İçeriğe geç

Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde Kitap Alıntıları – Mahir Ünsal Eriş

Mahir Ünsal Eriş kitaplarından Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde kitap alıntıları sizlerle…

Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde Kitap Alıntıları

Sahi, gerçekten de, cennette de âşık olacak mıyız?
Demek ki aşk, âşık olduğun şeyin bile üstünde bir şeydi. Seni uyuz etse bile bu ondan bir şey eksiltmeye yetmiyordu.
Herkes yaşlanırken farkına varmıyorsun yaşlandığının, yaşlandığının farkına asıl geriden daha gençler geldikçe varıyorsun.
Ne çok değişiyor dünya, sanki her sabah dünden akılda kaldığı kadarıyla yeniden kuruluyormuş gibi. Her gün biraz daha kendine benzememeye başlıyor her şey o yüzden.
Zaman tereddüt eder mi, mevzubahis ileri gitmekse hele?
Günah niyetle başlar.
Ankara’da yaşamak lazımdı büyük adam olmak için
Fakirlik sadece açlık değil, üşümektir de.
Hepimiz aldatıldık, bilmediğimiz şey değil.
Can ne kıymetsiz ne ucuzmuş gençken.
Allah’ı seviyordum ben ama korkuyordum da. Korkmadan sevgi mi olur zaten?
“İşinin gücünün başına dön yavrum, yapacak bir şey yok burada artık,” dedi. Ölümü kimse daha iyi anlatamazdı.
Uğradığın haksızlığı dillendirememek nasıl bir şey biliyor musun?
Şüphe insanın içini kemiren bir kurt, çürütene kadar kemirir.
Bütün zeki kızlar solcu olurdu.
Başarılı olamaya mahkûm olanlar severdi sayılsal dersleri oysa.
Gitmesinde sorun yok, asıl sorun bir daha gelmeyecek olmasında.
Bangır bangır Ferdi çalıyor evde, zamanın çoğu evi gibi İnsanların kederli olmayı çok sevdiği yıllar. Her şeye sinmiş bir Maltepe sigarası kokusu, bir ucuzluk, bir pazardan alınmışlık, bir muşambalık.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
En büyüğün Beşiktaş olduğu yıllar, biz hepimiz Galatasaraylıyız ama. İnadımız inat.
Şüphe insanın içini kemiren bir kurt doktor, çürütene kadar kemirir ; sonra sen o pis kokuyu karşındakinden geliyor sanırsın.
Ama ben, haftanın yedi günü, en çok annemi özledim o zamanlardan bu zamanlara kadar. Anne ne güzel şey
Evde, çokça büyük arasında bir çocukla bir yaşlıydık. Bizim bizden iyi dostumuz ve düşmanımız olamazdı.
Demek ki aşk, aşık olduğun şeyin bile üstünde bir şeydi.Seni uyuz etse bile bu ondan birşey eksiltmeye yetmiyordu.
Ben çocukluğumdan beri, hayatı annemin ölümüne kadar sanmışım, onu anladım ben de. Sanki o ölünce Son yazısı çıkacak ve biz de, cennet mi cehennem mi, nereye gideceksek oraya gitmek üzere nakil araçlarına bindirilecektik.
“Devlet kendisine dakik olunmasını sever çünkü, sahiden. Seni sekizde sıraya dizer ama kapıları dokuz buçukta açar mesela.”
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“Resmi kurumlar, vatandaşı heybeti ve dolaşık aklıyla ezmeye bayıldıklarından, genellikle mimarilerini de biz fanilerin çözebilecekleri yalınlıkta tasarlamamaya özen gösterirler. Başladığın yere dönmek, devlet denen ejderhanın bağırsaklarında yolculuk yapmaya benzer.”
“Hiçbir şeye bağlanacak gücü kalmayanlar bağımlı olurlar bir şeylere.”
