yer, bizse ancak dört pazardan birinde ekmek yüzü görüyorduk.
Bana çılgınlıklardan bahsedecek, yalanlar söyleyecek ama birazcık da olsa hayal kurmama, cesaretimi toplamama yardım edecek birisiyle konuşmayı ne kadar da arzuluyordum!
Kadınlar, herkesin yerine çile çekiyordu.
Halkı ayyaş yapan yoksulluktur.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Her şey gelip geçer, aşk acısı bile
Toprak, insana yalnız karnını doyursun diye verilmemiştir. Yeryüzünün kimi köşeleri, bir kenara çekilip düşünmek içindir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Her şey unutuluyor yaşarken!
Halkı ayyaş yapan yoksulluktur.
Yaşam ışıl ışıldı ve her yanı çirkinlikle doluydu.
Oysa her insanın șu ya da bu nedenle gözyaşı dökmesi alnına yazılmıştır.
Ya dikensindir ya da diken peşindedir.
Güzelim ülke, kötü yönetim
Tanrı ‘nın cezası yönetmenlik!
Tanrı ‘nın cezası yönetmenlik!
Felaket başımıza çöktü artık;
Nereye gidiyoruz? Ne olacak halimiz?
Zindanlarda adım atacak yer kalmamıştı. Ve durmadan yeni hükümlüler getiriliyordu.
Ah çocuklarım, ah, dünyanın sonu geldi Baragan’daki gibi, akıllarına ne esiyorsa yapıyor bu adamlar bize!
-Baragan’da hiç bu kadar insanın canına kıyılmadı, dedim.
-Baragan’da hiç bu kadar insanın canına kıyılmadı, dedim.
Ne çifte koşacak hayvanları vardı, ne kollarını kaldıracak güçleri, tohumları kalmamıştı.
Halkı ayyaş yapan yoksulluktur.
Boyar’a borçlu ve satılmış durumdalar,
Köpek pastadan değil, sopadan kaçar, der atasözü.
Bir lokmacık ver! Bir lokmacık ver! diye yalvaran çocuk alayıyla kaçıp gitti.
-İşlerin kör topal yürüyebilmesi için, bırak herkes yapabildiğini, yapmak istediğini yapsın, diyordu hep Maria’ya.
Evet işlerin kör topal yürüyebilmesi için Oysa işler hiç de iyi gitmiyordu.
Evet işlerin kör topal yürüyebilmesi için Oysa işler hiç de iyi gitmiyordu.
Köpek dediğin nasıl olsa yemeğini bulur.
Bu dünyaya çile çekmeye geldik biz; yaşam dediğin budur zaten.
Nasıl olup da kimilerinin yazgılarını değiştirmeyi başarırlardı?
Yalnızlığa, uzun yolculuklara susamıştım elbet, ama iyi bir yoldaş ile birlikte.
– Tanrı bizi korusun!
– Tanrı sizi korusun!
– Tanrı sizi korusun!
Gizli gizli para biriktirip, bizi de sabah akşam balıkla, ama yalnız balıkla besleyerek -polentayı, bir lokma ekmeği kırk yılda bir görüyorduk.
Buna tsara, rea tokmeala
Hat’o,’n kur de randouela!
( Güzelim ülke, kötü yönetim / Tanrı’nın cezası yönetmelik! )
Hat’o,’n kur de randouela!
( Güzelim ülke, kötü yönetim / Tanrı’nın cezası yönetmelik! )
Toprak insana yalnız karnını doyursun diye verilmemiştir. Yeryüzünün kimi köşeleri bir kenara çekilip düşünmek içindir.
Baragan işte böyle bir köşedir.
İnsanoğlu evine döndüğü, dikenler batmaya, Rusya’dan kopan rüzgarlar esmeye başladığı zaman gösterir egemenliğini. Bu da eylülde olur.
Baragan işte böyle bir köşedir.
İnsanoğlu evine döndüğü, dikenler batmaya, Rusya’dan kopan rüzgarlar esmeye başladığı zaman gösterir egemenliğini. Bu da eylülde olur.
Peki ama yararlı ile yararsız arasındaki ayrımı açık seçik biliyor muyuz?
Burada sözü edilen dikenler kar eriyince, mantara ya da kuzumantarına benzer küçük bir top halinde belirirler. Bir haftaya kalmadan, her yeri kaplarlar. Baraga’nın sırtında taşımaya razı olduğu tek şey onlardır. Bir de dikenlere bayılan, onları açgözlüce kemiren kuzulara dayanabilir. Ancak kuzular ne kadar yerse o kadar gelişir dikenler; yine böyle top gibi büyür, büyümesi bitince ve artık korkunç battığı için hayvanlar yemez olunca, kocaman bir damacanaya dönüşür. Kendini korumayı bilir bu yaban otu. Ayaktakımından insanlar gibi: Ne kadar işe yaramazsa, kendini savunmayı o kadar iyi bilir.