“Genç de olunca, kendine kıymak ne kolay oluyor elbet, şimdi şöyle bir düşünüyorum da. Can ne kıymetsiz, ne ucuz oluyor gençken.”
Her şeyin biteceği hakikatini aklına getirmeyebilecek kadar çocuk olmak ne büyük mutlulukmuş meğer.
“Yaşlılar o terk edilmiş, gözden düşmüşlükleriyle evin içinde varlıklarını fark edenlere bunaltacak bir ilgiyle karşılık verirler de bu ilgiden yalnız çocuklar bunalmaz ya hani…”
“Ailenin insanı kendine dönüştüren, birdenbire o eski düzene döndürüveren bir büyüsü var. Gittiklerinde bir tuhaf oluyorsun, sanki biraz daha kalsalar evin içindeki varlıkları ağırlaşmayacakmış, her hareketin, para ve vakit harcadığın her şey onlara batmayacakmış gibi. Aileyken, ailenin dışında kalan dünyayı dışarıda bırakabilmek mümkün… Çünkü dışarıda kendi başına sürdüğün hayatı evin içine hiç sokmamak pekâlâ mümkün…”
Ölmek ne, bilmiyorum. Merak da etmedim hiç. Yani, iyi kötü bir fikrim var aslında, tam olarak ayrıntısını bilmiyorum ama. Tatil gibi bir şey sanıyorum onu, taşınmak gibi, kesin bir şey. Onu bir daha göremeyeceğimi biliyorum yine de fakat bu kadar ani olmasına, böyle habersizce kaçar gibi olmasına üzülüyorum sonra. Bozuluyorum biraz. Çağırsaydı ben de gelirdim belki.
“Şüphe insanın içini kemiren bir kurt doktor, çürütene kadar kemirir; sonra sen o pis kokuyu karşındakinden geliyor sanırsın.”
“Korku, çocuğun önce karnında ağrı, akşamına bulantı ve ateş, gecesinde kâbustur çünkü”
“Nasılsın kadar aptalca çok az soru vardır herhalde. Kapıdan girerken görülene, “Geldin mi?” diye sormakla yarışabilir.”
“Çaresiz erkek, sevildiği zaman umurunda bile olmayan ne çok ayrıntıyı hatırlıyor vakit terk edilmeyi vurunca, o ayrıntılardan kurmaya çalışıyor geri dönüşünü kadının. Oluyor mu? Olmuyor.”
Benim en eski dostumdu Serkan. Onu tam üç yıldır tanırdım ve bu da nerden baksan ömrümün yarısı ederdi.
Hatıraların da onları hatırlatan eşyalar gibi eskidiğini gördü, bir ömrü vardı ikisinin de.
Ama seviyordum onu. Yani galiba seviyordum, sanırım sevmek böyle bir şeydi. Hiç yanımdan gitmesin istemekti.
O gece, bu bankanın üstünde sabahı ettiğim, İki kocaman köpek ve bir sakallı berduşun beni koklayıp sonra da yemekten vazgeçtikleri gece, sigaram vardı da ateşim yoktu. Bunu hatırladım. Ne zor gelmişti sabah, olmak bilmemişti. Ateşsiz sigara ne zor, sigaratı sigarasız ateşini üzücü şu hayatta… Ömrümün en uzun gecelerinden biriydi belki de.
Bu memlekette çişini bile vakitlice yapacaksın aga! dedi hatta, kalkıp çişini yapmaya giderken rakı masamızdan. Bizim memlekette yoldan geçen, inşaata işeyen adamı bile zorla komünist yaparlar çünkü!
Devlet kendisine dakik olunmasını sever çünkü, sahiden. Seni sekizde sıraya dizer ama kapıları dokuz buçukta açar mesela. Hepimiz onun varlığını manidar kılmak için varız çünkü.
Hiçbir şeye bağlanacak gücü kalmayanlar bir şeylere bağımlı olurlar.
Yaşı kaç olursa olsun bütün kadınların ağlamasında insanın kendi annesinin ağlayışını hatırlatan bir şey var, canından can yolar adamın.