Eflak’ın Tuna boyundaki el değmemiş ovalar, eylül gelince bir aylığına, binlerce yıllık yaşamına geri döner.
Bu dünyaya çile çekmeye geldik biz; yaşam dediğin budur zaten
Yalnızlığa, uzun yolculuklara susamıştım elbet, ama iyi bir yoldaşla birlikte.
bu dünyada çok uğraşıp didinmeye değmezdi, çalışmak insanı hiçbir yere götürmezdi çünkü.
Başka çocukların gülüp eğlendiği yaşta böyle acıklı saatler yaşayan yüreğim artık dayanamaz olmuştu.
Başka çocukların gülüp eğlendiği yaşta böyle acıklı saatler yaşayan yüreğim artık dayanamaz olmuştu.
Yaşam ışıl ışıldı ve her yanı çirkinlikle doluydu.
Hey gidi gerçekleşmesi olanaksız çılgınca yaşam hey!
Yaşam ışıl ışıldı ve her yanı çirkinlikle doluydu.
Hey gidi gerçekleşmesi olanaksız çılgınca yaşam hey!..
Bu dünyaya çile çekmeye geldik biz; yaşam dediğin budur zaten
Yalnızlığa, uzun yolculuklara susamıştım elbet, ama iyi bir yoldaşla birlikte.
Toprak insana yalnız karnını doyursun diye verilmemiştir.
Yeryüzünün kimi köşeleri bir kenara çekilip düşünmek içindir.
Yeryüzünün kimi köşeleri bir kenara çekilip düşünmek içindir.
– … Baragan’da insan açlıktan ölüyor.
– Her yer Baragan! Her yerde açlıktan ölünüyor!
– Her yer Baragan! Her yerde açlıktan ölünüyor!
Buydu işte. Kötü örgütlenmiş, kötü yönetilen, varlıklı ülke.
Bu dünyada çok uğraşıp didinmeye değmezdi, çalışmak insanı hiçbir yere götürmezdi çünkü.
Yeryüzünün kimi köşeleri bir kenara çekilip düşünmek içindir.
Toprak insana yalnız karnını doyursun diye verilmemiştir. Yeryüzünün kimi köşeleri bir kenara çekilip düşünmek içindir.
Kadınlar herkesin yerine çile çekiyordu: Kocanın, Tanrı’nın, yasanın, Boyar’ın, saman kıtlığının, hatta kötü havanın.
Halkı ayyaş yapan yoksulluktur.
İnsan ancak dünyayı dolaşmaya çıkarsa adam olabilir!
Kendini korumayı bilir bu yaban otu. Ayaktakımından insanlar gibi: Ne kadar işe yaramazsa, kendini savunmayı o kadar iyi bilir.
Herkes elinden geleni, canının istediğini yapsın, tek dumanı doğru çıksın da
Bunu fenalık olsun diye söylemiyorlardı ama ne de olsa bana dokunuyordu. Ben merhameten ‘sokaktan alınmış’ bir çocuktum. İnsan on beş yaşında olur ve o yaşta çok acılara katlanmış bulunursa böyle bir şey işitmek pek de hoşuna gitmez. Bunlar insanın içinde birikerek yüreğini kabartır ve Lateni’deki küçük kulübeyi, ölmüş anayı ve kaybedilmiş babayı düşündürerek adamı ağlatır.
Yaşam ışıl ışıldı ve her yanı çirkinliklerle doluydu
Adam olmak isteyen başını alıp gitmeli! Hele çantasında bir dirhem şeytanlık olan hiç durmasın, hani bizim gibi kölelerde de şeytanlık yok değil.
Toprak insana yalnız karnını doyursun diye verilmemiştir. Yeryüzünün kimi köşeleri bir kenara çekilip düşünmek içindir.
—O gün, canım benim, bir eş ve ana olacağım ve benim için her şey bitmiş olacak! Yüzü gözü hep pis yumurcaklarla huysuz bir kaynana peşimde olacak. Artık beni sevmeyen kocam, pasaklının biri olduğumu söyleyecek, belki de beni pataklayacak.
—Peki öyleyse neden yirmi yaşında evleneyim diye can atıyorsun?
—Yazgımız böyle, Matake Birini severken, ölüme gider gibi dosdoğru evliliğin yolunu tutuyoruz.
—Peki öyleyse neden yirmi yaşında evleneyim diye can atıyorsun?
—Yazgımız böyle, Matake Birini severken, ölüme gider gibi dosdoğru evliliğin yolunu tutuyoruz.
— Hey ulu Tanrım!.. Her şey unutuluyor yaşarken. Öleceğimi sanıyordum oysa şimdi şarkı söylüyorum.