İşinin gücünün başına dön yavrum, yapacak bir şey yok burada artık, dedi. Ölümü kimse daha iyi anlatamazdı.
Uğradığın haksızlığı dillendirememek nasıl bir şey biliyor musun? Hani böyle rüyada bağırırsın, çağırırsın da sesin çıkmaz ya, hani bir yerlerin kesilir, yanar da canının acısını çocuklarına duyurmamak için dudaklarını ısırırsın ya, onun gibi işte. Kanser eder insanı.
Devlet kendisine dakik olunmasını sever çünkü, sahiden. Seni sekizde sıraya dizer ama kapıları dokuz buçukta açar mesela. Hepimiz onun varlığını manidar kılmak için varız çünkü.
Herkes yaşlanırken farkına varmıyorsun yaşlandığının, yaşlandığının farkına asıl geriden daha gençler geldikçe varıyorsun.
Devlet kendisine dakik olunmasını sever. Seni sekizde sıraya dizer ama kapıları dokuz buçukta açar mesela. Hepimiz onun varlığını manidar kılmak için varız çünkü.
Kendi hayatı bile ne kadar şaşırtabiliyor insanı, kendisi hakkında her şeyden her an haberdar olduğunu sanırken bile.
Hiç kimseyi sevmedim ondan sonra, bir kendimi sevdim, dönmeye kalkarsa beni bıraktığından da iyi bulsun diye
Ben, haftanın yedi günü, en çok annemi özledim. Anne ne güzel şey
Kadınlar hep olmadık zamanlarda gitmeyi severler.
Yaşı kaç olursa olsun bütün kadınların ağlamasında insanın kendi annesinin ağlayışını hatırlatan bir şey var, canından can yolar adamın.
İnsan üzülmekten yorulmaz mı?
Şüphe insanın içini kemiren bir kurt, çürütene kadar kemirir.
Gönül kapım açıktır, çalmadan gir içeri
Akıl ne cilveli bir dehliz, hangi kapıdan nereye çıkacağı belli olmuyor.
Demek ki aşk, aşık olduğun şeyin bile üstünde bir şeydi. Seni uyuz etse bile bu ondan bir şey eksiltmeye yetmiyordu.
Bütün hayatım örülüp de beğenilmemiş bir kazak yeninin söküldüğü gibi sökülecek, yoluna giriverecek sanki.
Hatıraların da onları hatırlatan eşyalar gibi eskidiğini gördü, bir ömrü vardı ikisinin de.
Günah niyetle başlar.
Hiç olmazsa ölmeseydi, gitmeseydi, babalık etseydi. Dursaydı, baba denecek biri olsaydı evin içinde.
Ölmek ne bilmiyorum. Merak da etmedim hiç. Yani iyi kötü bir fikrim var aslında, tam olarak ayrıntısını bilmiyorum ama. Tatil gibi bir şey sanıyorum onu, taşınmak gibi, kesin bir şey. Onu bir daha göremeyeceğimi biliyorum yine de fakat. Bu kadar ani olmasına, böyle habersizce kaçar gibi olmasına üzülüyorum sonra, bozuluyorum biraz. Çağırsaydı ben de gelirdim belki?
Hepimiz aldatıldık, bilmediğimiz şey değil.
Devlet kendisine dakik olunmasını sever çünkü, sahiden. Seni sekizde sıraya dizer ama kapıları dokuz buçukta açar mesela. Hepimiz onun varlığını manidar kılmak için varız çünkü.
Hiçbir şeye bağlanacak gücü olmayanlar, bir şeylere bağımlı olurlar
Kimseye ait olamamış insanlardık çünkü biz.
Hiçbir şeye bağlanacak gücü olmayanlar, bir şeylere bağımlı olurlar
Hayat boşluk kaldırmıyordu çünkü, boş bıraktığı yeri gelip kendi dolduruyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir